Post by YeniAy_Ottoman on Aug 18, 2021 13:01:23 GMT
Sahte kralın öldü piç. Yedi gün süren mücadelede sahte kral ve bütün adamları ezildi. Kralın sihirli kılıcı bende. Bunu kralın kırmızı fahişesine de söyle.
Sahte kralının dostları öldü. Kafaları Kışyarı duvarlarının üstünde. Gel de onları gör piç. Sahte kralın yalan söyledi. Sen de yalan söyledin. Bütün dünyaya Sur’un Ötesindeki Kral’ı yaktığını duyurdun ama onu, benim karımı kaçırması için Kışyarı’na gönderdin.
Karımı geri alacağım. Eğer Mance Rayder’ı geri istiyorsan, gel ve onu al. Mance Rayder’ı bir kafese tıktım. Onu senin yalanlarının kanıtı olarak bütün kuzeye göstereceğim. Kafes soğuk ama Mance için, onunla birlikte Kışyarı’na gelen altı fahişenin derilerinden sıcak bir pelerin yaptım.
Karımı geri istiyorum. Sahte kralın kraliçesini istiyorum. Sahte kralın kızını ve kırmızı cadısını istiyorum. Sahte kralın yabanıl prensesini istiyorum. Sahte kralın küçük prensini istiyorum, şu yabanıl bebeği. Ve Leş’imi istiyorum. Onları bana gönder piç. Gönder ve seni ya da kara kargalarını rahatsız etmeyeyim. Onları benden sakla ve o piç kalbini yerinden söküp yiyeyim.
Ramsay Bolton,
Meşru Kışyarı Lordu.
Selamlar, bu hafta yıllardır asoiaf hayranları arasında tam bir muamma olan Pembe Mektup meselesini konuşmak istedim. Herkesin mektupla ilgili çeşitli iddiası var ve şüphesiz ki kitaplar çıkana kadar da iddiadan öteye gidemeyecekler. Elbette bu, bizi durdurmayacak. Kuramda hem kendi tespitlerim hem de diğer hayranların tespitleri yer alıyor, yararlandığım sayfaları, yazı altına ekleyeceğim.
Genel olarak mektubun sahte olduğu ve muhtemelen Stannis tayfası tarafından yazıldığı düşünülmekte. Nispeten az sayılacak bir kitle de mektubun gerçek olduğu sonucuna vardı. Daha önceki videolarımdan birinde bahsetmiştim; Buz Savaşı’nı 5. kitapta okuyacaktık ama kitap hacmi büyüdüğü için 6. kitaba bırakıldı. Gerçi daha yeni gördüğüm bir açıklamasına göre Martin, Buz ve Ateş Savaşını o dönemler “kısmen” yazmayı bitirmiş ve umduğu kadar iyi değilmişti. Bu sebeple bitmiş ve son halini almış, sonuca ulaşmış bir savaştan da bahsedemiyoruz. Yine de... benim tahminime göre; savaşın başladığını görecektik ve yüksekle ihtimal kötüye gittiğini gördüğümüz bir anda Martin daha fazlasını göstermeyecek ve son Jon POV’unda mektup gelecekti. Doğal olarak biz de mektubun gerçek olduğu konusunda pek şüpheye düşmeyecektik ama savaşı hiç görmedik; yazar, Arya meselesini Jon’un ölümü için kullanmak zorunda olduğundan, savaşı göstermedi ama mektubu ortaya çıkardı. Diziyi izledikten sonra da zaten Stannis’in kaybettiğini fikri iyice perçimlenirdi diye tahmin ediyorum.
İlk olarak mektubun gerçek olduğu fikrinden yola çıkalım ve Ramsay’in yazdığını düşünelim. Genel olarak mektubun iddialarını madde halinde sıralayalım.
1. Stannis öldü ve kılıcı Boltonların elinde.
2. Stannis’in ordusu 7 günlük bir mücadele yok edildi.
3. Mızrak karıları öldürüldü ve derilerinden pelerin yapıldı.
4. Mance yakalandı, kafese atıldı ve deri pelerin ona giydirildi.
5. Theon ve Jeyne, yakalanamadı.
6. Ramsay, Sur’a saldırmamak için; Leş’i Arya’yı; Stannis’in karısını, çocuğunu, Melisandre’yi ve ayrıca Mance’in oğlunu ve Val’ı istiyor.
Ramsay olduğunu düşünmemizi sağlayan noktalar.
- Mektubun tonuna bakarsak, genel olarak Ramsay’in kişiliğine uygun görünüyor.
- Mektup, görünürde Boltonlar gibi pembe renkli bir mühürle kapatılmıştı.
- Stannis’i en son Buz Savaşına hazırlanırken görmüştük; 6. kitapta yayımlanan Theon POVlarında, Karstark ihanetinin hesabını soruyor, Braavoslu elçi ile anlaşma yapıyor ve bir şövalyesini, Braavos elçisi ve sahte Arya ile önce Sur’a, daha sonra birlik kiralaması için Braavos’a gönderiyordu.
- Theon’un iddiasına göre de ordularıyla üstüne gelecek kişi Ramsay idi. Daha doğrusu doğrudan katılmasa bile Manderly ve Frey birliklerini yakından takip edeceğini söylüyor. Dediğim gibi eğer 5. kitapta savaş başlangıcını görseydik ve tahmin ettiğim şekilde hikaye kesilip mektup ortaya çıksaydı, muhtemelen mektubun doğru olduğunu düşünürdük çünkü Theon haklı ise ve Ramsay de geldi ise, biz onu göreceğimiz için olan bitene şahit olduğunu bilecektik.
- Bununla beraber Jon’un daha önce Ramsay’in el yazısını gördüğünü ve bu sebeple son mektupla beraber gördüğü el yazısı ile ilgili bir yorum yapmaması da bir diğer destek argümanı.
- Netice itibari ile mektupta yazan bazı bilgiler yanlış olabilir elbette; Stannis meselesi bilhassa. Bazı görüşlere göre, daha önceki bir videoda da bahsettiğim gibi, Stannis’in Roose Bolton’un Harrenhall hilesinin aynısı ile yahut başka bir hile ile Kışyarı’nı ele geçireceğini düşünen bazı hayranlar mevcut. Stannis bir şekilde kendini öldü gibi gösterip, kanıt olarak kılıcını gönderirse Ramsay’in Stannis’in öldüğünü düşünmesi çok doğaldır.
Karşı argümanlar nelerdir?
- Şimdi Roose Bolton’un Manderly ve Frey birliklerini, Stannis üstüne gönderdiğini biliyoruz ama Ramsay, onları yakınen takip ediyor muydu bilmiyoruz. Birlikler, savaş sonunda tekrar Kışyarı’na, muhtemelen esirlerle ve kılıçla, dönüyor. Stannis’in sahnesinde şövalyesine “öldüğümü duyabilirsin, belki gerçekten de ölmüş olabilirim...” cümlesinden yola çıkarak genelde bir hile peşinde olduğu ve bu hilenin de işte bu mektupta dillendirildiği söyleniyor; Stannis öldü, kılıcı bende.
Stannis’in doğrudan kaleyi ele geçiremeyeceği aşikar, kimse kolay kolay yapamaz bunu zaten, bu sebeple bir hileye ihtiyaç duyulduğunu söyleyebiliriz. Stannis’in kendini ölü gösterme hilesi ile adamlarını bir şekilde içeri sokma girişiminde bulunduğunu, yani truva atı oyunu oynadığını kabul edersek; Ramsay, kazandıkları haberini ve Stannis’in ölüm haberini alır almaz koşa koşa Jon’a mektup yazmaya gidip, kuzgun gönderdiği yorumunu yapmak durumunda kalıyoruz ve bu zaman zarfında da belli ki truva atları, öylece içeride sessizce beklemiş. Niye, bilmiyoruz.
Bu kısım bana zaten oldukça anlamsız geliyor; Boltonların, şu aşamadaki en büyük tehditleri olan Stannis kaybediyor ve Ramsay’in bunu öğrenir öğrenmez ilk yaptığı şey de koşarak mektup yazmak ve Jon’a “karımı ver piç” demek oluyor. Sanki bu anı bekliyormuş gibi, sahneyi kafanızda canlandırırsanız anlamsız gelecektir size de. Yani bir dur; nefes al, yavaşla... Haber gelir gelmez mi mektup gönderiyorsun? Bu ne acele? Hazırda mı tutuyordu mektubu? Yatıp kalkıp bunu mu hayal ediyordun Ramsay? Etmemiştir herhalde.
Ayrıca bir truva atı operasyonu varsa bu atlar, sittin sene sonra mı harekete geçecekler? Adamların en rehavete kapıldıkları anda; haberi alıp akşamına kutlama yaptıkları zamanda boş bulunup harekete geçmek zorundasın. Truva atı espirisi zaten burada yatıyor biraz da... Stannis’in kaleyi aldığını düşünenler de var, hilenin işe yaradığını düşününler. Bu durumda, bu komik sahne ardından, ne zaman bilinmez ama mümkün olduğunca erken olması gerekiyor mantıken, truva atı harekete geçer ve Kışyarı ele geçirilir. Böyle bir zafer, anında kuzgunlarla duyurulur. Jon’un eline geçen mektubun ardından hemen başka bir mektup gelmesi ve Stannis’in zafer kazandığı haberini vermesi beklenir. Melisandre’nin bunu alevleri içinde görmemesi de ayrı bir saçmalık bana kalırsa, affedersiniz osursak haberi olan kadın, zaferden bihaber, öyle mi yani? İyi hadi, R’hllor pislik olsun diye ketumluk yapmış diyelim buna da...
- Daha mantıksız bir olay daha var... Şimdi, zafer de kazansanız bir savaştan çıktınız ve kuzeyin, belli başlı tabuları olduğu aşikar. Ortada sevilmeyen bir piçin ve yemin bozan bir yabanılın sözüne dayanarak Ned’in oğlu Jon’un suçlanması kuzeylilerin çok işine gelecek bir şey gibi gelmiyor; unutmamak gerekir ki Stannis bu oğlanı, piçliğine rağmen, Stark diye kuzeyin onun çağrısına cevap vereceğine inanmıştı, Melisandre bile sırf bu sebeple Jon’u davaya katmaya çalışmakla uğraşıyor Stannis gitmesine rağmen, zaten bu sebeple Sur’da kaldı; Bolton bile kuzeylilerin hala Starkları sevdiğini söylemişti, onları onların yanında tutan şey intikam arzusuydu sadece; dahası Sur’a saldırma tehdidi de kuzeylilerin çok hoş görebileceği bir durum değil. Gece Nöbeti, kuzeyde hala saygın bir kurumdur ve Ramsay’in keyfine göre tehdit edilip, saldırılabilecek bir yer değildir. Yani aslında Ramsay, oldukça pervasız bir eylemde bulunmuş görünüyor; unutmamak gerekir ki madem her şeyi öğrenmiş, Jon’un yanındaki Yabanılların varlığı gibi şeylerle Jon’un elinde hatırı sayılır bir güç bulundurduğunu ve savaştan çıkan insanların, kar yağışında, onca yolu gidip tekrar savaşıp, muhtemelen yüzlerce belki de bini aşkın adam kaybedeceklerini göz önünde tutmadıklarını düşünmemek gerek. Haydi Ramsay embesil, hesap etmemiş ama Roose Bolton da mı hesap etmemiş? Roose’un dizidekinin aksine Ramsay’e gram güvenmediği ve sürekli olarak onu gözaltında tuttuğu ve yaptığı tuvaletin renginden bile haberi olduğu düşünülürse piç oğlunun bu kadar pervasız hareket etmsine izin vereceğini sanmıyorum... Bilhassa da çok büyük bir oyunun ortaya çıkmasına neden vereceği düşünülürse. Bu da bizi başka bir gerçeğe götürüyor.
- Bence çoğu kişinin gözünden kaçan bir durum var; Arya Stark, sahtedir ve o gerçekte Jeyne Poole’dur; Ramsay ve Roose bunun bilincinde, biliyorlar. Bu sebeple kaçan Arya’yı, Sur’a ulaşmadan yakalamak için peşine düşmek, daha akıllıca olacaktır çünkü Jon, kızı gördüğü anda “bu benim kardeşim değil!” diye bütün kuzeye ilan edecektir ve bu da Boltonlar için her şeyin tersine dönmesi demek, kazandıkları zaferin ellerinden gitmesi demek. Ramsay embesil bile bu kadar beyinsiz olamaz, Roose hiç değil. Yani Jon, daha savaşmadan, kanını dökmeden, Boltonları harap edecektir tek bir sözüyle... Boltonlar bunun bilincinde değil mi?
Sen, sahte olduğunu bildiğin kızı sahte olduğunu görecek veya görmüş olan Jon’dan “karımı ver, Arya’yı ver piç” diye talep edip, üstüne tehdit mi ediyorsun? Bu sizce mantıklı mı? Hiç mantıklı değil. Boltonlar böyle salakça bir mektup gönderebilecek konumda değiller ki! Onlar Arya diye verilen kızın sahte olduğunu biliyorlar, en son isteyecekleri şey de onun sahte olduğunu onaylayacak ve sözünden gram şüphe edilmeyen ağabeyinin eline ulaşmasıdır! Kızın Sur’a ulaştıklarına inandıktan sonra böyle yüzsüzce, hiçbir şey yokmuş gibi, salağa yatmışcasına tehdit içerikli mektup yazmazlar, Roose asla müsaade etmez, dediğim gibi Ramsay embesil ama beyinsiz de değil.
Gelin görün ki Arya’nın sahte olduğunu bilmeyen biri var; Stannis! Bu kısma tekrar döneceğiz ama şimdi mektupla ilgili dikkatimizi çeken başka bir noktaya da değinelim.
Jon’a gelen mektup ve Asha’ya gelen mektubun alıntısını yapalım, ilk mektuplar bunlar.
Bu arada benim “bir hata” olabileceğini düşündüğüm bir şey var; Ramsay ilk mektupları gönderdiğinde imzası Hornwood Lordu olarak atılmıştı ki herkes Höyüklerde idi ve düğün de orada yapılacaktı ama Asha’ya gelen mektupta Winterfell Lordu yazılmış; mantıken onda da aynı şey yazıyor olmalıydı, yazar burada bir hata yapmış görünüyor.
- Lakin Jon’a gelen son mektupta Winterfell Lord’u bilinçli şekilde yazılmış bana kalırsa... bununla beraber Theon POVlarından görüyoruz ki Ramsay Hornwood Lordu ve Dehşet Kalesi varisi olarak sık sık betimlenmiş Theon tarafından. Ayrıca evlenirken Ramsay de aynı şekilde kendini tanıtıyor. Bu sebeple son mektupta kendini sadece Kışyarı Lordu olarak tanıtması düşündürücü ve şüpheli. Piçlerin isim ve miras hakkı meselesindeki hassasiyetleri düşünülürse demek istediğimi anlarsınız. Ramsay gibi birinin Kışyarı ve Hornwood Lordu diye imza atması beklenir düğünden sonra.
- Bir de unutmamak gerekir ki başka bir ayrıntı daha dikkat çekiyor bu imza ile ilgili; Ramsay, gönderdiği hiçbir mektubun altına “meşru” ifadesini koymadı ama bu son mektupta “meşru” ifadesi konmuş. Trueborn olarak yazılmış yani İngilizce’de ve sanki Jon’u bu ifadeyle tahrik etmek ister gibi. Winterfell’in meşru doğumlu lordu benim! Bana ait!... diyor resmen.
- Ramsay, Asha’yı tehdit ettiğinde Theon’dan bir parça deriyi de yanında göndermişti ama Jon’a mektup gönderdiğinde tehdidin yanında; örneğin Mance’den veya mızrak karılarından bir deri parçası göndermiş görünmüyor, kuru kuru sallamış mektubu. Deri parçası tehdit ile beraber muhtemelen Ramsay’in kendince doğruyu söylediğini göstermek için de başvurduğu bir yöntem. Yani daha önce de birkaç kere bunu yaptığını gördük; Theon’un favori oyuncağını, ne olduğu malum, kesip babasına göndermişti tehditlerle beraber ve Robb’a da onun derisinin parçasını göndermişti, yani Ramsay bunu sık sık yapıyor; önceki mektuplarındaki ritüelin aynısını son tehdit mektubunda göremiyoruz.
- Asha’ya gönderdiği mektup demir adamların kanıyla yazıldı ve Jon’a giden mektup da muhtemelen kanla yazıldı çünkü iki mektupta da mürekkep “kahvereng” olarak betimlendi ve üstat mürekkebinin farklı renkte belirgin olduğunu biliyoruz hatta Jon mürekkebe dokununca pul pul oldu ki bu da kanla yazıldığını gösteriyor; misal neden benzer şeyi yabanılların kanıyla yapmadı? Tehdit mektubu gönderiyor neticede. Neden? Ramsay, sadist zevklerinden vazgeçen biri değildir. Bu deri ve kan; onun imzasıydı, niye Jon’a son mektupta göndermedi?
- Dikkat çeken bir diğer şey ise mektupta Bolton mühründe farklılık var. Türkçe çevirisinde dikkat çekmiyor ama önceki mektuplar sert pembe mumdan bir düğme şeklinde mühürlenirken; Jon’a gelen son mektupta sert pembe mum lekesiyle mühürleniyor. Yani doğrudan nasıl çevireceğimden emin olamadım, düğme dediğim kelimenin İngilizcesi “button” ve leke dediğim de “smear”... Yazarın kelime seçimini dikkatli yaptığı ortada.
- El yazısı meselesi için de şöyle bir savunma yapılabilir. Belki Jon, son gelen mektupta el yazısına dikkat etmemiştir, daha çok içeriğine odaklandığı ve Arya için paniklediği ortada, böyle bir psikolojide iken bu tarz şeyler ilk aşama dikkat çekmez. Bazı taraflar ise Ramsay’in el yazısını bilenler tarafından taklit edilebileceğini söylüyor. Neticede şöyle bakarsak karakterlerin fark etmediği ilk şeyler de olmaz.
Şu ana kadar ki şeyleri genel olarak şöyle bir toparlarsak; mektup tonlama olarak Ramsay’e benziyor ve ancak Mance’ten öğrenebileceği bilgilere vakıf görünüyor; bununla beraber elinde belli bir güç bulunduran Gece Nöbet’ine karşı, kuzey lordlarının hoşnutsuzluğuna rağmen, saldırma tehdidi oldukça pervasız bir davranış görünüyor ve Roose gibi bir adamın buna izin vermesi beklenemez; Roose Bolton, eylemden önce mantık adamıdır ve işi politika ve kurnazlıkla çözmeyi tercih eder. Bununla beraber Boltonlar kızın sahte olduğunu bildiği halde bunu onaylayacak kişinin yanına ulaşmasına müsaade edecek değillerdir, arkasından adam yollamış olmaları gerekir; Ramsay kendisi bile peşine düşmüş olabilir aslında ve daha da önemlisi; Jon’un yanına ulaştığına inanıp da iki tarafın da sahte olduğunu bildiği bir kız için tahrik ve tehdit içerikleri ile “geri ver karımı bana” demesi mantık dışı bir harekettir. Bu sadece Jon’un Boltonların tezgahını daha da hızlı ortaya çıkarması için teşvik olur. Neticede ortada sahte Arya mevzusu varken Jon’a pervasız bir tehdit mektubu yazıldığı düşünülemez, demek ki mektup aslında bu gerçeği hiç bilmeyen biri tarafından yazılmış. Ayrıca Ramsay’in daha önceki deri parçası ve kanlı mürekkep tehditleri gönderdiği mektup örneklerini Jon’a gelen son mektupta göremiyoruz ve mühürlerde de önemli bir farklılık söz konusu, diğer mektuplardaki gibi mühürlenmemiş.
- Mektupta kullanılan bazı kelimeler de dikkat çekici; Yabanıl Prenses... Kuzeyliler için Val’ın bir prenses olmayacağı aşikar, onlar Yabanılları olduğu şekilde görürler ama Jon’un aksini söylemeye çalışmasına rağmen güneyli abiler ablalar Val’a yabanıl prenses demekte ısrarcı, aslında mantıken Robert’ın kardeşlerine “prens” bile dememişlerken bu kızın eniştesi kral diye Val’ın prenses olma olasılığı da yok ama işte... Haliyle Ramsay ve kuzeylilerin, yabanıl prens kelimesini de kullanıyor olmalarını bekleyemeyiz. Ayrıca “kara kargalar” ifadesi de hiç de Westeros halkına has bir kullanım şekli gibi görünmüyor.
- Keza “piç” kelimesine sürekli vurgu yapılması da dikkat çeken özelliklerden biri. Bazı okuyucular Ramsay için “piç” kelimesinin bir sınır olduğunu, bu kelimenin kullanılmasına duyduğu nefreti dile getirerek, mektubunda Jon’u kızdırmak için dahi olsa, bu kelimeyi kolayca kullanmayacağını düşünüyor.
- Savaşın 7 gün sürmesi de tuhaf görülen noktalardan biri. Karasu Savaşı bile bu sürenin yarısı kadar zaman bile sürmemişken; tarafların mevcut şartları göz önünde tutulduğunda, bilhassa Stannis tarafının, 7 gün boyunca dur duraksızın savaşabileceği düşünülmemekte. Zaten bilen bilir, iki ordunun bir meydanda kapıştığı savaşlarda 7 gün baya uzun bir süre.
- Mektupta verilen bilgilerle ilgili de sorgulanması gereken kısımlar var. En önce Mance gibi birinin kolayca çözülebilecek biri olduğundan şüpheliyim, tamam ağır bir işkence görürse; bilhassa Boltonların yöntemleriyle... pek tabi olarak Mance’in çözülme ihtimali var ama Mance ne kadar bilgi verebilir? Bu adam, boş yere Yabanılların Kralı seçilmedi; belli bir irade, zeka ve maddi-manevi güce de sahip. Sıradan bir karakterin çözülmesi gibi çözülmesini bekleyemeyiz. Kimi okuyucu Mance’in hiçbir şart altında boyun eğip, çözülmeyeceğini düşünüyor. Sözüm ona Ramsay’in öğrendiği bilgiler; Stannis’in karısı, kızı, Melisandre; Mance’in baldızı ve oğlu; ayrıca Mance’in yakıldığı...
Pekala, diyelim ki Mance bir miktar çözüldü; Stannis’in karısı ve çocuğu hatta Melisandre hakkında kolayca bilgi verirdi, vermemesi için bir sebep yok ama Val ve oğlu? Onlardan neden bahsetsin? Onları neden anlatsın? Ramsay bu bilgilerin varlığından nasıl şüphe edecek de ağzından almak için uğraşacak? Lakin Stannis’in ailesi hakkında bilgi edinmesine bile gerek yok çünkü zaten iyi kötü Stannis geldiğinde tam takım geldiğini bilen biliyordur. Bazı okuyucular kimsenin bu bilgiye vakıf olmadığını düşünüyor, en azından Bolton tarafından. Daha önce sohbet arasında geçmediği için, haklı olabilirler de... Zaten Mance’in işkenceye uğradığı bilgisi de yok, kafese tıkılmış sadece; derisi yüzülse bu parçayı Jon’a gönderirdi ki bu konuyu konuştuk. Aslında Ramsay ilk aşama bunu yapacak biri, deriyi yüzer ve kanlı bir mürekkeple tehdit ederek ekler ve gönderir.
-Mance’i hayatta tutması için de bir sebep yok, kadınlar gibi onu da öldürürdü, canlı ihtiyacı yok ki... mektupta “yalanınızın kanıtı” için diyor, ölü bir adamın kafası da yeterli kanıt olur aslında, neticede Sur’da yakılarak ölen birinin kafası nasıl onun eline geçebilir? Ayrıca mantıken kuzeyin lordlarının bir kısmı zaten yanı başında; onlar da görmüş olmalı Mance’i; kalan lordlar da ya Freylerde esir ya da Stannis’in tarafında. Kime neyi kanıtlayacaksın? Güneye mi? Güneyin haberi oldu muydu bundan da onlara yaşadığını kanıtlayacaksın? Kusura bakmayın da güneyde kimse bu bilgiye vakıf değil, sadece kuzeydeki insanlar bu bilgiyi bilebilir en fazla ki Jon’un kimseye bu konu hakkında bilgilendirmek için kuzgun gönderdiğini de okumadık. Hele ki bir de ölüm şekli için ayrıntı vererek... Sur çok uzak bir yer ve oraya haber ulaşması veya oradan haber gelmesi vakit alıyor. Sur’un Kralının savaştığını ve kaybettiğini bilen yegane kişi Arya Stark’tır, Braavos’a sığınan köle avcıları sayesinde öğrendi onu da, hani Çetinocak’taki yabanılları köle olarak alanlar.
Bana göre mektubun Ramsay tarafından yazılmış olma olasılığı hala var ama çok düşük bir ihtimal. Bu durumda Bolton tarafından gelmemiş ise nereden gönderildi bu mektup? Elbette ki Stannis tayfasından. Peki kimin elinden çıkma olabilir?
İlk öneriler Mance veya Melisandre.
Bu ikisinin bir iş tuttuğu aşikar zaten, Melisandre boş yere Mance’i kurtarmadı.
- Mektupla “kara kargalar” ifadesi var; 5 kitap boyunca Yabanıllar dışında Gece Nöbeti’ne kara karga diye hitap edeni hatırlayamadım, dediğim gibi genelde Yabanılların kullandığı bir deyim ve Mance’in de bunu kullandığını gördük.
- Kışyarı’na girerken Abel ismini kullandı ki bu isim Bael isminin anagramı; bu da onun okuma yazma bildiğini gösteriyor. En azından bildiğine inanmak için güçlü bir sebebimiz var, harfleri bilmeyen birinin anagram kullanabilmesini bekleyemeyiz. Melisandre de okuma-yazma biliyordur.
- İkisi de Stannis ve Sur’da olan her konuda tam bilgi sahibi.
Bununla beraber benim düşünceme göre Mance, tam olarak bu işin içinde doğrudan olmayabilir, yani mektubu yazan el olmayabilir çünkü bana göre o Arya’nın Arya olmadığını biliyor olmalı zira daha önceki videolarımda da bahsettim; Mance, Kışyarına geldi ve 3 sene evvel ki Arya’yı ve kardeşlerini kurtlarıyla beraber gördüğünü biliyoruz, kafasına yazmış hepsini. Bu durumda Arya’nın sahte olduğunu bilerek böyle bir şey yazıp gönderir mi? Muamma ama sonuçta Jeyne, Sur’da değil, ulaştığını düşündüğünü de sanmam... Amaç Jon’u kışkırtmak, bu sebep evet yazabilir ama yazma imkanı olur mu? Neticede Kışyarını terk edemedi ve orada kapana kısılmış olmalı, en kötü ihtimalle saklanıyor olmalı veya belki de kaçmanın bir yolunu buldu ve kendi gündeminin peşine düştü. Yani üstat kulesine gidip, mektup yazıp, mühür çakıp, arkasından onu gönderebilecek bir ortamın içinde olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca her ne kadar Ramsay’ın onca zaman içinde gözlemleme imkanı bulsa da onun ağzından, bizi dahi kandırabilecek kadar, inandırıcı bir tonlama mektup yazabileceğini düşünmüyorum, o kadar iyi tanıdığından emin değilim. Ayrıca Mance ne baldızına prenses ne de oğluna prens demiyor, bunu mektupta yazmazdı.
- Melisandre neden Sur’da? Karasu Savaşına götürülmediği için başlarına bunun geldiğini, gelseydi bunu önleyebileceğini falan söylemişti. Bu sebeple de Stannis bir daha kadını yanı başından ayırmamıştı ama kuzeyde savaşa giderken, Mel surda kaldı, neden? Net bir şey söylemedi ama açıktır ki sebebi Jon ve onu Stannis’in davasına kazandırmak, zaten onun POV’unu okuduğumuzda da bunu net şekilde görebiliyoruz, sürekli derdi Jon’u davaya katmak, ikna etmek çünkü Stannis Jon olmadan kuzey lordlarından istediği desteği bulamadı ve kabul edelim ki kuzey ve fazlası hakkında da ona iyi tavsiyeler verip, yönlendirdi; bu sayede dağ kabilelerini davasına katabildi ve Boltonların tuzağından kurtuldu, muhtemelen şimdi ölmüş olabilirdi. Yani neticede Stannis’in Jon’a ihtiyacı var ve Melisandre de onu ikna etmek için her yolu kullanma çabasına giriyor; Stannis de bu sebeple onun kalmasına izin verdi.
Kızılcık Şerbeti Melisandre de Jon’u Stannis’in davasına katma yolunun Arya Stark’tan geçtiğini anladı; onun kardeşi için gösterdiği çabayı görünce Mance’yi ortaya çıkarıp, kullanmayı teklif etti ve gelen mektupta Jon için yegane önemli olan kişi “Arya” idi. Jon’u tetikleyen ne Stannis’in ailesi ne de Val ve bebek oldu; kafasından sürekli yankılanan şey “gelinimi geri istiyorum” sözleri oldu. Üstüne bir de Jon’u öldürmekle, yok etmekle; Gece Nöbetini ortadan kaldırmakla tehdit ediyor. Arya’yı eline geçireceğini söylüyor. Yani Arya’nın varlığı-güvenliği tehlikede... Zaten mektup, dikkat ederseniz, okuyan kişiyi baştan aşağı tahrik etmek üzerine kurulu. Bu bahsettiğim kısımların yanı sıra bir de hitap meselesi de var.
Bir piç için “piç” kelimesinin ne demek olduğunu biliyorsunuz; mektup “PİÇ” diye geliyor... ve “MEŞRU KIŞYARI LORDU” diye bitiyor. Yani sen bir piçsin ve ben de isteseydin sahip olabileceğin ama elinin tersiyle ittiğin; ailenin bir zamanlar hüküm sürdüğü bu kalenin, bu mirasın üstüne çöktüm; artık ben meşru ve haklı sahibi ve efendisiyim, lorduyum... sana ait olan, olması gereken şeyi ben aldım! Diyen bir mektup bu.
Özetle bu mektup kimseyi korkutmaz, sadece karşı tarafa harekete geçirir. Nitekim öyle de oldu; tam da Stannis tayfasının istediği gibi Jon, hızla harekete geçti ve başlarım yemine de onuruna da diyerek Ramsay’a karşı savaşmak için Kışyarı’na doğru gitmeye karar verdi. Eğer öldürülmeseydi Jon, şu an Stannis’in yanındaydı ve onun davasına adam çekmek için kullanılıyordu. Muhtemelen Melisandre bile Jon’a katılacaktı bu yolculukta çünkü ana amacı onu davaya katmaktı, sonra kralına gidebilirdi. Zaten sahneye dikkat edin; Jon, kardeşim nerede? Hatadan başka bir şey yapmadın, diye posta koyunca; Melisandre de bir mektup geleceğinin üstü kapalı imasını yapıyor ve cevabını alınca gel beni bul “ben senin tek umudunum” diyor. Arya meselesinde bir ben yardım edebilirim sana, diyor yani özetle. Sözümona zaten sürekli bu konuda yardımcı olacak tek kişinin kendisi olduğunu, bir onun yardım edebileceğine ikna etmek, Jon’un güvenini kazanmak için uğraşıyordu kitap boyunca.
Yani mektup amacına -nispeten – hizmet etti ama umduklarının dışında bir başka mesele gerçekleşti. Gerçi Mel, Jon’un tehdit altında olduğunu biliyordu, söylemişti ama yine de şansını zorlamışa benziyor.
Elbette ben bu şekilde anlatınca mektubu Mel yazmış gibi hava veriyor, en azından benim buna inandığım düşünülüyor olabilir ama hayır, böyle düşünmüyorum. Melisandre’nin Leş meselesini bilmesinin mümkün olduğunu sanmadığım gibi Ramsay’in ağzından mektup yazabilecek kadar onu tanıma imkanı da yok, teknik olarak onu hiç görmedi, en fazla namını duydu. Ayrıca Theon ve Arya’nın kaçtığını bilemezdi, alevleri arasında Arya’yı arasa da bir türlü görememekten şikayetçiydi.
Fakat Melisandre, kesinlikle bu planın içinde biri... Bir ihtimal Mance de...
Bu durumda gelelim benim için mektubun asıl çıktığı ele; Stannis ve Theon. Çılgın ikili.
Şimdi Kış Rüzgarları, Theon bölümüne gidelim.
Bu sözleri mektup ile kıyaslayın “Gelinimi geri istiyorum, Leşimi geri istiyorum!” birebir aynı, değil mi? Özel yoruma gerek yok, demek istediğimi anladığınızı düşünüyorum. Theon’un sözleri birebir mektupta yer alıyor.
- Stannis, Theon’u öldürmüyor çünkü ihtiyacı olan bilgiye vakıf olduğunu düşünüyor. Nedir bu bilgiler? En başta kale içindeki şeyler muhtemelen; zaten birkaç soru soruyor ama bununla mı sınırlı? Bence değil. Theon’dan Boltonların kaç bin adamı olduğunu öğrenmesine ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum.
- Stannis’in konuşlandığı köyde elinde 2 kuzgun var, aslında 3 taneydi; bir tanesi Bolton’a gönderildi. Belki hepsi Kışyarına gidecek şekilde eğitilmiştir ama bazı kuzgunların 2 hatta 4-5 yere gidecek şekilde eğitilecek kadar zeki olduğu söyleniyor ama doğrusu geriye kalan 2 kuzgun, 4-5 yere gitmeyi öğrenecek kadar zeki değil. Bununa beraber en azından bir tanesi iki kaleye gidip gelmeyi biliyor olabilir ve bunlardan biri Sur olabilir. Netice Jon’a bir kuzgun geldi, demek ki ellerindeki kuzgunlardan bazısı Sur’a gitmeyi biliyor. Ayrıca Stannis de daha önce Jon’a kuzgun göndermişti.
- Savaşın 7 gün sürmesi meselesi, Stannis’in eski dini İnanç’ın 7 sayısını kutsal kabul etmesine bir gönderme olabilir. Ne Mance ne Theon ne de Melisandre 7 sayısını “simgesel” olarak kullanmayı tercih etmeyecektir çünkü inançları farklı. Zaten o şartlarda 7 günlük savaşın çok olası görünmediğinden bahsetmiştim.
- İnatla Val’ın prenses ve Mance’in oğlunu prens olarak ifade eden birinden bahsediyoruz. Bu konuda çok inatçı ama Jon ne derse desin Stannis, onları prens ve prenses görmeye devam ediyor. Mektupta da bu konuda oldukça vurgu yapılmış.
- Stannis’in elinde Theon varken Leş ismi gibi bilgilere ve Ramsay’in nasıl konuştuğuna-tonlamasına dair bilgi sahibi olabilir.
- Elinde Bolton üstadı var, pembe mühür gibi şeylere ulaşım sağlaması mümkün.
- En önemlisi sebebi var; Melisandre kısmında belirttiğim sebepler. Unutmamak gerekir ki bir de üstüne Arya sandığı kızı gönderdi; onun bakış açısına göre Arya, Jon’a ulaşırsa; muhtemelen Jon’un daha iyi motive olacağını düşünebilir. Elinde olmayan birini koruma çabası ile elindeki kişiyi koruma çabası arasında değer farkı vardır.
- Stannis, Arya’nın sahte olduğunu bilmiyor, bu sebeple mektupta çok rahat Arya’yı tehdit edebilir, Theon ona sahte olduğunu söylemedi. Zaten bir Stannis, bir de Melisandre bilmiyor kızın sahte olduğunu. Bolton tarafı, Theon ve muhtemelen Mance biliyor.
Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce mektup Stannis tayfası elinden mi çıkma yoksa gerçekten de Ramsay mi yazdı? Yorumunu beklerim.
Yararlandığım ingilizce kaynaklar. Winter Is Coming ve Reddit
Genel olarak mektubun sahte olduğu ve muhtemelen Stannis tayfası tarafından yazıldığı düşünülmekte. Nispeten az sayılacak bir kitle de mektubun gerçek olduğu sonucuna vardı. Daha önceki videolarımdan birinde bahsetmiştim; Buz Savaşı’nı 5. kitapta okuyacaktık ama kitap hacmi büyüdüğü için 6. kitaba bırakıldı. Gerçi daha yeni gördüğüm bir açıklamasına göre Martin, Buz ve Ateş Savaşını o dönemler “kısmen” yazmayı bitirmiş ve umduğu kadar iyi değilmişti. Bu sebeple bitmiş ve son halini almış, sonuca ulaşmış bir savaştan da bahsedemiyoruz. Yine de... benim tahminime göre; savaşın başladığını görecektik ve yüksekle ihtimal kötüye gittiğini gördüğümüz bir anda Martin daha fazlasını göstermeyecek ve son Jon POV’unda mektup gelecekti. Doğal olarak biz de mektubun gerçek olduğu konusunda pek şüpheye düşmeyecektik ama savaşı hiç görmedik; yazar, Arya meselesini Jon’un ölümü için kullanmak zorunda olduğundan, savaşı göstermedi ama mektubu ortaya çıkardı. Diziyi izledikten sonra da zaten Stannis’in kaybettiğini fikri iyice perçimlenirdi diye tahmin ediyorum.
İlk olarak mektubun gerçek olduğu fikrinden yola çıkalım ve Ramsay’in yazdığını düşünelim. Genel olarak mektubun iddialarını madde halinde sıralayalım.
1. Stannis öldü ve kılıcı Boltonların elinde.
2. Stannis’in ordusu 7 günlük bir mücadele yok edildi.
3. Mızrak karıları öldürüldü ve derilerinden pelerin yapıldı.
4. Mance yakalandı, kafese atıldı ve deri pelerin ona giydirildi.
5. Theon ve Jeyne, yakalanamadı.
6. Ramsay, Sur’a saldırmamak için; Leş’i Arya’yı; Stannis’in karısını, çocuğunu, Melisandre’yi ve ayrıca Mance’in oğlunu ve Val’ı istiyor.
Ramsay olduğunu düşünmemizi sağlayan noktalar.
- Mektubun tonuna bakarsak, genel olarak Ramsay’in kişiliğine uygun görünüyor.
- Mektup, görünürde Boltonlar gibi pembe renkli bir mühürle kapatılmıştı.
- Stannis’i en son Buz Savaşına hazırlanırken görmüştük; 6. kitapta yayımlanan Theon POVlarında, Karstark ihanetinin hesabını soruyor, Braavoslu elçi ile anlaşma yapıyor ve bir şövalyesini, Braavos elçisi ve sahte Arya ile önce Sur’a, daha sonra birlik kiralaması için Braavos’a gönderiyordu.
- Theon’un iddiasına göre de ordularıyla üstüne gelecek kişi Ramsay idi. Daha doğrusu doğrudan katılmasa bile Manderly ve Frey birliklerini yakından takip edeceğini söylüyor. Dediğim gibi eğer 5. kitapta savaş başlangıcını görseydik ve tahmin ettiğim şekilde hikaye kesilip mektup ortaya çıksaydı, muhtemelen mektubun doğru olduğunu düşünürdük çünkü Theon haklı ise ve Ramsay de geldi ise, biz onu göreceğimiz için olan bitene şahit olduğunu bilecektik.
- Bununla beraber Jon’un daha önce Ramsay’in el yazısını gördüğünü ve bu sebeple son mektupla beraber gördüğü el yazısı ile ilgili bir yorum yapmaması da bir diğer destek argümanı.
- Netice itibari ile mektupta yazan bazı bilgiler yanlış olabilir elbette; Stannis meselesi bilhassa. Bazı görüşlere göre, daha önceki bir videoda da bahsettiğim gibi, Stannis’in Roose Bolton’un Harrenhall hilesinin aynısı ile yahut başka bir hile ile Kışyarı’nı ele geçireceğini düşünen bazı hayranlar mevcut. Stannis bir şekilde kendini öldü gibi gösterip, kanıt olarak kılıcını gönderirse Ramsay’in Stannis’in öldüğünü düşünmesi çok doğaldır.
Karşı argümanlar nelerdir?
- Şimdi Roose Bolton’un Manderly ve Frey birliklerini, Stannis üstüne gönderdiğini biliyoruz ama Ramsay, onları yakınen takip ediyor muydu bilmiyoruz. Birlikler, savaş sonunda tekrar Kışyarı’na, muhtemelen esirlerle ve kılıçla, dönüyor. Stannis’in sahnesinde şövalyesine “öldüğümü duyabilirsin, belki gerçekten de ölmüş olabilirim...” cümlesinden yola çıkarak genelde bir hile peşinde olduğu ve bu hilenin de işte bu mektupta dillendirildiği söyleniyor; Stannis öldü, kılıcı bende.
Stannis’in doğrudan kaleyi ele geçiremeyeceği aşikar, kimse kolay kolay yapamaz bunu zaten, bu sebeple bir hileye ihtiyaç duyulduğunu söyleyebiliriz. Stannis’in kendini ölü gösterme hilesi ile adamlarını bir şekilde içeri sokma girişiminde bulunduğunu, yani truva atı oyunu oynadığını kabul edersek; Ramsay, kazandıkları haberini ve Stannis’in ölüm haberini alır almaz koşa koşa Jon’a mektup yazmaya gidip, kuzgun gönderdiği yorumunu yapmak durumunda kalıyoruz ve bu zaman zarfında da belli ki truva atları, öylece içeride sessizce beklemiş. Niye, bilmiyoruz.
Bu kısım bana zaten oldukça anlamsız geliyor; Boltonların, şu aşamadaki en büyük tehditleri olan Stannis kaybediyor ve Ramsay’in bunu öğrenir öğrenmez ilk yaptığı şey de koşarak mektup yazmak ve Jon’a “karımı ver piç” demek oluyor. Sanki bu anı bekliyormuş gibi, sahneyi kafanızda canlandırırsanız anlamsız gelecektir size de. Yani bir dur; nefes al, yavaşla... Haber gelir gelmez mi mektup gönderiyorsun? Bu ne acele? Hazırda mı tutuyordu mektubu? Yatıp kalkıp bunu mu hayal ediyordun Ramsay? Etmemiştir herhalde.
Ayrıca bir truva atı operasyonu varsa bu atlar, sittin sene sonra mı harekete geçecekler? Adamların en rehavete kapıldıkları anda; haberi alıp akşamına kutlama yaptıkları zamanda boş bulunup harekete geçmek zorundasın. Truva atı espirisi zaten burada yatıyor biraz da... Stannis’in kaleyi aldığını düşünenler de var, hilenin işe yaradığını düşününler. Bu durumda, bu komik sahne ardından, ne zaman bilinmez ama mümkün olduğunca erken olması gerekiyor mantıken, truva atı harekete geçer ve Kışyarı ele geçirilir. Böyle bir zafer, anında kuzgunlarla duyurulur. Jon’un eline geçen mektubun ardından hemen başka bir mektup gelmesi ve Stannis’in zafer kazandığı haberini vermesi beklenir. Melisandre’nin bunu alevleri içinde görmemesi de ayrı bir saçmalık bana kalırsa, affedersiniz osursak haberi olan kadın, zaferden bihaber, öyle mi yani? İyi hadi, R’hllor pislik olsun diye ketumluk yapmış diyelim buna da...
- Daha mantıksız bir olay daha var... Şimdi, zafer de kazansanız bir savaştan çıktınız ve kuzeyin, belli başlı tabuları olduğu aşikar. Ortada sevilmeyen bir piçin ve yemin bozan bir yabanılın sözüne dayanarak Ned’in oğlu Jon’un suçlanması kuzeylilerin çok işine gelecek bir şey gibi gelmiyor; unutmamak gerekir ki Stannis bu oğlanı, piçliğine rağmen, Stark diye kuzeyin onun çağrısına cevap vereceğine inanmıştı, Melisandre bile sırf bu sebeple Jon’u davaya katmaya çalışmakla uğraşıyor Stannis gitmesine rağmen, zaten bu sebeple Sur’da kaldı; Bolton bile kuzeylilerin hala Starkları sevdiğini söylemişti, onları onların yanında tutan şey intikam arzusuydu sadece; dahası Sur’a saldırma tehdidi de kuzeylilerin çok hoş görebileceği bir durum değil. Gece Nöbeti, kuzeyde hala saygın bir kurumdur ve Ramsay’in keyfine göre tehdit edilip, saldırılabilecek bir yer değildir. Yani aslında Ramsay, oldukça pervasız bir eylemde bulunmuş görünüyor; unutmamak gerekir ki madem her şeyi öğrenmiş, Jon’un yanındaki Yabanılların varlığı gibi şeylerle Jon’un elinde hatırı sayılır bir güç bulundurduğunu ve savaştan çıkan insanların, kar yağışında, onca yolu gidip tekrar savaşıp, muhtemelen yüzlerce belki de bini aşkın adam kaybedeceklerini göz önünde tutmadıklarını düşünmemek gerek. Haydi Ramsay embesil, hesap etmemiş ama Roose Bolton da mı hesap etmemiş? Roose’un dizidekinin aksine Ramsay’e gram güvenmediği ve sürekli olarak onu gözaltında tuttuğu ve yaptığı tuvaletin renginden bile haberi olduğu düşünülürse piç oğlunun bu kadar pervasız hareket etmsine izin vereceğini sanmıyorum... Bilhassa da çok büyük bir oyunun ortaya çıkmasına neden vereceği düşünülürse. Bu da bizi başka bir gerçeğe götürüyor.
- Bence çoğu kişinin gözünden kaçan bir durum var; Arya Stark, sahtedir ve o gerçekte Jeyne Poole’dur; Ramsay ve Roose bunun bilincinde, biliyorlar. Bu sebeple kaçan Arya’yı, Sur’a ulaşmadan yakalamak için peşine düşmek, daha akıllıca olacaktır çünkü Jon, kızı gördüğü anda “bu benim kardeşim değil!” diye bütün kuzeye ilan edecektir ve bu da Boltonlar için her şeyin tersine dönmesi demek, kazandıkları zaferin ellerinden gitmesi demek. Ramsay embesil bile bu kadar beyinsiz olamaz, Roose hiç değil. Yani Jon, daha savaşmadan, kanını dökmeden, Boltonları harap edecektir tek bir sözüyle... Boltonlar bunun bilincinde değil mi?
Sen, sahte olduğunu bildiğin kızı sahte olduğunu görecek veya görmüş olan Jon’dan “karımı ver, Arya’yı ver piç” diye talep edip, üstüne tehdit mi ediyorsun? Bu sizce mantıklı mı? Hiç mantıklı değil. Boltonlar böyle salakça bir mektup gönderebilecek konumda değiller ki! Onlar Arya diye verilen kızın sahte olduğunu biliyorlar, en son isteyecekleri şey de onun sahte olduğunu onaylayacak ve sözünden gram şüphe edilmeyen ağabeyinin eline ulaşmasıdır! Kızın Sur’a ulaştıklarına inandıktan sonra böyle yüzsüzce, hiçbir şey yokmuş gibi, salağa yatmışcasına tehdit içerikli mektup yazmazlar, Roose asla müsaade etmez, dediğim gibi Ramsay embesil ama beyinsiz de değil.
Gelin görün ki Arya’nın sahte olduğunu bilmeyen biri var; Stannis! Bu kısma tekrar döneceğiz ama şimdi mektupla ilgili dikkatimizi çeken başka bir noktaya da değinelim.
Jon’a gelen mektup ve Asha’ya gelen mektubun alıntısını yapalım, ilk mektuplar bunlar.
Mektup sıkıca dürülmüş ve bir parça sert, pembe mumla mühürlenmişti. Sadece Dehşet Kalesi pembe mühür mumu kullanır. Jon, zırh eldivenini çıkardı, mektubu aldı, mührü kırdı. İmzayı gördüğünde, Çıngıraklı’dan yediği dayağı unuttu.
Sivri uçlu ve büyük harflerle, Ramsay Bolton, Hornwood Lordu,diyordu imza. Jon başparmağının ucuyla dokunduğunda kahverengi mürekkep pul pul dağıldı. Bolton’ın imzasının altına Lord Dustin’in, Leydi Cerwyn’in ve dört Ryswell’in kendi işaretleri ve mühürleri eklenmişti. Daha kaba bir el, Umber Hanedanının devini çizmişti.
...
Mektuptan bir an önce kurtulmak istiyormuş gibi parşömeni Asha’ya uzattı. Parşömen sıkıca dürülmüş ve bir parça sert, pembe mumla mühürlenmişti.
Sivri uçlu ve büyük harflerle, Ramsay Bolton, Hornwood Lordu,diyordu imza. Jon başparmağının ucuyla dokunduğunda kahverengi mürekkep pul pul dağıldı. Bolton’ın imzasının altına Lord Dustin’in, Leydi Cerwyn’in ve dört Ryswell’in kendi işaretleri ve mühürleri eklenmişti. Daha kaba bir el, Umber Hanedanının devini çizmişti.
...
Mektuptan bir an önce kurtulmak istiyormuş gibi parşömeni Asha’ya uzattı. Parşömen sıkıca dürülmüş ve bir parça sert, pembe mumla mühürlenmişti.
Bu arada benim “bir hata” olabileceğini düşündüğüm bir şey var; Ramsay ilk mektupları gönderdiğinde imzası Hornwood Lordu olarak atılmıştı ki herkes Höyüklerde idi ve düğün de orada yapılacaktı ama Asha’ya gelen mektupta Winterfell Lordu yazılmış; mantıken onda da aynı şey yazıyor olmalıydı, yazar burada bir hata yapmış görünüyor.
- Lakin Jon’a gelen son mektupta Winterfell Lord’u bilinçli şekilde yazılmış bana kalırsa... bununla beraber Theon POVlarından görüyoruz ki Ramsay Hornwood Lordu ve Dehşet Kalesi varisi olarak sık sık betimlenmiş Theon tarafından. Ayrıca evlenirken Ramsay de aynı şekilde kendini tanıtıyor. Bu sebeple son mektupta kendini sadece Kışyarı Lordu olarak tanıtması düşündürücü ve şüpheli. Piçlerin isim ve miras hakkı meselesindeki hassasiyetleri düşünülürse demek istediğimi anlarsınız. Ramsay gibi birinin Kışyarı ve Hornwood Lordu diye imza atması beklenir düğünden sonra.
- Bir de unutmamak gerekir ki başka bir ayrıntı daha dikkat çekiyor bu imza ile ilgili; Ramsay, gönderdiği hiçbir mektubun altına “meşru” ifadesini koymadı ama bu son mektupta “meşru” ifadesi konmuş. Trueborn olarak yazılmış yani İngilizce’de ve sanki Jon’u bu ifadeyle tahrik etmek ister gibi. Winterfell’in meşru doğumlu lordu benim! Bana ait!... diyor resmen.
- Ramsay, Asha’yı tehdit ettiğinde Theon’dan bir parça deriyi de yanında göndermişti ama Jon’a mektup gönderdiğinde tehdidin yanında; örneğin Mance’den veya mızrak karılarından bir deri parçası göndermiş görünmüyor, kuru kuru sallamış mektubu. Deri parçası tehdit ile beraber muhtemelen Ramsay’in kendince doğruyu söylediğini göstermek için de başvurduğu bir yöntem. Yani daha önce de birkaç kere bunu yaptığını gördük; Theon’un favori oyuncağını, ne olduğu malum, kesip babasına göndermişti tehditlerle beraber ve Robb’a da onun derisinin parçasını göndermişti, yani Ramsay bunu sık sık yapıyor; önceki mektuplarındaki ritüelin aynısını son tehdit mektubunda göremiyoruz.
- Asha’ya gönderdiği mektup demir adamların kanıyla yazıldı ve Jon’a giden mektup da muhtemelen kanla yazıldı çünkü iki mektupta da mürekkep “kahvereng” olarak betimlendi ve üstat mürekkebinin farklı renkte belirgin olduğunu biliyoruz hatta Jon mürekkebe dokununca pul pul oldu ki bu da kanla yazıldığını gösteriyor; misal neden benzer şeyi yabanılların kanıyla yapmadı? Tehdit mektubu gönderiyor neticede. Neden? Ramsay, sadist zevklerinden vazgeçen biri değildir. Bu deri ve kan; onun imzasıydı, niye Jon’a son mektupta göndermedi?
- Dikkat çeken bir diğer şey ise mektupta Bolton mühründe farklılık var. Türkçe çevirisinde dikkat çekmiyor ama önceki mektuplar sert pembe mumdan bir düğme şeklinde mühürlenirken; Jon’a gelen son mektupta sert pembe mum lekesiyle mühürleniyor. Yani doğrudan nasıl çevireceğimden emin olamadım, düğme dediğim kelimenin İngilizcesi “button” ve leke dediğim de “smear”... Yazarın kelime seçimini dikkatli yaptığı ortada.
- El yazısı meselesi için de şöyle bir savunma yapılabilir. Belki Jon, son gelen mektupta el yazısına dikkat etmemiştir, daha çok içeriğine odaklandığı ve Arya için paniklediği ortada, böyle bir psikolojide iken bu tarz şeyler ilk aşama dikkat çekmez. Bazı taraflar ise Ramsay’in el yazısını bilenler tarafından taklit edilebileceğini söylüyor. Neticede şöyle bakarsak karakterlerin fark etmediği ilk şeyler de olmaz.
Şu ana kadar ki şeyleri genel olarak şöyle bir toparlarsak; mektup tonlama olarak Ramsay’e benziyor ve ancak Mance’ten öğrenebileceği bilgilere vakıf görünüyor; bununla beraber elinde belli bir güç bulunduran Gece Nöbet’ine karşı, kuzey lordlarının hoşnutsuzluğuna rağmen, saldırma tehdidi oldukça pervasız bir davranış görünüyor ve Roose gibi bir adamın buna izin vermesi beklenemez; Roose Bolton, eylemden önce mantık adamıdır ve işi politika ve kurnazlıkla çözmeyi tercih eder. Bununla beraber Boltonlar kızın sahte olduğunu bildiği halde bunu onaylayacak kişinin yanına ulaşmasına müsaade edecek değillerdir, arkasından adam yollamış olmaları gerekir; Ramsay kendisi bile peşine düşmüş olabilir aslında ve daha da önemlisi; Jon’un yanına ulaştığına inanıp da iki tarafın da sahte olduğunu bildiği bir kız için tahrik ve tehdit içerikleri ile “geri ver karımı bana” demesi mantık dışı bir harekettir. Bu sadece Jon’un Boltonların tezgahını daha da hızlı ortaya çıkarması için teşvik olur. Neticede ortada sahte Arya mevzusu varken Jon’a pervasız bir tehdit mektubu yazıldığı düşünülemez, demek ki mektup aslında bu gerçeği hiç bilmeyen biri tarafından yazılmış. Ayrıca Ramsay’in daha önceki deri parçası ve kanlı mürekkep tehditleri gönderdiği mektup örneklerini Jon’a gelen son mektupta göremiyoruz ve mühürlerde de önemli bir farklılık söz konusu, diğer mektuplardaki gibi mühürlenmemiş.
- Mektupta kullanılan bazı kelimeler de dikkat çekici; Yabanıl Prenses... Kuzeyliler için Val’ın bir prenses olmayacağı aşikar, onlar Yabanılları olduğu şekilde görürler ama Jon’un aksini söylemeye çalışmasına rağmen güneyli abiler ablalar Val’a yabanıl prenses demekte ısrarcı, aslında mantıken Robert’ın kardeşlerine “prens” bile dememişlerken bu kızın eniştesi kral diye Val’ın prenses olma olasılığı da yok ama işte... Haliyle Ramsay ve kuzeylilerin, yabanıl prens kelimesini de kullanıyor olmalarını bekleyemeyiz. Ayrıca “kara kargalar” ifadesi de hiç de Westeros halkına has bir kullanım şekli gibi görünmüyor.
- Keza “piç” kelimesine sürekli vurgu yapılması da dikkat çeken özelliklerden biri. Bazı okuyucular Ramsay için “piç” kelimesinin bir sınır olduğunu, bu kelimenin kullanılmasına duyduğu nefreti dile getirerek, mektubunda Jon’u kızdırmak için dahi olsa, bu kelimeyi kolayca kullanmayacağını düşünüyor.
- Savaşın 7 gün sürmesi de tuhaf görülen noktalardan biri. Karasu Savaşı bile bu sürenin yarısı kadar zaman bile sürmemişken; tarafların mevcut şartları göz önünde tutulduğunda, bilhassa Stannis tarafının, 7 gün boyunca dur duraksızın savaşabileceği düşünülmemekte. Zaten bilen bilir, iki ordunun bir meydanda kapıştığı savaşlarda 7 gün baya uzun bir süre.
- Mektupta verilen bilgilerle ilgili de sorgulanması gereken kısımlar var. En önce Mance gibi birinin kolayca çözülebilecek biri olduğundan şüpheliyim, tamam ağır bir işkence görürse; bilhassa Boltonların yöntemleriyle... pek tabi olarak Mance’in çözülme ihtimali var ama Mance ne kadar bilgi verebilir? Bu adam, boş yere Yabanılların Kralı seçilmedi; belli bir irade, zeka ve maddi-manevi güce de sahip. Sıradan bir karakterin çözülmesi gibi çözülmesini bekleyemeyiz. Kimi okuyucu Mance’in hiçbir şart altında boyun eğip, çözülmeyeceğini düşünüyor. Sözüm ona Ramsay’in öğrendiği bilgiler; Stannis’in karısı, kızı, Melisandre; Mance’in baldızı ve oğlu; ayrıca Mance’in yakıldığı...
Pekala, diyelim ki Mance bir miktar çözüldü; Stannis’in karısı ve çocuğu hatta Melisandre hakkında kolayca bilgi verirdi, vermemesi için bir sebep yok ama Val ve oğlu? Onlardan neden bahsetsin? Onları neden anlatsın? Ramsay bu bilgilerin varlığından nasıl şüphe edecek de ağzından almak için uğraşacak? Lakin Stannis’in ailesi hakkında bilgi edinmesine bile gerek yok çünkü zaten iyi kötü Stannis geldiğinde tam takım geldiğini bilen biliyordur. Bazı okuyucular kimsenin bu bilgiye vakıf olmadığını düşünüyor, en azından Bolton tarafından. Daha önce sohbet arasında geçmediği için, haklı olabilirler de... Zaten Mance’in işkenceye uğradığı bilgisi de yok, kafese tıkılmış sadece; derisi yüzülse bu parçayı Jon’a gönderirdi ki bu konuyu konuştuk. Aslında Ramsay ilk aşama bunu yapacak biri, deriyi yüzer ve kanlı bir mürekkeple tehdit ederek ekler ve gönderir.
-Mance’i hayatta tutması için de bir sebep yok, kadınlar gibi onu da öldürürdü, canlı ihtiyacı yok ki... mektupta “yalanınızın kanıtı” için diyor, ölü bir adamın kafası da yeterli kanıt olur aslında, neticede Sur’da yakılarak ölen birinin kafası nasıl onun eline geçebilir? Ayrıca mantıken kuzeyin lordlarının bir kısmı zaten yanı başında; onlar da görmüş olmalı Mance’i; kalan lordlar da ya Freylerde esir ya da Stannis’in tarafında. Kime neyi kanıtlayacaksın? Güneye mi? Güneyin haberi oldu muydu bundan da onlara yaşadığını kanıtlayacaksın? Kusura bakmayın da güneyde kimse bu bilgiye vakıf değil, sadece kuzeydeki insanlar bu bilgiyi bilebilir en fazla ki Jon’un kimseye bu konu hakkında bilgilendirmek için kuzgun gönderdiğini de okumadık. Hele ki bir de ölüm şekli için ayrıntı vererek... Sur çok uzak bir yer ve oraya haber ulaşması veya oradan haber gelmesi vakit alıyor. Sur’un Kralının savaştığını ve kaybettiğini bilen yegane kişi Arya Stark’tır, Braavos’a sığınan köle avcıları sayesinde öğrendi onu da, hani Çetinocak’taki yabanılları köle olarak alanlar.
Bana göre mektubun Ramsay tarafından yazılmış olma olasılığı hala var ama çok düşük bir ihtimal. Bu durumda Bolton tarafından gelmemiş ise nereden gönderildi bu mektup? Elbette ki Stannis tayfasından. Peki kimin elinden çıkma olabilir?
İlk öneriler Mance veya Melisandre.
Bu ikisinin bir iş tuttuğu aşikar zaten, Melisandre boş yere Mance’i kurtarmadı.
- Mektupla “kara kargalar” ifadesi var; 5 kitap boyunca Yabanıllar dışında Gece Nöbeti’ne kara karga diye hitap edeni hatırlayamadım, dediğim gibi genelde Yabanılların kullandığı bir deyim ve Mance’in de bunu kullandığını gördük.
- Kışyarı’na girerken Abel ismini kullandı ki bu isim Bael isminin anagramı; bu da onun okuma yazma bildiğini gösteriyor. En azından bildiğine inanmak için güçlü bir sebebimiz var, harfleri bilmeyen birinin anagram kullanabilmesini bekleyemeyiz. Melisandre de okuma-yazma biliyordur.
- İkisi de Stannis ve Sur’da olan her konuda tam bilgi sahibi.
Bununla beraber benim düşünceme göre Mance, tam olarak bu işin içinde doğrudan olmayabilir, yani mektubu yazan el olmayabilir çünkü bana göre o Arya’nın Arya olmadığını biliyor olmalı zira daha önceki videolarımda da bahsettim; Mance, Kışyarına geldi ve 3 sene evvel ki Arya’yı ve kardeşlerini kurtlarıyla beraber gördüğünü biliyoruz, kafasına yazmış hepsini. Bu durumda Arya’nın sahte olduğunu bilerek böyle bir şey yazıp gönderir mi? Muamma ama sonuçta Jeyne, Sur’da değil, ulaştığını düşündüğünü de sanmam... Amaç Jon’u kışkırtmak, bu sebep evet yazabilir ama yazma imkanı olur mu? Neticede Kışyarını terk edemedi ve orada kapana kısılmış olmalı, en kötü ihtimalle saklanıyor olmalı veya belki de kaçmanın bir yolunu buldu ve kendi gündeminin peşine düştü. Yani üstat kulesine gidip, mektup yazıp, mühür çakıp, arkasından onu gönderebilecek bir ortamın içinde olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca her ne kadar Ramsay’ın onca zaman içinde gözlemleme imkanı bulsa da onun ağzından, bizi dahi kandırabilecek kadar, inandırıcı bir tonlama mektup yazabileceğini düşünmüyorum, o kadar iyi tanıdığından emin değilim. Ayrıca Mance ne baldızına prenses ne de oğluna prens demiyor, bunu mektupta yazmazdı.
- Melisandre neden Sur’da? Karasu Savaşına götürülmediği için başlarına bunun geldiğini, gelseydi bunu önleyebileceğini falan söylemişti. Bu sebeple de Stannis bir daha kadını yanı başından ayırmamıştı ama kuzeyde savaşa giderken, Mel surda kaldı, neden? Net bir şey söylemedi ama açıktır ki sebebi Jon ve onu Stannis’in davasına kazandırmak, zaten onun POV’unu okuduğumuzda da bunu net şekilde görebiliyoruz, sürekli derdi Jon’u davaya katmak, ikna etmek çünkü Stannis Jon olmadan kuzey lordlarından istediği desteği bulamadı ve kabul edelim ki kuzey ve fazlası hakkında da ona iyi tavsiyeler verip, yönlendirdi; bu sayede dağ kabilelerini davasına katabildi ve Boltonların tuzağından kurtuldu, muhtemelen şimdi ölmüş olabilirdi. Yani neticede Stannis’in Jon’a ihtiyacı var ve Melisandre de onu ikna etmek için her yolu kullanma çabasına giriyor; Stannis de bu sebeple onun kalmasına izin verdi.
Kızılcık Şerbeti Melisandre de Jon’u Stannis’in davasına katma yolunun Arya Stark’tan geçtiğini anladı; onun kardeşi için gösterdiği çabayı görünce Mance’yi ortaya çıkarıp, kullanmayı teklif etti ve gelen mektupta Jon için yegane önemli olan kişi “Arya” idi. Jon’u tetikleyen ne Stannis’in ailesi ne de Val ve bebek oldu; kafasından sürekli yankılanan şey “gelinimi geri istiyorum” sözleri oldu. Üstüne bir de Jon’u öldürmekle, yok etmekle; Gece Nöbetini ortadan kaldırmakla tehdit ediyor. Arya’yı eline geçireceğini söylüyor. Yani Arya’nın varlığı-güvenliği tehlikede... Zaten mektup, dikkat ederseniz, okuyan kişiyi baştan aşağı tahrik etmek üzerine kurulu. Bu bahsettiğim kısımların yanı sıra bir de hitap meselesi de var.
Bir piç için “piç” kelimesinin ne demek olduğunu biliyorsunuz; mektup “PİÇ” diye geliyor... ve “MEŞRU KIŞYARI LORDU” diye bitiyor. Yani sen bir piçsin ve ben de isteseydin sahip olabileceğin ama elinin tersiyle ittiğin; ailenin bir zamanlar hüküm sürdüğü bu kalenin, bu mirasın üstüne çöktüm; artık ben meşru ve haklı sahibi ve efendisiyim, lorduyum... sana ait olan, olması gereken şeyi ben aldım! Diyen bir mektup bu.
Özetle bu mektup kimseyi korkutmaz, sadece karşı tarafa harekete geçirir. Nitekim öyle de oldu; tam da Stannis tayfasının istediği gibi Jon, hızla harekete geçti ve başlarım yemine de onuruna da diyerek Ramsay’a karşı savaşmak için Kışyarı’na doğru gitmeye karar verdi. Eğer öldürülmeseydi Jon, şu an Stannis’in yanındaydı ve onun davasına adam çekmek için kullanılıyordu. Muhtemelen Melisandre bile Jon’a katılacaktı bu yolculukta çünkü ana amacı onu davaya katmaktı, sonra kralına gidebilirdi. Zaten sahneye dikkat edin; Jon, kardeşim nerede? Hatadan başka bir şey yapmadın, diye posta koyunca; Melisandre de bir mektup geleceğinin üstü kapalı imasını yapıyor ve cevabını alınca gel beni bul “ben senin tek umudunum” diyor. Arya meselesinde bir ben yardım edebilirim sana, diyor yani özetle. Sözümona zaten sürekli bu konuda yardımcı olacak tek kişinin kendisi olduğunu, bir onun yardım edebileceğine ikna etmek, Jon’un güvenini kazanmak için uğraşıyordu kitap boyunca.
Yani mektup amacına -nispeten – hizmet etti ama umduklarının dışında bir başka mesele gerçekleşti. Gerçi Mel, Jon’un tehdit altında olduğunu biliyordu, söylemişti ama yine de şansını zorlamışa benziyor.
Elbette ben bu şekilde anlatınca mektubu Mel yazmış gibi hava veriyor, en azından benim buna inandığım düşünülüyor olabilir ama hayır, böyle düşünmüyorum. Melisandre’nin Leş meselesini bilmesinin mümkün olduğunu sanmadığım gibi Ramsay’in ağzından mektup yazabilecek kadar onu tanıma imkanı da yok, teknik olarak onu hiç görmedi, en fazla namını duydu. Ayrıca Theon ve Arya’nın kaçtığını bilemezdi, alevleri arasında Arya’yı arasa da bir türlü görememekten şikayetçiydi.
Fakat Melisandre, kesinlikle bu planın içinde biri... Bir ihtimal Mance de...
Bu durumda gelelim benim için mektubun asıl çıktığı ele; Stannis ve Theon. Çılgın ikili.
Şimdi Kış Rüzgarları, Theon bölümüne gidelim.
- "Frey ve Manderly asla güçlerini birleştirmez. Senin için gelecekler ama ayrı ayrı. Lord Ramsay de onları yakından takip edecektir. Gelinini geri istiyor. Leş’ini istiyor."
Bu sözleri mektup ile kıyaslayın “Gelinimi geri istiyorum, Leşimi geri istiyorum!” birebir aynı, değil mi? Özel yoruma gerek yok, demek istediğimi anladığınızı düşünüyorum. Theon’un sözleri birebir mektupta yer alıyor.
- Stannis, Theon’u öldürmüyor çünkü ihtiyacı olan bilgiye vakıf olduğunu düşünüyor. Nedir bu bilgiler? En başta kale içindeki şeyler muhtemelen; zaten birkaç soru soruyor ama bununla mı sınırlı? Bence değil. Theon’dan Boltonların kaç bin adamı olduğunu öğrenmesine ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum.
- Stannis’in konuşlandığı köyde elinde 2 kuzgun var, aslında 3 taneydi; bir tanesi Bolton’a gönderildi. Belki hepsi Kışyarına gidecek şekilde eğitilmiştir ama bazı kuzgunların 2 hatta 4-5 yere gidecek şekilde eğitilecek kadar zeki olduğu söyleniyor ama doğrusu geriye kalan 2 kuzgun, 4-5 yere gitmeyi öğrenecek kadar zeki değil. Bununa beraber en azından bir tanesi iki kaleye gidip gelmeyi biliyor olabilir ve bunlardan biri Sur olabilir. Netice Jon’a bir kuzgun geldi, demek ki ellerindeki kuzgunlardan bazısı Sur’a gitmeyi biliyor. Ayrıca Stannis de daha önce Jon’a kuzgun göndermişti.
- Savaşın 7 gün sürmesi meselesi, Stannis’in eski dini İnanç’ın 7 sayısını kutsal kabul etmesine bir gönderme olabilir. Ne Mance ne Theon ne de Melisandre 7 sayısını “simgesel” olarak kullanmayı tercih etmeyecektir çünkü inançları farklı. Zaten o şartlarda 7 günlük savaşın çok olası görünmediğinden bahsetmiştim.
- İnatla Val’ın prenses ve Mance’in oğlunu prens olarak ifade eden birinden bahsediyoruz. Bu konuda çok inatçı ama Jon ne derse desin Stannis, onları prens ve prenses görmeye devam ediyor. Mektupta da bu konuda oldukça vurgu yapılmış.
- Stannis’in elinde Theon varken Leş ismi gibi bilgilere ve Ramsay’in nasıl konuştuğuna-tonlamasına dair bilgi sahibi olabilir.
- Elinde Bolton üstadı var, pembe mühür gibi şeylere ulaşım sağlaması mümkün.
- En önemlisi sebebi var; Melisandre kısmında belirttiğim sebepler. Unutmamak gerekir ki bir de üstüne Arya sandığı kızı gönderdi; onun bakış açısına göre Arya, Jon’a ulaşırsa; muhtemelen Jon’un daha iyi motive olacağını düşünebilir. Elinde olmayan birini koruma çabası ile elindeki kişiyi koruma çabası arasında değer farkı vardır.
- Stannis, Arya’nın sahte olduğunu bilmiyor, bu sebeple mektupta çok rahat Arya’yı tehdit edebilir, Theon ona sahte olduğunu söylemedi. Zaten bir Stannis, bir de Melisandre bilmiyor kızın sahte olduğunu. Bolton tarafı, Theon ve muhtemelen Mance biliyor.
Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce mektup Stannis tayfası elinden mi çıkma yoksa gerçekten de Ramsay mi yazdı? Yorumunu beklerim.
Yararlandığım ingilizce kaynaklar. Winter Is Coming ve Reddit