Post by YeniAy_Ottoman on Jun 27, 2021 19:26:15 GMT
Selamlar,
ASOIAF'ın en gözdelerinden bir karakter hakkında kısa bir sohbet yazısı hazırladım; Jaime Lannister, nam-ı diyar “kral katili”...
Onun hakkında fikir ve duygulara geçmeden önce Taht Oyunları öncesindeki hayatını kısaca bir özet geçelim.
Jaime, Tywin ve Joanna Lannister’ın “altın çocuklarından” biri olarak doğdu. Kaya’nın varisiydi ve Tywin, onun kral muhafızlarına katılmasına rağmen, Jaime’yi varis görmeye devam etmiş ve durumu asla kabullenememiştir. İkizi Cersei ile beraber güzelliği-yakışıklılığı Diyar’da bilinen bir şeydi. Cersei’ye göre Jaime çocukken sadece köpekler, kılıçlar, atlar ve Cersei ile ilgileniyordu. Cersei ve Jaime, ensest ilişkilerini uzunca süre saklamak için uğraşmıştır. Jaime 11 yaşında iken, Walder Frey’in 9. oğlu Merrett Frey ile beraber, Lannisterların sancaktarı olan Lord Sumner Crakhall’un yaverliğini yaptı. 13 yaşında ilk turnuvasını kazandı. Yaverliği sırasında, Tywin’in Jaime’yi Lysa Tully ile nişanlanma düşüncesi sebebiyle, Nehirova’ya özel bir mesaj gönderme bahanesiyle yollandı ve Karabalık ile tanıştı. Lysa’yı orada bulunduğu sürede görmezden geldi, Karabalık ve hikayeleri ile daha çok ilgilendi. Kral Ormanı Kardeşliğine karşı mücadele eden şövalyelerin yanında Jaime de vardı ve burada gösterdiği başarı yüzünden bizzat Arthur Dayne tarafından şövalye ilan edildi. Kaya’ya dönüş yolculuğunda Cersei için Kral’ın Şehri’ini ziyaret etti ve Cersei, Tywin’in Jaime için evlilik planını açıklayıp, onu Kral Muhafızlarına katılmaya ikna etti. Böylece ikisi de her daim beraber olabilirdi ama Jaime’nin kral muhafızı ilan edilmesi fikrine Tywin öfkeyle karşılık vererek Cersei’yi alıp Kaya’ya döndü. Böylece Cersei ve Jaime yer değiştirmiş oldu ve Cersei’nin planı tutmadı. Jaime, Kral Muhafızı olduğu sürece hizmet ettiği kraldan her daim tiksinmiş ve davranışlarını sorgulamıştır; insanları yakması, karısına tecavüz etmesi gibi şeylere tepkili olmuş ama diğer Kral Muhafızları tarafından “krala itaat edilmesi” yönünde telkinlerle susturulmuştur.
İsyan çıktığında, Üç Dişli Mızrak Savaşı sırasında, Jaime “Tywin’e karşı koz” gerekçesi ile deli kral tarafından yanında tutulmuştur. Bu muhtemelen en büyük hatalarından biri olmuştu çünkü Tywin, şehri kuşattığında Aerys şehri teslim etmeye niyetli değildi; tüm şehrin altına çılgın ateş yerleştirdi. Jaime de bunu biliyordu. Tywin şehri yağmalamaya başladığında Aerys, şehri havaya uçurma emri vermişti; Jaime de bunu engellemek için ilk önce ateş kehanetçisi olan kral elini (ve sonraki günlerde bu bilgiye sahip tüm ateş kehanetçilerini) daha sonra da aerys’i öldürerek 500 bin kişinin hayatını kurtarmış ama bu sebeple yeni kral Robert’ın taktığı isimle, yani kral katili olarak anılarak kötü bir imaj sahibi olmuştur; yemin bozan, şerefi olmayan adam... Zira Jaime kimseye bu olaydan bahsetmemiştir, muhtemelen bunun kimse için bir şey ifade etmeyeceğini düşündü... Bundan sonra Jaime, kendi ifadesiyle Arthur Dayne olmak isterken yolda Gülen Şövalyeye dönüşmüştür ve Kral Muhafızlarının bu kadar rezil duruma düşmesine neden olarak kendisini görür; “kapıyı ben açtım ve haşereler içerir girerken engel olmadım.”
Jaime Lannister, Martin’in ifadesiyle, tarihteki en iyi kılıçlardan biridir.
Jaime, herkes için farklı duygu ve düşünceler uyandıran biri... O, bana göre, serideki en karmaşık karakterlerin başında geliyor ve ayrıca bence karakter gelişimi en ilgi çekici olanların da başlarında... Martin’nin söylediğine göre en başından beri onun karmaşık bir karakter olmasını planlamış. Elbette ilk düşüncesinde Jaime’nin rolü şimdikinden biraz daha farklıydı; görünüşe göre ikizi Cersei’nin de kötü yönünü alarak serideki öne çıkan kötü adamımız olarak yer alacaktı. Sadece bir kral katili değil, ayrıca akraba katili olarak da önümüze serilip, tahta oturacaktı. Dürüst olmak gerekirse Martin’in bu “karmaşık karakter” açıklamasını pek inandırıcı bulduğumu söyleyemem çünkü Jaime’nin ilk tasarlandığı haline bakarsak; sadece ensest ilişkiye girmiş ve ortaya çıkınca da susturmak için küçük bir çocuğu öldürmeye yeltenen; korumaya yemin ettiği kralı bizzat öldüren bir kral katilinden daha karanlık ve daha kötü bir karakter yansımasına sahip. Eğer Martin aklındaki gibi işleseydi, Jaime’yi taht hırsıyla gözleri kararmış ve bu uğurda hem kendi çocuklarını hem de torununu ve muhtemelen gelinini öldüren ve sonra suçu kardeşine atan bir adam olarak okuyacaktık. Çocuklarını ve torunlarını öldürmek, Cersei gibi bir karakter için bile asla beklenemeyecek bir hareket. Böyle bir karakterin okuyucuda sempati geliştirebileceği bir “karmaşıklık” olabileceğini zannetmiyorum. Dikkat ederseniz bir çeşit Euron gibi bir karakterden bahsediyoruz. Tamam, Euron genelde birçok hayranı olan biri ama iyi bir kurgu “karakteri” olarak seviliyor, yoksa bir Arya’yı Sansa’yı veya Dany’yi sevdiğimiz gibi değil. Martin de POV karakterlerini seçerken okuyucunun “empati” kurabileceği karakterler tercih ediyor, misal sırf bu yüzden Dağ’ın asla POV’u olmayacak(mış)... Cersei için bile empati kurabiliyoruz ama sizce böyle bir Jaime olsaydı, siz onunla empati kurabilir miydiniz? Ben kuramazdım. Onu sevenler, şu an ki gibi sevebilir miydi? Şüpheliyim, sanmam. Bence Martin de bunu fark etti; tamam, her zaman karmaşık olmasını planlamış olabilir ama böyle bir olay ve hikaye örgüsüyle karmaşık olabileceğini düşünmemiş olacak ki Jaime’yi -bence- sil baştan yeniden yazmış. Yani hatanın kıyısından dönmüş. İyi de yapmış, bu sayede serideki en iyi karakter hikayelerinden birini okuyoruz.
Jaime’yi ilk Robert ile beraber Winterfell’e geldiğinde gördük. Onu ve Lannisterları ilk olarak Starkların gözüyle tanıdık hatta daha gelmeden evvel Ned’in sözleriyle bu haneye ve üyelerine karşı “olumsuz” bir imaj kafamızda çizilmeye başlamıştı bile... Bran vakasından ve ensest ilişkinin ortaya çıkmasından sonra da iyice olay katmarlendi ve onun Ned’e saldırışı ve tüm o kibirli tavırlarıyla Jaime, ilk aşama tam bir “kötü adam” olarak bize yansıtıldı. Aslında bunu bir nevi ilk tasarlandığı haline bir el sallama-gönderme olarak da görebiliriz yazarın... Elbette tüm bunlar planlı. Martin ilk aşama bize serinin kahramanlarının gözüyle “kötü adamları” gösterdi... Geleneksel bir hikaye anlatımında bu insanların Dağ gibi veya Ramsay yahut Euron gibi saf kötüler olması gerekirdi, biz böyle bir beklentiye sahiptik ama zaman içerisinde, bilhassa POV karakteri olduktan sonra, işin rengi değişmeye başladı. Jaime’nin tüm o kibirli ve alaycı hareketlerinin altında aslında pişmanıklar yaşayan ve değişmek isteyen ama bunu yapacak manevi gücü bulamamış birini gördük. Jaime’yi tanıdıkça “geleneksel algının” getirdiği “beklentilerimiz de” parçalanmaya ve değişmeye başladı. Kötü adam Jaime Lannister, o kadar da kötü olmayabilir miydi? Bunu sorduk.
İnsanlara fırsat verilirse, doğru şekilde yönlendirilirse... zaten içinde de varsa... değişim başlayacaktır.
Bana göre Jaime’nin değişimini tetikleyen ilk şey; Starklara karşı yapılan savaşta esir düşmesiyle başlıyor. Zira her daim Jaime’yi ayartan, onu zehirleyen ve kötü etki altına alan kişinin ikizi Cersei olduğunu düşünmüşümdür; Jaime’nin duygularını ona karşı kullanarak maniple ediyordu ve elbette cinselliğini... Zaten ona ne zaman bir şey yaptırmak istese hem “duygusal” yönden hem de “cinsel” yönden onu ayartıyordu. Jaime esir düşünce, doğal olarak Cersei ve hatta babası Tywin’den uzak kalmış oldu. Bu da kendi kalıbını aşıp, iç yolculuğuna çıkmasına ve bazı şeyleri fark etmesine neden oldu. Elbette ki bu, bir anda ve bir kerede olmadı... Bunun olması için oldukça acı dolu bir fedakarlık yapmak zorunda kaldı, o istemese bile...
Jaime kibirli ve alaycı, bu konuda hiç şüphe yok ama bana göre, onun bu kadar kibirli hareket etmesi sadece kendisinin çok iyi bir kılıç üstadı olması değil... bunun altında yatan daha derinlerde olan şey; kendini koruma arzusu. Bu benzer davranış Tyrion’da da var. Dikkat ederseniz o da oldukça kibirli ve alaycı bir kişiliğe sahip, aynı ağabeyi Jaime gibi. Tyrion’un cüce oluşu; insanların ona saldırma sebebi... Jaime’nin yemin bozan bir kral katili oluşu ve elbette Kral’ın Şehrini yağmayan acımasız Tywin’in oğlu oluşu da ona saldırılma sebebi. Jaime her ne kadar insanların düşüncelerini umursamıyormuş gibi davransa da aslında öyle değil, o sadece öyleymiş gibi davranan ama insanların bu tavrı yüzünden içten içe incinen; incinmemek için de kibrinin ve alaycılığının ardına saklanan biri.. Bir nevi “madem beni böyle görüyorsunuz, o zaman ben de öyle davranırım” psikolojisi ile yaşamış birinden bahsediyoruz.
Elbette burada amaç; Jaime’nin yapmış olduğu günahları ve hataları savunmak veya mazur göstermek yahut hafifletici sebep yaratmak değil. Neticede altında yatan psikoloji ne olursa olsun, çevreniz ne kadar kötü olursa olsun yahut siz neler yaşamış olursanız olun; her zaman bir seçim hakkınız vardı ve siz, yanlış olanı seçtiğiniz için başkalarını veya yaşadıklarınızı suçlayamazsınız. O seçimleri yaparken kimse sizin kafanıza kılıç dayamadı... Siz sadece teslim oldunuz. Jaime de teslim olanlardan... olmayabilirdi, yapmayabilirdi... kötü tercihlerinin sonucu ile yüzleşecek cesarete sahip olabilirdi... olmamayı seçti. Onun yerine ortaya çıktığında neler olacağını bile bile Cersei ile o iğrenç ilişkisine devam etti ve bunu öğrenen Bran’ı öldürme girişiminde bulundu.Tüm bunlara rağmen... Jaime’nin geldiği son raddede; yaptıklarından nispeten dahi olsa pişman olmuş ve değişme çabası veren bir adam görüyorum.
Buna yol açan kahramanımız ise Tarthlı Brienne... Bu kadın olmasaydı, Jaime dönüşümüne başlayamazdı... Cersei, Jaime için nasıl bir zehir ise Brienne de Jaime için bir ilaç olur... Brienne, Leydi Catleyn’in emriyle, Jaime’yi güven içinde Kral’ın Şehri’ine götürmek üzere vazifelendirilmiş; yeminlerine sadık, şerefli, masumu korumak için bir an tereddüt etmeden öne atılan, şövalye olmasa bile çoğu şövalyeden daha çok şövalyeye benzeyen bir kadın savaşçıdır. Aslında Jaime’nin olmadığı her şeydir... Jaime’nin zamanlar olmayı arzu ettiği ama olamadığı şey... Jaime içten içe bunun farkında, sadece kendine itiraf edemiyor bana göre. Bu yüzden ilk aşama Brienne’ye karşı aşağılayıcı bir bakış açısı sergilemiş, ona kötü lakaplar takmış ve gram saygı duymamıştır. Öyle ya; Jaime, 7 yağ ile kutsanmış, Sör Arthur tarafından şövalye ilan edilmiş biri... Diyar’ın gördüğü en iyi savaşçılardan biri. Bu Tarthlı, zırh giyen, şövalye olma hayali kuran hadsiz kim ki Jaime’den daha çok şövalyeye benzeyebilir? Nasıl olur da onun olmak istediği kişi olabilir? Jaime bundan hiç hoşlanmadı ve bundan nefret etti...
Kanlı Oyunculara yakalandıktan sonra her şey değişti. Kibrinin ardında saklanan birinin, değişim yaşaması için, ilk önce o kibrini yok etmek gerekir. Kibrini yok etmek için de onu kibirlendiren imkanları-sebepleri yok etmek gerekir. Bu yüzden Kur’an’daki peygamber hikayelerine bakarsanız, gönderildikleri toplumların şımarık kesimin başına bazı belalar gelir. Elbette cehaleti yüzünden inat edenler, kibir dağlarını yıkmaz ve felaketine doğru gider... neyse ki Jaime için böyle olmadı. Jaime’yi kibirlendiren onun kılıçtaki başarısı ve ünü idi. Kötü imajı düşünülürse aslında onunla yarışan ve bu kötü imajı gölgede bırakabilecek yegane şey buydu. Haliyle kılıç elini kaybetmesi demek, Jaime’nin ölmesi demek demektir. Artık elinde “kral katili; yemin bozan” imajıyla savaşabileceği bir silahının kalmaması demektir. Bu yüzden Jaime, ölmek istemiştir... Bu saatten sonra yaşamanın hiçbir manası kalmamıştır.
Lakin Brienne onu kendine getirir; “sen korkak mısın?” der... ölmek istediğini duyunca. Jaime birçok şey olabilir ama “korkak” asla! Bu söz onu kendine geri getirir ve yaşama tutunmak için bir başka “mücadele” sebebi olur. Ölümden korkmadığını her fırsatta ifade eden ve gösteren Jaime, artık insanlara yaşamaktan da korkmadığını kanıtlamak zorundadır.
Jaime’nin kibir dağları artık yıkılmıştır ve Brienne’nin yol boyunca tüm o sorgu-suali; yemin bozanlığı ve kötü şövalye olduğu için onu eleştirip, tenkit etmesi ile Jaime, bir noktadan sonra geçmişi ve şimdiki haliyle yüzleşmek zorunda kalır. Jaime’nin kalkanı düşünce Brienne de Jaime’yi tanımaya başlar çünkü Jaime, yavaş yavaş açılmaya başlar; kimseye söylemediği çılgın ateş meselesini bile ona söyleyecek kıvama gelir. Muhtemelen Brienne’nin düşünceleri artık onun için değerlidir... Hem onca yılın yükünü boşaltmak hem de onun gözünde saygınlığını kazanmak için anlattığı diye düşünüyorum. O da aslında Jaime’nin o kadar da kötü biri olmayabileceğini düşünmüş olsa gerek... ona zamanla saygı duymaya başlar; aynı Jaime’nin ona saygı duymaya başlamış gibi... Jaime’ye çok önceden sorsanız, şövalye bir kadın fikrine muhtemelen güler ve geçerdi ama Brienne ile yaşadıklarından sonra bu fikri savunacak biri haline geldiğine inanıyorum. Bakarsınız dizideki gibi onu şövalye ilan eden de Jaime olur, bence çok güzel olur.
Jaime, başkente döndükten sonra, değişimi tamamlanmış değildi elbette... Hala dönüşüm yaşıyor ve gel gitleri vardı ama artık o kibirli adam değildi ve bu adam, artık verdiği yeminleri tutmak isteyen, geçmişi ile hesaplaşmak isteyen; kefaret ödemek isteyen bir adam haline geldi. Cersei, arzu ettiklerini elde etmek adına Jaime’yi elbette ki tekrar kullanmaya ve zehirleme kalktı ama Jaime, artık Cersei’yi öncelik sıralamasında liste başı yapmaktan vazgeçti; o artık şövalye ve kral muhafızı olarak vazifesini ve yeminlerine öncelik veren biri oldu. Bu da Cersei ile arasının açılmasına sebebiyet verdi ama asıl kopuş; Tyrion’ın Cersei’nin onu aldattığını yüzüne vurması ile oldu. İlk aşama inanmadı elbette ama kuşku içini kemirdikçe kemirdi ve zamanla Tyrion’un haklı olduğunu anladı; nehir topraklarına gittiğinde Lancel ile yaşadığı yüzleşme sonrası artık emindi, öyle bir duruma geldi ki Cersei’den nefret eder halde şu an... bir an onu öldürmeyi bile hayal etti ama sırf Tommen, onu affetmez diye fikri kafasından uzaklaştırdı. Artık öceden umursamadığı çocuklarını bile daha çok umursar oldu ve Tommen’ın Jofrrey’ye dönüşmesine izin vermemek adına, buna sebep gördüğü Cersei’yi ondan uzaklaştırması gerektiğine karar verdi. Kısacası Jaime, maddi manevi Cersei zehrinden de kurtulmuş görünmekte.
Gerçi burada bir parantez açayım; Kevan da benzer şeyle Cersei’yi suçlamıştı ama bence Joffrey’in dönüştüğü şey için suçu toptan ona atmak, kolaycılık ve haksızlık. Burada gene erkekler, kendi sorumluluklarını üstlenmeden geçip gitmişler. Bu elbette Cersei ile ilgili bir konuda ayrı başlıkta konuşulması gereken şeyler.
Jaime’ye bundan sonra neler olacağı tam bir muamma... En son Brienne, onu Leydi Taşkalb’in yanına götürüyordu, bir tuzağa... muhtemelen Brienne yolda dayanamaz ve durumu açıklar gibime geliyor ama Jaime hala inat biri ve pervasızlığından çok bir şey kaybetmiş değil. Bu yüzden yine de gider, zaten işin ucunda Podric var, masum bir çocuğun hayatı... madem Jaime artık gerçek bir şövalye olmak istiyor; bir şövalyenin yapması gerekeni yapıp masum birini kurtarmak için hayatını tehlikeye atmalı.
Kapanan eski forumun üyelerinden Stargaryen’ın bundan sonrası için bir kuramı vardı. Ona göre Leydi Taşkalp, Jaime’yi canlı ele geçirmek ve kullanmak istiyor. Bunun için Brienne’ye Podric üzerinden bir tuzak kurarak, kadını kıvama getirdi... yani Podric’i öldürmeyi en başta niyetli değildi, sadece Brienne’yi kontrol edebilir hale gelmek istiyordu, böylece ona Jaime’yi getirebilirdi... Ne için? Walder Frey’den intikam almak için... neticede Jaime, kaleye çok rahat bir şekilde girebilir ve onları da sokabilir. Böylece onları öldürebilirler. Ben şahsen bu kuramı destekliyorum, sonuçta Cat’in freyleri öldüreceği ve intikam alacağı fikrinde buluşanlardanım ve bunun için onların kaleye girmesi lazım... Lakin bu öyle olsaydı, çoktan girerlerdi... Jaime onlar için kiliti açacak bir anahtar. Stargaryen, daha sonra Jaime’yi serbest bırakacağını düşünüyordu; yani anlaşma bu şekilde olacaktı “girip intikam almama yardım et, seni serbest bırakayım” şeklinde ama ben böyle düşünmüyorum. Eski Cat olsaydı, tamam ama bu yenisi... şeref, merhamet ve acıma gibi şeylere sahip değil. Yalan söyleyip sonra verdiği sözü tutmama konusunda vicdan azabı yapmaz, zaten karşısındaki yemin tutmama ile ünlü Jaime Lannister...
Ama ben Jaime’nin Brienne ile beraber onun elinden, istediğini verdikten sonra tabi, kurtulacağını ve beraber Sansa’yı bulmak için yola düşeceğini düşünüyorum. Eninde sonunda, nasıl olur bilmiyorum ama Sansa’yı bulacaklardır... Belki bir şekilde yolları Vadi’ye düşer yahut Martin’in söylediği gibi; Serçeparmak, nehir topraklarında bazı sorunlar yaşayacak, neticede kendisi nehir toprakları azam lordu... belki Sansa’yı da alır nehir topraklarına gelir ve bu vesile onu bulurlar... Bu zaman zarfında Jon’un Winterfell’i ele geçirip tahta oturacağını düşündüğümden, bunu duymaları halinde Sansa’yı doğruca kuzeye götürebilirler... veya ilk gidenlerden olmazsa, Leydi Taşkalp’i bulup, kızı teslim edebilirler. Her şekilde Jaime’nin kefaretlerini ödemesi için... kuzeye yolunun düşeceğini düşünmekteyim. Jaime gibi birinin büyük savaşta yer almaması bence düşünülemez... Aslında söz verdiği gibi Rhaegar’ın çocuklarını koruyamayıp ama sonra yaşayan tek çocuğu Jon’u bu vesile ile korumaya başlaması, güzel bir hikaye örgüsü olurdu. Elbette Bran ile yüzleşmesi gereken bir suçu da var.
Jaime için bir diğer önemli rol de yine Cersei ile olabilir... ben seride birkaç kere cersei’nin ağzıyla da tekrar edildiği gibi... Jaime ve Cersei nasıl bu dünyaya bir arada geldi ise birlikte öleceklerdir.
Bildiğiniz gibi Cersei’nin yıllar evvel bir kehaneti vardı; çocukları olacak, onlar taç giyecek ve sonra ölecekler. Bir başka kraliçe gelecek ve değer verdiği her şeyi elinden alacak, sonra valonqar gelip, Cersei’yi boğup öldürecek. Bu değer verdiği şeyler; şüphesiz tacı ve gücü; bu güç, hem çocuklarının aracılığı ile taçtan hem de Kaya’nın Leydi’si olarak Batı Topraklarından geliyor. Cersei tüm bunları kaybedecek ve elinde bir şey kalmayacak. Dizi sonrası herkes bir anda fikir değiştirip şehri, dany yakacak falan demeye başladı ama benim için 1 numaralı aday hala Cersei ve bu konuda “yem” olamayacak kadar fazla gönderme okudum. Muhtemelen deli kraliçe havsına girip şehri yok etmeye çalışacağı sırada Jaime bunu engelleyecek ve tarih tekerrür edip, bir başka kraliçeyi, bu sefer kendi ikizini, öldürecek... muhtemelen birlikte ölecekler. Bu dediklerim de en erken 7. kitapta olabilir... bu sebeple Cersei’nin 7. kitaba kadar yaşayacağını düşünenlerdenim. Jaime’nin 6. kitapta şehre geri dönmesini öngörmüyorum, mantıken daha yeni ayrıldı. Yazarın bir ateş almak için onu kısa süreliğine nehir topraklarına gönderdiğini düşünmek komik olurdu. Karakterler evlerini terk edince, geri dönmeleri baya bir zaman alıyor, dikkat etmişsinizdir hatta küçük bir ironi de paylaşaym. Jaime, nehir topraklarına savaşmak için geldiğinde Starkların eline düştü ve sonra tekrar geldiğinde de evlilikle bir Stark olan leydi Catleyn’nin eline esir düşme yolunda ilerliyor... en başta kendisini serbest bırakan kadın tarafından yeniden esir edilecek.
Özetle Jaime, bir yönüyle nefret edilecek bir yönüyle saygı duyulacak ve hatta sevilecek bir karakter olarak önümüze serilmiş. İlginç bir yolculuğu var ve ben, bu yolculuğu okumaktan mutluluk duyuyorum ve sonraki kitaplarda neler olacağını görmek için dört gözle bekliyorum. Bizi duy Martin, bitir şu kitabı artık Allah aşkına! Neredeyse büvet ağaçlarıyla bütünleşeceğiz... kök salacağız.
Jaime sohbetimiz burada sona erdi. Ben onun hakkında genel düşüncelerimi ve duygularımı paylaştım, sizin de fikir ve duygularınızı merak ediyorum... Jaime hakkında rahatça içinizi dökebilirsiniz.
Video olarak dinlemek isterseniz.