Post by YeniAy_Ottoman on Jul 9, 2021 12:31:25 GMT
Bu bir çeviri kuramıdır; ASOIAF youtuberlarından The Order of The Green Hand’in geçen sene çevirdiğim Arrienne Martell’i konu edineceğiz. ASOIAF oldukça geniş bir evren ve birçok karaktere sahip, haliyle bazı olay ve karakterler üzerinde düşünmediğimi veya az düşündüğümü itiraf etmem gerekiyor. Diğerlerini düşünmekten Arianne gibi karakterlere çok sıra gelmiyor ve bu, biraz da çok ilgimi çekmediği için de geçerli olan bir durum. Bir sürü asoiaf youtuber’ı olmasının faydası da bu, onlardan biri illa sizin dikkat etmediğiniz karakter veya olayları konu alıyor. Durum böyle olunca herkes anlayacak kadar ingilizce bilmediği için de burada devreye ben giriyorum ve hoşuma gidiyorsa, çeviriyorum. Bilmeyenler için benim çevirilerim genelde kendi cümlelerim ile ve gerekli duyarsam eklemelerimle harmanlanmış olur.
Her zamanki gibi çok uzatmadan konuya girelim. Green Hand, Arienne ve kardeşi Quentyn’nin ölümleri üzerine durmuş ve bu iki kardeşin, Yin-Yang felsefesine göre, öleceğini-öldüğünü belirterek hikayelerini karşılaştırmış. Bu yüzden konu, Quentyn karşılaştırmalı bir Arienne başlığı olacak.
Yin-Yang felsefesinin ne olduğunu anlatmama gerek yok. Burada bu felsefenin ele alacağımız noktası, aslında serinin de ismine benzeyen kısımlar; su ve ateş. Biliyorsunuz ki Yin su iken Yang ateş idi. Buz’a donmuş su mantığı ile yaklaşırsak da köşesinde buna buz ve ateş olarak bakabiliriz. Ayrıca Yang eril enerji iken Yin dişil enerjiydi.
Yalnız tam burada Kış Rüzgarı’nın yayımlanmış bölümlerini okumayanlar için, konunun oyun bozan bilgiler içereceğini söylemem gerekiyor. Devam edelim.
Arianne ve kardeşi Quentyn’nin hikayeleri paralel ilerliyor görünüyor. Videoda eklenmemiş ama Arienne, Dorne’un varisi iken Quentyn, ablasının Viserys ile evlenmesi halinde, bir diğer olası varisti. Yani ikisinin de babalarının gözünde, Dorne’un varisleri olarak görüldüğünü söylemek doğru olacaktır, yani ikisi de bu yönde yetiştirildiler hatta prenses, Viserys ile evlenerek, Westeros’un kraliçe olma şansı vardı ama bu şans daha sonra kardeşi Quentyn’e geçti; Viserys’in kardeşi Dany ile evlenmeyi başarsaydı, Quentyn, Westeros’un kralı olacaktı, ikisi de westeros’un kral-kraliçesi olma şansına sahipti.
Asıl noktaya dönersek ikisi de “Dorne’un kaderi senin elinde” diyerek, Dorne’un varisi kızı ve ilk doğan oğlu, babaları tarafından bir ejderhanın yanına gönderiliyor hem de bir savaş bölgesine, ikisinin de kendilerini bu savaş bölgesinde onları koruyacak uygun ve yeterli korumaları var diyemeyiz.
Quentyn, Dany’nin yanına Meereen’e gönderildi ve Arienne de Fırtına Topraklarına, Aegon’un yanına gönderildi. İkisinin de temel amacı, bu ejderhaların Dorne ile ittifakını sağlamak... Quentyn bunu “evlilikle” yapacaktı; Arienne için ise Aegon olduğunu iddia eden kişinin gerçekten de Elia’nın oğlu olduğunu tespit edecek. Doran ancak bu şekilde ona desteğini sunacak.
Bu paralel vazifeyle beraber ikisi de babaları tarafından verilen bu vazifeler için oldukça uygunsuz kişiler aslında. Şimdi Quentyn genel anlamda zeki sayılabilecek, kitaplarla arası iyi bir oğlan ama kendi deyimiyle güzel kızlar karşısında gerilen, onlarla iletişim kurmakta zorlanan bir kişiliği olmasının yanı sıra pek de yakışıklı bir oğlan değil. Onu ablasının gözünden dinleyelim.
Gelin görün ki Daenerys Targaryen, oldukça güzel bir kadın; bu da Dorne prensinin, güzel kadınlar çevresinde gergin olmasından dolayı onunla iletişim kurmasında sıkıntı var demek ama bu o kadar önemli değil, asıl önemli olan Dany’nin yakışıklı ve cazibeli erkeklere ilgi duyması ama prens, yakışıklı olmaktan çok uzak biri ve ablasının deyişiyle sıfır cazibesi var; Dany’nin karşısında çıktığında “kurbağa” lakabı ile çıkmıştı ki Dany eğer öperse yakışıklı bir prense dönüşüp dönüşmeyeceğini merak etmiş ve yanındaki sarışın Gerris’in prens olmasını temenni etmişti. Yani Doran, böyle bir kraliçenin karşısına oğlunu göndererek hata yapmış, her haliyle aşikar. Elbette ki bu politik evlilik olacağı ve Dany’nin müttefike ihtiyacı olacağı için Quentyn’nin ne kadar yakışıklı olup olmadığı çok büyük bir önem arz etmemişti olsa gerek Doran Martell için... Nitekim Arienne aynı şeyi söylüyor, Demir Taht’ı istiyorsa Quentyn ile evlenmek zorunda ama evlenmedi... şunu da sormadan edemiyorum. Eğer Quentyn, aslında Gerris olsaydı ve evlilik teklifini sunsaydı, Dany yine de Hizadar ile evlenir miydi?
Meereen meselesi Dany için her ne kadar önemli olsa da 50 bin Dorne kılıcını elinin tersiyle, Ghisli bir yabancıyla evlenmek için, itmesine hiç mana veremiyorum çünkü Hizadar, Meereen’in geleceği için kısa vadeli bir emele hizmet ederken Quentyn, Westeros için uzun vadeli bir emele hizmet ediyordu. Sonuçta Dany, sonsuza kadar Meereen’de kalmayacaktı ve Westeros’a da Ghisli bir kralı koluna takıp gitmesi, ahmaklık olurdu. Quentyn’i reddetmesi Dorne ittifakını reddetmesi ile aynı şey ve hiç mantıklı değil. Dany, Quentyn çirkin olduğu için mi bunu yaptı ve Hizadar ile düğün arifesinde olmasını ve Meereen’in geleceğini bahane etti? Haliyle teklifi yapan Gerris olsaydı? O oldukça yakışıklı ve cazibeli bir erkek, belki de Quentyn’nin yapamadığını yapar ve Dany’yi ikna edebilirdi. Dany ikna olmaya daha bir hevesli olabilirdi. Elbette bunu asla bilemeyeceğiz. Netice olarak Quentyn, böyle bir kadını ikna etme vazifesi için kötü bir seçim, gerçi elinde çok da bir seçenek yoktu ama biz, paralelliklere odaklanıyoruz.
Bu arada ablasının “ejderhaya binmesi kadar aptalcaydı” sözü de dikkatinizden kaçmamıştır eminim. Martin burada güzel bir gönderme yaparak bu denemenin de ne kadar ahmakça olduğunu bize söylemiş aslında. Bildiğiniz gibi Quentyn salaklık edip, bir ejderhaya binmeye çalışmıştı. Neden? Çünkü Doran’ın istediği şey Dany’nin kendisi değil ejderhalarıydı, Quentyn de bunu bildiği için ejderhayı çalabileceğini düşündü ama sonucu herkesin malumudur. Özetle babası oğlunu imkansıza yakın bir vazifeyle görevlendirmiş görünüyor.
Şimdi de Arienne’ye geliyoruz. O neden bu vazife için uygunsuz? Arienne oldukça güzel ve cazibeli genç bir kadın. Cersei gibi o da cazibesini bir silaha dönüştürmüş halde hatta tek silahı bu gibi görünüyor. Babası gibi olmak için daha 40 fırın ekmek yemesi gerekiyor. Doran Martell, kızını, Jon Connington ve Aegon bilmecesini çözmesi için gönderiyor; ikisinin de gerçekte olduklarını iddia ettiği kişi olduklarından emin olmasını istiyor, ancak bu şekilde Aegon’a Dorne desteğini verecek ama bir sorun var. Arienne her ikisiyle de daha önce hiç tanışmadı, en azından Aegon’u bebekken görmüşse bile onu hatırlamıyor, onun ablasını bile hatırlamıyor. Gel gör ki yanına koyduğu adamlardan hiçbiri de onu tanımıyor; yeminli kalkanı olan ve Arienne’nin vazifesinin içeriğini bilen Daemon Sand bile... Haliyle biri söylesin, bu kız nasıl bu ikisinin kimliğini onaylayacak? Varys ve yabancı Illyrio’nun sözleriyle mi? O zaman gitmesine gerek yok. Yahut Altın Mürettebatın onaylamasıyla mı? Kim ki onlar? Jon Connington kimliğini nispeten kolayca kanıtlayabilir, tamam... onun sözlerine güvenerek mi Aegon’un kuzeni olduğuna kanaat getirip, babasına onay verecek? Neyine güvenerek? Yahut Aegon’un Lys’de sayısız insanın sahip olduğu, gümüş saçları ve mor gözlerine bakarak mı? O zaman Dayne'lere bir gitsin, belki biri Elia'nın oğlu çıkar. DNA testi yapma şansı da yok. Kısaca görünürde Arienne’nin bu konuda pek başarı şansı yok hatta bence kardeşinden daha imkansız bir görev. Eğer Arienne, güzel erkek zafiyeti yüzünden, Aegon’un sözüne kanarak, babasına onay mektubu gönderirse, hiç şaşmam.
Şimdi gelelim iki kardeşin sonunun nasıl betimlendiğine...
Quentyn’nin son POV’u yatağında başlıyor ve düşünceleri arasında bir nokta ilginç.
Quentyn, ateş ve kan düşüncelerine kapılmış durumda. POV bununla açılıyor. Ateş ve Kan, Targaryen hanesinin ünlü sözleriyle... Daha sonra bir mum yakıyor ve elini ateşe koyarak dayanıklılığını ölçüyor. Şimdi uzun bir pasaj paylaşacağım, sonra üzerinde duracağız.
Bu alıntılar bize çok şey söylüyor aslında. POV ateş ve kan düşüncesiyle ve prensin kendini yakıp çığlık atmasıyla başlıyor ve biliyoruz ki aynen o şekilde de bitiyor. Yazar, bu son POV’da Quentyn’nin öleceğini ve nasıl öleceğini burada anlatmış. Onun ölümüne dikkat çekmiş. Elbette okuyucunun beklentileriyle de biraz oynadığını görebiliriz ve dahası bir eleştiri de yapmış olabilir bile. Quentyn’nin bir maceraya atılan bir prens bir kahraman olduğunu düşündüğünü ve kahramanların hikayelerde asla ölmediğini, sadece yoldaşlarının öldüğü şablonu hatırlatılmış. Nitekim dikkat ederseniz bu zorlu yolculukta prensin yakın arkadaşları gerçekten öldü ve kendisi hala hayatta ve kendisi bir prens ve bir kahraman, o zaman asla ama asla ölmeyecek ve asla başarısız olmayacak. Bu yüzden bu ejderhayı çalıp, yardıma muhtaç kraliçesinin kurtarıp gözüne girecektir. Dorne onu böyle hatırlayacak! Ejderha binicisi, kraliçesinin kurtarıcısı kahraman Kral Quentyn! Falan filan. Onun hakkında şarkılar söyleneceğini düşleyen maceraperest bir prens desek de onun hamurunda bu da yok aslında... o daha çok babası tarafından buna zorlanmış. Bu yüzden bu vazifeye hiç uygun değil ya... Kahramanların asla ölmemesi geleneksel klişe bir hikaye ama bu kitaplarda, bu hikayede kahramanlar da ölür Quentyn... Martin bize bunu ilk kitapta Ned Stark’ın kafası kesildiğinde, açıkça gösterdi.
Bundan sonra Gerris, sürekli olarak bu vazife ve sonuçları konusunda Quentyn’i uyarmaya ve vazgeçirmeye çalışır. Gerris genelde gamsız ve laylay lom bir karakter olarak tanıtılmıştı ama şimdi, durumun ciddiyetinin farkında varıp, Dorne Prensinin aklına başına getirmeye çalışan kişi olarak öne çıkıyor ama Quentyn onu dinlemedi ve yanarak öldü.
Prens Quentyn, ateş ile öldü. Bunu unutmayalım. Şimdi ablası Prenses Arienne’ye geçiyoruz.
Daha önce de söylediğim gibi Arienne’nin vazifesini başarma şansı kardeşinden daha düşük çünkü Dany’nin her şeye rağmen, Quentyn’nin teklifini kabul etme şansı mevcuttu ama prensesin Aegon’un kimliğini tespit etme şansı pek yok, zira ne onu ne de Connington’ı tanımadığı gibi yanında getirdiği adamları da bu ikisini hiç tanımıyor. Hiçbir yerde de şu ana kadar Doran’ın Aegon’un kimliğini deşifre etmesine yardımcı olacak bir bilgi verdiğini okumadık, 6. kitapta görecek miyiz bilmem ama şu ana kadar görmediğimizi farz ederek... bu işin en başta yaş olduğunu söyleyebiliriz. Prens sadece kızını gönderiyor ve “dikkat et, tehlikeli olacak.” diyor... Quentyn’e de benzer şeyler söylemedi mi bu adam?
Green Hand, burada Doran hakkında bir eleştiri yapıyor... Bu adam iki varisini, savaş bölgesine, uygun bir koruma olmadan gönderiyor ve vazifeleri ta en başta imkansız görünüyor. Connington ve Aegon’un Diyar’a geldiğini duyduğunda ise verdiği tepki “ejderhaların ve dany’nin nerede olduğunu” sordu ama oğlunu sormadı... oğlunu içinden sorduğunu farz eden Arianne’nin kendisiydi.
Gördüğümüz gibi Doran’ın sorduğu oğlu değil, oğlunu alması için gönderdiği şeyler; ejderhalar ve ejderha kraliçesi... onlar nerede? Onlar yok. Onlar da şunu soruyor; aileniz sizi bir şey elde etmeniz için dünyanın bir ucuna gönderse ve aylarca haber almasa; sonunda vazifenizle alakalı birileri gelse... ailenizin soracağı ilk soru bunlar mı olurdu? Yoksa sizin nerede olduğunuzu ve iyi olup olmadığınızı mı merak ederdi? Başka aileleri bilmem ama benim ailem, elbette ilk benim nerede ve iyi olup olmadığım konusunda meraklanır, beni sorardı... daha sonra vazifemin gidişatını merak ederdi. Doran ise oğlu yerine “ne oldu onu almam için gönderdiğim şeylere?” diye soruyor. Bu durum da Green Hand için çok garip bir tepki, haklılar, biraz garip. Haliyle büyük oğlunu neredeyse kesin bir ölüme gönderen adam, istenmeyen varisini neden ölüme göndermesin? Diye sormuşlar. Onlara göre Doran’ın asıl niyeti bir yandan da memnun olmadığı varislerinden kurtulmak ve en küçük oğlunu, geleceğin Dorne hükümdarı yapmak... Ona kişisel bir koruma verilmesi gibi şeylere dikkat çekmişler ama diğerlerine daimi bir koruma verilmemiş, bilhassa Dorne varisi olan kızına, kılıç vb. şeyler kullanmayı bilmediği aşikar, bir koruması olması gerekmez mi? Rhaegar’ın bile iki kral muhafızı vardı, Arienne’nin neden yok böyle korumaları? Bunlar cidden düşündürücü sorular. Yani bir çeşit Tarly vakası mı oluyor diye düşünüyorlar... Bu kısmı geçersek, doğrudan Arienne’nin ölümüne işaret eden kısımlara bakalım.
Arienne’nin Kış Rüzgarlarındaki ilk POV’unda, deniz ve denizin durumuna dikkat çekilmiş.
Martin, bize burada denizin şu anda olmak için çok tehlikeli bir yer olduğunu söylüyor; sadece sonbahar yüzünden fırtına mevsiminin başlaması yüzünden değil ayrıca korsanlar ve kraken gibi tehlikeli başka durumlar da mevcut. Arienne ise Gazap Burnuna doğru gemiyle gidiyor... Buradan Arienne’in ikinci bölümüne geçiyoruz. Prenses, babası ve üstadının denizin neden Dorne ve Fırtına topraklarında bu kadar farklı olduğunu tartıştığını hatırlıyor.
Martin, ikinci kere denizin tehlikesine karşı bizi uyarıyor, bilhassa Gazap Burnu tarafındaki denizin... Daha sonra yarı üstat Haldon ile buluştukları sahnede tekrar denizin tehlikeleri üzerine duruluyor ama Arienne’yi Fırtına Kalesine deniz yoluyla götürmek istiyor üstat ve buna bilhassa karşı çıkan, bu sefer de Daemon oluyor. Quentyn’nin en yakınında olup ejderha çalma vazifesinin tehlikeleri üzerinde duran yakışıklı Gerris idi ve bu sefer deniz yolculuğunun tehlikeleri üzerinde duran Arianne’nin en yakınında olan yakışıklı Daemon. Yani Martin 3. kez denizin tehlikesi karşısında bizi uyarıyor.
Şimdi Daemon’ı Arianne’yi bu vazifenin anlamsızlığı konusunda, Gerris’in yaptığı gibi, dillendirişini okuyalım ve elbette Arianne’nin kardeşi gibi, onu dinlememesini.
Alıntılara genel olarak baktığımızda, sizce de Arianne ve Quentyn arasındaki paralellikler uyuşmuyor mu? Bu iki kardeşin macerası resmen bir madalyonun iki yüzü gibi. Quentyn’de sık sık ejderha ve ateş göndermelerini okuduk hatta son povunun başlarında resmen nasıl öleceği açıkça yazdı; Yang yani ateş ile ölen bir erkek, bir prens... Diğer yandan da Arianne’de sık sık denizle ilgili göndermeler var; fırtına, korsanlar, kraken vb. Şeyler. Bilhassa Gemikıran Koyu’na dikkat çekilmiş gibi... Odası bile doğrudan oraya bakıyordu. Gerris ve Daemon, ikisini vazgeçirmek ve vazifenin tehlikeli olduğunu ve hayatlarını boş yere riske attıklarını söyleyerek yalvarıyorlar ama iki kardeş de onları dinlemiyor. Quentyn’nin sonu ölüm oldu ve görünüşe göre Arianne’nin sonu da ölüm olacak hem de bu ölüm, onu denizde yakalayacak. Yin yani su ile ölecek olan bir kadın, bir prenses... hatta ben yanındaki getirdiği kum yılanlarından birinin de onunla beraber öleceğini düşünüyorum, zira o kızın da aynı povda bir suda balık yakalama ve Arianne’nin bunun için öfkelenip “ölebilirdin!” diye bağırması sonucu mağarada bu son cümlenin birkaç kere yankılanması sahnesi dikkatimi çekti ve belki işarettir, diye düşündürdü.
Green Hand, son bir noktaya dikkat çekmiş. Arienne genelde mecaz kullanan biri değil demişler ve bu yüzden 2. bölümün “ejderhayı ininde ziyaret etmek istiyorum...” sözüyle bitirmesini garip bulmuşlar. Her şeyden evvel Fırtına Kalesi, onun ini değil, ejderha kayası onun inin... diğer yandan nasıl ki kardeşi Quentyn, ejderhaların inine girdi ve aslında bir ejderha sevdasına yüzünden öldü; Arianne de ejderhayı göreceğim, görmek zorundayım sevdasına Fırtına Kalesine gidiyor, onu ininde ziyaret etmeye. Daha önce paralı askerlerle konuşurken “kaç ejderhanız var?” diye sormuş ve “bir” diye karşılık alarak Aegon’u kast etmişlerdi. Yani ejderha sevdası yüzünden ölmek, iki kardeşin kaderi gibi; biri ateş ile diğeri su ile, yani denizde... Fırtınası ile ünlü Fırtına Topraklarına gelmesi bile belki de bir işarettir.
Kuramın sahipleri, Arianne’nin bir sonraki bölümünde hayatta kalmasının güç olduğunu düşünüyor. Sanırım zamanlamayı 3. bölüme taşımalarının nedeni Quentyn’nin zamanlamasına bakarak...karar vermeleri. Onda da güçlü ve açık işaretler verildikten hemen sonra ölüyordu. Arianne için de güçlü ve açık işaretler verilmiş iki bölüm boyunca... Fırtına Kalesi’ne giderken muhtemelen Gemikıran Koyu taraflarında öleceğini tahmin ediyorlar anladığım kadarıyla... ben bu kadar erken öleceğini düşünmüyorum çünkü şu aşamada bu kadar erken bir ölüm, neye hizmet edebilir ki? Eğer yazar, Doran’ın ne Dany ne de Aegon ile ittifak kurmasını istemiyorsa, oğlunun ölmesi gibi kızı ta en başta ölürse, bu mümkün olur... Zira Quentyn tam da bu işe yaramıştı; Dany onu reddetti ve oğlan saçma bir şekilde ölümüne gitti ve Dorne ile ittifak küle dönüştü. Arienne ile birlikte de Aegon ile olası bir ittifak suya düşebilir. Başka bir olasılık, karakter vazifesini tamamladıktan sonra illa ki Martin’in hışmına uğrayacaktır... zaten çok fazla pov karakteri olduğunu ve bunların sayısını 9’a indireceğini bir iki kere söyledi... yani ciddi bir katliam olacak ve bir ihtimal belki, bazıları ölmeden, sahneden çıkacak ama kesin değil. Sonuç olarak Arianne de ölecekler listesine adını yazdırdı. Bu yüzden ben vazifeyi tamamladıktan sonra diye düşünüyorum, Doran’ın Aegon ile olası ittifakını suda boğmaya çalışmıyor yazar kanımca, elbette bakarsınız fikrim ileride değişebilir... Yani en kötü ihtimalle Arianne, geri dönerken ölecek gibi görünüyor. Zamanı ne olursa olsun son kitabı göremeyecek muhtemelen.
Bu konuyu video olarak dinlemek isterseniz...
Her zamanki gibi çok uzatmadan konuya girelim. Green Hand, Arienne ve kardeşi Quentyn’nin ölümleri üzerine durmuş ve bu iki kardeşin, Yin-Yang felsefesine göre, öleceğini-öldüğünü belirterek hikayelerini karşılaştırmış. Bu yüzden konu, Quentyn karşılaştırmalı bir Arienne başlığı olacak.
Yin-Yang felsefesinin ne olduğunu anlatmama gerek yok. Burada bu felsefenin ele alacağımız noktası, aslında serinin de ismine benzeyen kısımlar; su ve ateş. Biliyorsunuz ki Yin su iken Yang ateş idi. Buz’a donmuş su mantığı ile yaklaşırsak da köşesinde buna buz ve ateş olarak bakabiliriz. Ayrıca Yang eril enerji iken Yin dişil enerjiydi.
Yalnız tam burada Kış Rüzgarı’nın yayımlanmış bölümlerini okumayanlar için, konunun oyun bozan bilgiler içereceğini söylemem gerekiyor. Devam edelim.
Arianne ve kardeşi Quentyn’nin hikayeleri paralel ilerliyor görünüyor. Videoda eklenmemiş ama Arienne, Dorne’un varisi iken Quentyn, ablasının Viserys ile evlenmesi halinde, bir diğer olası varisti. Yani ikisinin de babalarının gözünde, Dorne’un varisleri olarak görüldüğünü söylemek doğru olacaktır, yani ikisi de bu yönde yetiştirildiler hatta prenses, Viserys ile evlenerek, Westeros’un kraliçe olma şansı vardı ama bu şans daha sonra kardeşi Quentyn’e geçti; Viserys’in kardeşi Dany ile evlenmeyi başarsaydı, Quentyn, Westeros’un kralı olacaktı, ikisi de westeros’un kral-kraliçesi olma şansına sahipti.
Asıl noktaya dönersek ikisi de “Dorne’un kaderi senin elinde” diyerek, Dorne’un varisi kızı ve ilk doğan oğlu, babaları tarafından bir ejderhanın yanına gönderiliyor hem de bir savaş bölgesine, ikisinin de kendilerini bu savaş bölgesinde onları koruyacak uygun ve yeterli korumaları var diyemeyiz.
Quentyn, Dany’nin yanına Meereen’e gönderildi ve Arienne de Fırtına Topraklarına, Aegon’un yanına gönderildi. İkisinin de temel amacı, bu ejderhaların Dorne ile ittifakını sağlamak... Quentyn bunu “evlilikle” yapacaktı; Arienne için ise Aegon olduğunu iddia eden kişinin gerçekten de Elia’nın oğlu olduğunu tespit edecek. Doran ancak bu şekilde ona desteğini sunacak.
Doran Martell, Dorne’un kaderini Quentyn’in ellerine bırakmıştı. Quentyn babasını hayal kırıklığına uğratamazdı, teninde can varken bunu yapamazdı. - Quentyn POV
...
Su Bahçeleri’nden ayrıldığı günün sabahında, babası her iki yanağından da öpmek için sandalyesinden kalkmıştı. “Dorne’un kaderi seninle birlikte gidiyor kızım,” demişti kâğıdı kızın avuçlarına bastırırken.
Bana inanıyor. Onu yüzüstü bırakmayacağım.- Arianne POV
...
Su Bahçeleri’nden ayrıldığı günün sabahında, babası her iki yanağından da öpmek için sandalyesinden kalkmıştı. “Dorne’un kaderi seninle birlikte gidiyor kızım,” demişti kâğıdı kızın avuçlarına bastırırken.
Bana inanıyor. Onu yüzüstü bırakmayacağım.- Arianne POV
Bu paralel vazifeyle beraber ikisi de babaları tarafından verilen bu vazifeler için oldukça uygunsuz kişiler aslında. Şimdi Quentyn genel anlamda zeki sayılabilecek, kitaplarla arası iyi bir oğlan ama kendi deyimiyle güzel kızlar karşısında gerilen, onlarla iletişim kurmakta zorlanan bir kişiliği olmasının yanı sıra pek de yakışıklı bir oğlan değil. Onu ablasının gözünden dinleyelim.
Yüzyıl önce, Daenerys Targaryen Dorne’a barış yapmak için gelmişti. Şimdi bir başkası savaş başlatmak için geliyor ve kardeşim, onun kralı ve eşi olacak. Kral Quentyn. Neden kulağa bu kadar aptalca geliyordu?
Neredeyse Quentyn’in bir ejderhaya binmesi kadar aptalca. Kardeşi ağırbaşlı, iyi huylu, sorumluluk sahibi bir çocuktu ama sıkıcı biriydi. Ve cazibesiz, aşırı cazibesizdi. Tanrılar Arianne’ye olmak için dua ettiği güzelliği vermişlerdi, ancak Quentyn başka bir şey için dua etmiş olmalıydı. Kafası fazla büyüktü ve bir nevi kare sayılırdı; saçları kuru çamur rengiydi. Ayrıca omuzları da düşüktü ve bel kısmı çok kalındı.
...
Kral Quentyn. Kulağa hala aptalca geliyordu. Bu yeni Daenerys Targaryen, Arieanne’den onlarca yaş küçüktü. Onun gibi bir genç kadın sıkıcı, kitap kurdu kardeşinden ne isteyebilirdi? Genç kızlar şeytani gülümsemeleri olan cesur şövalyeleri hayal ederdi, görevlerini her zaman yerine getiren ağırbaşlı çocukları değil. Yine de Dorne’u isteyecektir. Eğer Demir Taht’a oturmayı umuyorsa, Güneş Mızrağı’nı alması gerekiyordu. Eğer bunun bedeli Quentyn olacaksa, ejder kraliçe bunu ödeyecekti.
Neredeyse Quentyn’in bir ejderhaya binmesi kadar aptalca. Kardeşi ağırbaşlı, iyi huylu, sorumluluk sahibi bir çocuktu ama sıkıcı biriydi. Ve cazibesiz, aşırı cazibesizdi. Tanrılar Arianne’ye olmak için dua ettiği güzelliği vermişlerdi, ancak Quentyn başka bir şey için dua etmiş olmalıydı. Kafası fazla büyüktü ve bir nevi kare sayılırdı; saçları kuru çamur rengiydi. Ayrıca omuzları da düşüktü ve bel kısmı çok kalındı.
...
Kral Quentyn. Kulağa hala aptalca geliyordu. Bu yeni Daenerys Targaryen, Arieanne’den onlarca yaş küçüktü. Onun gibi bir genç kadın sıkıcı, kitap kurdu kardeşinden ne isteyebilirdi? Genç kızlar şeytani gülümsemeleri olan cesur şövalyeleri hayal ederdi, görevlerini her zaman yerine getiren ağırbaşlı çocukları değil. Yine de Dorne’u isteyecektir. Eğer Demir Taht’a oturmayı umuyorsa, Güneş Mızrağı’nı alması gerekiyordu. Eğer bunun bedeli Quentyn olacaksa, ejder kraliçe bunu ödeyecekti.
Gelin görün ki Daenerys Targaryen, oldukça güzel bir kadın; bu da Dorne prensinin, güzel kadınlar çevresinde gergin olmasından dolayı onunla iletişim kurmasında sıkıntı var demek ama bu o kadar önemli değil, asıl önemli olan Dany’nin yakışıklı ve cazibeli erkeklere ilgi duyması ama prens, yakışıklı olmaktan çok uzak biri ve ablasının deyişiyle sıfır cazibesi var; Dany’nin karşısında çıktığında “kurbağa” lakabı ile çıkmıştı ki Dany eğer öperse yakışıklı bir prense dönüşüp dönüşmeyeceğini merak etmiş ve yanındaki sarışın Gerris’in prens olmasını temenni etmişti. Yani Doran, böyle bir kraliçenin karşısına oğlunu göndererek hata yapmış, her haliyle aşikar. Elbette ki bu politik evlilik olacağı ve Dany’nin müttefike ihtiyacı olacağı için Quentyn’nin ne kadar yakışıklı olup olmadığı çok büyük bir önem arz etmemişti olsa gerek Doran Martell için... Nitekim Arienne aynı şeyi söylüyor, Demir Taht’ı istiyorsa Quentyn ile evlenmek zorunda ama evlenmedi... şunu da sormadan edemiyorum. Eğer Quentyn, aslında Gerris olsaydı ve evlilik teklifini sunsaydı, Dany yine de Hizadar ile evlenir miydi?
Meereen meselesi Dany için her ne kadar önemli olsa da 50 bin Dorne kılıcını elinin tersiyle, Ghisli bir yabancıyla evlenmek için, itmesine hiç mana veremiyorum çünkü Hizadar, Meereen’in geleceği için kısa vadeli bir emele hizmet ederken Quentyn, Westeros için uzun vadeli bir emele hizmet ediyordu. Sonuçta Dany, sonsuza kadar Meereen’de kalmayacaktı ve Westeros’a da Ghisli bir kralı koluna takıp gitmesi, ahmaklık olurdu. Quentyn’i reddetmesi Dorne ittifakını reddetmesi ile aynı şey ve hiç mantıklı değil. Dany, Quentyn çirkin olduğu için mi bunu yaptı ve Hizadar ile düğün arifesinde olmasını ve Meereen’in geleceğini bahane etti? Haliyle teklifi yapan Gerris olsaydı? O oldukça yakışıklı ve cazibeli bir erkek, belki de Quentyn’nin yapamadığını yapar ve Dany’yi ikna edebilirdi. Dany ikna olmaya daha bir hevesli olabilirdi. Elbette bunu asla bilemeyeceğiz. Netice olarak Quentyn, böyle bir kadını ikna etme vazifesi için kötü bir seçim, gerçi elinde çok da bir seçenek yoktu ama biz, paralelliklere odaklanıyoruz.
Bu arada ablasının “ejderhaya binmesi kadar aptalcaydı” sözü de dikkatinizden kaçmamıştır eminim. Martin burada güzel bir gönderme yaparak bu denemenin de ne kadar ahmakça olduğunu bize söylemiş aslında. Bildiğiniz gibi Quentyn salaklık edip, bir ejderhaya binmeye çalışmıştı. Neden? Çünkü Doran’ın istediği şey Dany’nin kendisi değil ejderhalarıydı, Quentyn de bunu bildiği için ejderhayı çalabileceğini düşündü ama sonucu herkesin malumudur. Özetle babası oğlunu imkansıza yakın bir vazifeyle görevlendirmiş görünüyor.
Şimdi de Arienne’ye geliyoruz. O neden bu vazife için uygunsuz? Arienne oldukça güzel ve cazibeli genç bir kadın. Cersei gibi o da cazibesini bir silaha dönüştürmüş halde hatta tek silahı bu gibi görünüyor. Babası gibi olmak için daha 40 fırın ekmek yemesi gerekiyor. Doran Martell, kızını, Jon Connington ve Aegon bilmecesini çözmesi için gönderiyor; ikisinin de gerçekte olduklarını iddia ettiği kişi olduklarından emin olmasını istiyor, ancak bu şekilde Aegon’a Dorne desteğini verecek ama bir sorun var. Arienne her ikisiyle de daha önce hiç tanışmadı, en azından Aegon’u bebekken görmüşse bile onu hatırlamıyor, onun ablasını bile hatırlamıyor. Gel gör ki yanına koyduğu adamlardan hiçbiri de onu tanımıyor; yeminli kalkanı olan ve Arienne’nin vazifesinin içeriğini bilen Daemon Sand bile... Haliyle biri söylesin, bu kız nasıl bu ikisinin kimliğini onaylayacak? Varys ve yabancı Illyrio’nun sözleriyle mi? O zaman gitmesine gerek yok. Yahut Altın Mürettebatın onaylamasıyla mı? Kim ki onlar? Jon Connington kimliğini nispeten kolayca kanıtlayabilir, tamam... onun sözlerine güvenerek mi Aegon’un kuzeni olduğuna kanaat getirip, babasına onay verecek? Neyine güvenerek? Yahut Aegon’un Lys’de sayısız insanın sahip olduğu, gümüş saçları ve mor gözlerine bakarak mı? O zaman Dayne'lere bir gitsin, belki biri Elia'nın oğlu çıkar. DNA testi yapma şansı da yok. Kısaca görünürde Arienne’nin bu konuda pek başarı şansı yok hatta bence kardeşinden daha imkansız bir görev. Eğer Arienne, güzel erkek zafiyeti yüzünden, Aegon’un sözüne kanarak, babasına onay mektubu gönderirse, hiç şaşmam.
Şimdi gelelim iki kardeşin sonunun nasıl betimlendiğine...
Quentyn’nin son POV’u yatağında başlıyor ve düşünceleri arasında bir nokta ilginç.
Gece ağır ve karanlık adımlarla ilerledi. Yarasa vaktini yılanbalığı vakti takip etti; yılanbalığı vaktini hayalet vakti. Prens, tavanı seyrederek, uyumadan rüya görerek, hatırlayarak, hayal kurarak, keten örtülerin altında dönüp durarak, ateş ve kan düşünceleriyle heyecanlanarak yatağında uzandı.
Quentyn, ateş ve kan düşüncelerine kapılmış durumda. POV bununla açılıyor. Ateş ve Kan, Targaryen hanesinin ünlü sözleriyle... Daha sonra bir mum yakıyor ve elini ateşe koyarak dayanıklılığını ölçüyor. Şimdi uzun bir pasaj paylaşacağım, sonra üzerinde duracağız.
Uzunca bir zaman muma baktı, sonra kadehini masaya bırakıp avcunu alevin üzerine koydu. Elini aleve değecek kadar aşağı indirmek için bütün cesaretini kullandı. Alev avcuna dokunduğunda, prens bir acı çığlığı atarak elini geri çekti.
“Quentyn, delirdin mi?”
Hayır, sadece korktum. Yanmak istemedim.
Quentyn ölmek istemiyordu. Demir Ormanı’na geri dönmek, senin kız kardeşlerinin ikisini birden öpmek, Gwyneth Yronwood’la evlenmek, onun çiçek açtığını görmek, onunla çocuk yapmak istiyorum. Turnuvalarda at sürmek, ava çıkmak, Norvos’a gidip annemi ziyaret etmek, babamın gönderdiği kitapları okumak istiyorum. Cletus’un, Will’in ve Üstat Kedry’nin hayata dönmesini istiyorum.
...
“Alınan her risk insanı felakete sürüklemez,” diye üsteledi Quentyn. “Bu benim vazifem. Benim kaderim.” Benim dostum olman gerekiyor Gerris. Neden hayallerimle alay etmek zorundasın? Sen korkularımın üstüne yağ dökmeden de yeterince kuşkum var. “Bu benim büyük maceram olacak.”
“İnsanlar büyük maceralarda ölür.”
Gerris haksız değildi. Bu hikâyelerde de vardı. Kahraman; dostlarıyla birlikte yola düşer, tehlikelerle yüzleşir, zafer kazanıp evine dönerdi. Dostlarından bazıları hiç geri dönmez ama kahraman asla ölmez. Ben kahraman olmalıyım.
“Quentyn, delirdin mi?”
Hayır, sadece korktum. Yanmak istemedim.
Quentyn ölmek istemiyordu. Demir Ormanı’na geri dönmek, senin kız kardeşlerinin ikisini birden öpmek, Gwyneth Yronwood’la evlenmek, onun çiçek açtığını görmek, onunla çocuk yapmak istiyorum. Turnuvalarda at sürmek, ava çıkmak, Norvos’a gidip annemi ziyaret etmek, babamın gönderdiği kitapları okumak istiyorum. Cletus’un, Will’in ve Üstat Kedry’nin hayata dönmesini istiyorum.
...
“Alınan her risk insanı felakete sürüklemez,” diye üsteledi Quentyn. “Bu benim vazifem. Benim kaderim.” Benim dostum olman gerekiyor Gerris. Neden hayallerimle alay etmek zorundasın? Sen korkularımın üstüne yağ dökmeden de yeterince kuşkum var. “Bu benim büyük maceram olacak.”
“İnsanlar büyük maceralarda ölür.”
Gerris haksız değildi. Bu hikâyelerde de vardı. Kahraman; dostlarıyla birlikte yola düşer, tehlikelerle yüzleşir, zafer kazanıp evine dönerdi. Dostlarından bazıları hiç geri dönmez ama kahraman asla ölmez. Ben kahraman olmalıyım.
Bu alıntılar bize çok şey söylüyor aslında. POV ateş ve kan düşüncesiyle ve prensin kendini yakıp çığlık atmasıyla başlıyor ve biliyoruz ki aynen o şekilde de bitiyor. Yazar, bu son POV’da Quentyn’nin öleceğini ve nasıl öleceğini burada anlatmış. Onun ölümüne dikkat çekmiş. Elbette okuyucunun beklentileriyle de biraz oynadığını görebiliriz ve dahası bir eleştiri de yapmış olabilir bile. Quentyn’nin bir maceraya atılan bir prens bir kahraman olduğunu düşündüğünü ve kahramanların hikayelerde asla ölmediğini, sadece yoldaşlarının öldüğü şablonu hatırlatılmış. Nitekim dikkat ederseniz bu zorlu yolculukta prensin yakın arkadaşları gerçekten öldü ve kendisi hala hayatta ve kendisi bir prens ve bir kahraman, o zaman asla ama asla ölmeyecek ve asla başarısız olmayacak. Bu yüzden bu ejderhayı çalıp, yardıma muhtaç kraliçesinin kurtarıp gözüne girecektir. Dorne onu böyle hatırlayacak! Ejderha binicisi, kraliçesinin kurtarıcısı kahraman Kral Quentyn! Falan filan. Onun hakkında şarkılar söyleneceğini düşleyen maceraperest bir prens desek de onun hamurunda bu da yok aslında... o daha çok babası tarafından buna zorlanmış. Bu yüzden bu vazifeye hiç uygun değil ya... Kahramanların asla ölmemesi geleneksel klişe bir hikaye ama bu kitaplarda, bu hikayede kahramanlar da ölür Quentyn... Martin bize bunu ilk kitapta Ned Stark’ın kafası kesildiğinde, açıkça gösterdi.
Bundan sonra Gerris, sürekli olarak bu vazife ve sonuçları konusunda Quentyn’i uyarmaya ve vazgeçirmeye çalışır. Gerris genelde gamsız ve laylay lom bir karakter olarak tanıtılmıştı ama şimdi, durumun ciddiyetinin farkında varıp, Dorne Prensinin aklına başına getirmeye çalışan kişi olarak öne çıkıyor ama Quentyn onu dinlemedi ve yanarak öldü.
Prens Quentyn, ateş ile öldü. Bunu unutmayalım. Şimdi ablası Prenses Arienne’ye geçiyoruz.
Daha önce de söylediğim gibi Arienne’nin vazifesini başarma şansı kardeşinden daha düşük çünkü Dany’nin her şeye rağmen, Quentyn’nin teklifini kabul etme şansı mevcuttu ama prensesin Aegon’un kimliğini tespit etme şansı pek yok, zira ne onu ne de Connington’ı tanımadığı gibi yanında getirdiği adamları da bu ikisini hiç tanımıyor. Hiçbir yerde de şu ana kadar Doran’ın Aegon’un kimliğini deşifre etmesine yardımcı olacak bir bilgi verdiğini okumadık, 6. kitapta görecek miyiz bilmem ama şu ana kadar görmediğimizi farz ederek... bu işin en başta yaş olduğunu söyleyebiliriz. Prens sadece kızını gönderiyor ve “dikkat et, tehlikeli olacak.” diyor... Quentyn’e de benzer şeyler söylemedi mi bu adam?
Green Hand, burada Doran hakkında bir eleştiri yapıyor... Bu adam iki varisini, savaş bölgesine, uygun bir koruma olmadan gönderiyor ve vazifeleri ta en başta imkansız görünüyor. Connington ve Aegon’un Diyar’a geldiğini duyduğunda ise verdiği tepki “ejderhaların ve dany’nin nerede olduğunu” sordu ama oğlunu sormadı... oğlunu içinden sorduğunu farz eden Arianne’nin kendisiydi.
“Ejderhalar nerede?” diye sordu. “Daenerys nerede?” Ve Arianne biliyordu ki babası aslında, “Oğlum nerede?” diyordu.
Gördüğümüz gibi Doran’ın sorduğu oğlu değil, oğlunu alması için gönderdiği şeyler; ejderhalar ve ejderha kraliçesi... onlar nerede? Onlar yok. Onlar da şunu soruyor; aileniz sizi bir şey elde etmeniz için dünyanın bir ucuna gönderse ve aylarca haber almasa; sonunda vazifenizle alakalı birileri gelse... ailenizin soracağı ilk soru bunlar mı olurdu? Yoksa sizin nerede olduğunuzu ve iyi olup olmadığınızı mı merak ederdi? Başka aileleri bilmem ama benim ailem, elbette ilk benim nerede ve iyi olup olmadığım konusunda meraklanır, beni sorardı... daha sonra vazifemin gidişatını merak ederdi. Doran ise oğlu yerine “ne oldu onu almam için gönderdiğim şeylere?” diye soruyor. Bu durum da Green Hand için çok garip bir tepki, haklılar, biraz garip. Haliyle büyük oğlunu neredeyse kesin bir ölüme gönderen adam, istenmeyen varisini neden ölüme göndermesin? Diye sormuşlar. Onlara göre Doran’ın asıl niyeti bir yandan da memnun olmadığı varislerinden kurtulmak ve en küçük oğlunu, geleceğin Dorne hükümdarı yapmak... Ona kişisel bir koruma verilmesi gibi şeylere dikkat çekmişler ama diğerlerine daimi bir koruma verilmemiş, bilhassa Dorne varisi olan kızına, kılıç vb. şeyler kullanmayı bilmediği aşikar, bir koruması olması gerekmez mi? Rhaegar’ın bile iki kral muhafızı vardı, Arienne’nin neden yok böyle korumaları? Bunlar cidden düşündürücü sorular. Yani bir çeşit Tarly vakası mı oluyor diye düşünüyorlar... Bu kısmı geçersek, doğrudan Arienne’nin ölümüne işaret eden kısımlara bakalım.
Arienne’nin Kış Rüzgarlarındaki ilk POV’unda, deniz ve denizin durumuna dikkat çekilmiş.
“Korsanlar ve maceracılar diye duyduk en başta,” dedi Valena. “Sonra, gelenler Altın Mürettebatmış. Şimdi de Jon Connington, Deli Kral’ın Eli, doğuştan gelen hakkını talep etmek için mezarından geri döndü diyorlar. Gelenler her kimse, Grifon Tüneği onların önünde düştü. Yağmur Evi, Karga Yuvası, Siskorusu, hatta adasının üzerindeki Yeşiltaş bile. Hepsi fethedildi.”
“Ve hasarlı gemilere denizin diplerini boylatan, Kırık Kol açıklarındaki krakenler,” dedi Valena. “Üstadımızın söylediğine göre kan onları su yüzeyine çekiyormuş. Denizde cesetler var. Az bir kısmı da kıyılarımıza vurdu. Ve bunlar söyleyeceklerimin daha yarısı bile değil. Yeni bir korsan kralı İşkenceci Derinlikleri’ne yerleşmiş. Kendine Denizlerin Efendisi diyormuş. Bunun gerçek savaş gemileri var; üç güverteli, devasa savaş gemileri. Deniz yoluyla gelmemekle akıllılık ettiniz. Redwyne donanması Köprü Taşları’ndan geçtiği için o sular Tarth açıklarından Gemikıran Körfezi’ne kadar yabancı denizci bayraklarıyla kaynıyor. Myrliler, Volantiniler, Lyseniler, hatta Demir Adalar’dan gelen yağmacılar. Bazıları Hiddet Burnu’nun güneyine adam indirmek için Dorne Denizi’ne girmiş. Sizler için, babanızın emrettiği gibi, iyi ve hızlı bir gemi bulduk; ama yine de… dikkatli olun.”
“Dorne tehlikede mi?” diye sordu Leydi Nymella. “İtiraf etmeliyim ki ne zaman yabancı bir denizci bayrağı görsem, yüreğim ağzıma geliyor. Ya bu gemiler yönünü güneye çevirirse?...”
“Ve hasarlı gemilere denizin diplerini boylatan, Kırık Kol açıklarındaki krakenler,” dedi Valena. “Üstadımızın söylediğine göre kan onları su yüzeyine çekiyormuş. Denizde cesetler var. Az bir kısmı da kıyılarımıza vurdu. Ve bunlar söyleyeceklerimin daha yarısı bile değil. Yeni bir korsan kralı İşkenceci Derinlikleri’ne yerleşmiş. Kendine Denizlerin Efendisi diyormuş. Bunun gerçek savaş gemileri var; üç güverteli, devasa savaş gemileri. Deniz yoluyla gelmemekle akıllılık ettiniz. Redwyne donanması Köprü Taşları’ndan geçtiği için o sular Tarth açıklarından Gemikıran Körfezi’ne kadar yabancı denizci bayraklarıyla kaynıyor. Myrliler, Volantiniler, Lyseniler, hatta Demir Adalar’dan gelen yağmacılar. Bazıları Hiddet Burnu’nun güneyine adam indirmek için Dorne Denizi’ne girmiş. Sizler için, babanızın emrettiği gibi, iyi ve hızlı bir gemi bulduk; ama yine de… dikkatli olun.”
“Dorne tehlikede mi?” diye sordu Leydi Nymella. “İtiraf etmeliyim ki ne zaman yabancı bir denizci bayrağı görsem, yüreğim ağzıma geliyor. Ya bu gemiler yönünü güneye çevirirse?...”
Martin, bize burada denizin şu anda olmak için çok tehlikeli bir yer olduğunu söylüyor; sadece sonbahar yüzünden fırtına mevsiminin başlaması yüzünden değil ayrıca korsanlar ve kraken gibi tehlikeli başka durumlar da mevcut. Arienne ise Gazap Burnuna doğru gemiyle gidiyor... Buradan Arienne’in ikinci bölümüne geçiyoruz. Prenses, babası ve üstadının denizin neden Dorne ve Fırtına topraklarında bu kadar farklı olduğunu tartıştığını hatırlıyor.
Arianne bir keresinde babası ile Üstat Caleottenin bir septonla Dorne Denizi’nin güney ve kuzey yakasının neden bu kadar farklı olduğunu tartıştıklarını duymuştu. Septon bunun denizin tanrısı ve rüzgarın tanrıçasının kızını çalıp, onların sonsuz düşmanlığını kazanan ilk Fırtına Kralı, Durran Tanrıkederi’nin yüzünden olduğunu düşünüyordu. Prens Doran ve üstat daha çok rüzgar ve denizden dolayı olduğunu düşünüyor ve Yaz Denizi’nde oluşan büyük fırtınaların Gazap Burnu’na vurmadan önce kuzeye giden nemi nasıl topladığıdan bahsediyorlardı. Arianne babasının, fırtınaların tuhaf bir sebepten dolayı hiçbir zaman Dorne’a vurmadığını söylediğini hatırladı.
Martin, ikinci kere denizin tehlikesine karşı bizi uyarıyor, bilhassa Gazap Burnu tarafındaki denizin... Daha sonra yarı üstat Haldon ile buluştukları sahnede tekrar denizin tehlikeleri üzerine duruluyor ama Arienne’yi Fırtına Kalesine deniz yoluyla götürmek istiyor üstat ve buna bilhassa karşı çıkan, bu sefer de Daemon oluyor. Quentyn’nin en yakınında olup ejderha çalma vazifesinin tehlikeleri üzerinde duran yakışıklı Gerris idi ve bu sefer deniz yolculuğunun tehlikeleri üzerinde duran Arianne’nin en yakınında olan yakışıklı Daemon. Yani Martin 3. kez denizin tehlikesi karşısında bizi uyarıyor.
"Eğer sizi memnun edecekse, şafakta sizi ona götürecek bir gemi hazırlanacak.”
“Nereye?” diye sordu Arianne.
“Size kimse söylemedi mi?” Haldon Yarıüstat ona bir hançer gibi ince ve sert bir gülümseme bahşetti. “Fırtına Burnu bizim. El sizi orada bekliyor.”
Daemon Kum prensesin önüne doğru adım attı. “Gemikıran Koyu sıcak bir yaz gününde bile tehlikeli olabilir. Fırtına Burnu’na en güvenli yol karadandır.”
“Bu yağmurlar yolları çamura çevirdi. Yolculuk iki gün sürer, en fazla üç.” dedi Haldon Yarıüstat. “Bir gemi prensesi yarım gün ya da daha kısa sürede götürür. Fırtına Burnu’na Kral Toprakları’ndan gelen bir ordu var. Savaştan önce surların ardında güvende olmak istersiniz.”
“Nereye?” diye sordu Arianne.
“Size kimse söylemedi mi?” Haldon Yarıüstat ona bir hançer gibi ince ve sert bir gülümseme bahşetti. “Fırtına Burnu bizim. El sizi orada bekliyor.”
Daemon Kum prensesin önüne doğru adım attı. “Gemikıran Koyu sıcak bir yaz gününde bile tehlikeli olabilir. Fırtına Burnu’na en güvenli yol karadandır.”
“Bu yağmurlar yolları çamura çevirdi. Yolculuk iki gün sürer, en fazla üç.” dedi Haldon Yarıüstat. “Bir gemi prensesi yarım gün ya da daha kısa sürede götürür. Fırtına Burnu’na Kral Toprakları’ndan gelen bir ordu var. Savaştan önce surların ardında güvende olmak istersiniz.”
Şimdi Daemon’ı Arianne’yi bu vazifenin anlamsızlığı konusunda, Gerris’in yaptığı gibi, dillendirişini okuyalım ve elbette Arianne’nin kardeşi gibi, onu dinlememesini.
Refakatçileri doğu kulesine yerleşmişti, sivri pencerelerin Gemikıran Koyu’na baktığı yere.
“Kardeşiniz Fırtına Burnu’nda değil, bunu artık biliyoruz.” dedi Ser Daemon, kapalı kapılar ardına geçer geçmez. “Eğer Daenerys Targaryen’ın ejderhaları varsa, yarım dünya uzaktalar, Dorne’un işine yaramaz. Bizim için Fırtına Burnu’nda hiçbir şey yok, prenses. Eğer Prens Doran sizi bir savaşın ortasına yollasaydı size üç yüz şövalye verirdi, üç değil.”
Bundan o kadar emin olmayın, sör. Kardeşimi Köle Körfezi’ne beş şövalye ve bir üstatla gönderdi. “Connington’la konuşmalıyım.” Arianne pelerinini bir arada tutan güneş ve mızrağı bozdu ve ıslanmış pelerini omzundan aşağı kayıp yere düştü. “Ve onun ejderha prensini görmek istiyorum. Eğer gerçekten Elia’nın oğluysa…”
“Kimin oğlu olursa olsun eğer Connington Mace Tyrell’le açık bir savaşa girerse, yakında esir olacaktır ya da ölü.”
“Tyrell korkulacak bir adam değil. Amcam Oberyn-“
“-öldü, prenses. Ve Altın Grup’un tüm gücü on bin adamdan oluşuyor.”
“Lord Connington eminim kendi gücünü biliyordur. Eğer savaş riskini alıyorsa, kazanacağına inanıyordur.”
“Peki ya kaç adam kazanacaklarına inandıkları savaşlarda öldü?” diye sordu Ser Daemon ona.
“Onları reddedin prenses. Paralı askerlere güvenmiyorum. Fırtına Burnu’na gitmeyin.“
“Beni korumayı düşünmeniz cesurca, sör. Size bunun için teşekkür ederim.” Onun elinden tuttu ve tekrar ayağa kaldırdı. “Ancak babam bu görevi bana verdi, size değil. Şafakta gelin, ejderhayı ininde görmek için yelken açacağım.”
“Kardeşiniz Fırtına Burnu’nda değil, bunu artık biliyoruz.” dedi Ser Daemon, kapalı kapılar ardına geçer geçmez. “Eğer Daenerys Targaryen’ın ejderhaları varsa, yarım dünya uzaktalar, Dorne’un işine yaramaz. Bizim için Fırtına Burnu’nda hiçbir şey yok, prenses. Eğer Prens Doran sizi bir savaşın ortasına yollasaydı size üç yüz şövalye verirdi, üç değil.”
Bundan o kadar emin olmayın, sör. Kardeşimi Köle Körfezi’ne beş şövalye ve bir üstatla gönderdi. “Connington’la konuşmalıyım.” Arianne pelerinini bir arada tutan güneş ve mızrağı bozdu ve ıslanmış pelerini omzundan aşağı kayıp yere düştü. “Ve onun ejderha prensini görmek istiyorum. Eğer gerçekten Elia’nın oğluysa…”
“Kimin oğlu olursa olsun eğer Connington Mace Tyrell’le açık bir savaşa girerse, yakında esir olacaktır ya da ölü.”
“Tyrell korkulacak bir adam değil. Amcam Oberyn-“
“-öldü, prenses. Ve Altın Grup’un tüm gücü on bin adamdan oluşuyor.”
“Lord Connington eminim kendi gücünü biliyordur. Eğer savaş riskini alıyorsa, kazanacağına inanıyordur.”
“Peki ya kaç adam kazanacaklarına inandıkları savaşlarda öldü?” diye sordu Ser Daemon ona.
“Onları reddedin prenses. Paralı askerlere güvenmiyorum. Fırtına Burnu’na gitmeyin.“
“Beni korumayı düşünmeniz cesurca, sör. Size bunun için teşekkür ederim.” Onun elinden tuttu ve tekrar ayağa kaldırdı. “Ancak babam bu görevi bana verdi, size değil. Şafakta gelin, ejderhayı ininde görmek için yelken açacağım.”
Alıntılara genel olarak baktığımızda, sizce de Arianne ve Quentyn arasındaki paralellikler uyuşmuyor mu? Bu iki kardeşin macerası resmen bir madalyonun iki yüzü gibi. Quentyn’de sık sık ejderha ve ateş göndermelerini okuduk hatta son povunun başlarında resmen nasıl öleceği açıkça yazdı; Yang yani ateş ile ölen bir erkek, bir prens... Diğer yandan da Arianne’de sık sık denizle ilgili göndermeler var; fırtına, korsanlar, kraken vb. Şeyler. Bilhassa Gemikıran Koyu’na dikkat çekilmiş gibi... Odası bile doğrudan oraya bakıyordu. Gerris ve Daemon, ikisini vazgeçirmek ve vazifenin tehlikeli olduğunu ve hayatlarını boş yere riske attıklarını söyleyerek yalvarıyorlar ama iki kardeş de onları dinlemiyor. Quentyn’nin sonu ölüm oldu ve görünüşe göre Arianne’nin sonu da ölüm olacak hem de bu ölüm, onu denizde yakalayacak. Yin yani su ile ölecek olan bir kadın, bir prenses... hatta ben yanındaki getirdiği kum yılanlarından birinin de onunla beraber öleceğini düşünüyorum, zira o kızın da aynı povda bir suda balık yakalama ve Arianne’nin bunun için öfkelenip “ölebilirdin!” diye bağırması sonucu mağarada bu son cümlenin birkaç kere yankılanması sahnesi dikkatimi çekti ve belki işarettir, diye düşündürdü.
Green Hand, son bir noktaya dikkat çekmiş. Arienne genelde mecaz kullanan biri değil demişler ve bu yüzden 2. bölümün “ejderhayı ininde ziyaret etmek istiyorum...” sözüyle bitirmesini garip bulmuşlar. Her şeyden evvel Fırtına Kalesi, onun ini değil, ejderha kayası onun inin... diğer yandan nasıl ki kardeşi Quentyn, ejderhaların inine girdi ve aslında bir ejderha sevdasına yüzünden öldü; Arianne de ejderhayı göreceğim, görmek zorundayım sevdasına Fırtına Kalesine gidiyor, onu ininde ziyaret etmeye. Daha önce paralı askerlerle konuşurken “kaç ejderhanız var?” diye sormuş ve “bir” diye karşılık alarak Aegon’u kast etmişlerdi. Yani ejderha sevdası yüzünden ölmek, iki kardeşin kaderi gibi; biri ateş ile diğeri su ile, yani denizde... Fırtınası ile ünlü Fırtına Topraklarına gelmesi bile belki de bir işarettir.
Kuramın sahipleri, Arianne’nin bir sonraki bölümünde hayatta kalmasının güç olduğunu düşünüyor. Sanırım zamanlamayı 3. bölüme taşımalarının nedeni Quentyn’nin zamanlamasına bakarak...karar vermeleri. Onda da güçlü ve açık işaretler verildikten hemen sonra ölüyordu. Arianne için de güçlü ve açık işaretler verilmiş iki bölüm boyunca... Fırtına Kalesi’ne giderken muhtemelen Gemikıran Koyu taraflarında öleceğini tahmin ediyorlar anladığım kadarıyla... ben bu kadar erken öleceğini düşünmüyorum çünkü şu aşamada bu kadar erken bir ölüm, neye hizmet edebilir ki? Eğer yazar, Doran’ın ne Dany ne de Aegon ile ittifak kurmasını istemiyorsa, oğlunun ölmesi gibi kızı ta en başta ölürse, bu mümkün olur... Zira Quentyn tam da bu işe yaramıştı; Dany onu reddetti ve oğlan saçma bir şekilde ölümüne gitti ve Dorne ile ittifak küle dönüştü. Arienne ile birlikte de Aegon ile olası bir ittifak suya düşebilir. Başka bir olasılık, karakter vazifesini tamamladıktan sonra illa ki Martin’in hışmına uğrayacaktır... zaten çok fazla pov karakteri olduğunu ve bunların sayısını 9’a indireceğini bir iki kere söyledi... yani ciddi bir katliam olacak ve bir ihtimal belki, bazıları ölmeden, sahneden çıkacak ama kesin değil. Sonuç olarak Arianne de ölecekler listesine adını yazdırdı. Bu yüzden ben vazifeyi tamamladıktan sonra diye düşünüyorum, Doran’ın Aegon ile olası ittifakını suda boğmaya çalışmıyor yazar kanımca, elbette bakarsınız fikrim ileride değişebilir... Yani en kötü ihtimalle Arianne, geri dönerken ölecek gibi görünüyor. Zamanı ne olursa olsun son kitabı göremeyecek muhtemelen.
Bu konuyu video olarak dinlemek isterseniz...