Post by YeniAy_Ottoman on Nov 2, 2021 18:13:09 GMT
(Videomun metnini paylaşıyorum)
Selam,
Sansa ve Sandor aşkını duymayan yoktur herhalde. Bu kuramı ilk duyduğumda “hööö?” falan olmuştum herhalde, yani Sandor ve Sansa mı? Gerçekten mi? Daha kötü birini bulamadınız mı? Elbette o dönemler Sandor deyince aklıma dizideki 45 yaşını geçmiş oyuncusu geliyordu. Haliyle gerek yaş gerekse tip olarak kesinlikle bu ikisini yakıştıramadım. Bir de aşk meşk deyince insanın aklına elbette böyle tabiri caizse cıvıcık cıvık şeyler de gelmiyor değil, ben biraz üstü kapalı tabir edeyim, siz anlayın leblebeyi leb demeden... Haliyle iyice böyle soğuk kaldım bu konuya. İşte kitapları da ilk okuduğum dönemlerdi sanırsam, haliyle aslında birçok şeye yüzeysel yaklaştığım dönemler demek bu. Elbette işi iyice kazıyınca ve derinlemesine düşünüp bazı şeyleri görünce yavaş yavaş bu kurama ısınmaya başladım.
Artık aklıma öyle vıcık vıcık aşk meşk de gelmiyor elbette. Genelde maalesef asoiaf evrenindeki ana karakterlerimizin önemli bir kısmının yaşça küçük olması, bazı sahneler ve yaşanmış-yaşanacak bazı olaylar için okuyucuda bir tiksinti ya da ona yakın bir duygu oluşturabiliyor, netice olarak seri Orta Çağ zihniyetinde ve şartlarında geçiyor olsa da biz okuyucular olarak 21. y.y.’da yaşıyoruz ve bazı değer yargılarımız o dönemden çok farklı. Evet, o dönemlerde insanların çocuk yaşta evlendirildiğini biliyoruz ve bu normal karşılanıyordu çünkü ergenliğe giren biri, aslında otomatikman çocuk olmaktan çıkmış kabul ediliyordu. O kişiler artık çocuk değildi, elbette tam yetişkin de değildi ama ona yakın bir durumdaydı, haliyle evlendirme işi de normaldi. Aradaki yaşın büyüklüğü meselesi de çok sorun olmayabiliyordu doğal olarak. Bir de buna erken yaşta hastalık ve savaşlarda ölmeyi de katarsanız, ergenliğe girer girmez insanların evlenip çocuk sahibi olma ihtiyacının temelini de biraz anlayabiliyoruz. Yine de elbette ki biz genelde kendi çağımızın şartlarına bakıyor ve SanSan gibi kuramlara iykk diye tepki veriyoruz, fakat hemen parantez açıp ekleyim ki genel olarak SanSancı Sansa hayranları da Sandor’un yaşı düşünüldüğünde bilhassa, Sansa’nın daha uygun bir yaşa gelmeden romantik bir ilişki yaşamasına hoş gözle bakmıyor ve kabul etmiyorlar, hayran kurgularında bile Sansa’nın yaşı çok daha büyük ve kabul edilebilir bir şekilde işlenir. Bu yüzden SanSancılara pedofili aşığı gibi muamele çekmemek gerekir, Joneryscilerin ensest ilişkisi talep ettiği düşünülürse onlara gösterilmeyen tepkinin bunlara gösterilmesi bence biraz adil olmaktan uzak hatta iki yüzlüce, elbette birine laf edip diğerine etmeyenler için söylüyorum bunu.
Lakin söylemem gerekir ki kanalın amacını göz önünde tutup, bizim asoiaf kuramları oluşturmamızın ve bu konularda sohbet etmemizin “isteyip istememe” veya iğrenç gelip gelmemesi ile ilgisi olamaz. Neticede biz bu kitaplarda Martin’in neyi yapacağını veya yapmayacağını, hikayeyi nasıl ilerleteceğini ön görmeye çalışıyoruz. Bu sebeple bu tarz konulara bu tarz duygularla yaklaşıp tepki vermenin bir mantığı yoktur, yani basitçe kitap zaten her yaşam görüşü hatta inancın değerine karşı iğrenç gelecek şeylerle dolu, haliyle bu kafayla hareket edersek bizim bu kitapları okumamamız gerekir. Elbette ki yazarın kurgusunu bu yönden eleştirilebiliriz ama iş kuram gibi şeylere geldiğinde iş ile aşkı karıştırmayalım lütfen.
ASOIAF kamu mesajını da verdikten sonra devam edelim. Kuram benden çıkmadı elbette, benden önce sayısız kişi bu konuda konuştu, yazdı ve çizdi. Ben bu yazıyı yıllar evvel forum için hazırlamıştım, o zaman araştırdığımda tatmin edici seviyede bir yazı bulamadığım için kendim derleme toparlama yaptım ama asoiaf-teoriler ve bridgte4 isimli kanalın (youtube) videosundan alıntıları kullandım. Elbette ikinci kere kanalım için hazırlarken de bir SanSancı bloğundan faydalandım. Evet, evet... Türkiye’de SanSan hayranı Sansacı bulmak samanlıkta iğne aramak gibidir arkadaşlar ama reddit’te ve tumblr gibi yerlere girdiğinizde sizi şaşırtacaklardır hatta bir Sansa’cı bir gün bana SanSancılar daha fazla demişti, Jonsa’dan daha eski olduklarını söylemem mümkün, dizi öncesi bir SanSancının Martin’in bloğunda Sandor için yaşlı birini seçmemesi için yalvarmıştı. Gerçi Martin’in de cevapladığı gibi Sandor her şekilde Sansa’dan çok daha büyük. Martin, SanSancıları duyunca bunu ilginç bulduğunu söylemişti, sanırım Sandor’un olduğu şey yüzünden; romantikten ziyade tehlikeli bir adam ve çok da çekici değil o yanık yüzüyle demişti. Elbette yarası olmasaydı ortalama bir yüzü olduğunu ifade etmişti. Neticede daha sonra Sansa-Sandor ile ilgili bir şeyleri kitaplarda kurcaladığını ve orada bir şeyler olduğunu, kaç kişinin buna karşılık verdiğini görmenin ilginç olduğunu söylemişti. SanSancılar da bunu kuramları için bir dolaylı doğrulama kabul etti. Açıkçası bana da öyle geliyor.
En sonda söyleyeceğim şeyi başta söylemek istiyorum. SanSan yani Sansa ve Sandor aşkı kuramı, benim için, geleneksel bir aşk meşk olayı değil. Zaten bu ikisi için herhangi bir gelecek de görmüyorum, ikisi de hayatta kaldı desek bile bir evlilikle mühürlenmesi bana çok olanaksız geliyor, zaten Sandor’un bir koca olarak da çok iyi bir aday olduğunu düşünmüyorum Sansa için ki biliyorsunuz Sandor benim en sevdiğim küçük karakterdir. Yine de SanSan aşkının kendine has bir büyüsü ve güzelliği olduğunu düşünüyorum. Bu aşk, dediğim gibi geleneksel bir aşk ilişkisi manasında değil, daha çok birbirini çok seven iki insanın, elbette ki romantik anlamda, saf ve temiz hislerle, uzaktan birbirini sevmesi ve kollaması şeklinde canlanıyor kafamda. Belki de aşkın gücüyle karanlığa kaçmış gri bir karakterin daha iyi birine dönüşmesini okuyacağımız bir hikaye dahi olabilir. Başlığın ismi boş yere Güzel ve Çirkin değil yani, oraya geleceğim elbette. Yani özetle fiziksel bir çekimi olan ilişkiden bahsetmiyorum ki SanSancıların ortamına şöyle bir baktığımda biri uzun uzun yaş ve bu ilişki şekline açıklık getirmeye çalışmış ve temelde benim söylediğim şeyi beklediklerini ifade etmiş diyebilirim; fiziksel değil, ruhsal-duygusal güçlü bir sevgi ilişkisi.
GRRM, kitaplarına çok fazla ipucu bırakan biri. Hafiye gibi biz de bu izleri takip edip neler olabileceğini ön görebiliriz. Sansa'nın POV'larını tekrar okurken - özellikle dikkat etmedim bile - bu ikisi hakkında birçok işaret gördüm. En iyi foreshadowingler, zaten özellikle dikkat etmeden gözlerinizin önüne serilenlerdir. Yani üst üste gelince de buna tesadüf diyemiyorsunuz.
BAŞLANGIÇ OLARAK SANSA-SANDOR’A ŞÖYLE GENEL BİR RESİM ÇİZELİM
• İlk olarak, Sandor ve Arya Vadi'ye gitmeye karar verdi, ancak çeşitli nedenlerle gidemediler. Ölü gibi lanse edilse de biz hiçbir zaman Sandor’un cesedini görmedik ve Mezar Kazıcı kuramını bildiğinizi farz ediyorum. Sandor geri dönerse, kendi sebepleriyle Vadi'ye gitmek zorunda kalabilir ve onu orada bulabilir hatta Jaime ve Brienne ile yolları kesişip, birlikte bile gidebilirler. Görünüşe göre güneye geri dönmek için bir sebep olmadığı için, daha önce gitmeye çalıştığı Vadi, gitmeyi isteyeceği yönü olabilir, bilhassa bizim ikiliyle karşılaşıp Sansa’yı aradıklarını öğrenirse. Kuzey gelecekte bir ihtimal gibi görünse de ki ben eninde sonunda oraya gideceğine inanıyorum ama Arya ile yaptığı konuşmadan ilk aşama onun soğuk kuzeye ilgisi olmadığını anlıyoruz. Nitekim Sansa şu anda Vadi'de ve 7. kitaba kadar kuzeye ulaşmayacaktır. Birileri bu kızı illa alıp getirecek.
• Sandor'un Sansa'ya aşık olduğunu düşündüğümüzde onu korumak istemesini düşünmek doğaldır. Özellikle Sansa'nın LF tarafından tuzağa düşürüldüğünü gördüğünde... Ned'in ölümünden LF'nin sorumlu olduğunu elbette biliyor, bu onu bu kararı almaya zorlamak için ikinci bir neden olurdu. Zaten Ned gerçeğine şahit olan iki kişi vardı; Selmy ve Sandor. Tyrion da bilgi sahibidir ama o doğrudan görmemişti, daha çok ona anlatılanları biliyor ama Bran meselesindeki bilgisi bile yeter. Yani Serçeparmak’ın Ned-Bran foyasını muhtemelen Sandor ve belki de Tyrion çıkartacak Starklara.
• Kral Toprakların'daki sahneler boyunca, Sandor zaman zaman Sansa'yı bazı açılardan korudu (elinden geldiğince en azından); Sansa’nın Dontos'un öldürülmemesi için yapılan yalanı desteklemesi; Sansa’nın Joff'u öldürmesi için onu itmeye karar verdiğinde araya girerek engellemesi (aksi takdirde o da ölecekti) ve onu şehirde tecavüzden kurtardı. Dikkat ederseniz, sık sık Sansa'nın etrafında dolaşıyor, sık sık karşına çıkıyor sahnelerinde.
• Sansa'nın geldiği son noktaya bakarsak, Sansa'nın artık Sandor'dan eskisi kadar korkmadığı sonucuna varabiliriz. Böylece birlikte vakit geçirdikçe, ağzı kötü, sert ve tehditkar olan huysuz savaşçıda iyi bir şey görmeyi başarmış gibi. Nitekim yüzünün yandığı hikayesini duyduğunda onun için üzüldü. Onun hakkında kötü konuştuklarında Sandor'u içinden savunarak “onun yalnızca ateşten korktuğunu” söyledi, davranışının sebebinin bu olduğunu onların söylediği gibi olmadığını ifade etmişti. Hikayesini öğrendiğinde Sansa, Sandor’un yaralı tarafını gördü ve kızlar, yaralı erkeklere karşı zaaf besler. Anançlığımız mı depreşiyor nedir... Cersei bile Rhaergar’ı ilk gördüğünde hüzünlü gözlerine bakıp yaralı olduğunu ve o yaraları iyileştirecek kişi olacağını düşünmüş. Cersei gibi biri bile böyle ise... varın gerisini siz düşünün.
• Sansa yakışıklı ve kahraman bir şövalye hayali kuran genç bir kız iken, Sandor bu rüyalardaki şövalyelerin tam tersi olan, şövalyelerden nefret eden bir anti-kahramandır. Hayranı olduğu şövalyeler Sansa’yı döverken, şövalyeden nefret eden bu adam onu korudu. İşte bu da benim bu kurama sıcak bakmamın ANA SEBEBİ. GRRM'nin ironi mantığını düşünürsek, keyifle okuyacağımız bir Güzel ve Çirkin hikayesi olabilir karşımızda. Sansa güzeldir ve Sandor da o yara ile çirkindir ve güzellikleri sever... En önemlisi GRRM'nin zaten 3 sezon sürmüş, bu isimde bir TV dizisi var senaryosunu yazdığı. O yüzden bu hikayeyi sevdiğini söylemek yanlış olmaz. Oldukça ünlü bir Sandor- Sansa resim çalışması var, yaralı Sandor’un öfkeden çarpılmış yüzü ve yere uzanmış Sansa’nın kafası görülüyor. Bu bir hayran resmi değil, 2012 ASOIAF takvimi için John Picacio’nun hazırladığı resmi bir resim çalışması. Pekala, bu resim birebir siyah-beyaz çok eski bir Güzel ve Çirkin filmindeki bir sahneden ilham alınarak hazırlandı... Elbette bildiğim kadarıyla bu, yazarın doğrudan bir talebi değildi, daha çok sanatçının aklına gelen şeydi ama Sansa ve Sandor hakkında çizmesini Martin önermişti. Lakin demek istediğimi anladığınızı farz ediyorum. Sanatçının kendisi bile bu iki karakterde Güzel ve Çirkin hikayesi görüyor, eh aklın yolu birdir.
- Güzel ve Çirkin kitabındaki bir alıntı paylaşılmış ve oradaki “çirkin” “lordum” ifadesine öfkelenip kendisinin lord olarak çağrılmadığını, kendisinin canavar olduğunu ve dalkavukluktan hoşlanmadığını ifade ederek insanların doğruca düşündüklerini söylemelerini tercih ettiğini, iltifat etmemelerini söylüyor. Bu benzer tavır ve benzer sözleri Tazı’da da görüyoruz. Şövalye olarak çağrılmaya öfkeleniyor ve kendisinin köpek olduğunu söyleyerek, yalan söylenmesinden hoşlanmadığını, yüzüne bakarak dürüstçe konuşulmasını tercih ettiğini ifade eden sahnelerini okuduk. Ayrıca iltifatlarını kendine sakla diyerek ne lord ne şövalye olduğunu söylediği başka bir sahne var Sansa ile.
• Bir diğer şey ise Martin’in bu dizi hakkında konuşurken, dizide canavar Vincent’ı canlandıran oyuncu Ron Perlman’ı da övüp, bir gün asoiaf filme uyarlanırsa onun Tazı’yı canlandırmasını istediğini söylediği bir söyleşisi var, eski olsa gerek baya çünkü mevcut kişi 71 yaşında. Bu söyleşinin kaynağını bulamadım ama 2006’da bu oyuncu seçimini dillendirdiği bir başka söyleşisi var asoiaf-westeros sitesinde. Yani Güzel ve Çirkin’de canavarı oynayan oyuncunun Tazı’yı oynamasını istemesi elbette ki bizde ister istemez Sandor-Sansa ilişkisini bu hikayeden ilhamla yazdığı izlenimini veriyor. Neyse Güzel-Çirkin meselesini kapayalım. Başka şeylere geçelim.
• Bir diğer şeylerden biri... Sansa ve Sandor'un ilk üç harfinin uyum içinde olması... güzel bir ayrıntı ama tabii ki bu büyük ihtimalle tevafuk ama yine de bahsetmek istedim.
• Sandor’un yaşı meselesinin okuyucular için sıkıntı olduğunu biliyoruz ama biz evrene baktığımızda karı-koca arasında büyük yaş farkları olan hikayelerimiz de var. Lysa’nın Jon Arryn ile olan evliliğini bunun en başat örneği. Ramsay’in Leydi Yornwood ile olan evliği de... tabi ona evlilik denebilirse. Alysanne Targaryen’ın Dealle isimli 16 yaşındaki kızı Vadi’den Lord Rodrik Arryn ile evlendirildi ki oldukça yaşlıydı. Jon Arryn de çocuğu yaşındakilerle evlenmeyi ondan miras aldı galiba... Arianne’nin arkadaşlarından biri de yaşlı bir adamla evlendirilmişti, Myrcella olayına ceza diyebiliriz. Biraz daha kazarsak böyle evlilik örnekleri var. Elbette ben hiçbir şekilde Sansa ve Sandor’un evleneceğini iddia etmiyorum, söylemiştim zaten böyle bir son ön görmüyorum hatta istemiyorum da. Benim bu örnekleri verme kastım, bu evrende uçuk yaş farkları arasında bile evliliklerin olması hayatın doğal bir parçası kabul ediliyor, bu sebeple Sandor-Sansa arasındaki kabaca 15 yaş farkı, bu evrende genel olarak bir mesele kabul edilmiyor hatta Sansa’da bile bu konuda bir değişim var. Hatırlarsanız ilk kitapta Beric’e aşık olan bir kızımız var, Jeyne. Beric, Jeyne’in 2 katı yaştaydı ama neticede aşık oldu ve böyle ilişkiler zaten var seride... 7-8 yaşındaki Bran bile Jon yaşlarındaki Meera’ya vuruldu... Sansa ise Beric’in nişanlı olmasını bir kenara bıraktık, aralarındaki yaş farkına vurgu yapmış ve pek mümkün görmemişti o dönem ki bakış açısıyla ama 4. kitaba geldiğimizde Sansa’nın büyük yaş farkları ile ilgili fikri tam tersi şekline değişmiş görünüyor. Sör Lothor ve Mys Stone’un birbiri ile uyumlu olduğunu düşündü, adam kızdan yaşça daha büyüktü. Bu fikir değişikliğini de Baelish’e borçluyuz; masumiyet ve deneyim mükkemmel evlilik sağlar, demiş kıza. Ahan da yazdım buraya bu herif Sansa’ya iş vermedi ise bu sözle ben de hiçbir şey bilmiyorum. Neyse, Sansa’nın fikri değişmiş neticede, yaşça büyük olması aşık olmaya da evlenmeye de engel değil artık onun bakış açısında.
• Belki hiçbir şey olarak yorumlanabilir ama SanSan bloğunda gördüm, eklemek istedim. Martin’in 4. yıla kadar her yıl bir bölümün senaryosunu yazdığını biliyorsunuz. İlk yılın 8. bölümünde, Sansa ve Sandor için “güzel” bir sahne yazdığını söylemiş DVD için yapılan söyleşilerde. Doğrusu sahneyi hatırlamıyorum, baya bir silmişim kafamda diziyi büyük çoğunlukla anlaşılan, siz hatırlıyor olabilirsiniz (ikisinin Kızıl Kale’de karşı karşıya geldiği bir sahne) ama SanSan hayranları için bile “ürpertici” kabul edilen bir sahne ama garip şekilde Martin bunu güzel bulmuş. Adamın güzellik ve romantik algısı biraz farklı olabiliyor elbette ama bence final sezonundaki Sandor-Sansa sohbetini hiçbir sahne geçemez, hayatımda gördüğüm en mide bulandırıcı sahnelerden biriydi. Bu da ancak Dan ve David gibi hayal gücü eksik ve okuduğu kitapları çözümlemekten ırak insanların aklında çıkabilirdi.
ARTIK FOREHSADOWİNG VE GÖNDERMELERE GEÇEBİLİRİZ
İlk alıntıda Rahibe Morane, kurdu köpek ile karıştırıyor ama Sansa düzeltiyor elbette ve sonraki bölümde Ned’in gözüyle okuduğumuzda Leydi’nin ölüm emri sonrasında kral, kızın ulu kurt yerine bir köpek sahibi olmasının onu daha çok mutlu edeceğini söylüyor. Sandor’un hane arması üç köpektir ve kendisi de zaten “köpek” olarak görülür hatta kendisini öyle zikreder. “Joffrey’in köpeği” yahut “Lannisterların köpeği” şeklinde de nam salmıştır. Son raddede artık ikisi de değil ama sahipsiz köpek olarak ortalıkta geziniyor, yeni sahibi Sansa’yı arayıp bulması ve onun köpeği olması gayet mümkün. Gerçi ben genel olarak Starkların hizmetine gireceğini düşünüyorum ama demek istediğimi anladınız, Tazı bir korumadır ve Sansa’yı koruma işini ondan daha iyi kimse yerine getiremez ki Cehennem Tazısı videomda tazıların bazı mitlerde genç kızlara eşlik ettiğini anlatmıştım. Gerçi yer altı dünyasına götürüyordu ama olsun, hoş bir benzerlik Tazı’nın hem Arya hem Sansa’yı koruyup kollaması, koruma yönüne bir vurgu gördük hikayede.
Daha önce bahsettiğim gibi Sansa, Sandor'un içindeki yarayı görüyor ve ona bir sempati/empati duygusuyla yaklaşıyor hatta onun için korkuyor, neden korkuyor ki? Netice bahsettiği hikaye 7-8 yaşındaki Sandor’a ait ve artık olan olmuş. Acaba Dağ’ın ona tekrar zarar vereceğinden endişe etmiş olabilir mi? Dikkat ederseniz ilk kitaptan itibaren Martin, imkan ölçüsünde aralarında bir bağ kurmaya çalışıyor çünkü fazla vakti de yok, Sandor’umuz 2. kitapta “batsın bu kral toprakları” kafasında şehri terk edecek. Bu sebeple 1. Sansa POV’undan itibaren etkileşimler başladı, zaten Sansa’nın ilk kitapta POV sayısı da bir hayli sınırlı.
“Neden insanların sana köpek demesine izin veriyorsun? İnsanların sana şövalye demelerine müsaade etmiyorsun.”
"Köpekleri şövalyelerden daha çok severim... Bir tazı senin uğruna çekinmeden can verir ve asla yalan söylemez, yüzüne doğrudan bakar. "
Bu konuşma, Sansa’nın Tanrı Korusuna gittikten sonra geçiyor, Sandor ortaya çıkıyor ve Kral Muhafızını sorunsuzca atlatmasına yardım ediyor. Yani onu koruyor hatta “seni kraldan koruyacağım” diyerek götürür çünkü Sansa’nın o saatlerde oralarda tek başına dolaşmıyor olması gerekiyordu, Sandor ortaya çıkmasaydı başı derde girerdi. Dedim size, kızın çevresinde dolanıp duruyor. Her defasında uygun şartlarda nasıl karşısına çıkacak başka. Bu sohbet ayrıca Sandor’un her daim Sansa’yı koruyacağına ve ona karşı dürüst olacağına dair bir gönderme de olabilir. Dikkatinizi çekti ise köpekleri severim cümlesinden diğer cümleye geçerken köpek bir anda tazı oldu... Yani “tazı seni koruyacak” der gibi... Ben bir de bir gün Sandor’un Sansa’yı Dağ’dan koruyup, kurtaracağına dair bir durum meydana gelebilir, diye düşünüyorum. Bu şekilde ölebilir. Bu düşüncem çok yüksek ihtimalle olacak şeklinde savunduğum bir durum değil, sadece aklıma gelen bir olasılık. Elbette bu üçü nasıl bir araya gelir, çok kestiremiyorum.
Ben hep kafamda senaryo yazarken Arya ve Sansa’nın kuzey ordusu ile Kral Toprakları’nın kapısına dayandığı, Jon’un ejderhası ile gökyüzünden geldiği bir sahne canlandırıyorum. İki kız kardeşin “intikam” için gelip, Cersei’ye haddini bildirmeleri fikri çok hoşuma gidiyor. Hayal etsenize Cersei, surlarda durup aşağıladığı ve öldürmek istediği iki kıza bakar, arkalarında devasa bir ordu vardır ve küçümsediği için son pişmanlık ifadesi yüzünde... ama fayda vermez. Dağ sürekli Cersei’yi korumak için orada olacak... Sandor ile savaşacağını biliyoruz ve ikisinin savaşarak öleceği fikrini yıllardır savunuyorum, Sandor hikayesi için en iyi uygun son bu çünkü. Bu iki kardeşin savaşını biraz daha anlamlı kılan Sansa etkeni olsa hoş olabilirdi, kızları sıkıştırır Dağ... ve Sandor da onları korumak için araya atlar. Şimdi Arya’yı niye katıyorsun diyebilirsiniz ama bu fikre benim kapılma sebeplerimden biri de Bran’ın koma rüyasıydı. Orada Dağ ve Sandor’un gölgeleri bu iki kızın çevresindeydi, gerçi ayrıca Jaime’nin de gölgesi vardı... ama demek istediğimi anladınız.
Şimdi sorabilirsiniz elbette; bu olasılığı aklına düşüren tek şey bu mu? Başka bir şey yok mu? Var elbette. Bunun için 2 olay üstünden gideceğim. Tatlı kuramını hatırlıyorsunuzdur. Ayrıca Daenerys’in “mavi gül+tatlı koku” kehanetini yorumlama şeklimi de hatırlıyorsunuz. Pekala, aynı şey Sansa’da da var. İlk kitapta turnuvada Loras Tyrell, Sansa’ya “tatlı leydim” diyerek kırmızı bir gül verdi ve Sansa onun tatlı kokusunu içine çekti. Mavi gül, Jon simgesiydi ama kırmızı gül, tüm dünya bilir ki “aşk” simgesidir. Yani Sansa aşk yüzünden ölecek yahut ölümden döneceği bir durumla yüz yüze gelecek. SanSan kuramı ve Dağ konusu azıcık daha mantıklı hale gelmiş olabilir bu şekilde kafanızda?
Bir diğer olay da bazı okuyucular sarmal merdivenlerle ilgili bir şeyler fark etmiş... Sadece ana hikayede değil yan kitaplarda da sarmal merdivenlerde uğursuzluk olduğunu düşünüyorlar; ya birileri burada ölmüş ya katliam olmuş ya da düşüp orasını burasını kırmış. İngilizcede serpent merdiven deniyor, yılan merdiven yani aslında. Bilirsiniz yılan zehirlidir ve doğal olarak ölümcüldür, bu sebeple tehlikeli canlılardır. Bu yerde böyle şeyler olması mantıklı oluyor kendi içinde haliyle. Sansa ve Sandor, bu bahsettiğim sahne öncesinde karşılaştıklarında bu merdivenlerdeydi ve az kalsın ikisi de düşecekti.
Burada sahnede sanki Sandor ve Sansa’nın birlikte iken neredeyse ölmek üzere oldukları bir durum olacağına dair gönderme varmış havası sezinledim. Elbette bu iki argüman bu bahsettiğim olay için güçlü işaretler değil ama yine de beni düşündürdü “acaba olabilir mi?” diye. Bence gayet güzel sahneler olabilir.
En kayda değer, dikkat çekici noktalardan biri bu “pelerin” sahneleridir. Sansa'nın Sandor'un pelerinine sarılıp kendini güvende hissetmesi önemlidir. Benzer bir pelerin olayı gelecekte bir veya iki kez daha tekrarlanacak. Her biri de Sandor'un peleriniyle ilgili. Pelerin “korumayı” temsil eder. Biz bunu evlilikte görürüz. Düğün olduğunda koca, karısının üstünde doğduğu hanenin pelerini alır ve kendi hanesinin pelerini serer. Bu, simgesel manada “ailenin korumasından çıkıp artık benim korumam altına giriyorsun” demektir. Düğünde Sansa’nın Tyrion’un önünde diz çökmeyi reddetmesi ve Tyrion’un bu sebeple koruma simgesi pelerini üstüne ilk aşama serememesini, zorlama olabilir belki ama Sansa’nın Tyrion ve Lannister Hanesinin korumasını “simgesel olarak” reddetmesi olarak da yorumlayabiliriz, mantıken kızın onlarla kendini güvende hissetmeyeceği aşikar, bu bir sahte koruma vaadidir ama söz konusu Sandor’un pelerini ve koruması olunca, çok daha kolayca kabulleniyor ve en önemlisi “güvende” hissediyor. Bunu Karasu savaşından bir alıntı ile de kanıtlayabiliriz.
Dayak sahnesinden devam edersek... Burada ayrıca Sandor’un Sansa’ya yapılan işkencelere-dayağa daha fazla dayanamayıp “yeter!” diye bağırıp müdahele etmeye yeltenmesini de gördük, muhtemelen Tyrion ortaya çıkmasaydı Sandor, doğrudan müdahale edebilirdi ve bu da ilginç sahnelere gebe olabilirdi. Sandor tüm o vahşi ve kaba ve de tehditkar tavırlarının altında aslında Sansa’ya ne zarar vermeye niyetli ne de ona zarar verilmesine kalbi dayanmıyor. Koca taht salonunda, onca şövalyeden biri bile müdahale etmez iken Sandor müdahale ediyor ve elbette sonra da Tyrion. Bunun ironik olduğunu daha evvel demiştim zaten. Bran, şövalye olup, Kral Muhafızı olmayı hayal ederken onlardan biri tarafından ölümüne itildi ve sakat kaldı. Sansa yakışıklı prens ve kahraman şövalye şarkıları ile hayaller kurarken onlar tarafından zulme uğradı, dövüldü ve istismar edildi ve hayallerinin tam zıttı biri tarafından ise sürekli korunup kollandı, en azından imkanı ölçüsünde diyelim... Sandor’un konumu ve gücü de bir hayli kısıtlı olduğu için arzu ettiği kadar koruyabilme imkanı olmadı ama koruma güdüsü net şekilde görebiliyoruz da.
Misal bir alıntı daha vereyim.
Diğer şövalyeler hiç sorgulamadan Joffrey’nin emirlerini yerine getiriyordu... Tazı hariç. Joff, nişanlısını cezalandırmak için Tazı’ya emir vermiyordu. Bu iş için diğer beş şövalyeyi kullanıyordu.
Sansa, Tazı’nın sorgusuz sualsiz bir emri yerine getirmediğini biliyor, o hariç bütün Kral Muhafızları emirle Sansa’ya vurmuştu, bundan sonra çok utanan ve yaptığından pişman olan Sör Arys bile ama Tazı hiçbir zaman böyle bir şeye yeltenmedi ve Joff’un da bu iş için Tazı’ya hiç emir verdiğine de dikkat çekiyor. Bunun sebebi konusunda farklı yorumlar yapılabilir şüphesiz ama bana göre Joffrey, Tazı’nın bu konuda itaatsizlik edeceğini ve kıza el sürmeyeceğini çok iyi bildiği için asla bu emri vermiyor. Elbette bazı okuyucular için Joffrey’in Tazı’ya olan müsemhaları düşündürücü olabilir. Bazen Joffrey’ye laf soktuğu bile oluyordu ama Joff buna kızıyor görünmüyordu. Cersei’ye göre Joff, Sandor’da Robert’ta asla bulamadığı baba figürünü arıyordu, yani kendince bu çocuk Sandor’u seviyordu diyebiliriz, zaafı var adama yani. Belki Sandor da bunun farkında olduğu için böyle gödelek bir çocuğu koruma konusunda sadık davranıyordu ama muhtemelen Sansa’ya olan davranışları iyice Sandor’u Joff’dan soğutmuştur ve Karasu’da o dahil hepsini terk edip gitti.
Biraz sonra vereceğim alıntı da aslında şövalye ironisini Sansa’nın gözlerinden öne seriyor, sanırım kızımız artık yavaştan şövalye gerçeğini anlıyor (gerçi hala bir yerlerde gerçek şövalyeler olduğuna inanıyordu ama bunun da şansına işte, hiç ortaya çıkmıyorlar).
Devam edelim.
Karasu Savaşı öncesinde Sansa septte, tanıdığı – tanımadığı herkes için ilahi söylüyor ve dua ediyor, merhamet diliyordu. Duasına Tazı’yı da ekliyor çünkü daha evvel de söylediğim gibi artık onun içini görebiliyor, öfkesinin kaynağını ve bunun ona acı verdiğini görebiliyor. Sansa ilk tanıdığında ondan çok korkuyordu ve bu doğaldı zira Sandor gerçekten tehlikeli biri ve sürekli tehditler yağdırıyor ve de kaba saba hatta bazen aşağılarcasına konuşuyor ama yavaştan içini görünce kokusu da azalmaya başladı hatta bir noktadan sonra ona zarar vermelerine izin vermeyeceğini düşünecek kadar güvendi. Dahası var duasında onun korunmasını ve içindeki öfkenin azalmasını diliyor. Yani onu git gide daha fazla önemsemeye başlıyor.
Bilen bilir, bu duanın gerçeğe dönüştüğü ve Sandor’un içindeki öfkenin bir parça dahi olsa köreldiği söyleniyor. Mezar kazıcı kuramı doğru ise rahibin yanındaki Sandor, önceki yaşamına nispeten daha huzurlu ve daha az öfkeli gibi görünüyordu ama elbette uzaktan uzağa net konuşmak sağlıklı değil.
Karasu savaşı sonlarında ise Sandor, isyanlara geliyor ve şehri terk etme kararı alıyor ama gitmeden önce Sansa’yı almak, kendisiyle beraber götürmek için kızın odasına uğruyor ve kendi diliyle bu teklifi yapıyor. Sandor’u biliyorsunuz, oldukça haşin bir tip, düzgün cümle kurmasını pek beceremiyor.
Doğrusu bu sahne SanSan hayranları için kıymetli anlardan biridir ama gördüğünüz gibi gülün çok sivri dikenleri de var. Sandor’un sık sık Sansa’yı tehdit eden, kaba davranan tavırlarını okuduk, aslında o herkese karşı böyle ama Sansa’da ki birşeyler özellikle onu bir tık daha sert olmaya itiyor gibi geliyor. Nedir o? Başkalarının yüzüne karşı tavrını umursadığını pek görmedik, sadece şövalye dendiğinde deliye dönüyordu ama söz konusu Sansa olduğunda onun yüzüne bakamaması, yüzünü çevirmesi onu gerçekten çılgına çeviriyor, daha çok sinirleniyor. Bu sahnede dikkat ederseniz haşinleşme sebebi Sansa’nın gene yüzüne bakamadığını sandığı içindi, oysa kız öpeceğini düşündüğü için gözünü kapadı... Acaba Sandor’un niyeti kızı öpmek değil miydi? Yani normalde öpüşürken gözünü kapatırsın, iç güdüsel bir şey, onun bilmeme olasılığı yok, eğer ki niyeti öpmek değildi ise o an bu sebeple gözünü kapattığını düşünmeyebilir... onun yerine yüzüme bakamıyor, iğreniyor diye düşünüyor. Sandor’un Sansa’ya aşık olduğu düşünülürse Sansa’nın bu tavrının onu neden öfkelendirdiğini anlayabiliriz, aslında içten içe inciniyor bence çünkü kimse sevdiği kişinin kendisine böyle davranmasını istemez, kırgınlık da öfkeye dönüşüyor ve bu şekilde sert sözler ve tavırlarla yansıtıyor. Yanlış anlama olmasın Sandor’un tavrının doğru olduğunu söylemiyorum veya yanlışını hafifletmeye çalışmıyorum; anlaşılabilir olsa da yanlıştır. Birinin neyi ne için yaptığını anlamanız, onun yaptığını onayladığınız anlamına gelmez. Zaten SanSan’a karşı getirilen karşıt tepkilerden biri de Sandor’un bu tavırları ama daha önce de söylediğim gibi burada isteyip istememek önemli değil, olacak mı olmayacak mı... bizim tespit etmeye çalıştığımız bu. Neticede Martin biz istemiyoruz diye bir şeyden vazgeçmeyecek yahut istiyoruz diye bir şeye karar vermeyecek.
Devam edersek... Bu sahnede dikkat çeken üç şey var. İlki Sandor’un giderken Sansa’yı Lannister zulümden kurtarmak istemesi ama Sansa bunu reddediyor ki daha sonra zaman zaman oturup hatalı olup olmadığını düşündüğünü anlatıyordu. Burada koruma hikayesi aynen devam ediyor, sonra Sandor bu işe Arya ile devam edecek bir süre... Sandor’un değişimi bana göre Stark kız kardeşler sayesinde oluyor... İkinci dikkat çeken nokta Sandor’un çektiği acıyı ve ilk kez ağladığını görmemiz. Neden ağladığını söylemek zor, hayatında hissettiği acıyı sürekli alkol ile boğmaya çalıştığını biliyoruz, bu kadar sert-haşin olmasının sebebi yaraları... sonunda burada patlamış olabilir yahut Sansa’ya olan duyguları ile ilgili bir şey olabilir veya ikisi birden ve fazlası... Üçüncüsü ise en önemli bir diğer sahne olan pelerin kısmı... işte koruma hikayesini pekiştiren nokta. SanSancıların sevdiği yer bura. Sandor, Sansa’ya pelerini bırakıyor. Size daha önce de söylemiştim, SanSan’ı geleneksel bir aşk ilişkisi olarak beklemiyorum diye... bu sebeple dikkat ederseniz işaretlerin, göndermelerin ekseriyeti cinsel çekimden çok uzak, daha masumane ve koruma-kollama çerçevesinde dönüyor. Sansa pencereden esen rüzgarla titriyor ve onun pelerinine sarılıyor, onun korumasına sığınıyor. Bu titreme sadece rüzgar esti diye değil kanımca... anlam verdiği ve veremediği tüm duygular ve olanların neticesi... ayrıca Sandor artık gitti, burada onu kollamak için olmayacak, belki bunu fark etmek de Sansa’yı böyle hissettirmiştir. Kızın çok karmaşık çorba duygular hissetiğini düşünüyorum, sahne öyle bir ortam çünkü ama bence Martin yeterince duygu aktarımı yapmamış maalesef, bazen karakterlerin duygularını aktarmada çok ketum olduğunu düşünüyorum, kasıtlı mı yoksa eksiklik mi bilmiyorum.
Bu sahnedeki gerçekleşmeyen veya sadece Sansa’nın olacağını var saydığı olmayan öpücük ve pelerin olayı ileride devam ediyor ve Sansa ve SanSan için daha önemli bir figüre dönüşüyor. Sansa bundan sonra o hiç yaşanmamış öpücükleri gerçekmiş gibi hayal ediyor ve Sandor’un pelerinini saklıyor.
Üçüncü kitaba geçiyoruz.
Bunların her biri birbirinden ilginç alıntılar. Öncelikle Martin’in de söylediği gibi Sansa güvenilmez bir anlatıcıdır, bu da onun bakış açısını okurken pek güvenmememiz gerektiğini gösteriyor, bana göre ise bilhassa duygu ve düşüncelerine, zira gördüğünüz gibi duyguları kadar anılarını da çarpıtıp, birbirine karıştırmış. Sansa’ın yanlış hatırlamalarının “bir şey” ifade ettiğini ve şimdilik okuyucunun çok dikkatini çekmeyen küçük dokunuşlar olduğunu söylemişti yazar. Ayrıca bir soru karşısında “bu onun psikolojisi hakkında neye işaret ediyor?” diye karşı soru sormuştu. Bu açıklamaların SanSan ile ilgisi olabilir veya tamamen Sansa’nın sağlıksız zihin yapısına gönderme yapmış olabilir hatta bana göre bir ihtimal ikisi birden de olabilir.
Netice olarak Sansa, bir yandan korktuğu ama diğer yandan yanında güvende hissettiği ve kendisine zarar verilmesine izin vermeyeceğini bildiği Sandor’un pelerinin saklıyor, ona sarılıyor hatta “bana pelerinden başka bir şey bırakmadı” diyor, sanki sevgilisi çekip gitmiş de anılardan başka bir şey bırakmadığından sızlanan bir aşığın tepkisi gibi bir şey bu; doğrusu bu cümleyi seviyorum, SanSan için güzel bir argümandır ve elbette bu yetmezmiş gibi bir de Sandor’un onu öptüğünü hatırlıyor, hatırlamakla da kalmıyor “nasıl hissettirdiğini” hatırlıyor. Bu artık üç boyutlu hale gelmiş, görseli geçtim duygusunu hissediyor Sansa. Bir başkasını öperken aklına niye Sandor geliyor? Genelde insanlar, böyle anlarda sevdiği kişileri hayal eder... Cersei bile bazı geceler Robert’ın yerine Rhaegar olduğunu hayal ettiğini söylemişti ki ona aşık olduğunu ve öldürdüğü için Robert’ı hiç affetmediğini biliyoruz.
Ayrıca Sansa’nın 3. kitapta iken rüyasında Sandor’u düğün yatağında görmüştü. Rüya Tyrion olarak başlarken bir anda Sandor’a döndü. Kız artık yatak rüyaları görüyor. Evet, cinsel çekimden uzak bir ilişki dedik ve işaretlerin ekseriyetide bundan ırak dedim ama hiç gönderme yok demedim. Var işte böyle birkaç şey... Bir de SanSancılar “senden bir şarkı alacağım” cümlesinin cinsel bir gönderme olduğu konusunda çok ısrarcı, bu bahsi geçen rüyada da Sandor bu cümleyi kullanıyor. Daha evvel düşünmemiştim hatta dikkat etmemiştim ama sanırım Sansa’nın forehadowingli tekrar eden cümlesi “senden bir şarkı alacağım”... Mantıken Sandor, kıza şarkı söyletti ama hala bu bu rüyada tekrar etti. Yani SanSancılar haklı olabilir de ama ne yalan öyle bir sahne hayal edemiyorum bile bu ikisi arasında, bu sebeple daha masumene bir şey olacağını umut ederim. Bir öpücük olabilir aslında... Neticede Sansa’nın olmayan öpücükler hayal ettiğini hatta hissettiğini görüyoruz. Odada da onu öpeceğini sandı, oysa aslında öpmeye niyet etmemiş de olabilir. Sansa ileride aşkının nişanesi olarak Sandor’a bir öpücük verebilir. Bu alternatifinden daha hoş olur.
3. kitap sonlarında, Sansa kaçtıktan ve Baelish’in evine geldiklerinde, Lysa ile düğün gerçekleşti ve o gece şarkıcı kıza saldırdı ve onu kurtaran Sör Lothor oldu. Zaten bahsi geçen rüya da bu saldırı sonrasında görülüyor ve saldırı evvelinde de Sandor’u düşünüyordu.
Burada onu kurtarmaya gelen kişinin Sandor olduğunu düşündü ilk ama elbette ki değildi ama onun burada olmasını dilediğini görüyoruz, öyle olmasını umduğunu... Onu her daim kurtaran kişinin Sandor olduğunu-olacağını düşünüyor kalbinin derinliklerinde bir yerde... Sansa’nın Sandor için duyguları oldukça dikkate değer hale gelmemiş mi? O kadar kanıksamış ki artık...
Sandor tarafına baktığımızda da Sansa’nın evliliğini duyduğunda bundan nefret eden birini görüyoruz.
Jon da Arya’nın Bolton evliliğini duyduğunda buna öfkelenmiş ve Ramsay’i öldürmek istemişti. Sandor’un da benzer tepki verdiğini görüyoruz. Ayrıca bir dikişte şarabı bitiriyor haberi alınca ve ardından yenileri geliyor. Efkar bastı adamı tabi. Maalesef yaygın bir yanlış harekettir, Sandor da kendini alkole boğanlardan biridir zaten, Kızıl Kale’deki sahnelerinde sık sık sarhoş olduğunu gördük. Burada da hızlıca sarhoş olmasına neden oluyor şarap ve neticede abisinin adamları ile dövüşürken büyük bir dezavantaj oluyor ve ciddi bir yara alıyor, zar zor yeniyor ki birini Arya öldürdü. Olağan şartlarda, yaver salağını saymazsak, iki adamı kolayca harcardı.
Şimdi gelelim hem SanSan hem de Jonsa için kullanılan son argümana; Ashford Turnuvası ve Kral El’i Turnuvası. Ashford turnuvası, Uzun Dunk’ın hikayelerinde denk geldiğimiz büyük bir turnuvadır, sonu kötü bitti elbette; Demir Tahtın varisi Prens Baelor kazayla öldü. Çok ayrıntıya girmeyim, bizim Dunk’ın Targaryen prensleriyle bir olayı olur, bir tanesi kızın birine saldırma girişiminde bulununca engellemek ister, şu çılgın ateş içen manyak Aerion Targaryen bahsettiğim kişi, malum kendisi tam bir canavar... ve neticede karşılıklı suçlamalar meydana gelir ve sonuç olarak yedinin yargılaması talep edilince karşılıklı şampiyon dövüşleri olur ve Prens Baelor kazayla ölür. Dunk, bu turnuvada“gönüllerin şampiyonu” olur, hatta beklenmedik şampiyon denebilir; olan üzücü olaylar neticesinde elbette ki resmi bir şampiyon ilan edilmemişti.
Bu ünlü bir kuram ve argümandır, özde SanSancılara ait, sizi bizzat kuramın sahibine de yönlendirebilirim, kendisi bir SanSancı ama Jonsacılar da üstüne çökmüş vaziyette ama öyle olmuyor. Bilmeyenlerin kafası karışmıştır elbet. Pekala burada bu kısma da kısaca değinmeye çalışayım.
Şimdi turnuvada 5 şampiyon var ve onlar da mevcut aşk ve güzellik kraliçesi olan leydinin tacını korumak için uğraşacaklardı... Şampiyonların bağlı bulundukları haneler öne sürülerek Sansa’nın evleneceği veya nişanlanacağı kişilere denk geldiği söylendi, Lannister, Baratheon, Varis Harry’nin hanesi, Tyrell ve son olarak bir Targaryen. Jonsacılar, Jon bir Targ diye Jonsa için kullandı ama sıkıntı şurada, “resmi” olarak isimlere bakmak zorundasınız. Joffrey ile nişan yaptı ama o bir Baratheon değil, Waters isminde bir piç. Jon da Targaryen olarak gezmiyor, Snow olarak geziyor ama özde bir Targaryen. Aegon bir Targaryen olarak geziyor ama muhtemelen sahte ama önemli değil. Joff’un sahte ismini kabul edersek o zaman Jon’un sahte ismini de kabul etmek zorundayız, yahut ikisini de kabul etmeyeceğiz ve netice olarak Jonsacıların kurduğu denklem iki şekilde de bozuluyor. Mevcut haliyle alırsak da bu durumda uyumlu; Sansa, Baratheon ile nişan yaptı, Tyrell ile nişandan söz edildi, Lannister ile evlendi ve bir Hardyng ile nişan söz konusu. Geriye Targ isimli Aegon kalıyor. Yalnız şu da bir gerçek ki bahsi geçen bu soy isimler ilk şampiyonlar değil, yani asıl şampiyonlar değil. İlk beş şampiyon arasında iki Ashford var, diğerleri de Tyrell, Hardyng ve Targaryen. Sonra Ashfordlar yenilince yerini Lannister ve Baratheon alıyor ama onlar şüphesiz ki ev sahibi leydinin tacından ziyade kendi arzuladıkları leydileri taçlandırmayı amaçlamıştı ve en önemlisi bu beş şampiyonun da leydi ile herhangi bir evlilik-nişan olayı söz konusu değildi ve nihai şampiyonlar da değildi, yaşanan olaylardan dolayı şampiyonlar hiç belli olmadı. Haliyle kuramın sahibi bile “muhtemelen tesadüf” diyor buna ama güzel bir tesadüf o zaman. Asıl SanSan ile ilgili kısmı şu...
Dunk, beklenmeyen şampiyon olur ve Sandor da El Turnuvasında beklenmeyen şampiyondur. İkisi de bir zorbaya karşı harekete geçerek bu şampiyonluğu elde etmiştir. Bana kalırsa ister SanSan isterse Jonsa için olsun, bu argümanın kullanılabileceği bir yeri yok, zira ilgisiz alakasız kopuk şeyler, evet benzer bazı şeyler var; isimler ve şampiyon gibi ama geneline baktığımızda hikayenin şekle oturtamıyorsunuz. Bu sebeple bence ölü doğmuş bir argüman ama ne yalan sevdiğim bir kuramdır Ashford turnuvası, belki kuram sahibi haklı çıkar, en azından şu oğlanlar meselesinde...
Daha fazla kafanızı karıştırmadan sonuca bağlayalım. Bahsettiğim işaretler ve olaylar ışığında bakarsak bir SanSan ufukta görünmekte. En azından şimdilik fikrim bu yönde. Bunu elbette iki karakter tekrar karşılaşana kadar asla bilemeyeceğiz, bu da ancak Martin Bey kendisi ya da biz ölmeden kitapları bitirirse mümkün olacak. İnşallah.
Son olarak Martin’den bu Sansa-Sandor öpüşmesi ve Güzel ve Çirkin konusunda yaptığı açıklamaların bazılarını ekleyim...
Olmayan öpücük hakkında sorulan bir soru üstüne... 2016’da bir söyleşide soruldu ve youtube’da söyleşi görüntüsü var. Altındaki yorumları bir görseniz...
Bundan sonrasını özet geçeceğim çünkü çok uzun bir alıntı... araya kendi yorumumu da katabilirim. Yalnız iyi dinleyin çünkü muhtemelen Sansa-Sandor hikayesini işleme şeklini anlatıyor.
Güzel ve Çirkin çekilirken o dönemlerde kan ve vahşi sahnelerin oto-sansür uygulandığı dönemlermiş, bu sebeple bazı tartışmalar olmuş anlaşılan karakterin sergilediği vahşeti ekrana yansıtma meselesinde. Martin buna şu cevabı veriyor, “Canavar insanları öldürdü. Karakterin amacı buydu. O bir canavardı." Neticede hikaye iki karakter arasındaki aşkı anlatıyorsa da erkek karakter aslında canavar olarak tabir edilen biriydi ve doğal olarak da insanları öldürüyordu, vahşet sergilememesini bekleyemeyeceğimiz kesin, haliyle Sandor’un da ak pak temiz biri olmasını bekleyemeyiz ve Martin’in böyle bir karakter yazmayacağı aşikar. D
Bununla beraber öpücük ile ilgili bir sıkıntı yokmuş ama Ron, kendisi hem programın patronu hem de canavarı oynayan dede... bunu istememiş, sanırım karakterlerin öpüşmesi için çok erken olduğunu düşünmüş, çok hızlı gitmek ve cinsel gerilimi kaybetmek istememişler ama Martin tam tersine çok uygun olduğunu düşündüğü sahneler olduğunu söylemiş ama Ron hayır demiş. Martingiller de arka planda işaretler, imalar, forehsadowing, simgeler... aklınıza gelen ne varsa kullanmaya çalışmışlar öpücük sahnesine hazırlamak için seyirciyi. İkinci sezonda canavar ölür ve 3. sezonda mağaraya gömülür ama bu son değil arkadaşlar, bilesiniz... Vincent yani canavar mağaraya defnedilir ve kadın karakter de yas tutarak hayatına devam etmeye çalışır... bu sırada da canavar, sihirli dünyasında öldürdüğü insanlarla yüzleşir yani yediği haltlarla yüzleşip bir iç hesaplaşma yaşar. Sevdiceği ile olan bağı onu sonunda yer altı dünyasından çıkartıp yaşayanlar dünyasına geri getiriyor ve bu yaşadıklarının gerçek mi yoksa rüya mı olup olmadığını asla bilemeyecek. En azından planı bu şekildeymiş... tamamen uygulamaya geçememişler sanırım, emin değilim. Her ne kadar kahraman kötü adam öldürse de sevdiği kendisini görünce korkup utandığı bir sahne planlamış Martin.
Okurken aklıma inanın Sansa-Sandor geldi. Sandor elbette ki karanlığa kaçan gri bir karakter ve deyişine göre masumları da öldürdü, bir canavar aslında ama canavar olmaktan zamanla bıkan ve bundan rahatsız olan bir canavar... Martin’in Vincent için planladığı karaktere önemli ölçüde benziyor... Sandor en son hayaletleri ile yüzleşiyordu. Onun öldüğünü de zannediyorduk ama muhtemelen kendisi yaşıyor ve sonunda geri dönecek. Benim fikrime göre Sansa vesilesi ile geri dönecekti, değil mi? Eh bu da uymuş gibi duruyor Martin’in dizideki planıyla. Yahut sadece yakıştırma yapıyoruz.
Selam,
Sansa ve Sandor aşkını duymayan yoktur herhalde. Bu kuramı ilk duyduğumda “hööö?” falan olmuştum herhalde, yani Sandor ve Sansa mı? Gerçekten mi? Daha kötü birini bulamadınız mı? Elbette o dönemler Sandor deyince aklıma dizideki 45 yaşını geçmiş oyuncusu geliyordu. Haliyle gerek yaş gerekse tip olarak kesinlikle bu ikisini yakıştıramadım. Bir de aşk meşk deyince insanın aklına elbette böyle tabiri caizse cıvıcık cıvık şeyler de gelmiyor değil, ben biraz üstü kapalı tabir edeyim, siz anlayın leblebeyi leb demeden... Haliyle iyice böyle soğuk kaldım bu konuya. İşte kitapları da ilk okuduğum dönemlerdi sanırsam, haliyle aslında birçok şeye yüzeysel yaklaştığım dönemler demek bu. Elbette işi iyice kazıyınca ve derinlemesine düşünüp bazı şeyleri görünce yavaş yavaş bu kurama ısınmaya başladım.
Artık aklıma öyle vıcık vıcık aşk meşk de gelmiyor elbette. Genelde maalesef asoiaf evrenindeki ana karakterlerimizin önemli bir kısmının yaşça küçük olması, bazı sahneler ve yaşanmış-yaşanacak bazı olaylar için okuyucuda bir tiksinti ya da ona yakın bir duygu oluşturabiliyor, netice olarak seri Orta Çağ zihniyetinde ve şartlarında geçiyor olsa da biz okuyucular olarak 21. y.y.’da yaşıyoruz ve bazı değer yargılarımız o dönemden çok farklı. Evet, o dönemlerde insanların çocuk yaşta evlendirildiğini biliyoruz ve bu normal karşılanıyordu çünkü ergenliğe giren biri, aslında otomatikman çocuk olmaktan çıkmış kabul ediliyordu. O kişiler artık çocuk değildi, elbette tam yetişkin de değildi ama ona yakın bir durumdaydı, haliyle evlendirme işi de normaldi. Aradaki yaşın büyüklüğü meselesi de çok sorun olmayabiliyordu doğal olarak. Bir de buna erken yaşta hastalık ve savaşlarda ölmeyi de katarsanız, ergenliğe girer girmez insanların evlenip çocuk sahibi olma ihtiyacının temelini de biraz anlayabiliyoruz. Yine de elbette ki biz genelde kendi çağımızın şartlarına bakıyor ve SanSan gibi kuramlara iykk diye tepki veriyoruz, fakat hemen parantez açıp ekleyim ki genel olarak SanSancı Sansa hayranları da Sandor’un yaşı düşünüldüğünde bilhassa, Sansa’nın daha uygun bir yaşa gelmeden romantik bir ilişki yaşamasına hoş gözle bakmıyor ve kabul etmiyorlar, hayran kurgularında bile Sansa’nın yaşı çok daha büyük ve kabul edilebilir bir şekilde işlenir. Bu yüzden SanSancılara pedofili aşığı gibi muamele çekmemek gerekir, Joneryscilerin ensest ilişkisi talep ettiği düşünülürse onlara gösterilmeyen tepkinin bunlara gösterilmesi bence biraz adil olmaktan uzak hatta iki yüzlüce, elbette birine laf edip diğerine etmeyenler için söylüyorum bunu.
Lakin söylemem gerekir ki kanalın amacını göz önünde tutup, bizim asoiaf kuramları oluşturmamızın ve bu konularda sohbet etmemizin “isteyip istememe” veya iğrenç gelip gelmemesi ile ilgisi olamaz. Neticede biz bu kitaplarda Martin’in neyi yapacağını veya yapmayacağını, hikayeyi nasıl ilerleteceğini ön görmeye çalışıyoruz. Bu sebeple bu tarz konulara bu tarz duygularla yaklaşıp tepki vermenin bir mantığı yoktur, yani basitçe kitap zaten her yaşam görüşü hatta inancın değerine karşı iğrenç gelecek şeylerle dolu, haliyle bu kafayla hareket edersek bizim bu kitapları okumamamız gerekir. Elbette ki yazarın kurgusunu bu yönden eleştirilebiliriz ama iş kuram gibi şeylere geldiğinde iş ile aşkı karıştırmayalım lütfen.
ASOIAF kamu mesajını da verdikten sonra devam edelim. Kuram benden çıkmadı elbette, benden önce sayısız kişi bu konuda konuştu, yazdı ve çizdi. Ben bu yazıyı yıllar evvel forum için hazırlamıştım, o zaman araştırdığımda tatmin edici seviyede bir yazı bulamadığım için kendim derleme toparlama yaptım ama asoiaf-teoriler ve bridgte4 isimli kanalın (youtube) videosundan alıntıları kullandım. Elbette ikinci kere kanalım için hazırlarken de bir SanSancı bloğundan faydalandım. Evet, evet... Türkiye’de SanSan hayranı Sansacı bulmak samanlıkta iğne aramak gibidir arkadaşlar ama reddit’te ve tumblr gibi yerlere girdiğinizde sizi şaşırtacaklardır hatta bir Sansa’cı bir gün bana SanSancılar daha fazla demişti, Jonsa’dan daha eski olduklarını söylemem mümkün, dizi öncesi bir SanSancının Martin’in bloğunda Sandor için yaşlı birini seçmemesi için yalvarmıştı. Gerçi Martin’in de cevapladığı gibi Sandor her şekilde Sansa’dan çok daha büyük. Martin, SanSancıları duyunca bunu ilginç bulduğunu söylemişti, sanırım Sandor’un olduğu şey yüzünden; romantikten ziyade tehlikeli bir adam ve çok da çekici değil o yanık yüzüyle demişti. Elbette yarası olmasaydı ortalama bir yüzü olduğunu ifade etmişti. Neticede daha sonra Sansa-Sandor ile ilgili bir şeyleri kitaplarda kurcaladığını ve orada bir şeyler olduğunu, kaç kişinin buna karşılık verdiğini görmenin ilginç olduğunu söylemişti. SanSancılar da bunu kuramları için bir dolaylı doğrulama kabul etti. Açıkçası bana da öyle geliyor.
En sonda söyleyeceğim şeyi başta söylemek istiyorum. SanSan yani Sansa ve Sandor aşkı kuramı, benim için, geleneksel bir aşk meşk olayı değil. Zaten bu ikisi için herhangi bir gelecek de görmüyorum, ikisi de hayatta kaldı desek bile bir evlilikle mühürlenmesi bana çok olanaksız geliyor, zaten Sandor’un bir koca olarak da çok iyi bir aday olduğunu düşünmüyorum Sansa için ki biliyorsunuz Sandor benim en sevdiğim küçük karakterdir. Yine de SanSan aşkının kendine has bir büyüsü ve güzelliği olduğunu düşünüyorum. Bu aşk, dediğim gibi geleneksel bir aşk ilişkisi manasında değil, daha çok birbirini çok seven iki insanın, elbette ki romantik anlamda, saf ve temiz hislerle, uzaktan birbirini sevmesi ve kollaması şeklinde canlanıyor kafamda. Belki de aşkın gücüyle karanlığa kaçmış gri bir karakterin daha iyi birine dönüşmesini okuyacağımız bir hikaye dahi olabilir. Başlığın ismi boş yere Güzel ve Çirkin değil yani, oraya geleceğim elbette. Yani özetle fiziksel bir çekimi olan ilişkiden bahsetmiyorum ki SanSancıların ortamına şöyle bir baktığımda biri uzun uzun yaş ve bu ilişki şekline açıklık getirmeye çalışmış ve temelde benim söylediğim şeyi beklediklerini ifade etmiş diyebilirim; fiziksel değil, ruhsal-duygusal güçlü bir sevgi ilişkisi.
GRRM, kitaplarına çok fazla ipucu bırakan biri. Hafiye gibi biz de bu izleri takip edip neler olabileceğini ön görebiliriz. Sansa'nın POV'larını tekrar okurken - özellikle dikkat etmedim bile - bu ikisi hakkında birçok işaret gördüm. En iyi foreshadowingler, zaten özellikle dikkat etmeden gözlerinizin önüne serilenlerdir. Yani üst üste gelince de buna tesadüf diyemiyorsunuz.
BAŞLANGIÇ OLARAK SANSA-SANDOR’A ŞÖYLE GENEL BİR RESİM ÇİZELİM
• İlk olarak, Sandor ve Arya Vadi'ye gitmeye karar verdi, ancak çeşitli nedenlerle gidemediler. Ölü gibi lanse edilse de biz hiçbir zaman Sandor’un cesedini görmedik ve Mezar Kazıcı kuramını bildiğinizi farz ediyorum. Sandor geri dönerse, kendi sebepleriyle Vadi'ye gitmek zorunda kalabilir ve onu orada bulabilir hatta Jaime ve Brienne ile yolları kesişip, birlikte bile gidebilirler. Görünüşe göre güneye geri dönmek için bir sebep olmadığı için, daha önce gitmeye çalıştığı Vadi, gitmeyi isteyeceği yönü olabilir, bilhassa bizim ikiliyle karşılaşıp Sansa’yı aradıklarını öğrenirse. Kuzey gelecekte bir ihtimal gibi görünse de ki ben eninde sonunda oraya gideceğine inanıyorum ama Arya ile yaptığı konuşmadan ilk aşama onun soğuk kuzeye ilgisi olmadığını anlıyoruz. Nitekim Sansa şu anda Vadi'de ve 7. kitaba kadar kuzeye ulaşmayacaktır. Birileri bu kızı illa alıp getirecek.
• Sandor'un Sansa'ya aşık olduğunu düşündüğümüzde onu korumak istemesini düşünmek doğaldır. Özellikle Sansa'nın LF tarafından tuzağa düşürüldüğünü gördüğünde... Ned'in ölümünden LF'nin sorumlu olduğunu elbette biliyor, bu onu bu kararı almaya zorlamak için ikinci bir neden olurdu. Zaten Ned gerçeğine şahit olan iki kişi vardı; Selmy ve Sandor. Tyrion da bilgi sahibidir ama o doğrudan görmemişti, daha çok ona anlatılanları biliyor ama Bran meselesindeki bilgisi bile yeter. Yani Serçeparmak’ın Ned-Bran foyasını muhtemelen Sandor ve belki de Tyrion çıkartacak Starklara.
• Kral Toprakların'daki sahneler boyunca, Sandor zaman zaman Sansa'yı bazı açılardan korudu (elinden geldiğince en azından); Sansa’nın Dontos'un öldürülmemesi için yapılan yalanı desteklemesi; Sansa’nın Joff'u öldürmesi için onu itmeye karar verdiğinde araya girerek engellemesi (aksi takdirde o da ölecekti) ve onu şehirde tecavüzden kurtardı. Dikkat ederseniz, sık sık Sansa'nın etrafında dolaşıyor, sık sık karşına çıkıyor sahnelerinde.
• Sansa'nın geldiği son noktaya bakarsak, Sansa'nın artık Sandor'dan eskisi kadar korkmadığı sonucuna varabiliriz. Böylece birlikte vakit geçirdikçe, ağzı kötü, sert ve tehditkar olan huysuz savaşçıda iyi bir şey görmeyi başarmış gibi. Nitekim yüzünün yandığı hikayesini duyduğunda onun için üzüldü. Onun hakkında kötü konuştuklarında Sandor'u içinden savunarak “onun yalnızca ateşten korktuğunu” söyledi, davranışının sebebinin bu olduğunu onların söylediği gibi olmadığını ifade etmişti. Hikayesini öğrendiğinde Sansa, Sandor’un yaralı tarafını gördü ve kızlar, yaralı erkeklere karşı zaaf besler. Anançlığımız mı depreşiyor nedir... Cersei bile Rhaergar’ı ilk gördüğünde hüzünlü gözlerine bakıp yaralı olduğunu ve o yaraları iyileştirecek kişi olacağını düşünmüş. Cersei gibi biri bile böyle ise... varın gerisini siz düşünün.
• Sansa yakışıklı ve kahraman bir şövalye hayali kuran genç bir kız iken, Sandor bu rüyalardaki şövalyelerin tam tersi olan, şövalyelerden nefret eden bir anti-kahramandır. Hayranı olduğu şövalyeler Sansa’yı döverken, şövalyeden nefret eden bu adam onu korudu. İşte bu da benim bu kurama sıcak bakmamın ANA SEBEBİ. GRRM'nin ironi mantığını düşünürsek, keyifle okuyacağımız bir Güzel ve Çirkin hikayesi olabilir karşımızda. Sansa güzeldir ve Sandor da o yara ile çirkindir ve güzellikleri sever... En önemlisi GRRM'nin zaten 3 sezon sürmüş, bu isimde bir TV dizisi var senaryosunu yazdığı. O yüzden bu hikayeyi sevdiğini söylemek yanlış olmaz. Oldukça ünlü bir Sandor- Sansa resim çalışması var, yaralı Sandor’un öfkeden çarpılmış yüzü ve yere uzanmış Sansa’nın kafası görülüyor. Bu bir hayran resmi değil, 2012 ASOIAF takvimi için John Picacio’nun hazırladığı resmi bir resim çalışması. Pekala, bu resim birebir siyah-beyaz çok eski bir Güzel ve Çirkin filmindeki bir sahneden ilham alınarak hazırlandı... Elbette bildiğim kadarıyla bu, yazarın doğrudan bir talebi değildi, daha çok sanatçının aklına gelen şeydi ama Sansa ve Sandor hakkında çizmesini Martin önermişti. Lakin demek istediğimi anladığınızı farz ediyorum. Sanatçının kendisi bile bu iki karakterde Güzel ve Çirkin hikayesi görüyor, eh aklın yolu birdir.
- Güzel ve Çirkin kitabındaki bir alıntı paylaşılmış ve oradaki “çirkin” “lordum” ifadesine öfkelenip kendisinin lord olarak çağrılmadığını, kendisinin canavar olduğunu ve dalkavukluktan hoşlanmadığını ifade ederek insanların doğruca düşündüklerini söylemelerini tercih ettiğini, iltifat etmemelerini söylüyor. Bu benzer tavır ve benzer sözleri Tazı’da da görüyoruz. Şövalye olarak çağrılmaya öfkeleniyor ve kendisinin köpek olduğunu söyleyerek, yalan söylenmesinden hoşlanmadığını, yüzüne bakarak dürüstçe konuşulmasını tercih ettiğini ifade eden sahnelerini okuduk. Ayrıca iltifatlarını kendine sakla diyerek ne lord ne şövalye olduğunu söylediği başka bir sahne var Sansa ile.
• Bir diğer şey ise Martin’in bu dizi hakkında konuşurken, dizide canavar Vincent’ı canlandıran oyuncu Ron Perlman’ı da övüp, bir gün asoiaf filme uyarlanırsa onun Tazı’yı canlandırmasını istediğini söylediği bir söyleşisi var, eski olsa gerek baya çünkü mevcut kişi 71 yaşında. Bu söyleşinin kaynağını bulamadım ama 2006’da bu oyuncu seçimini dillendirdiği bir başka söyleşisi var asoiaf-westeros sitesinde. Yani Güzel ve Çirkin’de canavarı oynayan oyuncunun Tazı’yı oynamasını istemesi elbette ki bizde ister istemez Sandor-Sansa ilişkisini bu hikayeden ilhamla yazdığı izlenimini veriyor. Neyse Güzel-Çirkin meselesini kapayalım. Başka şeylere geçelim.
• Bir diğer şeylerden biri... Sansa ve Sandor'un ilk üç harfinin uyum içinde olması... güzel bir ayrıntı ama tabii ki bu büyük ihtimalle tevafuk ama yine de bahsetmek istedim.
• Sandor’un yaşı meselesinin okuyucular için sıkıntı olduğunu biliyoruz ama biz evrene baktığımızda karı-koca arasında büyük yaş farkları olan hikayelerimiz de var. Lysa’nın Jon Arryn ile olan evliliğini bunun en başat örneği. Ramsay’in Leydi Yornwood ile olan evliği de... tabi ona evlilik denebilirse. Alysanne Targaryen’ın Dealle isimli 16 yaşındaki kızı Vadi’den Lord Rodrik Arryn ile evlendirildi ki oldukça yaşlıydı. Jon Arryn de çocuğu yaşındakilerle evlenmeyi ondan miras aldı galiba... Arianne’nin arkadaşlarından biri de yaşlı bir adamla evlendirilmişti, Myrcella olayına ceza diyebiliriz. Biraz daha kazarsak böyle evlilik örnekleri var. Elbette ben hiçbir şekilde Sansa ve Sandor’un evleneceğini iddia etmiyorum, söylemiştim zaten böyle bir son ön görmüyorum hatta istemiyorum da. Benim bu örnekleri verme kastım, bu evrende uçuk yaş farkları arasında bile evliliklerin olması hayatın doğal bir parçası kabul ediliyor, bu sebeple Sandor-Sansa arasındaki kabaca 15 yaş farkı, bu evrende genel olarak bir mesele kabul edilmiyor hatta Sansa’da bile bu konuda bir değişim var. Hatırlarsanız ilk kitapta Beric’e aşık olan bir kızımız var, Jeyne. Beric, Jeyne’in 2 katı yaştaydı ama neticede aşık oldu ve böyle ilişkiler zaten var seride... 7-8 yaşındaki Bran bile Jon yaşlarındaki Meera’ya vuruldu... Sansa ise Beric’in nişanlı olmasını bir kenara bıraktık, aralarındaki yaş farkına vurgu yapmış ve pek mümkün görmemişti o dönem ki bakış açısıyla ama 4. kitaba geldiğimizde Sansa’nın büyük yaş farkları ile ilgili fikri tam tersi şekline değişmiş görünüyor. Sör Lothor ve Mys Stone’un birbiri ile uyumlu olduğunu düşündü, adam kızdan yaşça daha büyüktü. Bu fikir değişikliğini de Baelish’e borçluyuz; masumiyet ve deneyim mükkemmel evlilik sağlar, demiş kıza. Ahan da yazdım buraya bu herif Sansa’ya iş vermedi ise bu sözle ben de hiçbir şey bilmiyorum. Neyse, Sansa’nın fikri değişmiş neticede, yaşça büyük olması aşık olmaya da evlenmeye de engel değil artık onun bakış açısında.
• Belki hiçbir şey olarak yorumlanabilir ama SanSan bloğunda gördüm, eklemek istedim. Martin’in 4. yıla kadar her yıl bir bölümün senaryosunu yazdığını biliyorsunuz. İlk yılın 8. bölümünde, Sansa ve Sandor için “güzel” bir sahne yazdığını söylemiş DVD için yapılan söyleşilerde. Doğrusu sahneyi hatırlamıyorum, baya bir silmişim kafamda diziyi büyük çoğunlukla anlaşılan, siz hatırlıyor olabilirsiniz (ikisinin Kızıl Kale’de karşı karşıya geldiği bir sahne) ama SanSan hayranları için bile “ürpertici” kabul edilen bir sahne ama garip şekilde Martin bunu güzel bulmuş. Adamın güzellik ve romantik algısı biraz farklı olabiliyor elbette ama bence final sezonundaki Sandor-Sansa sohbetini hiçbir sahne geçemez, hayatımda gördüğüm en mide bulandırıcı sahnelerden biriydi. Bu da ancak Dan ve David gibi hayal gücü eksik ve okuduğu kitapları çözümlemekten ırak insanların aklında çıkabilirdi.
ARTIK FOREHSADOWİNG VE GÖNDERMELERE GEÇEBİLİRİZ
Rahibe Mordane, Sansa'nın hareketini onaylamadığını belirtir şekilde burun çekti. "Bir leydi köpeğini masada beslemez," dedi. Bir parça petek kopardı ve balı, ekmeğinin üzerine akıttı. "O bir köpek değil, bir ulu kurt," diyerek düzeltti Sansa.
...
Kral daha fazla tartışma istemiyordu. "Bu kadar yeter Ned. Başka laf duymak istemiyorum. Ulu kurtlar son derece vahşi yaratıklar. Diğerinin oğluma saldırdığı gibi, bu da bir gün senin kızına saldıracak. Kıza bir köpek al. Çok daha mutlu olur," dedi.
...
Kral daha fazla tartışma istemiyordu. "Bu kadar yeter Ned. Başka laf duymak istemiyorum. Ulu kurtlar son derece vahşi yaratıklar. Diğerinin oğluma saldırdığı gibi, bu da bir gün senin kızına saldıracak. Kıza bir köpek al. Çok daha mutlu olur," dedi.
İlk alıntıda Rahibe Morane, kurdu köpek ile karıştırıyor ama Sansa düzeltiyor elbette ve sonraki bölümde Ned’in gözüyle okuduğumuzda Leydi’nin ölüm emri sonrasında kral, kızın ulu kurt yerine bir köpek sahibi olmasının onu daha çok mutlu edeceğini söylüyor. Sandor’un hane arması üç köpektir ve kendisi de zaten “köpek” olarak görülür hatta kendisini öyle zikreder. “Joffrey’in köpeği” yahut “Lannisterların köpeği” şeklinde de nam salmıştır. Son raddede artık ikisi de değil ama sahipsiz köpek olarak ortalıkta geziniyor, yeni sahibi Sansa’yı arayıp bulması ve onun köpeği olması gayet mümkün. Gerçi ben genel olarak Starkların hizmetine gireceğini düşünüyorum ama demek istediğimi anladınız, Tazı bir korumadır ve Sansa’yı koruma işini ondan daha iyi kimse yerine getiremez ki Cehennem Tazısı videomda tazıların bazı mitlerde genç kızlara eşlik ettiğini anlatmıştım. Gerçi yer altı dünyasına götürüyordu ama olsun, hoş bir benzerlik Tazı’nın hem Arya hem Sansa’yı koruyup kollaması, koruma yönüne bir vurgu gördük hikayede.
Pürüzlü sesi hafifleyip duyulmaz oldu. Sansa'nın gözlerinden saklanmış, gece karanlığını üstüne çekmiş dev bir şekil, yere çökmüş halde öylece duruyordu. Sansa adamın düzensiz nefes alışını duyabiliyordu, üzgündü ve korkusu kaybolmuştu.
Sessizlik uzadıkça uzadı ve Sansa tekrar korkmaya başladı ama kendisi için değil, adam için korkuyordu. "O gerçek bir şövalye değilmiş," diye fısıldadı.
Tazı kafasını geri atıp güldü. Sansa ondan uzaklaşmaya çalıştı ama adam kolunu tuttu. "Hayır," dedi kükrer gibi. "Hayır küçük kuş, o gerçek bir şövalye değil."
Sessizlik uzadıkça uzadı ve Sansa tekrar korkmaya başladı ama kendisi için değil, adam için korkuyordu. "O gerçek bir şövalye değilmiş," diye fısıldadı.
Tazı kafasını geri atıp güldü. Sansa ondan uzaklaşmaya çalıştı ama adam kolunu tuttu. "Hayır," dedi kükrer gibi. "Hayır küçük kuş, o gerçek bir şövalye değil."
Daha önce bahsettiğim gibi Sansa, Sandor'un içindeki yarayı görüyor ve ona bir sempati/empati duygusuyla yaklaşıyor hatta onun için korkuyor, neden korkuyor ki? Netice bahsettiği hikaye 7-8 yaşındaki Sandor’a ait ve artık olan olmuş. Acaba Dağ’ın ona tekrar zarar vereceğinden endişe etmiş olabilir mi? Dikkat ederseniz ilk kitaptan itibaren Martin, imkan ölçüsünde aralarında bir bağ kurmaya çalışıyor çünkü fazla vakti de yok, Sandor’umuz 2. kitapta “batsın bu kral toprakları” kafasında şehri terk edecek. Bu sebeple 1. Sansa POV’undan itibaren etkileşimler başladı, zaten Sansa’nın ilk kitapta POV sayısı da bir hayli sınırlı.
“Neden insanların sana köpek demesine izin veriyorsun? İnsanların sana şövalye demelerine müsaade etmiyorsun.”
"Köpekleri şövalyelerden daha çok severim... Bir tazı senin uğruna çekinmeden can verir ve asla yalan söylemez, yüzüne doğrudan bakar. "
Bu konuşma, Sansa’nın Tanrı Korusuna gittikten sonra geçiyor, Sandor ortaya çıkıyor ve Kral Muhafızını sorunsuzca atlatmasına yardım ediyor. Yani onu koruyor hatta “seni kraldan koruyacağım” diyerek götürür çünkü Sansa’nın o saatlerde oralarda tek başına dolaşmıyor olması gerekiyordu, Sandor ortaya çıkmasaydı başı derde girerdi. Dedim size, kızın çevresinde dolanıp duruyor. Her defasında uygun şartlarda nasıl karşısına çıkacak başka. Bu sohbet ayrıca Sandor’un her daim Sansa’yı koruyacağına ve ona karşı dürüst olacağına dair bir gönderme de olabilir. Dikkatinizi çekti ise köpekleri severim cümlesinden diğer cümleye geçerken köpek bir anda tazı oldu... Yani “tazı seni koruyacak” der gibi... Ben bir de bir gün Sandor’un Sansa’yı Dağ’dan koruyup, kurtaracağına dair bir durum meydana gelebilir, diye düşünüyorum. Bu şekilde ölebilir. Bu düşüncem çok yüksek ihtimalle olacak şeklinde savunduğum bir durum değil, sadece aklıma gelen bir olasılık. Elbette bu üçü nasıl bir araya gelir, çok kestiremiyorum.
Ben hep kafamda senaryo yazarken Arya ve Sansa’nın kuzey ordusu ile Kral Toprakları’nın kapısına dayandığı, Jon’un ejderhası ile gökyüzünden geldiği bir sahne canlandırıyorum. İki kız kardeşin “intikam” için gelip, Cersei’ye haddini bildirmeleri fikri çok hoşuma gidiyor. Hayal etsenize Cersei, surlarda durup aşağıladığı ve öldürmek istediği iki kıza bakar, arkalarında devasa bir ordu vardır ve küçümsediği için son pişmanlık ifadesi yüzünde... ama fayda vermez. Dağ sürekli Cersei’yi korumak için orada olacak... Sandor ile savaşacağını biliyoruz ve ikisinin savaşarak öleceği fikrini yıllardır savunuyorum, Sandor hikayesi için en iyi uygun son bu çünkü. Bu iki kardeşin savaşını biraz daha anlamlı kılan Sansa etkeni olsa hoş olabilirdi, kızları sıkıştırır Dağ... ve Sandor da onları korumak için araya atlar. Şimdi Arya’yı niye katıyorsun diyebilirsiniz ama bu fikre benim kapılma sebeplerimden biri de Bran’ın koma rüyasıydı. Orada Dağ ve Sandor’un gölgeleri bu iki kızın çevresindeydi, gerçi ayrıca Jaime’nin de gölgesi vardı... ama demek istediğimi anladınız.
Şimdi sorabilirsiniz elbette; bu olasılığı aklına düşüren tek şey bu mu? Başka bir şey yok mu? Var elbette. Bunun için 2 olay üstünden gideceğim. Tatlı kuramını hatırlıyorsunuzdur. Ayrıca Daenerys’in “mavi gül+tatlı koku” kehanetini yorumlama şeklimi de hatırlıyorsunuz. Pekala, aynı şey Sansa’da da var. İlk kitapta turnuvada Loras Tyrell, Sansa’ya “tatlı leydim” diyerek kırmızı bir gül verdi ve Sansa onun tatlı kokusunu içine çekti. Mavi gül, Jon simgesiydi ama kırmızı gül, tüm dünya bilir ki “aşk” simgesidir. Yani Sansa aşk yüzünden ölecek yahut ölümden döneceği bir durumla yüz yüze gelecek. SanSan kuramı ve Dağ konusu azıcık daha mantıklı hale gelmiş olabilir bu şekilde kafanızda?
Bir diğer olay da bazı okuyucular sarmal merdivenlerle ilgili bir şeyler fark etmiş... Sadece ana hikayede değil yan kitaplarda da sarmal merdivenlerde uğursuzluk olduğunu düşünüyorlar; ya birileri burada ölmüş ya katliam olmuş ya da düşüp orasını burasını kırmış. İngilizcede serpent merdiven deniyor, yılan merdiven yani aslında. Bilirsiniz yılan zehirlidir ve doğal olarak ölümcüldür, bu sebeple tehlikeli canlılardır. Bu yerde böyle şeyler olması mantıklı oluyor kendi içinde haliyle. Sansa ve Sandor, bu bahsettiğim sahne öncesinde karşılaştıklarında bu merdivenlerdeydi ve az kalsın ikisi de düşecekti.
Sarmal merdivenlerden aceleyle aşağı inerken gizli bir kapıdan bir adam çıkıverdi. Sansa adama çarpıp dengesini kaybetti. Çelik parmaklar Sansa’yı belinden yakalayıp düşmesini engelledi. “Merdivenleri düşerek inmek hiç akıllıca olmaz küçük kuş. İkimizi de öldürmek mi istiyorsun?” Adamın kahkahası taşlarda yankılandı. “Belki de gerçekten bunu istiyorsun.”
Burada sahnede sanki Sandor ve Sansa’nın birlikte iken neredeyse ölmek üzere oldukları bir durum olacağına dair gönderme varmış havası sezinledim. Elbette bu iki argüman bu bahsettiğim olay için güçlü işaretler değil ama yine de beni düşündürdü “acaba olabilir mi?” diye. Bence gayet güzel sahneler olabilir.
İçinden bir bıçak sancısı geçti, öyle keskindi ki Sansa hıçkırdı ve karnını tuttu. Düşebilirdi ama aniden bir gölge geldi, güçlü parmaklar kolunu yakalayıp düşmesine engel oldu.
Destek almak için korkuluğa tutundu, parmakları pürüzlü taşı tırmalıyordu. “Bırak beni,” diye bağırdı. “Bırak.”
“Küçük kuş kanatları olduğunu mu sanıyor? Yoksa sonunun sakat kardeşininki gibi olmasını mı istiyorsun?”
Adamın elinden kurtulmak için debeleniyordu. “Düşmeyecektim. Ben sadece... beni şaşırttınız, hepsi bu.”
Savaş öncesi Dontos ile konuştuktan sonra odasına dönerken, Sansa manzarayı izlerken az kalsın düşecekti ve Sandor kızı tutup kurtarıyor gene... Bu alıntıyı verme sebebim sürekli kızın etrafında dolanıyor sözümü kanıtlamak... ayrıca Sansa’yı “koruma” hikayesinin aynen işlenmeye devam ettiğini göstermek.
Şövalye kılıcının kör tarafıyla Sansa’nın baldırına vurdu. Sansa darbenin şiddetiyle bacaklarının kırılacağını düşündü. Çığlık attı. Gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Birazdan sona erecek. Bir süre sonra darbelerin sayısını karıştırmıştı.
Tazı’nın, “Yeter,” diye kükrediğini duydu.
“Yetmez,” dedi kral...
“Bütün bunlar ne anlama geliyor?”
İblis’in sesi kamçı gibi yankılandı ve Sansa o anda özgür kaldı...
“Kıza örtünebileceği bir şeyler verin,” dedi İblis. Sandor Clegane pelerinini çıkarıp Sansa’ya attı. Sansa pelerini yakalayıp göğsüne bastırdı, parmaklarını beyaz yüne geçirdi. Kaba dokuma tenine batıyordu ama daha önce hiçbir kadife bu kadar iyi hissettirmemişti.
Destek almak için korkuluğa tutundu, parmakları pürüzlü taşı tırmalıyordu. “Bırak beni,” diye bağırdı. “Bırak.”
“Küçük kuş kanatları olduğunu mu sanıyor? Yoksa sonunun sakat kardeşininki gibi olmasını mı istiyorsun?”
Adamın elinden kurtulmak için debeleniyordu. “Düşmeyecektim. Ben sadece... beni şaşırttınız, hepsi bu.”
Savaş öncesi Dontos ile konuştuktan sonra odasına dönerken, Sansa manzarayı izlerken az kalsın düşecekti ve Sandor kızı tutup kurtarıyor gene... Bu alıntıyı verme sebebim sürekli kızın etrafında dolanıyor sözümü kanıtlamak... ayrıca Sansa’yı “koruma” hikayesinin aynen işlenmeye devam ettiğini göstermek.
Şövalye kılıcının kör tarafıyla Sansa’nın baldırına vurdu. Sansa darbenin şiddetiyle bacaklarının kırılacağını düşündü. Çığlık attı. Gözlerinden yaşlar boşanıyordu. Birazdan sona erecek. Bir süre sonra darbelerin sayısını karıştırmıştı.
Tazı’nın, “Yeter,” diye kükrediğini duydu.
“Yetmez,” dedi kral...
“Bütün bunlar ne anlama geliyor?”
İblis’in sesi kamçı gibi yankılandı ve Sansa o anda özgür kaldı...
“Kıza örtünebileceği bir şeyler verin,” dedi İblis. Sandor Clegane pelerinini çıkarıp Sansa’ya attı. Sansa pelerini yakalayıp göğsüne bastırdı, parmaklarını beyaz yüne geçirdi. Kaba dokuma tenine batıyordu ama daha önce hiçbir kadife bu kadar iyi hissettirmemişti.
En kayda değer, dikkat çekici noktalardan biri bu “pelerin” sahneleridir. Sansa'nın Sandor'un pelerinine sarılıp kendini güvende hissetmesi önemlidir. Benzer bir pelerin olayı gelecekte bir veya iki kez daha tekrarlanacak. Her biri de Sandor'un peleriniyle ilgili. Pelerin “korumayı” temsil eder. Biz bunu evlilikte görürüz. Düğün olduğunda koca, karısının üstünde doğduğu hanenin pelerini alır ve kendi hanesinin pelerini serer. Bu, simgesel manada “ailenin korumasından çıkıp artık benim korumam altına giriyorsun” demektir. Düğünde Sansa’nın Tyrion’un önünde diz çökmeyi reddetmesi ve Tyrion’un bu sebeple koruma simgesi pelerini üstüne ilk aşama serememesini, zorlama olabilir belki ama Sansa’nın Tyrion ve Lannister Hanesinin korumasını “simgesel olarak” reddetmesi olarak da yorumlayabiliriz, mantıken kızın onlarla kendini güvende hissetmeyeceği aşikar, bu bir sahte koruma vaadidir ama söz konusu Sandor’un pelerini ve koruması olunca, çok daha kolayca kabulleniyor ve en önemlisi “güvende” hissediyor. Bunu Karasu savaşından bir alıntı ile de kanıtlayabiliriz.
Tazı olsaydı daha mutlu olurdum, diye düşündü Sansa. Ne kadar sert olsa da Sandor Clegane'in kendisine zarar gelmesine izin vereceğine inanmıyordu.
Dayak sahnesinden devam edersek... Burada ayrıca Sandor’un Sansa’ya yapılan işkencelere-dayağa daha fazla dayanamayıp “yeter!” diye bağırıp müdahele etmeye yeltenmesini de gördük, muhtemelen Tyrion ortaya çıkmasaydı Sandor, doğrudan müdahale edebilirdi ve bu da ilginç sahnelere gebe olabilirdi. Sandor tüm o vahşi ve kaba ve de tehditkar tavırlarının altında aslında Sansa’ya ne zarar vermeye niyetli ne de ona zarar verilmesine kalbi dayanmıyor. Koca taht salonunda, onca şövalyeden biri bile müdahale etmez iken Sandor müdahale ediyor ve elbette sonra da Tyrion. Bunun ironik olduğunu daha evvel demiştim zaten. Bran, şövalye olup, Kral Muhafızı olmayı hayal ederken onlardan biri tarafından ölümüne itildi ve sakat kaldı. Sansa yakışıklı prens ve kahraman şövalye şarkıları ile hayaller kurarken onlar tarafından zulme uğradı, dövüldü ve istismar edildi ve hayallerinin tam zıttı biri tarafından ise sürekli korunup kollandı, en azından imkanı ölçüsünde diyelim... Sandor’un konumu ve gücü de bir hayli kısıtlı olduğu için arzu ettiği kadar koruyabilme imkanı olmadı ama koruma güdüsü net şekilde görebiliyoruz da.
Misal bir alıntı daha vereyim.
Diğer şövalyeler hiç sorgulamadan Joffrey’nin emirlerini yerine getiriyordu... Tazı hariç. Joff, nişanlısını cezalandırmak için Tazı’ya emir vermiyordu. Bu iş için diğer beş şövalyeyi kullanıyordu.
Sansa, Tazı’nın sorgusuz sualsiz bir emri yerine getirmediğini biliyor, o hariç bütün Kral Muhafızları emirle Sansa’ya vurmuştu, bundan sonra çok utanan ve yaptığından pişman olan Sör Arys bile ama Tazı hiçbir zaman böyle bir şeye yeltenmedi ve Joff’un da bu iş için Tazı’ya hiç emir verdiğine de dikkat çekiyor. Bunun sebebi konusunda farklı yorumlar yapılabilir şüphesiz ama bana göre Joffrey, Tazı’nın bu konuda itaatsizlik edeceğini ve kıza el sürmeyeceğini çok iyi bildiği için asla bu emri vermiyor. Elbette bazı okuyucular için Joffrey’in Tazı’ya olan müsemhaları düşündürücü olabilir. Bazen Joffrey’ye laf soktuğu bile oluyordu ama Joff buna kızıyor görünmüyordu. Cersei’ye göre Joff, Sandor’da Robert’ta asla bulamadığı baba figürünü arıyordu, yani kendince bu çocuk Sandor’u seviyordu diyebiliriz, zaafı var adama yani. Belki Sandor da bunun farkında olduğu için böyle gödelek bir çocuğu koruma konusunda sadık davranıyordu ama muhtemelen Sansa’ya olan davranışları iyice Sandor’u Joff’dan soğutmuştur ve Karasu’da o dahil hepsini terk edip gitti.
Biraz sonra vereceğim alıntı da aslında şövalye ironisini Sansa’nın gözlerinden öne seriyor, sanırım kızımız artık yavaştan şövalye gerçeğini anlıyor (gerçi hala bir yerlerde gerçek şövalyeler olduğuna inanıyordu ama bunun da şansına işte, hiç ortaya çıkmıyorlar).
Hizmetçi kızlar sabun ve ılık suyla vücudunu ovarken Sansa’nın görebildiği tek şey avludaki yüzlerdi. Şövalyeler güçsüz olanı savunmak, kadınları korumak ve adalet uğruna savaşmak için yemin ederler ama hiçbiri kılını bile kıpırdatmadı. Sadece Sör Dontos yardım etmeye çalışmıştı ama o bir şövalye değildi artık. İblis de şövalye değildi! Tazı da... Tazı, şövalyelerden nefret ediyordu.Ben de onlardan nefret ediyorum, diye düşündü Sansa. Hiçbiri gerçek şövalye değil, biri bile.
Devam edelim.
Hatta en sonunda, İblis Tyrion ve Tazı için bile söyledi. O gerçek bir şövalye değil ama öyleymiş gibi kurtardı beni, dedi Anne’ye. Mümkünse onu koru ve içindeki öfkeyi körelt.
Karasu Savaşı öncesinde Sansa septte, tanıdığı – tanımadığı herkes için ilahi söylüyor ve dua ediyor, merhamet diliyordu. Duasına Tazı’yı da ekliyor çünkü daha evvel de söylediğim gibi artık onun içini görebiliyor, öfkesinin kaynağını ve bunun ona acı verdiğini görebiliyor. Sansa ilk tanıdığında ondan çok korkuyordu ve bu doğaldı zira Sandor gerçekten tehlikeli biri ve sürekli tehditler yağdırıyor ve de kaba saba hatta bazen aşağılarcasına konuşuyor ama yavaştan içini görünce kokusu da azalmaya başladı hatta bir noktadan sonra ona zarar vermelerine izin vermeyeceğini düşünecek kadar güvendi. Dahası var duasında onun korunmasını ve içindeki öfkenin azalmasını diliyor. Yani onu git gide daha fazla önemsemeye başlıyor.
Bilen bilir, bu duanın gerçeğe dönüştüğü ve Sandor’un içindeki öfkenin bir parça dahi olsa köreldiği söyleniyor. Mezar kazıcı kuramı doğru ise rahibin yanındaki Sandor, önceki yaşamına nispeten daha huzurlu ve daha az öfkeli gibi görünüyordu ama elbette uzaktan uzağa net konuşmak sağlıklı değil.
Karasu savaşı sonlarında ise Sandor, isyanlara geliyor ve şehri terk etme kararı alıyor ama gitmeden önce Sansa’yı almak, kendisiyle beraber götürmek için kızın odasına uğruyor ve kendi diliyle bu teklifi yapıyor. Sandor’u biliyorsunuz, oldukça haşin bir tip, düzgün cümle kurmasını pek beceremiyor.
“Seni koruyabilirdim,” diye hırladı. “Hepsi korkuyor benden. Bir daha kimse incitemezdi seni, onları öldürürdüm.” Sansa’yı kendine çekti, bir an için adamın onu öpeceğini düşündü Sansa. Karşı koyamayacağı kadar güçlüydü. Bir an önce bitmesini isteyerek gözlerini kapadı ama hiçbir şey olmadı. “Hâlâ bakmaya dayanamıyorsun, değil mi?” dediğini duydu Tazı’nın. Adam kolunu sertçe büktü. “O şarkıyı istiyorum. Florin ve Jonquil demiştin.” Hançeri dışarıdaydı, Sansa’nın boğazında duruyordu. “Söyle küçük kuş. Küçük hayatın için söyle.”... Diğer kıtaları unutmuştu. Şarkı bittiğinde adamın onu öldüreceğinden korktu ama Tazı bir süre sonra hançerini Sansa’nın boynundan çekti, hiç konuşmadı.
Sansa tuhaf bir duyguyla elini kaldırıp parmaklarıyla adamın yanağına dokundu. Oda onu göremeyeceği kadar karanlıktı ama kanın yapışkanlığını hissedebiliyordu ve kan olmayan bir ıslaklığı. “Küçük kuş,” dedi adam bir kez daha. Sonra kalktı. Sansa kumaşın yırtıldığını duydu ve ardından, uzaklaşan adımların daha yumuşak sesini.
Epey zaman sonra yataktan kalktığında yalnızdı. Tazı’nın pelerinini yerde buldu, sıkıca burulmuştu; beyaz yün, kan ve ateşle lekelenmişti. Gökyüzü daha karanlıktı artık, yıldızların arasında dans eden birkaç yeşil hayalet vardı sadece. Soğuk bir rüzgâr esiyordu, pencereler çarpıyordu. Sansa üşüdü. Yırtık pelerini açıp sırtına altı ve kambur halde yere oturdu, titriyordu.
Sansa tuhaf bir duyguyla elini kaldırıp parmaklarıyla adamın yanağına dokundu. Oda onu göremeyeceği kadar karanlıktı ama kanın yapışkanlığını hissedebiliyordu ve kan olmayan bir ıslaklığı. “Küçük kuş,” dedi adam bir kez daha. Sonra kalktı. Sansa kumaşın yırtıldığını duydu ve ardından, uzaklaşan adımların daha yumuşak sesini.
Epey zaman sonra yataktan kalktığında yalnızdı. Tazı’nın pelerinini yerde buldu, sıkıca burulmuştu; beyaz yün, kan ve ateşle lekelenmişti. Gökyüzü daha karanlıktı artık, yıldızların arasında dans eden birkaç yeşil hayalet vardı sadece. Soğuk bir rüzgâr esiyordu, pencereler çarpıyordu. Sansa üşüdü. Yırtık pelerini açıp sırtına altı ve kambur halde yere oturdu, titriyordu.
Doğrusu bu sahne SanSan hayranları için kıymetli anlardan biridir ama gördüğünüz gibi gülün çok sivri dikenleri de var. Sandor’un sık sık Sansa’yı tehdit eden, kaba davranan tavırlarını okuduk, aslında o herkese karşı böyle ama Sansa’da ki birşeyler özellikle onu bir tık daha sert olmaya itiyor gibi geliyor. Nedir o? Başkalarının yüzüne karşı tavrını umursadığını pek görmedik, sadece şövalye dendiğinde deliye dönüyordu ama söz konusu Sansa olduğunda onun yüzüne bakamaması, yüzünü çevirmesi onu gerçekten çılgına çeviriyor, daha çok sinirleniyor. Bu sahnede dikkat ederseniz haşinleşme sebebi Sansa’nın gene yüzüne bakamadığını sandığı içindi, oysa kız öpeceğini düşündüğü için gözünü kapadı... Acaba Sandor’un niyeti kızı öpmek değil miydi? Yani normalde öpüşürken gözünü kapatırsın, iç güdüsel bir şey, onun bilmeme olasılığı yok, eğer ki niyeti öpmek değildi ise o an bu sebeple gözünü kapattığını düşünmeyebilir... onun yerine yüzüme bakamıyor, iğreniyor diye düşünüyor. Sandor’un Sansa’ya aşık olduğu düşünülürse Sansa’nın bu tavrının onu neden öfkelendirdiğini anlayabiliriz, aslında içten içe inciniyor bence çünkü kimse sevdiği kişinin kendisine böyle davranmasını istemez, kırgınlık da öfkeye dönüşüyor ve bu şekilde sert sözler ve tavırlarla yansıtıyor. Yanlış anlama olmasın Sandor’un tavrının doğru olduğunu söylemiyorum veya yanlışını hafifletmeye çalışmıyorum; anlaşılabilir olsa da yanlıştır. Birinin neyi ne için yaptığını anlamanız, onun yaptığını onayladığınız anlamına gelmez. Zaten SanSan’a karşı getirilen karşıt tepkilerden biri de Sandor’un bu tavırları ama daha önce de söylediğim gibi burada isteyip istememek önemli değil, olacak mı olmayacak mı... bizim tespit etmeye çalıştığımız bu. Neticede Martin biz istemiyoruz diye bir şeyden vazgeçmeyecek yahut istiyoruz diye bir şeye karar vermeyecek.
Devam edersek... Bu sahnede dikkat çeken üç şey var. İlki Sandor’un giderken Sansa’yı Lannister zulümden kurtarmak istemesi ama Sansa bunu reddediyor ki daha sonra zaman zaman oturup hatalı olup olmadığını düşündüğünü anlatıyordu. Burada koruma hikayesi aynen devam ediyor, sonra Sandor bu işe Arya ile devam edecek bir süre... Sandor’un değişimi bana göre Stark kız kardeşler sayesinde oluyor... İkinci dikkat çeken nokta Sandor’un çektiği acıyı ve ilk kez ağladığını görmemiz. Neden ağladığını söylemek zor, hayatında hissettiği acıyı sürekli alkol ile boğmaya çalıştığını biliyoruz, bu kadar sert-haşin olmasının sebebi yaraları... sonunda burada patlamış olabilir yahut Sansa’ya olan duyguları ile ilgili bir şey olabilir veya ikisi birden ve fazlası... Üçüncüsü ise en önemli bir diğer sahne olan pelerin kısmı... işte koruma hikayesini pekiştiren nokta. SanSancıların sevdiği yer bura. Sandor, Sansa’ya pelerini bırakıyor. Size daha önce de söylemiştim, SanSan’ı geleneksel bir aşk ilişkisi olarak beklemiyorum diye... bu sebeple dikkat ederseniz işaretlerin, göndermelerin ekseriyeti cinsel çekimden çok uzak, daha masumane ve koruma-kollama çerçevesinde dönüyor. Sansa pencereden esen rüzgarla titriyor ve onun pelerinine sarılıyor, onun korumasına sığınıyor. Bu titreme sadece rüzgar esti diye değil kanımca... anlam verdiği ve veremediği tüm duygular ve olanların neticesi... ayrıca Sandor artık gitti, burada onu kollamak için olmayacak, belki bunu fark etmek de Sansa’yı böyle hissettirmiştir. Kızın çok karmaşık çorba duygular hissetiğini düşünüyorum, sahne öyle bir ortam çünkü ama bence Martin yeterince duygu aktarımı yapmamış maalesef, bazen karakterlerin duygularını aktarmada çok ketum olduğunu düşünüyorum, kasıtlı mı yoksa eksiklik mi bilmiyorum.
Bu sahnedeki gerçekleşmeyen veya sadece Sansa’nın olacağını var saydığı olmayan öpücük ve pelerin olayı ileride devam ediyor ve Sansa ve SanSan için daha önemli bir figüre dönüşüyor. Sansa bundan sonra o hiç yaşanmamış öpücükleri gerçekmiş gibi hayal ediyor ve Sandor’un pelerinini saklıyor.
Üçüncü kitaba geçiyoruz.
Buna rağmen daveti kabul etmek zorundaydı. Artık hiçbir şeydi Sansa; bir vatan haininin gözden düşmüş kızı ve isyancı bir lordun yüz karası kardeşi. Joffrey’nin müstakbel kraliçesine hayır diyemezdi.
Keşke Tazı burada olsaydı. Mücadele gecesi, Sandor Clegane onu şehirden çıkarmak için odasına gelmişti ama Sansa adamı reddetmişti. Bazen, geceleri uyanık halde yatağına uzanıyor ve akıIlıca davranıp davranmadığını merak ediyordu. Tazı’nın lekelenmiş beyaz pelerinini sedir ağacından yapılmış sandığının içine, yazlık ipeklilerinin altına gizlemişti. Pelerini neden sakladığını bilmiyordu. Tazı’nın bir korkağa dönüştüğünün söylendiğini duymuştu Sansa; mücadelenin en zorlu anında öyle sarhoş olmuştu ki onun adamlarına İblis liderlik etmek zorunda kalmıştı. Ama Sansa anlıyordu. Tazı’nın yanık yüzünün sırrını biliyordu. Osadece ateşten korkuyordu. O gece, çılgınateş nehri bile tutuşturmuş ve gökyüzünü yeşil alevlerle doldurmuştu. Sansa kalenin içinde olmasına rağmen korkmuştu. Dışarısı... hayal bile edemiyordu.
...
Mcgga’nın, Tazı’yı öpmekle ilgili ne düşüneceğini merak ediyordu Sansa. Sansa onu öpmüştü. Adam mücadele gecesi Sansa’nın odasına gelmişti, kan ve şarap kokuyordu. Beni öptü, beni ölümle tehdit etti ve beni onun için şarkı söylemeye zorladı.
...
Eğer gözlerimi kapatırsam, onun Çiçek Şövalyesi olduğunu hayal edebilirim. Sör Loras bir zamanlar Sansa Stark’a bir gül vermişti ama onu hiç öpmemişdi... ve Alayne Taş’ı hiçbir Tyrell hiçbir zaman öpmezdi. Alayne güzeldi ama yatağın yanlış tarafında doğmuştu.
...
Çocuğun dudakları onun dudaklarına değerken, Alayne kendini başka bir öpücüğü düşünürken buldu. Adamın zalim ağzı onun ağzına kapanırken kendisini nasıl hissettiğini hâlâ hatırlıyordu. Yeşil ateş gökyüzünü doldururken, adam karanlıkta Sansa’nın odasına gelmişti. Bir şarkıyla bir öpücük aldı ve bana kanlı bir pelerinden başka bir şey bırakmadı.
Keşke Tazı burada olsaydı. Mücadele gecesi, Sandor Clegane onu şehirden çıkarmak için odasına gelmişti ama Sansa adamı reddetmişti. Bazen, geceleri uyanık halde yatağına uzanıyor ve akıIlıca davranıp davranmadığını merak ediyordu. Tazı’nın lekelenmiş beyaz pelerinini sedir ağacından yapılmış sandığının içine, yazlık ipeklilerinin altına gizlemişti. Pelerini neden sakladığını bilmiyordu. Tazı’nın bir korkağa dönüştüğünün söylendiğini duymuştu Sansa; mücadelenin en zorlu anında öyle sarhoş olmuştu ki onun adamlarına İblis liderlik etmek zorunda kalmıştı. Ama Sansa anlıyordu. Tazı’nın yanık yüzünün sırrını biliyordu. Osadece ateşten korkuyordu. O gece, çılgınateş nehri bile tutuşturmuş ve gökyüzünü yeşil alevlerle doldurmuştu. Sansa kalenin içinde olmasına rağmen korkmuştu. Dışarısı... hayal bile edemiyordu.
...
Mcgga’nın, Tazı’yı öpmekle ilgili ne düşüneceğini merak ediyordu Sansa. Sansa onu öpmüştü. Adam mücadele gecesi Sansa’nın odasına gelmişti, kan ve şarap kokuyordu. Beni öptü, beni ölümle tehdit etti ve beni onun için şarkı söylemeye zorladı.
...
Eğer gözlerimi kapatırsam, onun Çiçek Şövalyesi olduğunu hayal edebilirim. Sör Loras bir zamanlar Sansa Stark’a bir gül vermişti ama onu hiç öpmemişdi... ve Alayne Taş’ı hiçbir Tyrell hiçbir zaman öpmezdi. Alayne güzeldi ama yatağın yanlış tarafında doğmuştu.
...
Çocuğun dudakları onun dudaklarına değerken, Alayne kendini başka bir öpücüğü düşünürken buldu. Adamın zalim ağzı onun ağzına kapanırken kendisini nasıl hissettiğini hâlâ hatırlıyordu. Yeşil ateş gökyüzünü doldururken, adam karanlıkta Sansa’nın odasına gelmişti. Bir şarkıyla bir öpücük aldı ve bana kanlı bir pelerinden başka bir şey bırakmadı.
Bunların her biri birbirinden ilginç alıntılar. Öncelikle Martin’in de söylediği gibi Sansa güvenilmez bir anlatıcıdır, bu da onun bakış açısını okurken pek güvenmememiz gerektiğini gösteriyor, bana göre ise bilhassa duygu ve düşüncelerine, zira gördüğünüz gibi duyguları kadar anılarını da çarpıtıp, birbirine karıştırmış. Sansa’ın yanlış hatırlamalarının “bir şey” ifade ettiğini ve şimdilik okuyucunun çok dikkatini çekmeyen küçük dokunuşlar olduğunu söylemişti yazar. Ayrıca bir soru karşısında “bu onun psikolojisi hakkında neye işaret ediyor?” diye karşı soru sormuştu. Bu açıklamaların SanSan ile ilgisi olabilir veya tamamen Sansa’nın sağlıksız zihin yapısına gönderme yapmış olabilir hatta bana göre bir ihtimal ikisi birden de olabilir.
Netice olarak Sansa, bir yandan korktuğu ama diğer yandan yanında güvende hissettiği ve kendisine zarar verilmesine izin vermeyeceğini bildiği Sandor’un pelerinin saklıyor, ona sarılıyor hatta “bana pelerinden başka bir şey bırakmadı” diyor, sanki sevgilisi çekip gitmiş de anılardan başka bir şey bırakmadığından sızlanan bir aşığın tepkisi gibi bir şey bu; doğrusu bu cümleyi seviyorum, SanSan için güzel bir argümandır ve elbette bu yetmezmiş gibi bir de Sandor’un onu öptüğünü hatırlıyor, hatırlamakla da kalmıyor “nasıl hissettirdiğini” hatırlıyor. Bu artık üç boyutlu hale gelmiş, görseli geçtim duygusunu hissediyor Sansa. Bir başkasını öperken aklına niye Sandor geliyor? Genelde insanlar, böyle anlarda sevdiği kişileri hayal eder... Cersei bile bazı geceler Robert’ın yerine Rhaegar olduğunu hayal ettiğini söylemişti ki ona aşık olduğunu ve öldürdüğü için Robert’ı hiç affetmediğini biliyoruz.
Ayrıca Sansa’nın 3. kitapta iken rüyasında Sandor’u düğün yatağında görmüştü. Rüya Tyrion olarak başlarken bir anda Sandor’a döndü. Kız artık yatak rüyaları görüyor. Evet, cinsel çekimden uzak bir ilişki dedik ve işaretlerin ekseriyetide bundan ırak dedim ama hiç gönderme yok demedim. Var işte böyle birkaç şey... Bir de SanSancılar “senden bir şarkı alacağım” cümlesinin cinsel bir gönderme olduğu konusunda çok ısrarcı, bu bahsi geçen rüyada da Sandor bu cümleyi kullanıyor. Daha evvel düşünmemiştim hatta dikkat etmemiştim ama sanırım Sansa’nın forehadowingli tekrar eden cümlesi “senden bir şarkı alacağım”... Mantıken Sandor, kıza şarkı söyletti ama hala bu bu rüyada tekrar etti. Yani SanSancılar haklı olabilir de ama ne yalan öyle bir sahne hayal edemiyorum bile bu ikisi arasında, bu sebeple daha masumene bir şey olacağını umut ederim. Bir öpücük olabilir aslında... Neticede Sansa’nın olmayan öpücükler hayal ettiğini hatta hissettiğini görüyoruz. Odada da onu öpeceğini sandı, oysa aslında öpmeye niyet etmemiş de olabilir. Sansa ileride aşkının nişanesi olarak Sandor’a bir öpücük verebilir. Bu alternatifinden daha hoş olur.
3. kitap sonlarında, Sansa kaçtıktan ve Baelish’in evine geldiklerinde, Lysa ile düğün gerçekleşti ve o gece şarkıcı kıza saldırdı ve onu kurtaran Sör Lothor oldu. Zaten bahsi geçen rüya da bu saldırı sonrasında görülüyor ve saldırı evvelinde de Sandor’u düşünüyordu.
Işık loştu ama Sansa bir bıçağın hafif pırıltısını gördü.
Şarkıcı da görmüştü. “Kendine başka bir fahişe bul...” Bıçak hızla hareket etti ve şarkıcı bağırdı. “Beni kestin!”
“Gitmezsen daha beterini yaparım.”
Ve Marillion bir anda yok oldu. Diğer adam kaldı, karanlıkta Sansa’nm tepesinde dikiliyordu. “Lord Petyr seni kollamamı istedi.” Sansa, Lothor Brune’m sesini tanıdı. Tazı’nın sesi değil, hayır, nasıl olabilirdi ki? Lothor olmak zorunda elbette...
Şarkıcı da görmüştü. “Kendine başka bir fahişe bul...” Bıçak hızla hareket etti ve şarkıcı bağırdı. “Beni kestin!”
“Gitmezsen daha beterini yaparım.”
Ve Marillion bir anda yok oldu. Diğer adam kaldı, karanlıkta Sansa’nm tepesinde dikiliyordu. “Lord Petyr seni kollamamı istedi.” Sansa, Lothor Brune’m sesini tanıdı. Tazı’nın sesi değil, hayır, nasıl olabilirdi ki? Lothor olmak zorunda elbette...
Burada onu kurtarmaya gelen kişinin Sandor olduğunu düşündü ilk ama elbette ki değildi ama onun burada olmasını dilediğini görüyoruz, öyle olmasını umduğunu... Onu her daim kurtaran kişinin Sandor olduğunu-olacağını düşünüyor kalbinin derinliklerinde bir yerde... Sansa’nın Sandor için duyguları oldukça dikkate değer hale gelmemiş mi? O kadar kanıksamış ki artık...
Sandor tarafına baktığımızda da Sansa’nın evliliğini duyduğunda bundan nefret eden birini görüyoruz.
“...O ve küçük karısı.”
“Ne karısı?”
“Unuttum, sen bir kayanın altında saklanıyordun tabii. Kuzeyli kız. Kralı bir büyüyle öldürdüğünü duyduk, sonra da yarasa gibi büyük deri kanatları olan bir kurda dönüşmüş ve bir kule penceresinden uçarak kaçmış ama cüceyi arkada bırakmış, Cersei adamın kafasını almaya kararlı.”
Bu aptalca, diye düşündü Arya.Sansa sadece şarkı bilir, büyü değil. Üstelik İblis’le asla evlenmez.
Tazı, kapıya en yakın olan sırada oturuyordu. Ağzı seyirdi ama yalnızca yanık tarafı. “Cersei onu çılgınateşe batırıp pişirmeli,” dedi “yahut ay siyaha dönene kadar gıdıklamalı.” Şarap kupasını kaldırdı ve bir dikişte boşalttı.
Tazı, Arya için bir kupa şarap doldurdu, bir kupa da kendisi için. Şarabını şömineye bakarak içti. “Küçük kuş kaçtı değil mi? Aferin ona. İblis’in kafasına pislemiş ve kaçmış.”
“Ne karısı?”
“Unuttum, sen bir kayanın altında saklanıyordun tabii. Kuzeyli kız. Kralı bir büyüyle öldürdüğünü duyduk, sonra da yarasa gibi büyük deri kanatları olan bir kurda dönüşmüş ve bir kule penceresinden uçarak kaçmış ama cüceyi arkada bırakmış, Cersei adamın kafasını almaya kararlı.”
Bu aptalca, diye düşündü Arya.Sansa sadece şarkı bilir, büyü değil. Üstelik İblis’le asla evlenmez.
Tazı, kapıya en yakın olan sırada oturuyordu. Ağzı seyirdi ama yalnızca yanık tarafı. “Cersei onu çılgınateşe batırıp pişirmeli,” dedi “yahut ay siyaha dönene kadar gıdıklamalı.” Şarap kupasını kaldırdı ve bir dikişte boşalttı.
Tazı, Arya için bir kupa şarap doldurdu, bir kupa da kendisi için. Şarabını şömineye bakarak içti. “Küçük kuş kaçtı değil mi? Aferin ona. İblis’in kafasına pislemiş ve kaçmış.”
Jon da Arya’nın Bolton evliliğini duyduğunda buna öfkelenmiş ve Ramsay’i öldürmek istemişti. Sandor’un da benzer tepki verdiğini görüyoruz. Ayrıca bir dikişte şarabı bitiriyor haberi alınca ve ardından yenileri geliyor. Efkar bastı adamı tabi. Maalesef yaygın bir yanlış harekettir, Sandor da kendini alkole boğanlardan biridir zaten, Kızıl Kale’deki sahnelerinde sık sık sarhoş olduğunu gördük. Burada da hızlıca sarhoş olmasına neden oluyor şarap ve neticede abisinin adamları ile dövüşürken büyük bir dezavantaj oluyor ve ciddi bir yara alıyor, zar zor yeniyor ki birini Arya öldürdü. Olağan şartlarda, yaver salağını saymazsak, iki adamı kolayca harcardı.
Şimdi gelelim hem SanSan hem de Jonsa için kullanılan son argümana; Ashford Turnuvası ve Kral El’i Turnuvası. Ashford turnuvası, Uzun Dunk’ın hikayelerinde denk geldiğimiz büyük bir turnuvadır, sonu kötü bitti elbette; Demir Tahtın varisi Prens Baelor kazayla öldü. Çok ayrıntıya girmeyim, bizim Dunk’ın Targaryen prensleriyle bir olayı olur, bir tanesi kızın birine saldırma girişiminde bulununca engellemek ister, şu çılgın ateş içen manyak Aerion Targaryen bahsettiğim kişi, malum kendisi tam bir canavar... ve neticede karşılıklı suçlamalar meydana gelir ve sonuç olarak yedinin yargılaması talep edilince karşılıklı şampiyon dövüşleri olur ve Prens Baelor kazayla ölür. Dunk, bu turnuvada“gönüllerin şampiyonu” olur, hatta beklenmedik şampiyon denebilir; olan üzücü olaylar neticesinde elbette ki resmi bir şampiyon ilan edilmemişti.
Bu ünlü bir kuram ve argümandır, özde SanSancılara ait, sizi bizzat kuramın sahibine de yönlendirebilirim, kendisi bir SanSancı ama Jonsacılar da üstüne çökmüş vaziyette ama öyle olmuyor. Bilmeyenlerin kafası karışmıştır elbet. Pekala burada bu kısma da kısaca değinmeye çalışayım.
Şimdi turnuvada 5 şampiyon var ve onlar da mevcut aşk ve güzellik kraliçesi olan leydinin tacını korumak için uğraşacaklardı... Şampiyonların bağlı bulundukları haneler öne sürülerek Sansa’nın evleneceği veya nişanlanacağı kişilere denk geldiği söylendi, Lannister, Baratheon, Varis Harry’nin hanesi, Tyrell ve son olarak bir Targaryen. Jonsacılar, Jon bir Targ diye Jonsa için kullandı ama sıkıntı şurada, “resmi” olarak isimlere bakmak zorundasınız. Joffrey ile nişan yaptı ama o bir Baratheon değil, Waters isminde bir piç. Jon da Targaryen olarak gezmiyor, Snow olarak geziyor ama özde bir Targaryen. Aegon bir Targaryen olarak geziyor ama muhtemelen sahte ama önemli değil. Joff’un sahte ismini kabul edersek o zaman Jon’un sahte ismini de kabul etmek zorundayız, yahut ikisini de kabul etmeyeceğiz ve netice olarak Jonsacıların kurduğu denklem iki şekilde de bozuluyor. Mevcut haliyle alırsak da bu durumda uyumlu; Sansa, Baratheon ile nişan yaptı, Tyrell ile nişandan söz edildi, Lannister ile evlendi ve bir Hardyng ile nişan söz konusu. Geriye Targ isimli Aegon kalıyor. Yalnız şu da bir gerçek ki bahsi geçen bu soy isimler ilk şampiyonlar değil, yani asıl şampiyonlar değil. İlk beş şampiyon arasında iki Ashford var, diğerleri de Tyrell, Hardyng ve Targaryen. Sonra Ashfordlar yenilince yerini Lannister ve Baratheon alıyor ama onlar şüphesiz ki ev sahibi leydinin tacından ziyade kendi arzuladıkları leydileri taçlandırmayı amaçlamıştı ve en önemlisi bu beş şampiyonun da leydi ile herhangi bir evlilik-nişan olayı söz konusu değildi ve nihai şampiyonlar da değildi, yaşanan olaylardan dolayı şampiyonlar hiç belli olmadı. Haliyle kuramın sahibi bile “muhtemelen tesadüf” diyor buna ama güzel bir tesadüf o zaman. Asıl SanSan ile ilgili kısmı şu...
Dunk, beklenmeyen şampiyon olur ve Sandor da El Turnuvasında beklenmeyen şampiyondur. İkisi de bir zorbaya karşı harekete geçerek bu şampiyonluğu elde etmiştir. Bana kalırsa ister SanSan isterse Jonsa için olsun, bu argümanın kullanılabileceği bir yeri yok, zira ilgisiz alakasız kopuk şeyler, evet benzer bazı şeyler var; isimler ve şampiyon gibi ama geneline baktığımızda hikayenin şekle oturtamıyorsunuz. Bu sebeple bence ölü doğmuş bir argüman ama ne yalan sevdiğim bir kuramdır Ashford turnuvası, belki kuram sahibi haklı çıkar, en azından şu oğlanlar meselesinde...
Daha fazla kafanızı karıştırmadan sonuca bağlayalım. Bahsettiğim işaretler ve olaylar ışığında bakarsak bir SanSan ufukta görünmekte. En azından şimdilik fikrim bu yönde. Bunu elbette iki karakter tekrar karşılaşana kadar asla bilemeyeceğiz, bu da ancak Martin Bey kendisi ya da biz ölmeden kitapları bitirirse mümkün olacak. İnşallah.
Son olarak Martin’den bu Sansa-Sandor öpüşmesi ve Güzel ve Çirkin konusunda yaptığı açıklamaların bazılarını ekleyim...
Olmayan öpücük hakkında sorulan bir soru üstüne... 2016’da bir söyleşide soruldu ve youtube’da söyleşi görüntüsü var. Altındaki yorumları bir görseniz...
"Karasu gecesi. Pekala, bu konuda sana net bir cevap vermeyeceğim ama bir televizyon dizisinin ve bir kitabın her birinin kendi güçlü ve zayıf yönleri olduğunu söyleyeceğim. Bir romancı olarak benim için mevcut olan ve bir televizyon programı yapan insanlar için mevcut olmayan araçlar var ve elbette onlar için mevcut olan ve bir romancı için mevcut olmayan araçlar da vardır. Bir filme müziği koyabilirler, özel efektler yapabilirler. Benim yapamadığım harika şeyler, benim sadece kağıt üzerinde kelimelerim var. Ne yapabilirim? Şey, iç anlatı gibi şeyleri kullanabilirim, sizi bir karakterin düşüncelerinin içine götürebilirim ki bunu bir dizide yapamazsınız. Sadece konuştukları kelimeler var, onları dışarıdan görüyorsunuz çünkü bir kamera harici, düzyazı ise dahilidir ve bende güvenilmez anlatıcı olarak bilinen araç var, yine onlarda yok. Bu yüzden Karasu gecesini düşündüğünüzde bu iki yönü düşünün."
Bundan sonrasını özet geçeceğim çünkü çok uzun bir alıntı... araya kendi yorumumu da katabilirim. Yalnız iyi dinleyin çünkü muhtemelen Sansa-Sandor hikayesini işleme şeklini anlatıyor.
Güzel ve Çirkin çekilirken o dönemlerde kan ve vahşi sahnelerin oto-sansür uygulandığı dönemlermiş, bu sebeple bazı tartışmalar olmuş anlaşılan karakterin sergilediği vahşeti ekrana yansıtma meselesinde. Martin buna şu cevabı veriyor, “Canavar insanları öldürdü. Karakterin amacı buydu. O bir canavardı." Neticede hikaye iki karakter arasındaki aşkı anlatıyorsa da erkek karakter aslında canavar olarak tabir edilen biriydi ve doğal olarak da insanları öldürüyordu, vahşet sergilememesini bekleyemeyeceğimiz kesin, haliyle Sandor’un da ak pak temiz biri olmasını bekleyemeyiz ve Martin’in böyle bir karakter yazmayacağı aşikar. D
Bununla beraber öpücük ile ilgili bir sıkıntı yokmuş ama Ron, kendisi hem programın patronu hem de canavarı oynayan dede... bunu istememiş, sanırım karakterlerin öpüşmesi için çok erken olduğunu düşünmüş, çok hızlı gitmek ve cinsel gerilimi kaybetmek istememişler ama Martin tam tersine çok uygun olduğunu düşündüğü sahneler olduğunu söylemiş ama Ron hayır demiş. Martingiller de arka planda işaretler, imalar, forehsadowing, simgeler... aklınıza gelen ne varsa kullanmaya çalışmışlar öpücük sahnesine hazırlamak için seyirciyi. İkinci sezonda canavar ölür ve 3. sezonda mağaraya gömülür ama bu son değil arkadaşlar, bilesiniz... Vincent yani canavar mağaraya defnedilir ve kadın karakter de yas tutarak hayatına devam etmeye çalışır... bu sırada da canavar, sihirli dünyasında öldürdüğü insanlarla yüzleşir yani yediği haltlarla yüzleşip bir iç hesaplaşma yaşar. Sevdiceği ile olan bağı onu sonunda yer altı dünyasından çıkartıp yaşayanlar dünyasına geri getiriyor ve bu yaşadıklarının gerçek mi yoksa rüya mı olup olmadığını asla bilemeyecek. En azından planı bu şekildeymiş... tamamen uygulamaya geçememişler sanırım, emin değilim. Her ne kadar kahraman kötü adam öldürse de sevdiği kendisini görünce korkup utandığı bir sahne planlamış Martin.
Okurken aklıma inanın Sansa-Sandor geldi. Sandor elbette ki karanlığa kaçan gri bir karakter ve deyişine göre masumları da öldürdü, bir canavar aslında ama canavar olmaktan zamanla bıkan ve bundan rahatsız olan bir canavar... Martin’in Vincent için planladığı karaktere önemli ölçüde benziyor... Sandor en son hayaletleri ile yüzleşiyordu. Onun öldüğünü de zannediyorduk ama muhtemelen kendisi yaşıyor ve sonunda geri dönecek. Benim fikrime göre Sansa vesilesi ile geri dönecekti, değil mi? Eh bu da uymuş gibi duruyor Martin’in dizideki planıyla. Yahut sadece yakıştırma yapıyoruz.