Post by YeniAy_Ottoman on Aug 3, 2023 9:41:58 GMT
Selamlar,
Genelde bu kadar yeni videoların metin halini foruma eklemem fakat içimden geldi. En sevdiğim konulardan biridir.
Bu hafta yeni bir sorunsal videosu ile karşınızdayım; serimizin baş tehdidi olan ama evrenin de en gizemli bölgesi olan Ötekileri konu edineceğiz. Onların doğasını, amaçlarını ve hikaye sonu hakkında konuşacağız. Yazıyı hazırlarken başka bir yazıdan da faydalandım, video altına eklerim. Şimdi başlayalım.
Aslında giriş alıntısı size tanıdık gelmiştir çünkü kanalda yaptığım ilk videoların başında Buz ve Ateşin Savaşı geliyordu ve Ötekilerin temelde saf kötü olmadığına dair bir sonuca ulaşıyordum. Bunu düşünme sebeplerim de bu ve benzer Martin açıklamalarıydı. Biz hem bu konuya bir kere daha girmiş olacağız hem de biraz daha geniş bir açıdan bakıp yeri gelecek temeli olan tahminlerde bulunacağız yeri gelecek senaryolar yazacağız. Kısacası her sorunsal videosu gibi beyin fırtınası yapacağız. Hazırsanız başlıyoruz.
Her ne kadar Yaşlı Dadı, hikayelerinde onları “ölü şeyler,” olarak tanımlasa da serinin yazarı Martin’e göre Ötekiler ölü değildir; “onlar güzel, tuhaf ve buzdan yapılmış Sidhe gibiler. Farklı türden bir yaşam türü... İnsan olmayan, zarif ve tehlikeli.”
Bilmeyenler için Sidhe, bir çeşit peri türüdür. İsim İrlanda diline ait ve Peri Diyarı da denen öteki dünyada yaşarlar. Cüce boyutunda görünenleri olduğu kadar çoğu insan gibi görünür ve çeşitli isimleri arasında bir tanesini ilgi çekici buluyorum: “öteki topluluk” Buna ek olarak ölümsüzler, ölümün ev sahipleri ve hava iblisleri gibi isimleri de var. Wikipedia’da yazdığına göre bu halk, tahrik edildiğinde genellikle teklifler/anlaşmalarla yatıştırılıyor ve insanlar, onları kızdırmamaya özen gösteriyor. Doğrudan isimleri de ağza alınmıyor ve “iyi komşu,” adil halk” veya “halk” olarak da tabir ediliyorlarmış. Korkunç olarak görülseler de çok güzel olarak tasvir ediliyorlar. Her halk gibi kendi alanlarını koruyor ve ihlal olduğunda karşılık veriyor ki bu ayrıntı önemli. Sonra konuşacağız.
Ayrıca cezalandırmak, kötülük yapmak ya da yahut hizmetçi yapmak veya insana olan sevgisi gibi şeyler yüzünden insan çocukları çaldıkları söylenir ve yerine kendi çocuklarını bırakırlarmış ki onlar bir çeşit şekil değiştiren olduğu için aile, kendi çocuğu zannediyor. İyi veya kötü olarak kesin çizgilerle tanımlamak zor bu halkı, ikisinden var, aslında gri bir kişilik sergilediklerini düşünüyorum, sağı solu belli olmuyor bunların kanımca. Demonik varlıklar için genel bir özellik denebilir aslında. Son olarak da yılın belli bir zamanı ve saatiyle bağlantılıymışlar ama bunun ne olduğunu bulamadım, yaz ortasında yaptıkları bir festivali bunlarla ilişkilendirdikleri için bu dönem olabilir lakin alacakaranlık ve şafak vaktinin Galya Öteki Dünyasının insan dünyası ile yaklaştığına inandıklarından, onlarla bu saatlerde karşılaşmanın daha olası olduğuna inanılıyor. Tarihleri de ilgi çekici, İrlanda’ya gelen ilk insanlar tarafından mağlup olup LOTR’da ölümsüz topraklara ilham olan Her zaman Gençler Ülkesine, yani öte dünyaya çekilmeye karar verirler. Oraya giden insan bile olsa yaşlanmıyor, bu sebeple bu sidhe, hep gençtir ve ölümsüzler olarak da görünürler. İnsan giderse onlar için de zaman çok yavaş akar ama kendi dünyasına gittiğinde hızla yaşlanır, iki dünya arasındaki zaman farkı çok değişiktir; birkaç sene ölümsüz topraklarda zaman geçirirseniz kendi dünyanızda bu 300 sene tekabül edebiliyor.
ASOIAF’a baktığımızda Ötekiler, Martin’in dediği gibi tehlikeli ve korkutucu yaratıklardır ama ayrıca güzeldir. Halkın kendi ismi varsa bile insanlar bunu kullanmak yerine onları “Ötekiler” yahut “Ak Gezenler,” olarak tabir ediyor. Craster’a baktığımızda bir çeşit çocuk alıkoyma var, gerçi hayvan da veriyordu o... Bir anlaşma yaparak ona dokunmama karşılığında bebeklerini veriyordu. Craster da onlarla anlaşma yapmanın daha akıllıca olduğu görüşündeydi zaten ve bir çeşit ilah gözüyle bakıyordu. Gilly de ilah gözüyle bakıyordu. Ötekiler, ölüm ve kış ile ilişkilendirilen bir halk. Ayrıca Tormund tarafından “sis” olarak da tabir edilmişti, bunu bir çeşit hava olarak kabul edebiliriz. Kendi dilleri var, buz büyüsü kullanarak çeşitli aletler de yapabiliyorlar; silah ve zırh muhtemelen bunlardan yapılma lakin GRRM, eski söyleşilerinden birinde eğer varsa kültürlerini bilmediğini ifade etmişti.
Açıkçası bununla neyi kastettiğini pek anlamadım çünkü kılık kıyafet ve dilleri var; alet yapabiliyorlar ve bariz ki bunlar bir topluluk ve bir yerde yaşıyorlar. Yani illa ki belli bir seviyede kültürleri var ve bir yazar olarak kendi oluşturduğu bir toplumun kültürü olup olmadığını nasıl bilmez, anlamadım. Muhtemelen o dönemler daha geçmişleri vb, şeyleri konusunda net kararları olmadığını ifade etmek istedi, artık adam akıllı yazdığını umut ederim inşallah. Ötekiler, insanlarla yaptıkları savaşı kaybedince kendi ana topraklarına sürüldü ve bir daha görünmedi, en azından birkaç bin yıl boyunca. Tabi savaş nedeni temelde belirsiz. Tamamen iyi mi yoksa kötü mü aslında net bilmiyoruz ama Melisandre gibi karakterler, onları saf kötü olarak anlatıyor. Yabancı bir okuyucunun insan olmadıkları için Martin’in gri karakter sevdasının onlar için geçerli olmayacağını düşündüğünü okudum, belki haklıdır ama ortaya karışık mizaç, Sidhe gibi demonik varlıkların özelliğidir, bu sebeple Ötekilerden de benzer şey beklerim fakat ne fark eder ki her şekilde Ötekiler, tüm insanları ve yaşamı yok etmek için geliyor, haklı bile olsalar şu an bizim açımızdan düşmanlar. Martin, insanlardan nefret ettiklerini söylemişti.
Bunun için genelde Stark- Lannister savaşını örnek göstermeyi severim. Bir hayran kitlesi olsa bile Lannister Hanesi, serinin kötü adamlarıdır ve Starklar iyi adamlardır. Bilhassa Türkiye’de Stark hayranlığı daha baskın olduğu için bizim açıdan Lannisterlar düşmandır fakat sevdiğimiz birçok Lannister olduğu ve onların tamamen saf kötü olmadığını biliyoruz ama düşmandır. Ötekiler için de durum bana kalırsa bu şekilde. Peki genel olarak hikayenin gidişatını etkiler mi? Yani saf kötü veya gri olması... Temelde her şekilde düşman oldukları için genel gidişatı etkilemeyecektir ama son için durum fark yaratabilir lakin ona da sonra geleceğiz.
Ne kadar süre ömür sürüyorlar, aslında bilmiyoruz ama bende hep çok uzun ömürlü oldukları izlenimi vardır. Çocuklar bile en az 200 sene yaşıyor ise Ötekilerden daha azını beklemem. Onların yaşadığı yerde zaman farklı dahi akıyor olabilir ama bu, tamamen Sidhe hikayesinden yola çıkarak öne sürdüğüm bir şey.
Onlar hakkında Tormund’un da söylediklerini dinleyerek bu maddeyi sonlandıralım.
Şu ana kadar onların başında olup da saldırdı düzenlediği sadece iki vaka var. İlk kitabın açılışında gördüğümüz saldırı ve daha sonra da İlk İnsanların Yumruğunda iken yapılan saldırı, ikisinin de ortak noktası Gece Nöbetçilerine saldırmaları ama Ötekiler Kimi Arıyordu? İsimli videomu hatırlıyor iseniz yüksekle ihtimal Gece Nöbeti içinde özel birini arıyorlar ve bu kişi Jon Snow. Zaten ondan başka kayda değer biri yok orada. Yani sadece onun için bizzat gelme ihtiyacı hissettiler ki bu da ya Jon’u öldürmek istedikleri için ya da aralarına katmak istedikleri için. Hangisi, kesin olarak şu aşamada bilmek zor.
Ötekilerin Kısa Tarihine bakalım ve üstünde düşünelim.
Onlar hakkında bilgi veren kaynaklar, Westeros’ta binlerce yıldır kulaktan kulağa aktarılarak gelen sözlü gelenekten ibaret. İlk İnsanlar, runik harfler kullanarak duvara-taşa yazdığı için belki bir şeyler vardır ama bu konuda araştırma yapan olmadığı için bu bilgiler kayıp. Gece Nöbeti’nin arşivlerinde de tek tük bilgiler mevcut, bunlar da muhtemelen sözlü geleneğin kayıtlara yansıması şeklinde olmalı çünkü Sam bunları okuyabildiğine göre şimdiki Andal dili ve alfabesiyle yazılmış. Buna ek olarak Asshai’de kayda alınan efsaneler ve kehanet de var.
Sözlü geleneğin doğası yüzünden aktarılan bilgiler, şüphesiz ki güvenilir olmaktan uzakta ama bu, bize fikir vermiyor demek değil. Genel hatlarıyla Ötekiler, Uzun Gece’nin gelişiyle ortaya çıkıyor. Bunun öncesinde bir temas varsa bile şu an bilinmiyor. Yapılan savaşlarda insanların toprak kaybettiklerini görüyoruz. Ölüleri dirilttikleri o dönemden de aktarılıyor. Essos efsanelerinde Gece’nin Aslanı, Uzun Gece’yi “cezalandırmak” için getiriyor ve yaratıklarını salıyor. Bu yaratıklar Ötekiler mi kesin bilgi olmasa da Melisandre ve Stannis’in “kadim düşman” olarak onları tabir etmesinden, muhtemelen aynı yaratıklar olduğunu söylemek mümkündür. Yani Westeros’tan Essos’a kadar uzanmayı, bir şekilde başarmışlar. Dar Denizi nasıl geçtiklerini bilmiyorum, çok soğuk olduğu için denizin bir bölgesi donmuş ve bu da onlara köprü olmuş olabilir. Bana soracak olursanız Titreyen Deniz tarafından bu “donma” olayı gerçekleşebilir, güney tarafında o kadar soğuk olduğunu sanmam zira Soru-Cevap videosundan hatırlıyor iseniz Martin, Essos’un Westeros kadar etkilenmediğini söylemişti ama illa ki bir etki var. Bu etkinin en net hissedilebileceği yer de kuzeye yakın olan Titreyen Deniz tarafı, orası halihazırda buz ve soğuk ile meşhur ve buz ejderhalarının orada yaşadığı düşünülüyor. Eğer bu ejderhalar gerçekten varsa, bu köprünün oluşturulması için Ötekilere yardım dahi etmiş olabilir.
Essos hikayelerinde Azor Ahai ve Uzun Gece’yi bitiren ışık getiren isimli kızıl ateş kılıcından bahsedilir, bu şahsın çeşitli yerlerde farklı isimleri vardır ve onun eylemlerinin ki bu eylemler nedir, muamma... uzun geceyi bitirdiği söylenir. Yani kimle doğrudan savaşıp yenmiş de Uzun Gece bitmiş, bilinmiyor. Başka bölgelerde de ilahlarına şarkı söyleyerek uzun geceyi bitirdiğini iddia eden anlatımlar vardır. Westeros’a geldiğimizde ise Uzun Gece’yi sonlandıran şey Ötekilerin yenilmesi gibi görünmektedir ve Azor Ahai yahut kılıcından hiç bahsedilmez. İlk İnsanlar Gece’nin Sonu isimli nesillere yayılan bir şarkı ile bu olayı hatırada tutar.
Winterfell’de bu şarkının çalındığından bahsedilmişti. Son Kahraman olarak anılan bir insan, kaybettiği toprakları geri almak için Ormanın Çocuklarını bulmak ve onların kadim büyülerinden yardım almak için yoldaşları ile yola koyulur ve günün sonunda sadece kendisi hayatta kalacak olsa da Çocukların şehrini bulup, yardım ister. Çocukların da yardımıyla Gece Nöbeti ve İlk İnsanları bir araya toplar ve son bir mücadele vererek Ötekileri püskürtmeyi başarır; yenilen bu yaratıklar, hiç bitmeyen kışın olduğu topraklarına sürülür ve binlerce yıldır ortalıkta görünmez. Kahramanın nasıl bir büyüsel yardım aldığından bahsedilmez. Neticede insan orduları, daha önce de bir araya gelip Ötekilerle savaşmış ama toprak kaybederek geriye çekilmişler. Çocuklar, ne tür bir yardımda bulundular da bu sefer kazanmalarını sağlayacak güce eriştiler, tam bir muamma. Daha da ilginci insanlar ve Ötekiler savaşırken görünüşe göre Çocuklar, ortalıkta hiç görünmemiş. Gerçi her yıl Nöbet’e ejderha camından yapılma silah verdikleri anlatılıyordu. Bu sebeple onları bulmak bu kadar zor olmamalıydı. Gerçi Sur’un uzun gece bitiminden sonra inşa edildiği iddiasından ilerlersek bir sorun yok ama Nöbet’in de son savaştaki varlığı olan bilgisiyle çelişen iki ayrı bir bilgi doğmuş oluyor. Neticede kaynakların güvensizliği, hikayelerden hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu ayırt etmemizde bizi zorluyor.
Bir ihtimal Çocuklar, savaş başladığında ortadan kaybolmuştu ve Son Kahraman da onları bulmak için çabaladı ama neden bu savaşta yer almadılar? Sayıca zaten az oldukları için yok olmaktan mı çekindiler ama mantıken Ötekiler, onları da tehdit etmiyor muydu? Belki de onlar için bir tehdit değildi, sadece insanlar için tehditti. Biraz düşünürsek bu yaratıklar, insanlardan önce de vardı hatta Çocuklar ve Devler savaşırken bile ortaya çıkmamıştı ama saldırmak için insanların gelmesini beklemiş, daha doğrusu bir şey olmuş ve iki taraf savaşa girmiş. Yani muhtemelen bu Son Kahraman, Çocukları kendi taraflarında savaşması için yardıma ikna etti. Bu büyüsel yardım da işte ejderha camlarından oluşan silahlar olabilir. Belki de Son Kahraman kılıcı bu şekilde ele geçirdi ve sonrasında da her yıl hançer getirmeleri Nöbetçilere, bu anlaşma yüzündendir.
Bana kalacak olursa bu Son Kahraman, Azor Ahai’nin Westeros muadili; aynı kişi olduğunu iddia etmiyorum, sadece Westeros’taki kurtarıcı ayak ve muhtemelen insanlığı asıl kurtarıcısı bu zattı. Sam’in bulduğu kayıtlarda “ejderha çeliği” ile Öteki öldürdüğü yazıyordu. Yani bir ihtimal o dönem iki tane kurtarıcı ortaya çıkmış gözüküyor, biri Essos’tan diğeri de Westeros’tan. Bu ikisi bir şekilde iletişime geçmiş de olabilir çünkü Valyria çeliklerinden birini eline geçirmiş ama daha önce dediğim gibi belki de Çocukların vasıtası ile de ele geçirmiş olabilir lakin Son Kahraman’ın eylemleri, Ötekilerin yenilgisinde asıl pay sahibi görünüyor ve Westerosluların mücadelesi Uzun Gece’yi bitirmiş, Azor Ahai’nin buradaki payı çok büyük gibi görünmüyor, o belki de Essos’u canavarlardan korumak için ortaya çıkmış bir kral bir liderdi ama bunun ötesine gitmeyi başaramadı, Son Kahraman ve İlk İnsanların başarısı ona mal edildi.
Şimdiki zamana dönersek de kitapta Dany’nin Azor Ahai olduğu düşünen dikkate değer kişiler var ve Dany’nin arkına baktığımızda onun sürekli ateş gücüyle bağlantılı olduğu, ona güçler verilip ejderhaların doğumunu tetiklediği gibi şeyler bizde gerçekten de bu kızda bir şey var, alelade bir taht taliplisi değil, seçilmiş bir tarafı var, düşüncesini doğruyor. Artık isimlere çok takılmamaya çalışıyorum ama Dany’nin de Azor Ahai gibi Essos’tan gelmesi ve dahası aile köklerinin oradan olması dikkate değer. Halihazırda kendisi Essos’ta kurtarıcı gibi görülüyor köleler tarafından ve günün sonunda bu gazla Westeros’u da kurtarma gayesine düşmesi kaçınılmaz, özellikle de Moqorro’nun kızı gazlamasıyla lakin Dany’nin hikaye sonu iyi kötü artık bizlere malum olduğu için Dany’nin gerçek kurtarıcı olmadığını söylemek mümkün olabilir. Moqorro’nun kehanetinde gördüğü üç ejderhadan biri olan parlak ve karanlık ejderha, tam da Dany’nin bu arkına işaret ediyor diye düşünmekteyim.
Diğer yandan Westeros’a gittiğimizde burada doğmuş büyümüş bir başka kurtarıcı/lider arkı olan karakterimiz var: Jon Snow. Şu ana kadar üvey kardeşleri/kuzenleri ile ortak paylaştığı warg yeteneği/İlk İnsan- Gece Nöbeti kültürü ve yüksekle ihtimal Çocukların saygı duyduğu ve bir çeşit lider kabul ettiği Bloodraven’ın kanatları altında olması gibi noktalar dikkat çekici. Ayrıca sahip olduğu liderlik yeteneği ile insanları çevresinde toplayıp, birleştiriyor; dahası ikna kabiliyeti/pazarlık yeteneği ile öne çıkıyor. Yani muhtemelen hikayemizin Son Kahraman’ı Jon Snow, ejderha çeliği kılıcı da var zaten. Dikkat ederseniz efsanelerde bu kişi tüm insanlığı ve Ormanın Çocuklarını liderliği altında topluyor hatta Gece Nöbeti bile ona katılıyor... Jon, zaten halihazırda onların lideri. Şimdiden Yabanılları da emri altına alıp, liderliğinde birleştirme adımlarını attı. Sonrasında da kuzeyin başına geçerek tüm kuzey halklarını emri altında birleştireceğini öngörmek kolay. Tabi efsanedeki kahramandan farklı olarak – gerçi onun aile köklerini bilmiyoruz- Jon’un babası bir Targaryen. Ona da Son Ejderha diyorlardı. Son Kahraman, Son Ejderha... bu benzerlikler tevafuk olarak mı metinde, yorumunu siz yapın.
Peki İlk Savaşa Ne Sebep Oldu? Ötekilerin Amacı Neydi?
Bunun için biraz daha geriye dönelim. Bu sefer Şafak Çağı. İlk İnsanlar, Westeros’a gelir ve toprakları için Çocuklarla savaşmaya başlar lakin savaş, iki tarafı da kan döngüsüne sokar, bunu fark eden iki tarafın da bilgeleri, bir barış anlaşması yaparak savaşa son verme kararı alır ve hepimizin bildiği İlk İnsanlar ve Çocuklar arasındaki anlaşma, Yüzler Adasında yapılır ve oradaki Büvet Ağaçları olaya şahitlik eder, bunun için de orada yeşil adamlar ikamet etmeye başlar. Muhtemelen Çocukların yeşil görenlerinden bahsediyoruz. Mağarada gördüklerimiz gibi ağaca karışmış halde anlaşmayı yaşatmak için nöbet tutuyorlar ise şaşırmam. Anlaşmanın temelinde topraklar ikiye bölünür ve herkes kendine sınır çizerek birbirinin bölgesine tecavüz etmemeyi, Büvet Ağaçlarına zarar vermemeyi kabul eder.
Yaprak, Bran ile konuşurken insanların önüne gelen her şeyi yok ettiğinden, istila ettiğinden; kendilerinden hariç kimseye yaşama hakkı vermediği ile ilgili serzenişte bulunur. Dikkat ederseniz Ötekilere karşı bir eleştiri, bir kötü söz daha duymadık bu taraftan ama bu demek değildir ki onların tarafındalar ve amaçlarını gerçekleştirmelerine izin vermek işlerine geliyor lakin Kahramanlar Çağında da Son Kahraman, onları ikna edene kadar ortalıkta görünmüşe benzemiyorlar. Bu sefer durum farklı, bu sefer Bran ve Bloodraven aracılığı ile yaklaşan bu savaşa kendiliğinden müdahale edecekler. Üç Baş Var videomu hatırlıyor iseniz orada yaklaşan savaşın üç tarafı olduğundan hatta serinin isminin buna işaret ediyor olabileceğinden bahsetmiştim. Buz tarafı Ötekileri, ateş tarafı R’hllor’ı ve Şarkı da Çocukları temsil ediyor. Ötekiler öldürmeye odaklanmışken R’hllor tarafı yaşamaya odaklanmıştır, ateş wightları muhtemelen ölümsüzlük arzularının bir getirisinin sonucu doğdu. Çocuklar ise dengeye inanıyor gibi.
Bloodraven, her şarkının bir dengesi olması gerektiğini söyler. Şarkı, burada yüksek ihtimalle “ahengi” ifade eden simgesel bir terim. Yani serinin gerçek ismi; ölüm ve yaşamın ahengi... bu ahenk bir şekilde bozuldu çünkü iki taraf binlerce yıl önce bir savaş başlattı, mevsimler dengesizleşti... olaya sadece insan ve ötekiler arasında bir savaş olarak bakmayalım... artık şarkının dengeyi bulması gerekiyor.
Bu savaşı başlatan şeyi net olarak ifade etmek biraz zor, birçok şey ve her şey olabilir. Kan Taşı İmp’unun hikayesi bize bir fikir verebilir. Genel hikayesine bakarsak ölümsüzlüğü takıntı hale getirmiş çünkü nekromansi başta olmak üzere karanlık sanatlara yönelmiş. Oldukça zorba bir insan olduğu anlatılır ve hem onun eylemleri hem de o dönem insanların kötüye giden tavırları, Gece’nin Aslanını ve karısını kızdırmış/üzmüştür. Işığın Kadını tabiri caiz ise çekip gitmiştir, kocası da uzun geceyi getirip, hepsini cezalandırmıştır. Bu arada adamın ismi kanlı bir barbar olmasından gelmiyor muhtemelen, selefleri gibi kendisi de yarı değerli taşların isimlerinden birini almış. Kantaşı, üstünde kan damlalarını anımsatan kırmızı noktaların olduğu koyu yeşil bir taştır. Birçok özelliğinin yanı sıra Babil’de kişiye kehanet yeteneği verdiğine inanılırmış; Mısır’da da düşmanı yenme gücü verdiğine, ayrıca güçlerini arttırdığına inanırlarmış. Martin bunlardan yola çıkarak bu ismi seçti ise bu adamın büyü ile uğraşması göz önüne alındığında taş, doğru bir seçim olmuş. Muhtemelen bu taşı gerçekten üstünde taşıyordu. Aslında kendisinin sonradan AA olarak anılan kişi olabileceğini de düşünüyorum, neticede bu kişinin varisi yoktu, nasıl öldü bilmesek de ondan sonra tahta geçenler, onun soyundan değil. AA, karısını öldürmüştü, bir çocuğu olmaması haliyle doğaldır. Dahası AA’nın büyü kullandığını görüyoruz, yani alelade bir insan değil, sokaktan çıkıp gelen biri değil. Bir rahip olamaz çünkü evli; büyü yapmayı ve demir dövmeyi de biliyor ki bu bir çeşit ejderha çeliği kılıcına benziyor... bu bilgiye de herkes sahip olamaz... resmen deneme yanılma yöntemiyle, öğrendiği büyü bilgisini harmanlıyor demircilik ilmiyle ve büyüyü geliştiriyor... kendi çapında bile birinden bahsediyoruz... o halde Şafak’ın soylu ailelerinden biri olmalı. Ateş ve Kan büyüsü kullandığı bariz olan bu adamın, hayatını nekromansi ve büyülere adamış Kantaşı İmp’u olması şaşırtıcı olmazdı, neticede Ötekiler ve Uzun Gece inşa ettiği her şeyi tehdit ediyor, iktidarı yok olmak üzere.... bir şey yapmadan öyle oturup beklemiş olamaz.
AA da zaten tüm bu olayların üstüne oraya çıkıp, karısını feda ederek Işık Getiren kılıcını dövüyor ve karanlığın yaratıklarına karşı savaşmaya başlıyor. Westeros hikayelerinde Uzun Gece’nin neden geldiğine dair bir bilgi yer almaz, sadece olay gerçekleşmiş ve insanlar, Ötekilerle mücadeleye girişmiştir. Hikayeleri olduğu gibi alırsak Şafak’ın insanları ve kralının yaptıkları yüzünden Westeros’takilerin de başı yanmış ama olayı sonlandıran da Westerosluların çabaları olmuştur. Tabi ben bu şekilde yorumlasam da bu kısım da kendi içinde tartışmalı görünmekte. Her şeyden evvel Uzun Gece gerçekten Ötekiler gidince mi sona erdi? Onlar geldiği için mi Uzun Gece geldi de onlar gidince gitti? Güneşi sevmedikleri düşünülür ise sahip oldukları buz büyüsü ve mevcut savaşın yarattığı dengesizlik, onlara güneşin önünü kapatacak yetenek vermiş olabilir, muhtemelen şu “sis” yeteneği veya ona benzer bir şey. Neticede bu yaratıkların yaşadığı yerde de güneş kendini hiç göstermiyor, demek ki sahip oldukları büyü gücü, buna müsait.
İlk İnsanlar, Çocuklarla bir anlaşma yapmıştı ve ondan sonra aralarında bir barış hakim oldu, kimse birbirinin toprağına girmedi hatta Çocukların inancını benimsemeye başlayarak onlarla uyumlu yaşadılar. İlk İnsanların, toprakları genişletmek için savaşıp, Ötekileri kızdırmış olması akla ilk aşama makul bir çıkarım olarak gelse de buna sebep onların davranışlarından ziyade Essos’takilerin yaptıkları olması kulağa daha doğru geliyor. Neticede Çocuklarla savaşırken, bunlar bir sorun görüp gelip saldırmamışlar, ne diye barış yaptıktan bilmem kaç zaman sonra saldırmaya karar versinler ki? Ortada bir neden var gibi durmuyor. O halde Kantaşı İmp’nun eylemleri, buz ve ateşin savaşını başlatmış olabilir mi? Bu kulağa daha doğru geliyor. Tam olarak nasıl bir şey buna neden olmuş, bilmiyorum tabi. Ölümsüzlük takıntısı yüzünden yaptığı nekromansi büyüleri, bir şekilde Ötekileri mi etkilemeye başladı?
Yüksek ihtimal yapılan büyüler, Essos’un geri kalanında olduğu gibi ateş ve kan büyüsü içeriyordu. Böyle bir büyü, kaynağını kan ve ateşten aldığına göre onun zıttı şeylere karşı da olumsuz bir etkisi olması muhtemeldir. Şöyle... Ötekiler, güneş varken güçlerini muhtemelen kullanamıyor ve zayıf düşüyorlar, gece vakitleri yahut güneşin olmadığı alacakaranlık/loş ortamlar, onların güçlerini kullanma imkanı veriyor... ateş gücünü kullanan birinin onların mekanında sağlıklı bir büyü yapması mümkün olur mu? Kuramsal olarak olmaması gerekir, Thoros bile eski kuzey güçlerinin etkisinin olduğu yerde ateşin gücünü kullanıp, alevler içinde bir şey görememişti... Onlar bile ateşten hoşlanmıyor... ve arkadaşlar, unutmayın ki Martin’in açıklamasına göre Uzun Gece başladığında Valyria yeni kurulmuş, bebek adımları atıyordu ve onlar da ateş ve kan büyüsü yapardı hatta deneyler yapardı; bilim ve büyüyü harmanlayarak hareket ediyorlardı, bu da onların Şafak’ın varisi olduğunu düşünmeme sebep olmuştur. Unutmamak gerekir ki bunlar bir anda büyü bilgisi ve ejderha sürme yetenekleri ile hiç yoktan var olmuş olamazlar, bu bilgiyi birinden veya birilerinden öğrenmiş olmaları gerekiyor. Özellikle de Valyria çeliği dediğimiz kılıçların, o dönem bu isimle değil de ejderha çeliği olarak anılıyor olması, bu bilginin ilk onlar tarafından ortaya konmadığına da dolaylı bir işaret olabilir. Onlar sadece bu bilgilerin varisleri olarak öne çıkıp kendilerine mal ettiler. Özetle Şafak İmparatoru ile aynı açgözlülük ve ihtiras ile her yere çökmeyi amaçlayan emperyalist tavırları, zaten Valyria’nın çok da matah bir krallık olmadığını gösteriyor. Yani Ötekilerle beraber hareket ettiğine inandığım FM’nin onları yok etmek için kıyameti tetiklemesi boşa değil. Durdurulmaları gerekiyordu ve öyle de yaptılar.
İşte Şafak da durdurulmalıydı muhtemelen ama FM’den farklı olarak Ötekiler, yapılan şeylerin olumsuz etkilerin faturasını tüm insanlığa kesip, hepsinden nefret ettiler. Bir topluluk bir başka topluluktan neden nefret eder? Kötü olduğunu düşündüğü için, zarar gördüğü için. Ötekiler, bir şekilde insanlardan zarar gördü ve onlardan nefret ettiler. Çözümü de hepsini öldürmekte buldular. Çocuklarla yapılan savaş; toprak istilası ve ağaçların katli... muhtemelen hepsine aynı faturayı kesmeleri için bir örnek teşkil etmiş olabilir, yani Şafak’ın yaptığı şeyler, bardağı taşıran son damla olmuş olabilir. Doğal olarak buz tarafı da harekete geçince buz ve ateş arasında bir hakimiyet savaşı başladı ve mevsimsel dengesizlik ortaya çıktı. Ateş ejderhaları yok olduğunda savaşın, buzun lehine döndüğüne inanıyorum çünkü yazlar kısalmaya kışlar da daha çetin ve güçlü geçmeye başladı. İşte ateş büyülerinin Ötekiler üstündeki olumsuz etkisi bu olabilir. Bir noktadan sonra o kadar çok güçlendiler ki yazlar uzamaya başladı hatta sık sık duyduğumuz Bitmeyen Yaz’ı getirmek için çabaladılar, R’hllor tarafı hala bunun için çabalamıyor mu? Kış tamamen yok olsun istiyor. Eh, böyle bir ortamda Ötekilerin harekete geçmesi doğal değil mi? Hayatta kalma mücadelesine girmişler. Bitmeyen Yaz yüksekle ihtimal onların yaşadığı ortamın da yok olmasına ve tabii olarak kendilerinin de yok olmasına neden olacak. Eğer durum bu ise Ötekilere sonuna kadar hak veririm ama işte... toptancı bir bakışla tüm insanlıktan nefret edip, yok etmeye çabalamaları da zaten başlı başına sorun. Özetle bu iki taraf arasındaki bitmeyen yaz-kış gelsin savaşı, tüm dengeleri altüst etti ve şimdi bir denge gerekiyor.
Peki İlk Uzun Gece Gerçekte Nasıl Sona Erdi?
Hikayelere bakarsak savaşarak ama bu ne kadar doğru? Bir diğer hikayede şarkı söyleyerek. Peki bu çok pasif ve etkisiz bir yöntem olarak görünüyor, yine de şarkının seride önemli olduğunu unutmamak gerekir. Belki de şarkı, sandığımız gibi bir şarkı değildir.
O dönem insanların sayısı, şimdikinden daha az olsa gerek. 100 ayrı krallık var, bunlar sürekli birbiri ile mücadele içinde olmalı, Fatih gelmeden önceki gibi bir sürtüşme olmalı; bir güçler birliği yok, ayrı gayrilik var. Sırf Starklar, kuzeyi ele geçirmek için bile savaş verip, bütün alayını ezip geçtiği bir tarihe sahipler. Eh bu da üç günde olan bir şey değil, yıllar süren bir durum. Bir de ölen insanların dirilip asker olarak kendilerine karşı kullanıldığı da düşünülürse karşıda sonu gelmeyen ve artıp duran bir ordu var. Yani öldür öldür nereye kadar devam edeceksin? İlla ki yorulup pes edeceğin bir an gelir. Bir kafa kesiyorsun, yerine üç tane çıkıyor. Böyle bir psikolojide galip gelmek pek olası değil.
Daha önce Son Kahraman’ın büyüsel yardım için Çocuklara başvurmasının arkasındaki bu yardımın belki ejderha camları olabileceğini söyledim, bu hala doğru olabilir. Ötekilerde kesinlikle işe yarayacak şey ejderha çeliği silahlar ve bu ejderha camından yapılan silahlar. İkisini de taşın altını kaldırınca kolayca bulamazsınız. Yine de ölülere karşı normal silah hatta temelde ateş yeterli. Ver ateşi, durdur ölüleri ama işe yaramamış. Yani ordular durdurulamamış. Ne oldu da sonra durdu? Çocuklar, Andalları bile büyüleri ile durdurmayı başaramadı ise onlardan gelen ne tür bir yardım, Ötekileri durdurabilir ki? Zaten unutmayın ki Martin’in serisinde büyü, çözüm olarak kullanılmıyor, en fazla sorunun bir parçası oluyor ki buz ve ateş arasındaki savaşın patlak vermesi sebeplerini konuşurken tam da olayın biraz da nedeninin bu olduğunu gördük, yani muhtemelen sebebin. Bunlar hep varsayım neticede, kesinliği yok. İnsanlar parça pinçik olduğu için etkili bir savaş sürdürememiş olabilirler, Son Kahraman bu eksiği tamamlamış olabilir ama yine de karşısında buz büyüsü kullanan, ölülerden devasa bir orduya sahip güçlü bir tehdit var. Çocuklarla olan savaşta bile tam üstünlük sağlayamayan ve ancak barış ile savaşı bitiren İlk İnsanların, Ötekilere karşı üstünlük kurarak onları defettiğine inanmak için geçerli bir sebebim yok.
İşte cevap aslında tam da bu olabilir; barış! İki ırk arasında olan savaşı bitiren şey iki tarafın bilgelerinin bir araya gelip, barışa öncülük etmesiydi. Yani savaşı bitiren kılıçlar değil, diplomasi oldu. Tam da Martin gibi savaş karşıtı birinden beklenecek bir hikaye. “Savaşın anlamsızlığını görürler ve barış yaparak bunu sonlandırırlar,” teması onun hayat felsefesine uygun görünüyor. Özellikle de savaşın ne kadar kötü olduğunu bize göstermek için yaptığı tüm o betimlemeleri düşünürsek. O halde Ötekilerle olan da bu olamaz mı? Son Kahraman, kılıç kullanmada çok mu mahirdi; tam bir komutan mıydı bilmiyoruz ama diplomasi yeteneği var gibi duruyor çünkü ortalıkta görünmeyen Çocukları bulup, onları yardım etmeye ikna etmeyi başarmış. Çocukların yardımı belki de buydu; iki tarafı bir araya getirip, barış anlaşması imzalamışlardır?
Şarkıcılar olarak da bilinen Çocuklar, daha önce söylediğim gibi doğadaki dengeye inanan bir halk izlenimi veriyor; herkes ve her şey uyum içinde yaşayabilir, yeter ki buna istekli olsun. İnsanlar zarar veriyor ama onlar yok olsun diye uğraşmıyorlar, aksine Bran ve Bloodraven ile olan ittifakları bize insanlar da yok olmasın diye çabaladıklarını gösteriyor ama bu, Ötekiler yok olsun istiyorlar demek değil. Zaten Ötekilerin de onlara zarar verdiğine dair bir bilgiye sahip değiliz. Ne yapmış ise insanlar yapmış ve Ötekileri zıvanadan çıkarıp kendine düşman etmiş, yoksa kendi halinde yaşayıp gidiyorlar gibi görünüyor. Sınır ihlali yapan insanlar yani, çocuklar değil.
Artık ne konuşmuş ne anlaşmalar yapmışlardır, bilemiyorum tabi. Bu “barış” tatlı bir hikaye olsa da kendi içinde tartışmalı bir yönü var, bu sebeple savaşarak önermesi daha akla yatkın geliyor fakat bahsettiğim noktalar da kılıç kullanarak önermesini zayıflatıyor. Olay şu; eğer olayı tetikleyen Şafak’ın yaptıklarıysa İlk İnsanların, onlar adına da konuşarak bir barış imzalaması akla yatmıyor. Neticede onlara kefil olamazlar ve Ötekiler de zaten buna güvenemez. Bunun için belki olası çözüm için şu senaryoları üretebiliriz.
1- İlk insanlar, kendi adlarına konuşarak “barış” yapar ve kendilerine düşen tarafı yerine getirirler. Bu durumda “küresel” olan uzun gece, sadece Essosla sınırlı olacak şekilde gerilemiş olabilir. Haliyle Azor Ahai, temelde sadece Essos’u kurtaran kişi olabilir ama bunun “nasıl” olduğu temelde gene muamma. Belki de insanların aksine sahip oldukları büyü ve bu gizemli kılıç, gerçekten de Ötekilerin canına okumayı başarmıştır? İlk İnsanların büyüsü yoktu, bunların var.
2- Diğer senaryo gene ilki ile ilişkili olarak bu sefer, Şafak’a karşı ittifak olmayı içermiş olabilir mi? Yani onlara kefil olamazlardı ama yaptıkları şeyi durdurmaları için Ötekiler’e yardım edeceklerine, karşılığında Westeros’taki Uzun Gece’yi ve saldırıları durdurmalarını talep etmiş olabilirler mi?
Eğer hatırlarsanız Targaryenlerin yahut onlar gibi ejderha sürücülerinin daha evvelden Westeros’a gelmiş olabileceğinden bahsetmiştim, Kral Viserys’in torunlarına anlattığı atalarının sur ötesine ejderhalarla gittiği savaş hikayesi buna bir işaret olabilir. Dahası Targ öncesi ejderhaların varlığı ve sonra bu ejderhaların ortadan kaybolması; Yüksek Kule’nin temeli gibi ejderha aleviyle şekillenen siyah taşlarla inşa edilmiş kökeni bilinmeyen yapılar... bunlar hep ejderha lordlarının Westeros’taki varlığına işaret.
Neticede Uzun Gecede Essos’tan, düşmanı kendi topraklarında yok etmek için gelen adamlar olsa gerekir? Belki ilk insanlar bile onların varlığından rahatsız olmuştur. Ulukurtların, ejderhaların dönüşüne işaret eden kuyruklu yıldıza nasıl tepki verdiğini hatırlıyorsunuz, pek hoş karşılamamışlardı. Sağı solu yakarak ilerleyen kişileri kuzeyin eski güçleri bile sevmez kanımca, özellikle de gene bu işte ağaçlar yanıyorsa... Zaten yapılar inşa etmeye başlamışlarsa kalıcı olmaya gelmişler demektir ve kuzeye kadar da gider bu iş.
Haliyle belki de olay, Öteki ve İlk İnsanlar birlikteliğine dönerek ejderha lordlarına karşı bir savaşa dönüşmüş ve Westeros’taki ejderhalar da bu sebeple yok olmuştur?
Sur, işin özünde bu sebeple yükselmiş olabilir mi? İddia edilenin aksine insanlar tarafından değil de Ötekiler tarafından yahut Stark-Öteki ittifakı ile yükselmiş olabilir mi? Bize anlatılan Sur, Ötekileri durdursun diye var. Pekala... ölülerin halihazırda warglanmışken suru geçtiğini ve ayaklandığını okuduk; yani sur, bu şekilde ölüleri durdurmuyor, ordular geçebilir haliyle kapıdan. Zaten warglanmış kartalın da surun üstünde uçabildiğini gördük. Yani warglama yeteneğini köreltmiyor, en azından tamamen. Buna rağmen buz wightı olan Soğukel, suru geçemiyor ama ateş ejderhaları da geçemiyor. Sur’u inşa edenler neden sadece Ötekileri değil, ateş tarafını da durduracak bir şekilde bu işi yapmış?
Diğer yandan Ötekilerin, Sur’u geçemediği bilgisi tamamen doğru da olamayabilir. Gece’nin Kralı hikayesine bakarsak Gece’nin Kraliçesi bir dişi Öteki ve kral ile ilk karşılaştığında Sur’un tepesindeydi ve 13 sene boyunca eşiyle beraber Gece Kalesinde hüküm sürdü. Eğer Sur’u geçemiyorlarsa bu kadın, nasıl burada varlığını sürdürdü? Hikayede anlatılan her şey birebir doğru olmasa bile kadının, Sur’daki varlığına güvenebiliriz. Tabi bu kadın, bir ihtimal insan-öteki melezi olabilir mi? Belki. Eğer durum böyle ise insan tarafı, sur için sorun teşkil etmeyebilir. Elbet bunun böyle olduğundan emin olmak için de bir sebebimiz yok fakat yine de bir ihtimal olarak köşede dursun.
Genel olarak buz ve ateşin suru geçememesinden yola çıkarsak buradaki asıl mesele buz ve ateş tarafının birbirine saldırmasının önüne geçmek olabilir mi? Barış, belki de zoraki şekilde sağlandı? Eğer durum buna benzer bir manzara ise bu savaşın barış ile bile olsa bitirilmesi kolay olmamıştır ve oldukça çetrefilli olaylar dönmüş olsa gerek. Bilinmeyen şeyler hakkında konuşurken net ifadeler kullanmak gerçekten zor ve gördüğünüz gibi aynı anda birçok senaryo yazılabiliyor.
Toparlarsak savaş, kılıçla bitmiş olabileceği gibi barış ve diplomasi ile sona ermiş olabilir, en azından uzun gece bu şekilde sonlandırılmış olabilir çünkü buz ve ateş arasındaki savaş bitmedi, o zamandan bu zamana kadar sürekli bir mücadele var hatta ateşkes olarak görmek daha mümkün olabilir bunu çünkü barış, iki taraf asla birbirine bir daha saldırmayacak taahhüttü iken ateşkes, sadece geçici barışı ifade ediyor ve Kış Geliyor, sözü de biraz bu anlamda yorumlanırsa... Starkların, neden Ötekilerin döneceğini bildiklerini gösteriyor olabilir çünkü geçmişte olan mutlak bir zaferden ziyade zorunlu bir ateşkesti ve ileride tekrar döneceklerini net şekilde ifade etmişlerdir. Belki de basitçe barış yaptılar... yahut evet, belki de hikayede anlatıldığı gibi Ötekilerin sonunda yenilgisi ile de olay sonuçlanmış olabilir... Yine de Starkların bu işin devamının geleceğini nasıl bildiklerini açıklamak bir parça zor. Stark Tehdidi videoma bakacak olursanız zaten Ötekilerle işbirliği içinde Starkların ataları ve bu söz bir uyarı değil, tehdit. Kurt saatinin yaklaştığını haber eden bir tehdit... bir övünme. Tekrar hatırlatmam gerekir ki saatleri ifade ederlerken şafaktan önce en uzun gecenin olduğu saat dilimine Kurt Saati diyorlar. Yani mantıken Öteki Saati falan demeleri beklerdim, uzun geceyi bunlar getirmiş ya... Starklar ne alaka ki kurt saati denmiş? Değil mi? Bir de sürekli kış ve buz ile olan ilişkileri-isimlendirmeleri falan... adamlar dibine kadar “ben buzu temsil eden bir haneyim, onun tarafında savaşıyorum,” mesajı vermiş. Targların aynı şeyi ateş için demesi gibi...
Gelelim bir diğer önemli konuya: Ötekileri Tekrar Harekete Geçiren Nedir?
İlk Uzun Gece, ister barış anlaşması ile olsun isterse kılıçla bitmiş olsun... Ötekiler, 5 bin sene sessiz kaldıktan sonra geri döndüler. Neden?
Savaşta yenildiler, senaryosundan yola çıkarsak Ötekilerin tekrar saldırma sebebi çok yaygın olan bir motive ile olsa gerek “intikam!” Geçmişte yenildiler ve şimdi rövanş için döndüler. Zaten buzun intikamı temsil ettiğini bilmemiz, ayrıca onların insanlardan nefret ettiği gerçeği ile doğrudan örtüşen bir şey.
O halde bu Ötekiler, tekrar saldırmak için, niye bu kadar zaman beklemek istemiş olabilirler ki diye de sorabiliriz. Neticede insanlar bile yeniden savaşmak için bir ömür boyu bekleme ihtiyacı duymaz, birkaç seneye veya birkaç on seneye toparlanıp saldırır. Ötekiler ise ya ölümsüz ya da yaşlanmaları yavaş ilerleyen çok uzun ömürlü canlılar ve buz büyüsü gibi bir üstünlükleri var, yani toparlanmaları zor olmasa gerek. Orduları ölülerden oluşuyor neticede, kendilerinden ziyade onları savaştırıyor. Cevap sandığımız kadar karmaşık olmayabilir, yani belki de beklemediler, onların topraklarında geçen birkaç sene, insan topraklarında binlerce yıla tekabül ediyor olabilir, aynı Sidhe hikayelerinde olduğu gibi. Ölümsüz Topraklardaki birkaç sene, insan dünyasında 300 seneye denk gelmişti hatırlıyorsanız. Elbette onların dünyasında her sene 200 - 300 seneye denk gelmediği sürece 5 bin sene sonra saldırmaları aklıma çok yatmaz, zira gene çok uzun bir süre beklemiş olurlar.
Bu durumda belki bekledikleri bazı özel şartlar vardı? İlk seferinde kaybetmişlerdi, bunun tekrar olmasını istemedikleri için en doğru zamanı beklemek istemiş olabilirler mi? R’hllor tarafında kurtarıcı kehanetleri varsa aynısı veya benzeri Ötekiler tarafı için de geçerli olmaz mıydı? Özel olarak Jon’u arıyorlardı ise yahut Jon olmasa bile aradıkları özel biri vardı da bu sebeple Nöbet’e saldırıp, onu arıyorlardı ise... o halde bu kişinin kim olduğunu ve ne zaman doğacağını hatta nerede bulabileceklerine dair bazı kehanetlere sahip olmaları gerekir. Bu kişi düşman da olsa yanlarına katmak isteyecekleri biri de olsa bir şeyler var gibi görünüyor. Haliyle “zamanlama” tamamen bundan ibaret olabilir. Lakin başka bir durum da olabilir ama buna birazdan gireceğim.
Barış ile savaş sona erdi, önermesinde ise yeniden saldırmaları için en mantıklı çıkarım insan tarafının anlaşmayı artık ihlal etmeye başlaması olabilir. Tabi “intikam” noktası hala bu senaryo için de geçerliliğini koruyor. Anlaşmanın içeriğini bilemediğimiz için ihlalin ne olduğunu belirlemek zor zira teknik olarak iki tarafı birbirine düşüren ana sebebi de bilmiyoruz, elimizde sadece fikirler var lakin en makul çıkarımın “sınır ihlali,” olduğunu kabul etmek gerekir. Ötekilerin yaşamlarını/topraklarını tehdit eden eylemlerde bulunmak, en başta onları saldırmaya iten sebepti, düşüncesinden yola çıkarsak anlaşma da buna uygun şekilde şartlara sahip olmalı.
Doğanın iki gücü savaşmaya başladığında ama “barış” yahut “ateşkes” ile savaşa son verdiklerinde... ileride birbirlerine üstün gelmek adına yapılacak olası bir eylemin sonucu anlaşmayı ihlal kabul edilebilir zira bariz ki insanlar, gidip de Bitmeyen Kış Topraklarını işgal etmeye çalışmadı.
Sonuca Bağlayalım...
Lakin bana kalırsa hepsini bir kenara atın. 5 bin sene önce olan ne idi ise... Sur’u oraya diken güç kimdi ise... muhtemelen buz ve ateşin birbirine girmesine engel olmayı temel amaç edindi. İki taraf da birbiri için çizilen sınırı geçemedi, böylece buz ve ateş doğrudan bir savaş veremedi. Yani sur, sadece insanları ötekilerden korumak için değil, Ötekileri de insanlardan korumak için yapılmışa benziyor, özellikle de ateş ejderhaları ve onları süren sürücülerinden. Bunu yapmaya yanaşacak ve bu güce sahip olabilecek kişiler ise büyüleri ile geçmişte kendilerini gösteren Ormanın Çocuklarıdır. Eğer hatırlar iseniz geçmişte iki kere çok güçlü büyüler yapmışlardı. İlk seferinde, Essos ve Westeros’u birbirine bağlayan Dorne kolunu parçalayarak İlk İnsanların buraya geçişinin önüne geçmek içindi diğeri ise sebebi bilinmeyen bir sebeple suları yükseltip Moat Cailin’in olduğu Boğaz’ı parçalamaları için suyun gücünü kullanmaları... zamanla burası bataklığa dönüşmüştür ve kuzey ile güney arasındaki sınır çizgisi olmuştur. Bunun sebepleri ayrı tartışma konusu, belki ikisi de ilk insanlarla olan savaşla ilgili veya belki ikincisi buz ve ateş savaşı ile ilgili... bilemiyoruz ama burada önemli olan bu Çocuklar, böyle büyük şeyler yapabilecek büyü gücüne sahipler. Yani ya kolu yıkmış, geçemesinler diye... ya da yine aynı sebeple bu sefer bataklığı oluşturmuşlar. Yani sürekli bir sınır çekme eylemi var gibi görünüyor. Sur da bu eylemin farklı bir yöntemi olabilir.
Bunlar Şarkıcı, şarkı söylerler... şarkı söyleyerek büyü yapıyorlar muhtemelen çünkü şarkı, ahenktir/doğanın bir parçasıdır. Aslında Martin, şarkı meselesini muhtemelen Orta Dünya’dan esinlenmiştir, orada da şarkının belli bir büyüsel gücü vardı, bir araç olarak kullanılıp dünyaları vs. inşa edebiliyorsunuz. Şarkıda ahenk olduğu zaman yaratılan şeyler de güzeldi ama Morgoth gibi biri ahengi bozduğunda işler sarpa sarıyordu. Bu sebeple Uzun Gece’yi şarkı söyleyenler sonlandırdı hikayesi, artık o kadar saçma ve pasif bir eylem gibi gelmiyordur kulağa diye düşünüyorum? O kişiler muhtemelen büyü yapmışlardı, aynı Çocuklar gibi. Tabi onların şarkısı her şeyi sonlandırdı, diğerlerin eylemi hiçbir işe yaramadı, demeye getirmiyorum ama belli mi olur, Şarkıcılarla beraber hareket etmiş olamazlar mı? Daha önce bahsettiğim “zorunlu barış/ateşkes” bu şekilde doğmuş olamaz mı? Son Kahraman’ın yardım isteği Çocukları, böyle bir şey yapmaya itemez mi? Bence gayet mümkün.
Yine büyülerini kullanarak toprak ve taşı harekete geçirip, suları yükselttikleri gibi bunları da yükseltip, sur inşası tamamlanabilir. Zaten hava soğuk, kış, kar vs. derken zamanla da bu kaya/toprak seti, buz tutmuştur. Zaten muhtemelen bu bölgenin seçiminde dağlık/yüksek tepelerin var olması etkili oldu; Gri Gözcü kulesi tarafında yükseklik çok daha uzun, bu da buradaki dağ/tepe temeli yüzünden. Yani dağların nasıl oluştuğunu zaten biliyorsunuz, bunları harekete geçirip yükselten bir şey yapmışa benziyorlar. Mimar Brandon’ın sadece devleri kullanarak, bu Sur’u bu kadar yükseklikte inşa edeceğine inanmak çok makul gelmiyor. Çin setti bile şimdiki haline yüzyıllar içerisinde geldi, resmi bitiş tarihi 17. yy... bir nesilden daha fazla süren bir inşa sürecinden bahsediyoruz ki en yüksek noktası 4 metreye yakın ama Sur, en az 200 küsur metre ve Gri Gözcü bölgesi bahsettiğim sebepten 270’lere dayanıyor. Şimdi buranın inşası sizce de birkaç senede devlerin buz kütlesi taşımasıyla mı olmuştur? Kulağa saçma geliyor, dimi?
Sur’un inşasında Çocukların yardımı alındığı zaten bilinen bir şey ama taş ve buz taşımaktan ibaret, yıllara yayılan bir inşa olmayacağı aşikar... yaptıkları büyü, bu suru yükseltti. Çocukların mağarasındaki koruma büyüsü, Sur’daki koruma büyüsüne çok benziyor zaten hatta hemen hemen aynı olduğunu düşünebiliriz. Bu Brandon, belki de hikayede çocuklardan yardım isteyen Son Kahraman’dı. Çocukların yardımı tam olarak böyle olmuştur ve savaş da bu şekilde bitmiş, Starklar da Nöbet’i kurup, sur’a dikerek beklemelerini emretmiştir ÇÜNKÜ Ötekilerin sonsuza kadar sessiz kalmayacağını, eninde sonunda bir yolunu bulup geleceklerini biliyordu, belki de doğru zamanda dönmelerini amaçlıyordu. Bu artık Starkları, Ötekilerin neresinde koyacağınıza göre değişir. Nöbet’in kendi işine bakan, krallıkların hiçbir işine burunlarını sokmayan bir oluşum olduğunu unutmayın. Yani ne güneyde olan bitene ne de surun ötesindeki kuzeyde olan bitene karışma yetkileri yok, sadece surda bekleyecekler... ötekileri ve belki de güneyden de gelebilecek ejderha lordlarını...
Bu da bize olası bir gerçekliğe götürüyor; savaş hiç bitmedi! Barış hiçbir zaman sağlanmadı! Ötekilerin ortalıkta olmaması, onlar açısından zorunlu bir inzivadan kaynaklı olabilir, malum sur dikildi ve geçemediler... neticede ölüleri, oradan uçurarak geçiremezlerdi. Yine de bu sessizce bekledikleri anlamına gelmiyor arkadaşlar. G’nin Kralı hikayesine bakarsak bazı girişimler olmuş. Dişi Öteki, neden lord kumandanı seçti? Neden herhangi bir kuzeyli krala gitmedi? Sur’a girmesi zaten ayrı bir gizem ama bu kısmı görmezden gelirsek... neden o? Nöbet’i içeriden ele geçirmek mi istediler? Sur’u yıkma, etkisiz hale getirme girişimlerinden biri miydi bu? Bu gecenin çifti, ötekilere kurban da vermiş, ne vermişler bilmiyoruz... ama bu kurban girişimine çok kızmış kuzeyliler, nasıl rezil bir şey kabul etmişler ki adını bile silmişler adamın. Oysa gariptir ama kuzeyliler, zaten insan kurban eden bir topluluk. Bebek kurbanı verdiler de bunu mu kabul edilemez buldular? Bilmiyoruz.
Diğer yandan Yüzsüz Adamların, Ötekilerle olası ilişkisine dair kuramları doğru kabul eder isek Valyria’yı ve ejderhaları yok etmeleri... onların savaştan hiç vazgeçmediğini, farklı şekillerde sürdürdüğüne dair bir işaret olabilir. İlk Yüzsüz, bir şekilde Büyük Öteki tarafından yönlendirilir ve ona büyüler öğretilir... zamanla tarikat büyür, genişler ve güçlenir... sonra yeteri kadar güçlü olduklarında da Çocukların, daha önce iki üç kere yaptığına benzer bir büyü ile volkanik dağları harekete geçirirler ve bummm... valyria ve ejderhalar ölür. Tabi burada Targaryenları hesap edemediler, onları kurtaran da muhtemelen R’hllor oldu çünkü hayatta kalması elzem görülen tek aile bunlar gibi. Özel bir aileye benziyorlar çünkü binlerce yıl boyunca boruyla hükmedilen ejderhalara, nedeni bilinmeyen bir sebeple, borusuz hükmetmeye başladılar. Düşünün diğer ejderha hanelerinin yapamadıkları bir şeyi başarmışlar.
Hisar’ın ve bazı hanelerin, güneyli ihtirası komplosunun başını çektiği kuramlarını da doğru kabul edersek... FM’ler kalan Targaryenlerin sonunu getirme adına... yahut ejderhaların sonunu getirmek adına... işe müdahil olmuş olabilir mi gizlice? Summerhall Yangınından onların sorumlu olabileceğini söylemiştim ve o gün orada olan 7 ejderha yumurtasına ne olduğunu da sormuştum, kim aldı? Olaya sebep olan yumurtaları da alıp götürdü diye tahminde bulunmuştum. Dans, Targaryenların saçmalıkları yüzünden vuku buldu ve bu da ejderhaların ölmesine sebep oldu. Bu şüphesiz ki buz tarafının ekmeğine yağ süren bir ahmaklıktı ama ne oldu ise büyü güçlerinde zayıflama var görünüyor, ejderhalar doğmamaya başladı, doğan son birkaç da hastalıklı doğdu ve kısa sürede öldü. Hane artık ejderhasız olduğu için tehdit değildi ama 5. Aegon’un girmişleri buz tarafında tekrar tehlike çanlarına sebep oldu ve Summerhall ile olayın önüne geçildi. Yine de hane tehlikeli olabileceğini gösterdi, ejderhaları getirmek için her han bir şey yapabilirlerdi... özellikle de şu Fatih’in kehanetini düşünürsek, bunu bilenler her şeyi yapacaktı muhtemelen. Bu sebeple güneyli ihtirası da siyasi bir entrika olarak hanenin sonunu getirdi ve tehlike ortadan kalkarak, savaşı kendilerince kazanmış yahut üstün gelmiş olduklarını düşünmüş olmalılar... tabi Dany’yi de hesap edemezlerdi. Neticede ateş tarafı da boş duracak değil.
Yani özetle buz tarafı, bunca yıl boyunca farklı mücadele yöntemleri ile ateş ile olan savaşına hep devam etti, asla savaşmaktan vazgeçmedi, barış olmadı. Haliyle aslında geri gelmediler... Tormund’un da söylediği gibi sen görmesen bile hep oradaydılar. Ateşi zayıflatıp, kendilerini güçlendirerek baskın gelmek istediler. Ateş ejderhaların yok olması, onlara bunu bir süre sağladı da zaten... Sonra da surun yıkılması ile önüne geleni yok ederek işi kökten bitirmeyi düşünmüş görünüyorlar. Biz 5 bin sene boyunca barış var zannederken aslında soğuk savaş dönüyormuş yani. Unutmayın ki yeryüzünde her yerde ejderhalar vardı, sadece Valyria’da değil ama hepsi zamanla yok oldu. Nasıl ve neden? Bilgi yok. Kalan Valyria ejderhaları da kıyamette öldü ve sona kalan Targ ejderhaları da kendi salaklıkları ve gizemli bir büyüsel etkinin azalması yüzünden yok oldu. Mis gibi ateşin canına okumuş buz tarafı.
Bir ek parantez açmak istiyorum. Aslında insanlardan nefret ettikleri ve onları öldürmek istedikleri temelde doğru olsa da neden bunca yıldır Yabanılları yok etmediler, onu merak ediyorum. Arzu etmeleri halinde ilk aşama onları öldürebilirlerdi ama yapmamayı seçtikleri gibi Craster gibilerle de anlaşma yoluna gitmişler. Belki de Ötekiler, sandığımız gibi tüm insan yaşamını yok etmeye gelmiyordur. Yahut daha göremediğimiz büyük bir zayıflıkları var.
Peki hikaye nasıl bitecek? Ötekilerin kinle saldırıp insanlığı yok etme arzusu... buz ve ateş arasındaki bu savaş... bunlar nasıl bitecek?
Muhtemelen ilk uzun gecenin anlaşma ile bitmediğini ve bunca yıl savaşın hep devam ettiğini kabul edersek “tekrar barış olacak/ tekrar anlaşma yapılacak,” demek mümkün değil çünkü ilk seferi hiç olmadı. Yine de bu asla olmayacak demek değil. Tabi kesin emin olmak da mümkün değil.
Fatih, kuzeyden gelen bu tehdidi gördü ve mevcut Westeros’un bu parçalanmış haliyle, onlara karşı durmasının mümkün olmadığını fark ederek krallıkları birleştirdi. Muhtemelen hepimiz gibi onun da kafasındaki kılıç ve ateş ile mücadele verip, onları tamamen yok etmek. Buz ve Ateşin Şarkısı adını verdiği bu kehanet rüyasının yorumuna göre tahtta bir TARGARYEN oturmak zorunda ve bu Şarkı da yani kurtarıcı, onun soyundan gelecek. Dikkat ederseniz yorum diyorum çünkü kehanetin ne olduğunu hiç görmedik, belki yeni kitaplarda öğrenmek mümkün olabilir. Bir Targ’ın oturması doğrudan Şarkının kendisine gönderme mi yoksa herhangi bir güçlü kral/kraliçenin oturması gerektiğine mi... onu da bilmiyoruz lakin bana soracak olursanız muhtemelen zamanı geldiğinde şarkının liderliğinde toplanmasını kastetmiş olmalı. Onun ejderha kanı taşıdığını, kendi soyundan olduğunu fark edince de böyle bir yorum yapıp, krallığı birleştirdi.
Tabi kaderin cilvesi... Targaryenler artık tahtta değil ve savaş, Diyar’ı bir kere daha kanatıp bölme aşamasına geldi ki parçalanacaklarına inandığımı biliyorsunuz, yani her şey yine Fatih öncesine dönecek gözüküyor. Martin tüm emekleri boşa çıkarmak için uğraşıyor anlayacağınız. Diğer yandan elimizde Fatih’in soyundan gelen iki kurtarıcı adayı var; Jon Snow ve Daenerys Targaryen. Dany’nin aksine Jon, sadece bir Targ değil ayrıca bir Stark. Söz konusu buz ve ateş arasında olan bir savaş ise 5 bin sene önce onlarla mücadele edip, Sur’un inşasında katkı sağlayan hatta bir ihtimal Gece’nin Kralı’nın aslen bir Stark olduğu gibi noktaları göz önüne alırsak... Starklar olmadan bu savaş olmaz ama Fatih’in yorumunda onlara dair görünürde hiçbir şey yok, şarkının isminin buz ve ateş olması dışında elbet. Nasıl ki ateş, Targ hanesini simgeliyor buz da Starkları simgeliyor. Yani basit bir düz mantıkla harekete geçtiğimizde bu şarkının, Jon olduğu yorumunu yapıyoruz. Zira şarkıdan kastın ahenk olduğunu unutmazsak buz ve ateşin ahenginden bahsediyor Fatih. İki taraf arasında uyum sağlayabilecek kişi kim olabilir? Bu iki aday arasında en iyi buna oturan? Elbette Jon. Olaya sadece anne babası olarak da bakmayın. Kendisi şu an öldü ve sonraki kitapta dirilecek. Buzun ölüm, ateşin yaşam olduğunu düşünürsek de Jon, ayrıca ölüm ve yaşamı tatmış/ikisi arasında duran bir kişi olarak da öne çıkıyor. Onun Westeros’un en sıcak bölgesi olan Dorne’da doğup, en soğuk bölgesi kuzeyde büyümesi de işin ayrı ironisi ve hoş bir gönderme diye düşünüyorum. Son kitapta gördüğü rüyasında buzdan bir zırh giyip, elinde de alevli bir kılıç tutması, onun buz ve ateşin çocuğu/şarkısı olduğuna gönderme olamaz mı? Üstat Aemon ne diyordu? Buz muhafaza eder, ateş ise tüketir. Muhafaza etmek korumak, demektir ki buzdan bir zırh bu yönden daha anlamlı. Tüketen ateş ise hem kullananı hem de çevresindekileri yok eden bir silahtır, ejderhalar tam da bu yönden harika mecaz... hem insanları yok etti hem de kendisini süren insanların sonu oldu. Jon’un elinde “düşmanı” yok edecek bir güç olacak ama o güç, kendisini de başkalarını da tüketebilir, dikkat etmesi gerekecek.
Şu ana kadar Jon’un savaşçı olduğunu gördük, iyi bir tane şüphesiz ama en iyilerinden biri mi? Öyle olmasını istesem de şimdilik bu yorumu yapamam ama hakkını verelim, kendini geliştirmek için sürekli talim yapıyor. Diğer yandan savaş taktikleri ve savaşa liderlik etme konusunda da iyi olduğunu gördük, yani bir komutanlık becerisi de göze çarpıyor. Genel liderlik vasfını ve insanları çevresinde birleştirmeyi becerdiğini de gözlemleyebiliyoruz fakat bana soracak olursanız Jon, ilk povdan itibaren başka bir konuda ayrıca öne çıkartılıyor; maniple ve ikna... Stannis bile onun pazarlık becerisini överek iyi olduğunu ifade etmiştir. Hiçbir geliri olmayan Sur’a Braavos’tan borç para alabilecek kadar ağzı iyi laf yapıyor, elçiyi nasıl ikna etmeyi becerdi çok merak ediyorum. Aklı başında kimse Nöbet’e para vermez; hayır yani tahtta oturan bir kral da yok ki bunlarda kullandıkları para tahsil etme yöntemleri Nöbet’de işe yarasın... Yabanıllar ile pazarlık yapıp, Sur savunmasında yanında savaşmaya ikna etmesi? Diz çökmem diyen bu inatçı, başına buyruk halkı ikna etmek az bir şey değil, hele ki binlerce yıl boyunca savaştıkları Nöbet ile beraber sur’da gayri resmi Gece Nöbetçiliği yapmaya ikna etmek ayrı bir olay. Bir de bunu yaparken bu halkı resmen donuna kadar soydu, hazinelerinizi verin öyle geçin... ben bunu hep komik buluyorum. Tormund’a göre bu “kan parasıydı,” yani geçmişte yapılmış savaşlarda öldürülen Kargalar adına kesilmiş bir bedel. Üstüne çocuklarını Jon’a esir verdiler. İyi ki diz çökmemişler hani... Yani Yabanılların gözünden bakarsak bu bir barış anlaşması; Yabanıllar, Jon’un önlerine koyduğu her şartı – kaybeden taraf olarak- kabul etti ve anlaşmanın kendine düşen kısmını yerine getirme sözü verdiler, Jon da kendi verdiği sözü tutacak. Görüyorsunuz ki binlerce yıl süren Nöbet ve Yabanıl savaşı, Jon'un araya girmesi ile “barışla” sonlandı ve artık müttefik oldular.
Daha önceki videolarda Kahramanın Sonsuz Yolculuğu için ne demiştim? Kahraman, asıl sınavıyla yüzleşmeden önce gelişmesi ve hazır olması için küçük sınavlarla yüzleşmek zorunda. Jon’un surda tecrübe ettiği her şey sadece bir fragmandı, filmin aslı kuzey kralı olduktan sonra daha büyük ölçeklerde yaşanarak karşısına çıkacak. Fragman, Jon’un Nöbet’in kadim düşmanı olan Yabanılarla savaşması ve sonra onlarla anlaşıp barış yapmasıyla son buldu. Aynısını Ötekiler için de görebiliriz. Yani ilk aşama bir çatışma, savaş olsa gerek... muhtemelen beklediğimiz şekilde olmayabilir ama dizideki gibi bir günde de olup bitecek kadar değil tabi.
Peki Ötekiler anlaşmaya meyilli bir topluluk mu? Aslında bence öyle. Craster örneği bize bunu anlatıyor olabilir. Ne demişti?
Dindar bir adamın böyle bir şeyden korkması için hiçbir neden yoktur. Bir keresinde etrafı koklamaya geldiğinde Mance Rayder'a da aynı şeyi söyledim. Kılıçlarınız ve kanlı ateşlerinizle öttüğünüz gibi, asla dinlemedi. Beyaz soğuk geldiğinde bunun sana hiçbir faydası olmayacak. O zaman sana sadece tanrılar yardım edecek. En iyisi tanrılarla aranı düzeltmek.
Craster, kendisine dokunulmaması karşılığında erkek bebeklerini ve onlar olmadığında da hayvanlarını veriyordu. Neticede kendi çıkarları için – artık onları ne için kullanıyor ise – anlaşmaya yanaştılar. Belki önce Craster bunu önerdi, belki onlar önerdi, bilmiyoruz ama ortada bir anlaşma/pazarlık var. Nöbet, saldırıdan kaçıp Craster’a sığındıklarında onun topraklarına girmediler, başka bir saldırı yapmadılar. Yani bu yaratıklarla konuşup anlaşmak temelde mümkün, yeter ki ikna etmesini bil. Craster’ın sözleri de ilginç aslında... beyaz soğuk geldiğinde diyor yani kış geldiğinde... kendilerini korumak için aldıkları önlemler işe yaramayacak. Sadece Ötekiler onlara yardım eder ve bunun için onlarla anlaşman/aranı düzeltmen gerekiyor.
Daha önce dediğim gibi belki de onların niyeti tüm insanları öldürmek değildir. Yine de savaş olacak ve binlerce hatta milyonlarca kişi günün sonunda ölebilir. İşte Jon’un bir noktadan sonra Yabanıllarda olduğu gibi savaşın sonunun iki taraf için de iyi bitmeyeceğini anlamasını ve Ötekiler ile İnsanlar arasındaki barışı sağlamak için adımlar atmasını bekleyebiliriz, Şarkıcılar da bu konuda yardımcı olabilir çünkü muhtemelen temel amaçları bu; ahengi oluşturmak için savaş bitmeli. Bu sefer gerçekten bitmeli. Artık Jon’a buz tarafından bir gelin mi verirler yoksa Jon’u mu kral diye alıp götürürler falan bilemiyorum... basitçe anlaşmanın garantörü olarak olduğu yerde bırakıp, insanların buna uymasını sağlamasını talep etmeleri daha makul olabilir. Çocuklarla anlaşmada yeşil adamlar, anlaşmayı korumak için kalmıştı. Sur’u da bir çeşit anlaşma kabul edersek Nöbet, bu anlaşmanın hatırası olarak görülebilir. Birileri bu unutkan insanlara anlaşmayı hatırlatmalı.
Ötekiler, anlaşmaya varmak için ne talep edebilir? Benim aklıma ilk gelen şey ateş tarafını dizginlemesini isterler. Dany’nin kurtarıcı psikolojisi ile sağa sola saldıran bir figüre dönüşmesi halinde onun durdurulması onların öne süreceği şartlardan biri olabilir. Dany’nin nasıl öleceği ile ilgili işaret ve kehanetler üstüne yaptığımız konuşmaları hatırlarsanız zaten Jon’un ölümünde pay sahibi olacağını öngördüğümü biliyorsunuz, diziden sonra zaten neredeyse herkes aynı şeyi bekler oldu. Haliyle bu olası senaryo ile paralel bir durum diye düşünüyorum. Bir bakıyorsunuz Ötekiler, Dany ve R’hllor tehdidinden kurtulmak için Jon ve Starklarla işbirliği yapıyor... aslında Jon’un Melisandre’den ve dininden hoşlanmadığını ve bunun temel sebebinin de insanları ateşle yakmak olduğunu biliyorsunuz. Ateşin oğlu olsa da şu ana kadar ateşten pek hoşnut olmadı, ben olsam ben de hoşnut olmazdım. Sonuç olarak bu düşünce de dans 2 ve şafak savaşının paralel zamanlamarda olacağı fikriyle uyumlu... tabi neticede şu ana kadar söylediğimiz her şey birer fikir, senaryo ve olasılıklardan ibaret... bazılarını temellendirmek mümkün ama çoğunu mümkün değil.
Yine de güzel bir beyin fırtınası olduğunu düşünüyorum, ben bu konuyu konuşmaktan zevk alıyorum ama kabul etmem gerekir ki sorunsal videolarımın temel sıkıntılarından biri çeşitli olasılıkları konuştuğum için anlatımın biraz kafa karıştırıcı olması mümkündür. Eh olayın doğası bu, yapacak bir şey yok. Kafanızın karıştığı bir nokta varsa sormaktan çekinmeyin.
(Video halini dinlemek isteyenler için)
Genelde bu kadar yeni videoların metin halini foruma eklemem fakat içimden geldi. En sevdiğim konulardan biridir.
Bu hafta yeni bir sorunsal videosu ile karşınızdayım; serimizin baş tehdidi olan ama evrenin de en gizemli bölgesi olan Ötekileri konu edineceğiz. Onların doğasını, amaçlarını ve hikaye sonu hakkında konuşacağız. Yazıyı hazırlarken başka bir yazıdan da faydalandım, video altına eklerim. Şimdi başlayalım.
“Her ne kadar Tolkien'e hayran olsam da - ki Tolkien'in üzerimde büyük bir etkisi vardır ve Yüzüklerin Efendisi o zamandan bu yana yazılan tüm diğer fantezilerin üzerinde yükselen ve tüm modern fanteziyi şekillendiren bir dağdır - Tolkien'de zekice işlenmiş olsa da Tolkien'in haleflerinin çoğunun elinde bir tür çizgi film haline gelen Karanlık Lord ve kötü adamlarla savaşan iyi adamlar, İyiye karşı Kötü kavramı ile ilgili bazı şeyler var. Artık Karanlık Lordlara ihtiyacımız yok, artık 'İşte iyiler, beyazlar içindeler, işte kötüler, siyahlar içindeler. Ve ayrıca, kötü adamlar gerçekten çirkinler...” **George R. R. Martin, Assignment X Röportajı, 2011
Aslında giriş alıntısı size tanıdık gelmiştir çünkü kanalda yaptığım ilk videoların başında Buz ve Ateşin Savaşı geliyordu ve Ötekilerin temelde saf kötü olmadığına dair bir sonuca ulaşıyordum. Bunu düşünme sebeplerim de bu ve benzer Martin açıklamalarıydı. Biz hem bu konuya bir kere daha girmiş olacağız hem de biraz daha geniş bir açıdan bakıp yeri gelecek temeli olan tahminlerde bulunacağız yeri gelecek senaryolar yazacağız. Kısacası her sorunsal videosu gibi beyin fırtınası yapacağız. Hazırsanız başlıyoruz.
- Ötekiler Kimdir? Sorusunu sorarak başlayalım.
Her ne kadar Yaşlı Dadı, hikayelerinde onları “ölü şeyler,” olarak tanımlasa da serinin yazarı Martin’e göre Ötekiler ölü değildir; “onlar güzel, tuhaf ve buzdan yapılmış Sidhe gibiler. Farklı türden bir yaşam türü... İnsan olmayan, zarif ve tehlikeli.”
Bilmeyenler için Sidhe, bir çeşit peri türüdür. İsim İrlanda diline ait ve Peri Diyarı da denen öteki dünyada yaşarlar. Cüce boyutunda görünenleri olduğu kadar çoğu insan gibi görünür ve çeşitli isimleri arasında bir tanesini ilgi çekici buluyorum: “öteki topluluk” Buna ek olarak ölümsüzler, ölümün ev sahipleri ve hava iblisleri gibi isimleri de var. Wikipedia’da yazdığına göre bu halk, tahrik edildiğinde genellikle teklifler/anlaşmalarla yatıştırılıyor ve insanlar, onları kızdırmamaya özen gösteriyor. Doğrudan isimleri de ağza alınmıyor ve “iyi komşu,” adil halk” veya “halk” olarak da tabir ediliyorlarmış. Korkunç olarak görülseler de çok güzel olarak tasvir ediliyorlar. Her halk gibi kendi alanlarını koruyor ve ihlal olduğunda karşılık veriyor ki bu ayrıntı önemli. Sonra konuşacağız.
Ayrıca cezalandırmak, kötülük yapmak ya da yahut hizmetçi yapmak veya insana olan sevgisi gibi şeyler yüzünden insan çocukları çaldıkları söylenir ve yerine kendi çocuklarını bırakırlarmış ki onlar bir çeşit şekil değiştiren olduğu için aile, kendi çocuğu zannediyor. İyi veya kötü olarak kesin çizgilerle tanımlamak zor bu halkı, ikisinden var, aslında gri bir kişilik sergilediklerini düşünüyorum, sağı solu belli olmuyor bunların kanımca. Demonik varlıklar için genel bir özellik denebilir aslında. Son olarak da yılın belli bir zamanı ve saatiyle bağlantılıymışlar ama bunun ne olduğunu bulamadım, yaz ortasında yaptıkları bir festivali bunlarla ilişkilendirdikleri için bu dönem olabilir lakin alacakaranlık ve şafak vaktinin Galya Öteki Dünyasının insan dünyası ile yaklaştığına inandıklarından, onlarla bu saatlerde karşılaşmanın daha olası olduğuna inanılıyor. Tarihleri de ilgi çekici, İrlanda’ya gelen ilk insanlar tarafından mağlup olup LOTR’da ölümsüz topraklara ilham olan Her zaman Gençler Ülkesine, yani öte dünyaya çekilmeye karar verirler. Oraya giden insan bile olsa yaşlanmıyor, bu sebeple bu sidhe, hep gençtir ve ölümsüzler olarak da görünürler. İnsan giderse onlar için de zaman çok yavaş akar ama kendi dünyasına gittiğinde hızla yaşlanır, iki dünya arasındaki zaman farkı çok değişiktir; birkaç sene ölümsüz topraklarda zaman geçirirseniz kendi dünyanızda bu 300 sene tekabül edebiliyor.
ASOIAF’a baktığımızda Ötekiler, Martin’in dediği gibi tehlikeli ve korkutucu yaratıklardır ama ayrıca güzeldir. Halkın kendi ismi varsa bile insanlar bunu kullanmak yerine onları “Ötekiler” yahut “Ak Gezenler,” olarak tabir ediyor. Craster’a baktığımızda bir çeşit çocuk alıkoyma var, gerçi hayvan da veriyordu o... Bir anlaşma yaparak ona dokunmama karşılığında bebeklerini veriyordu. Craster da onlarla anlaşma yapmanın daha akıllıca olduğu görüşündeydi zaten ve bir çeşit ilah gözüyle bakıyordu. Gilly de ilah gözüyle bakıyordu. Ötekiler, ölüm ve kış ile ilişkilendirilen bir halk. Ayrıca Tormund tarafından “sis” olarak da tabir edilmişti, bunu bir çeşit hava olarak kabul edebiliriz. Kendi dilleri var, buz büyüsü kullanarak çeşitli aletler de yapabiliyorlar; silah ve zırh muhtemelen bunlardan yapılma lakin GRRM, eski söyleşilerinden birinde eğer varsa kültürlerini bilmediğini ifade etmişti.
Açıkçası bununla neyi kastettiğini pek anlamadım çünkü kılık kıyafet ve dilleri var; alet yapabiliyorlar ve bariz ki bunlar bir topluluk ve bir yerde yaşıyorlar. Yani illa ki belli bir seviyede kültürleri var ve bir yazar olarak kendi oluşturduğu bir toplumun kültürü olup olmadığını nasıl bilmez, anlamadım. Muhtemelen o dönemler daha geçmişleri vb, şeyleri konusunda net kararları olmadığını ifade etmek istedi, artık adam akıllı yazdığını umut ederim inşallah. Ötekiler, insanlarla yaptıkları savaşı kaybedince kendi ana topraklarına sürüldü ve bir daha görünmedi, en azından birkaç bin yıl boyunca. Tabi savaş nedeni temelde belirsiz. Tamamen iyi mi yoksa kötü mü aslında net bilmiyoruz ama Melisandre gibi karakterler, onları saf kötü olarak anlatıyor. Yabancı bir okuyucunun insan olmadıkları için Martin’in gri karakter sevdasının onlar için geçerli olmayacağını düşündüğünü okudum, belki haklıdır ama ortaya karışık mizaç, Sidhe gibi demonik varlıkların özelliğidir, bu sebeple Ötekilerden de benzer şey beklerim fakat ne fark eder ki her şekilde Ötekiler, tüm insanları ve yaşamı yok etmek için geliyor, haklı bile olsalar şu an bizim açımızdan düşmanlar. Martin, insanlardan nefret ettiklerini söylemişti.
Bunun için genelde Stark- Lannister savaşını örnek göstermeyi severim. Bir hayran kitlesi olsa bile Lannister Hanesi, serinin kötü adamlarıdır ve Starklar iyi adamlardır. Bilhassa Türkiye’de Stark hayranlığı daha baskın olduğu için bizim açıdan Lannisterlar düşmandır fakat sevdiğimiz birçok Lannister olduğu ve onların tamamen saf kötü olmadığını biliyoruz ama düşmandır. Ötekiler için de durum bana kalırsa bu şekilde. Peki genel olarak hikayenin gidişatını etkiler mi? Yani saf kötü veya gri olması... Temelde her şekilde düşman oldukları için genel gidişatı etkilemeyecektir ama son için durum fark yaratabilir lakin ona da sonra geleceğiz.
Ne kadar süre ömür sürüyorlar, aslında bilmiyoruz ama bende hep çok uzun ömürlü oldukları izlenimi vardır. Çocuklar bile en az 200 sene yaşıyor ise Ötekilerden daha azını beklemem. Onların yaşadığı yerde zaman farklı dahi akıyor olabilir ama bu, tamamen Sidhe hikayesinden yola çıkarak öne sürdüğüm bir şey.
Onlar hakkında Tormund’un da söylediklerini dinleyerek bu maddeyi sonlandıralım.
Asla uzakta değiller, biliyorsun. Gündüzleri ortaya çıkmazlar, o eski güneş parlarken değil ama bunun gittikleri anlamına geldiğini düşünmeyin. Gölgeler asla gitmez. Belki onları görmezsiniz, ama her zaman yakınındalar.
Kar yağdığında... kar ve sulu kar ve dondurucu yağmur, kuru odun bulmak ya da çıra yakmak çok zordu ve soğuk... bazı geceler ateşlerimiz büzüşüp ölüyor gibiydi. Böyle gecelerde, sabah olduğunda hep bir ölü bulursunuz. Tabii önce onlar sizi bulmazsa.
Bir insan ölülerle savaşabilir ama efendileri geldiğinde, beyaz sisler yükseldiğinde... bir sis kargasıyla nasıl savaşırsın? Dişleri olan gölgeler... hava o kadar soğuk ki nefes almak acı veriyor, göğsünüzün içinde bir bıçak gibi... bilmiyorsunuz, bilemezsiniz... kılıcınız soğuğu kesebilir mi?
Kar yağdığında... kar ve sulu kar ve dondurucu yağmur, kuru odun bulmak ya da çıra yakmak çok zordu ve soğuk... bazı geceler ateşlerimiz büzüşüp ölüyor gibiydi. Böyle gecelerde, sabah olduğunda hep bir ölü bulursunuz. Tabii önce onlar sizi bulmazsa.
Bir insan ölülerle savaşabilir ama efendileri geldiğinde, beyaz sisler yükseldiğinde... bir sis kargasıyla nasıl savaşırsın? Dişleri olan gölgeler... hava o kadar soğuk ki nefes almak acı veriyor, göğsünüzün içinde bir bıçak gibi... bilmiyorsunuz, bilemezsiniz... kılıcınız soğuğu kesebilir mi?
- • Ötekiler, güneşin altında durmayı sevmiyor. Buz oldukları düşünülürse anlaşılır bir durum ama bunun onları erittiğini sanmam, muhtemelen kriptonit etkisi gibi sadece zayıflatıyordur. Ateş ejderhalarının su, kar ve soğuktan nefret edip, uzak durması ama maruz kaldığında da ölmemesi gibi.
• Tormund’a göre sürekli çevrelerinde dolanıyorlar ve asla uzaklaşmıyorlar, sen onları görmesen bile. Güneş varken muhtemelen gölgelere saklanıp, izliyorlar ama karanlık olduğunda da her daim saldırdıklarını görmediğimiz için belki de gerekli olduğunu düşündüklerinde, belli bir amaçla saldırıyorlardır. Dikkatinizi çekerse genelde ölüleri gönderip, kendileri geride duruyor.
Şu ana kadar onların başında olup da saldırdı düzenlediği sadece iki vaka var. İlk kitabın açılışında gördüğümüz saldırı ve daha sonra da İlk İnsanların Yumruğunda iken yapılan saldırı, ikisinin de ortak noktası Gece Nöbetçilerine saldırmaları ama Ötekiler Kimi Arıyordu? İsimli videomu hatırlıyor iseniz yüksekle ihtimal Gece Nöbeti içinde özel birini arıyorlar ve bu kişi Jon Snow. Zaten ondan başka kayda değer biri yok orada. Yani sadece onun için bizzat gelme ihtiyacı hissettiler ki bu da ya Jon’u öldürmek istedikleri için ya da aralarına katmak istedikleri için. Hangisi, kesin olarak şu aşamada bilmek zor.
- • Bir diğer önemli ayrıntı ise Tormund, onlarla birebir karşılaşmamış, yani az önce bahsettiğim gibi çok ender birebir geliyorlar; bunun dışında sis olarak onları takip etmişler. Bu ilk aşama bizde sise dönüşebildiklerini düşündürüyor, yani bir çeşit şekil değiştirme durumu ama ben çok emin değilim. Belki dönüşüyorlardır, kesinlikle tamamen yok saymıyorum ama buz büyüsü kullandıkları düşünülür ise buz ve karı kullanarak sis oluşturup, bunu silah gibi kullanabiliyorlar. Daha önceki iki saldırıda sis olarak saldırmadılar, kılıç kullandılar.
- Bir de son ayrıntı olarak bizim gördüğümüz, wight adınız verdiğimiz ama benim içi boş ceset, dediğim bedenleri kontrol edebiliyorlar yahut edebilen bir kişi var ki yüksekle ihtimal onların lideri, Gece’nin Kraliçesi hikayesinden ve buzun yin-yang’da dişil enerjiyi temsil etmesinden yola çıkarak bir kraliçe görebiliriz. Zaten Melisandre de onların sadece nekromansiyle diriltildiğini ama neticede sadece öldü beden olduklarını ifade etmişti. Buz Wightları Düşündüğümüz Gibi Değil, videomda daha ayrıntısı ile ifade ettiğim gibi onlar hala ölü, sadece bedenleri warglanıyor ve bir FM’nin ölünün yüzünü giymesi gibi bedenler giyiliyor. Dikkat edilir ise Arya yüz giydiğinde ölüye ait bazı parça pinçik anılar görebilmişti, surda saldıran ölülerin de bazı şeyleri hatırlıyor gibi göründüğü ifade edilmişti, muhtemelen onları warglayan kişi, bazı anılara erişebildi. Zaten bu iki oluşumun aynı tarafta olduğuna işaret ettiğini düşünme sebeplerimden biri de bu özelliklerinin neredeyse aynı olması.
- Diğer yandan kesin olmamakla beraber seride gördüğümüz gerçek tek buz wightı olan Soğukel’in, Ötekiler tarafından yaratılmış olması da muhtemeldir. Bu sebeple ateş wightı gibi onların da buz wightı yaratma becerisi oldukları düşünülebilir ama eğer bu doğru ise pek tercih etmedikleri bir yöntem belli ki... özellikle de wightların kendi iradeleri olduğu göz önünde tutulursa.
Ötekilerin Kısa Tarihine bakalım ve üstünde düşünelim.
Onlar hakkında bilgi veren kaynaklar, Westeros’ta binlerce yıldır kulaktan kulağa aktarılarak gelen sözlü gelenekten ibaret. İlk İnsanlar, runik harfler kullanarak duvara-taşa yazdığı için belki bir şeyler vardır ama bu konuda araştırma yapan olmadığı için bu bilgiler kayıp. Gece Nöbeti’nin arşivlerinde de tek tük bilgiler mevcut, bunlar da muhtemelen sözlü geleneğin kayıtlara yansıması şeklinde olmalı çünkü Sam bunları okuyabildiğine göre şimdiki Andal dili ve alfabesiyle yazılmış. Buna ek olarak Asshai’de kayda alınan efsaneler ve kehanet de var.
Sözlü geleneğin doğası yüzünden aktarılan bilgiler, şüphesiz ki güvenilir olmaktan uzakta ama bu, bize fikir vermiyor demek değil. Genel hatlarıyla Ötekiler, Uzun Gece’nin gelişiyle ortaya çıkıyor. Bunun öncesinde bir temas varsa bile şu an bilinmiyor. Yapılan savaşlarda insanların toprak kaybettiklerini görüyoruz. Ölüleri dirilttikleri o dönemden de aktarılıyor. Essos efsanelerinde Gece’nin Aslanı, Uzun Gece’yi “cezalandırmak” için getiriyor ve yaratıklarını salıyor. Bu yaratıklar Ötekiler mi kesin bilgi olmasa da Melisandre ve Stannis’in “kadim düşman” olarak onları tabir etmesinden, muhtemelen aynı yaratıklar olduğunu söylemek mümkündür. Yani Westeros’tan Essos’a kadar uzanmayı, bir şekilde başarmışlar. Dar Denizi nasıl geçtiklerini bilmiyorum, çok soğuk olduğu için denizin bir bölgesi donmuş ve bu da onlara köprü olmuş olabilir. Bana soracak olursanız Titreyen Deniz tarafından bu “donma” olayı gerçekleşebilir, güney tarafında o kadar soğuk olduğunu sanmam zira Soru-Cevap videosundan hatırlıyor iseniz Martin, Essos’un Westeros kadar etkilenmediğini söylemişti ama illa ki bir etki var. Bu etkinin en net hissedilebileceği yer de kuzeye yakın olan Titreyen Deniz tarafı, orası halihazırda buz ve soğuk ile meşhur ve buz ejderhalarının orada yaşadığı düşünülüyor. Eğer bu ejderhalar gerçekten varsa, bu köprünün oluşturulması için Ötekilere yardım dahi etmiş olabilir.
Essos hikayelerinde Azor Ahai ve Uzun Gece’yi bitiren ışık getiren isimli kızıl ateş kılıcından bahsedilir, bu şahsın çeşitli yerlerde farklı isimleri vardır ve onun eylemlerinin ki bu eylemler nedir, muamma... uzun geceyi bitirdiği söylenir. Yani kimle doğrudan savaşıp yenmiş de Uzun Gece bitmiş, bilinmiyor. Başka bölgelerde de ilahlarına şarkı söyleyerek uzun geceyi bitirdiğini iddia eden anlatımlar vardır. Westeros’a geldiğimizde ise Uzun Gece’yi sonlandıran şey Ötekilerin yenilmesi gibi görünmektedir ve Azor Ahai yahut kılıcından hiç bahsedilmez. İlk İnsanlar Gece’nin Sonu isimli nesillere yayılan bir şarkı ile bu olayı hatırada tutar.
Winterfell’de bu şarkının çalındığından bahsedilmişti. Son Kahraman olarak anılan bir insan, kaybettiği toprakları geri almak için Ormanın Çocuklarını bulmak ve onların kadim büyülerinden yardım almak için yoldaşları ile yola koyulur ve günün sonunda sadece kendisi hayatta kalacak olsa da Çocukların şehrini bulup, yardım ister. Çocukların da yardımıyla Gece Nöbeti ve İlk İnsanları bir araya toplar ve son bir mücadele vererek Ötekileri püskürtmeyi başarır; yenilen bu yaratıklar, hiç bitmeyen kışın olduğu topraklarına sürülür ve binlerce yıldır ortalıkta görünmez. Kahramanın nasıl bir büyüsel yardım aldığından bahsedilmez. Neticede insan orduları, daha önce de bir araya gelip Ötekilerle savaşmış ama toprak kaybederek geriye çekilmişler. Çocuklar, ne tür bir yardımda bulundular da bu sefer kazanmalarını sağlayacak güce eriştiler, tam bir muamma. Daha da ilginci insanlar ve Ötekiler savaşırken görünüşe göre Çocuklar, ortalıkta hiç görünmemiş. Gerçi her yıl Nöbet’e ejderha camından yapılma silah verdikleri anlatılıyordu. Bu sebeple onları bulmak bu kadar zor olmamalıydı. Gerçi Sur’un uzun gece bitiminden sonra inşa edildiği iddiasından ilerlersek bir sorun yok ama Nöbet’in de son savaştaki varlığı olan bilgisiyle çelişen iki ayrı bir bilgi doğmuş oluyor. Neticede kaynakların güvensizliği, hikayelerden hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu ayırt etmemizde bizi zorluyor.
Bir ihtimal Çocuklar, savaş başladığında ortadan kaybolmuştu ve Son Kahraman da onları bulmak için çabaladı ama neden bu savaşta yer almadılar? Sayıca zaten az oldukları için yok olmaktan mı çekindiler ama mantıken Ötekiler, onları da tehdit etmiyor muydu? Belki de onlar için bir tehdit değildi, sadece insanlar için tehditti. Biraz düşünürsek bu yaratıklar, insanlardan önce de vardı hatta Çocuklar ve Devler savaşırken bile ortaya çıkmamıştı ama saldırmak için insanların gelmesini beklemiş, daha doğrusu bir şey olmuş ve iki taraf savaşa girmiş. Yani muhtemelen bu Son Kahraman, Çocukları kendi taraflarında savaşması için yardıma ikna etti. Bu büyüsel yardım da işte ejderha camlarından oluşan silahlar olabilir. Belki de Son Kahraman kılıcı bu şekilde ele geçirdi ve sonrasında da her yıl hançer getirmeleri Nöbetçilere, bu anlaşma yüzündendir.
Bana kalacak olursa bu Son Kahraman, Azor Ahai’nin Westeros muadili; aynı kişi olduğunu iddia etmiyorum, sadece Westeros’taki kurtarıcı ayak ve muhtemelen insanlığı asıl kurtarıcısı bu zattı. Sam’in bulduğu kayıtlarda “ejderha çeliği” ile Öteki öldürdüğü yazıyordu. Yani bir ihtimal o dönem iki tane kurtarıcı ortaya çıkmış gözüküyor, biri Essos’tan diğeri de Westeros’tan. Bu ikisi bir şekilde iletişime geçmiş de olabilir çünkü Valyria çeliklerinden birini eline geçirmiş ama daha önce dediğim gibi belki de Çocukların vasıtası ile de ele geçirmiş olabilir lakin Son Kahraman’ın eylemleri, Ötekilerin yenilgisinde asıl pay sahibi görünüyor ve Westerosluların mücadelesi Uzun Gece’yi bitirmiş, Azor Ahai’nin buradaki payı çok büyük gibi görünmüyor, o belki de Essos’u canavarlardan korumak için ortaya çıkmış bir kral bir liderdi ama bunun ötesine gitmeyi başaramadı, Son Kahraman ve İlk İnsanların başarısı ona mal edildi.
Şimdiki zamana dönersek de kitapta Dany’nin Azor Ahai olduğu düşünen dikkate değer kişiler var ve Dany’nin arkına baktığımızda onun sürekli ateş gücüyle bağlantılı olduğu, ona güçler verilip ejderhaların doğumunu tetiklediği gibi şeyler bizde gerçekten de bu kızda bir şey var, alelade bir taht taliplisi değil, seçilmiş bir tarafı var, düşüncesini doğruyor. Artık isimlere çok takılmamaya çalışıyorum ama Dany’nin de Azor Ahai gibi Essos’tan gelmesi ve dahası aile köklerinin oradan olması dikkate değer. Halihazırda kendisi Essos’ta kurtarıcı gibi görülüyor köleler tarafından ve günün sonunda bu gazla Westeros’u da kurtarma gayesine düşmesi kaçınılmaz, özellikle de Moqorro’nun kızı gazlamasıyla lakin Dany’nin hikaye sonu iyi kötü artık bizlere malum olduğu için Dany’nin gerçek kurtarıcı olmadığını söylemek mümkün olabilir. Moqorro’nun kehanetinde gördüğü üç ejderhadan biri olan parlak ve karanlık ejderha, tam da Dany’nin bu arkına işaret ediyor diye düşünmekteyim.
Diğer yandan Westeros’a gittiğimizde burada doğmuş büyümüş bir başka kurtarıcı/lider arkı olan karakterimiz var: Jon Snow. Şu ana kadar üvey kardeşleri/kuzenleri ile ortak paylaştığı warg yeteneği/İlk İnsan- Gece Nöbeti kültürü ve yüksekle ihtimal Çocukların saygı duyduğu ve bir çeşit lider kabul ettiği Bloodraven’ın kanatları altında olması gibi noktalar dikkat çekici. Ayrıca sahip olduğu liderlik yeteneği ile insanları çevresinde toplayıp, birleştiriyor; dahası ikna kabiliyeti/pazarlık yeteneği ile öne çıkıyor. Yani muhtemelen hikayemizin Son Kahraman’ı Jon Snow, ejderha çeliği kılıcı da var zaten. Dikkat ederseniz efsanelerde bu kişi tüm insanlığı ve Ormanın Çocuklarını liderliği altında topluyor hatta Gece Nöbeti bile ona katılıyor... Jon, zaten halihazırda onların lideri. Şimdiden Yabanılları da emri altına alıp, liderliğinde birleştirme adımlarını attı. Sonrasında da kuzeyin başına geçerek tüm kuzey halklarını emri altında birleştireceğini öngörmek kolay. Tabi efsanedeki kahramandan farklı olarak – gerçi onun aile köklerini bilmiyoruz- Jon’un babası bir Targaryen. Ona da Son Ejderha diyorlardı. Son Kahraman, Son Ejderha... bu benzerlikler tevafuk olarak mı metinde, yorumunu siz yapın.
Peki İlk Savaşa Ne Sebep Oldu? Ötekilerin Amacı Neydi?
Bunun için biraz daha geriye dönelim. Bu sefer Şafak Çağı. İlk İnsanlar, Westeros’a gelir ve toprakları için Çocuklarla savaşmaya başlar lakin savaş, iki tarafı da kan döngüsüne sokar, bunu fark eden iki tarafın da bilgeleri, bir barış anlaşması yaparak savaşa son verme kararı alır ve hepimizin bildiği İlk İnsanlar ve Çocuklar arasındaki anlaşma, Yüzler Adasında yapılır ve oradaki Büvet Ağaçları olaya şahitlik eder, bunun için de orada yeşil adamlar ikamet etmeye başlar. Muhtemelen Çocukların yeşil görenlerinden bahsediyoruz. Mağarada gördüklerimiz gibi ağaca karışmış halde anlaşmayı yaşatmak için nöbet tutuyorlar ise şaşırmam. Anlaşmanın temelinde topraklar ikiye bölünür ve herkes kendine sınır çizerek birbirinin bölgesine tecavüz etmemeyi, Büvet Ağaçlarına zarar vermemeyi kabul eder.
Yaprak, Bran ile konuşurken insanların önüne gelen her şeyi yok ettiğinden, istila ettiğinden; kendilerinden hariç kimseye yaşama hakkı vermediği ile ilgili serzenişte bulunur. Dikkat ederseniz Ötekilere karşı bir eleştiri, bir kötü söz daha duymadık bu taraftan ama bu demek değildir ki onların tarafındalar ve amaçlarını gerçekleştirmelerine izin vermek işlerine geliyor lakin Kahramanlar Çağında da Son Kahraman, onları ikna edene kadar ortalıkta görünmüşe benzemiyorlar. Bu sefer durum farklı, bu sefer Bran ve Bloodraven aracılığı ile yaklaşan bu savaşa kendiliğinden müdahale edecekler. Üç Baş Var videomu hatırlıyor iseniz orada yaklaşan savaşın üç tarafı olduğundan hatta serinin isminin buna işaret ediyor olabileceğinden bahsetmiştim. Buz tarafı Ötekileri, ateş tarafı R’hllor’ı ve Şarkı da Çocukları temsil ediyor. Ötekiler öldürmeye odaklanmışken R’hllor tarafı yaşamaya odaklanmıştır, ateş wightları muhtemelen ölümsüzlük arzularının bir getirisinin sonucu doğdu. Çocuklar ise dengeye inanıyor gibi.
Bloodraven, her şarkının bir dengesi olması gerektiğini söyler. Şarkı, burada yüksek ihtimalle “ahengi” ifade eden simgesel bir terim. Yani serinin gerçek ismi; ölüm ve yaşamın ahengi... bu ahenk bir şekilde bozuldu çünkü iki taraf binlerce yıl önce bir savaş başlattı, mevsimler dengesizleşti... olaya sadece insan ve ötekiler arasında bir savaş olarak bakmayalım... artık şarkının dengeyi bulması gerekiyor.
Bu savaşı başlatan şeyi net olarak ifade etmek biraz zor, birçok şey ve her şey olabilir. Kan Taşı İmp’unun hikayesi bize bir fikir verebilir. Genel hikayesine bakarsak ölümsüzlüğü takıntı hale getirmiş çünkü nekromansi başta olmak üzere karanlık sanatlara yönelmiş. Oldukça zorba bir insan olduğu anlatılır ve hem onun eylemleri hem de o dönem insanların kötüye giden tavırları, Gece’nin Aslanını ve karısını kızdırmış/üzmüştür. Işığın Kadını tabiri caiz ise çekip gitmiştir, kocası da uzun geceyi getirip, hepsini cezalandırmıştır. Bu arada adamın ismi kanlı bir barbar olmasından gelmiyor muhtemelen, selefleri gibi kendisi de yarı değerli taşların isimlerinden birini almış. Kantaşı, üstünde kan damlalarını anımsatan kırmızı noktaların olduğu koyu yeşil bir taştır. Birçok özelliğinin yanı sıra Babil’de kişiye kehanet yeteneği verdiğine inanılırmış; Mısır’da da düşmanı yenme gücü verdiğine, ayrıca güçlerini arttırdığına inanırlarmış. Martin bunlardan yola çıkarak bu ismi seçti ise bu adamın büyü ile uğraşması göz önüne alındığında taş, doğru bir seçim olmuş. Muhtemelen bu taşı gerçekten üstünde taşıyordu. Aslında kendisinin sonradan AA olarak anılan kişi olabileceğini de düşünüyorum, neticede bu kişinin varisi yoktu, nasıl öldü bilmesek de ondan sonra tahta geçenler, onun soyundan değil. AA, karısını öldürmüştü, bir çocuğu olmaması haliyle doğaldır. Dahası AA’nın büyü kullandığını görüyoruz, yani alelade bir insan değil, sokaktan çıkıp gelen biri değil. Bir rahip olamaz çünkü evli; büyü yapmayı ve demir dövmeyi de biliyor ki bu bir çeşit ejderha çeliği kılıcına benziyor... bu bilgiye de herkes sahip olamaz... resmen deneme yanılma yöntemiyle, öğrendiği büyü bilgisini harmanlıyor demircilik ilmiyle ve büyüyü geliştiriyor... kendi çapında bile birinden bahsediyoruz... o halde Şafak’ın soylu ailelerinden biri olmalı. Ateş ve Kan büyüsü kullandığı bariz olan bu adamın, hayatını nekromansi ve büyülere adamış Kantaşı İmp’u olması şaşırtıcı olmazdı, neticede Ötekiler ve Uzun Gece inşa ettiği her şeyi tehdit ediyor, iktidarı yok olmak üzere.... bir şey yapmadan öyle oturup beklemiş olamaz.
AA da zaten tüm bu olayların üstüne oraya çıkıp, karısını feda ederek Işık Getiren kılıcını dövüyor ve karanlığın yaratıklarına karşı savaşmaya başlıyor. Westeros hikayelerinde Uzun Gece’nin neden geldiğine dair bir bilgi yer almaz, sadece olay gerçekleşmiş ve insanlar, Ötekilerle mücadeleye girişmiştir. Hikayeleri olduğu gibi alırsak Şafak’ın insanları ve kralının yaptıkları yüzünden Westeros’takilerin de başı yanmış ama olayı sonlandıran da Westerosluların çabaları olmuştur. Tabi ben bu şekilde yorumlasam da bu kısım da kendi içinde tartışmalı görünmekte. Her şeyden evvel Uzun Gece gerçekten Ötekiler gidince mi sona erdi? Onlar geldiği için mi Uzun Gece geldi de onlar gidince gitti? Güneşi sevmedikleri düşünülür ise sahip oldukları buz büyüsü ve mevcut savaşın yarattığı dengesizlik, onlara güneşin önünü kapatacak yetenek vermiş olabilir, muhtemelen şu “sis” yeteneği veya ona benzer bir şey. Neticede bu yaratıkların yaşadığı yerde de güneş kendini hiç göstermiyor, demek ki sahip oldukları büyü gücü, buna müsait.
İlk İnsanlar, Çocuklarla bir anlaşma yapmıştı ve ondan sonra aralarında bir barış hakim oldu, kimse birbirinin toprağına girmedi hatta Çocukların inancını benimsemeye başlayarak onlarla uyumlu yaşadılar. İlk İnsanların, toprakları genişletmek için savaşıp, Ötekileri kızdırmış olması akla ilk aşama makul bir çıkarım olarak gelse de buna sebep onların davranışlarından ziyade Essos’takilerin yaptıkları olması kulağa daha doğru geliyor. Neticede Çocuklarla savaşırken, bunlar bir sorun görüp gelip saldırmamışlar, ne diye barış yaptıktan bilmem kaç zaman sonra saldırmaya karar versinler ki? Ortada bir neden var gibi durmuyor. O halde Kantaşı İmp’nun eylemleri, buz ve ateşin savaşını başlatmış olabilir mi? Bu kulağa daha doğru geliyor. Tam olarak nasıl bir şey buna neden olmuş, bilmiyorum tabi. Ölümsüzlük takıntısı yüzünden yaptığı nekromansi büyüleri, bir şekilde Ötekileri mi etkilemeye başladı?
Yüksek ihtimal yapılan büyüler, Essos’un geri kalanında olduğu gibi ateş ve kan büyüsü içeriyordu. Böyle bir büyü, kaynağını kan ve ateşten aldığına göre onun zıttı şeylere karşı da olumsuz bir etkisi olması muhtemeldir. Şöyle... Ötekiler, güneş varken güçlerini muhtemelen kullanamıyor ve zayıf düşüyorlar, gece vakitleri yahut güneşin olmadığı alacakaranlık/loş ortamlar, onların güçlerini kullanma imkanı veriyor... ateş gücünü kullanan birinin onların mekanında sağlıklı bir büyü yapması mümkün olur mu? Kuramsal olarak olmaması gerekir, Thoros bile eski kuzey güçlerinin etkisinin olduğu yerde ateşin gücünü kullanıp, alevler içinde bir şey görememişti... Onlar bile ateşten hoşlanmıyor... ve arkadaşlar, unutmayın ki Martin’in açıklamasına göre Uzun Gece başladığında Valyria yeni kurulmuş, bebek adımları atıyordu ve onlar da ateş ve kan büyüsü yapardı hatta deneyler yapardı; bilim ve büyüyü harmanlayarak hareket ediyorlardı, bu da onların Şafak’ın varisi olduğunu düşünmeme sebep olmuştur. Unutmamak gerekir ki bunlar bir anda büyü bilgisi ve ejderha sürme yetenekleri ile hiç yoktan var olmuş olamazlar, bu bilgiyi birinden veya birilerinden öğrenmiş olmaları gerekiyor. Özellikle de Valyria çeliği dediğimiz kılıçların, o dönem bu isimle değil de ejderha çeliği olarak anılıyor olması, bu bilginin ilk onlar tarafından ortaya konmadığına da dolaylı bir işaret olabilir. Onlar sadece bu bilgilerin varisleri olarak öne çıkıp kendilerine mal ettiler. Özetle Şafak İmparatoru ile aynı açgözlülük ve ihtiras ile her yere çökmeyi amaçlayan emperyalist tavırları, zaten Valyria’nın çok da matah bir krallık olmadığını gösteriyor. Yani Ötekilerle beraber hareket ettiğine inandığım FM’nin onları yok etmek için kıyameti tetiklemesi boşa değil. Durdurulmaları gerekiyordu ve öyle de yaptılar.
İşte Şafak da durdurulmalıydı muhtemelen ama FM’den farklı olarak Ötekiler, yapılan şeylerin olumsuz etkilerin faturasını tüm insanlığa kesip, hepsinden nefret ettiler. Bir topluluk bir başka topluluktan neden nefret eder? Kötü olduğunu düşündüğü için, zarar gördüğü için. Ötekiler, bir şekilde insanlardan zarar gördü ve onlardan nefret ettiler. Çözümü de hepsini öldürmekte buldular. Çocuklarla yapılan savaş; toprak istilası ve ağaçların katli... muhtemelen hepsine aynı faturayı kesmeleri için bir örnek teşkil etmiş olabilir, yani Şafak’ın yaptığı şeyler, bardağı taşıran son damla olmuş olabilir. Doğal olarak buz tarafı da harekete geçince buz ve ateş arasında bir hakimiyet savaşı başladı ve mevsimsel dengesizlik ortaya çıktı. Ateş ejderhaları yok olduğunda savaşın, buzun lehine döndüğüne inanıyorum çünkü yazlar kısalmaya kışlar da daha çetin ve güçlü geçmeye başladı. İşte ateş büyülerinin Ötekiler üstündeki olumsuz etkisi bu olabilir. Bir noktadan sonra o kadar çok güçlendiler ki yazlar uzamaya başladı hatta sık sık duyduğumuz Bitmeyen Yaz’ı getirmek için çabaladılar, R’hllor tarafı hala bunun için çabalamıyor mu? Kış tamamen yok olsun istiyor. Eh, böyle bir ortamda Ötekilerin harekete geçmesi doğal değil mi? Hayatta kalma mücadelesine girmişler. Bitmeyen Yaz yüksekle ihtimal onların yaşadığı ortamın da yok olmasına ve tabii olarak kendilerinin de yok olmasına neden olacak. Eğer durum bu ise Ötekilere sonuna kadar hak veririm ama işte... toptancı bir bakışla tüm insanlıktan nefret edip, yok etmeye çabalamaları da zaten başlı başına sorun. Özetle bu iki taraf arasındaki bitmeyen yaz-kış gelsin savaşı, tüm dengeleri altüst etti ve şimdi bir denge gerekiyor.
Peki İlk Uzun Gece Gerçekte Nasıl Sona Erdi?
Hikayelere bakarsak savaşarak ama bu ne kadar doğru? Bir diğer hikayede şarkı söyleyerek. Peki bu çok pasif ve etkisiz bir yöntem olarak görünüyor, yine de şarkının seride önemli olduğunu unutmamak gerekir. Belki de şarkı, sandığımız gibi bir şarkı değildir.
O dönem insanların sayısı, şimdikinden daha az olsa gerek. 100 ayrı krallık var, bunlar sürekli birbiri ile mücadele içinde olmalı, Fatih gelmeden önceki gibi bir sürtüşme olmalı; bir güçler birliği yok, ayrı gayrilik var. Sırf Starklar, kuzeyi ele geçirmek için bile savaş verip, bütün alayını ezip geçtiği bir tarihe sahipler. Eh bu da üç günde olan bir şey değil, yıllar süren bir durum. Bir de ölen insanların dirilip asker olarak kendilerine karşı kullanıldığı da düşünülürse karşıda sonu gelmeyen ve artıp duran bir ordu var. Yani öldür öldür nereye kadar devam edeceksin? İlla ki yorulup pes edeceğin bir an gelir. Bir kafa kesiyorsun, yerine üç tane çıkıyor. Böyle bir psikolojide galip gelmek pek olası değil.
Daha önce Son Kahraman’ın büyüsel yardım için Çocuklara başvurmasının arkasındaki bu yardımın belki ejderha camları olabileceğini söyledim, bu hala doğru olabilir. Ötekilerde kesinlikle işe yarayacak şey ejderha çeliği silahlar ve bu ejderha camından yapılan silahlar. İkisini de taşın altını kaldırınca kolayca bulamazsınız. Yine de ölülere karşı normal silah hatta temelde ateş yeterli. Ver ateşi, durdur ölüleri ama işe yaramamış. Yani ordular durdurulamamış. Ne oldu da sonra durdu? Çocuklar, Andalları bile büyüleri ile durdurmayı başaramadı ise onlardan gelen ne tür bir yardım, Ötekileri durdurabilir ki? Zaten unutmayın ki Martin’in serisinde büyü, çözüm olarak kullanılmıyor, en fazla sorunun bir parçası oluyor ki buz ve ateş arasındaki savaşın patlak vermesi sebeplerini konuşurken tam da olayın biraz da nedeninin bu olduğunu gördük, yani muhtemelen sebebin. Bunlar hep varsayım neticede, kesinliği yok. İnsanlar parça pinçik olduğu için etkili bir savaş sürdürememiş olabilirler, Son Kahraman bu eksiği tamamlamış olabilir ama yine de karşısında buz büyüsü kullanan, ölülerden devasa bir orduya sahip güçlü bir tehdit var. Çocuklarla olan savaşta bile tam üstünlük sağlayamayan ve ancak barış ile savaşı bitiren İlk İnsanların, Ötekilere karşı üstünlük kurarak onları defettiğine inanmak için geçerli bir sebebim yok.
İşte cevap aslında tam da bu olabilir; barış! İki ırk arasında olan savaşı bitiren şey iki tarafın bilgelerinin bir araya gelip, barışa öncülük etmesiydi. Yani savaşı bitiren kılıçlar değil, diplomasi oldu. Tam da Martin gibi savaş karşıtı birinden beklenecek bir hikaye. “Savaşın anlamsızlığını görürler ve barış yaparak bunu sonlandırırlar,” teması onun hayat felsefesine uygun görünüyor. Özellikle de savaşın ne kadar kötü olduğunu bize göstermek için yaptığı tüm o betimlemeleri düşünürsek. O halde Ötekilerle olan da bu olamaz mı? Son Kahraman, kılıç kullanmada çok mu mahirdi; tam bir komutan mıydı bilmiyoruz ama diplomasi yeteneği var gibi duruyor çünkü ortalıkta görünmeyen Çocukları bulup, onları yardım etmeye ikna etmeyi başarmış. Çocukların yardımı belki de buydu; iki tarafı bir araya getirip, barış anlaşması imzalamışlardır?
Şarkıcılar olarak da bilinen Çocuklar, daha önce söylediğim gibi doğadaki dengeye inanan bir halk izlenimi veriyor; herkes ve her şey uyum içinde yaşayabilir, yeter ki buna istekli olsun. İnsanlar zarar veriyor ama onlar yok olsun diye uğraşmıyorlar, aksine Bran ve Bloodraven ile olan ittifakları bize insanlar da yok olmasın diye çabaladıklarını gösteriyor ama bu, Ötekiler yok olsun istiyorlar demek değil. Zaten Ötekilerin de onlara zarar verdiğine dair bir bilgiye sahip değiliz. Ne yapmış ise insanlar yapmış ve Ötekileri zıvanadan çıkarıp kendine düşman etmiş, yoksa kendi halinde yaşayıp gidiyorlar gibi görünüyor. Sınır ihlali yapan insanlar yani, çocuklar değil.
Artık ne konuşmuş ne anlaşmalar yapmışlardır, bilemiyorum tabi. Bu “barış” tatlı bir hikaye olsa da kendi içinde tartışmalı bir yönü var, bu sebeple savaşarak önermesi daha akla yatkın geliyor fakat bahsettiğim noktalar da kılıç kullanarak önermesini zayıflatıyor. Olay şu; eğer olayı tetikleyen Şafak’ın yaptıklarıysa İlk İnsanların, onlar adına da konuşarak bir barış imzalaması akla yatmıyor. Neticede onlara kefil olamazlar ve Ötekiler de zaten buna güvenemez. Bunun için belki olası çözüm için şu senaryoları üretebiliriz.
1- İlk insanlar, kendi adlarına konuşarak “barış” yapar ve kendilerine düşen tarafı yerine getirirler. Bu durumda “küresel” olan uzun gece, sadece Essosla sınırlı olacak şekilde gerilemiş olabilir. Haliyle Azor Ahai, temelde sadece Essos’u kurtaran kişi olabilir ama bunun “nasıl” olduğu temelde gene muamma. Belki de insanların aksine sahip oldukları büyü ve bu gizemli kılıç, gerçekten de Ötekilerin canına okumayı başarmıştır? İlk İnsanların büyüsü yoktu, bunların var.
2- Diğer senaryo gene ilki ile ilişkili olarak bu sefer, Şafak’a karşı ittifak olmayı içermiş olabilir mi? Yani onlara kefil olamazlardı ama yaptıkları şeyi durdurmaları için Ötekiler’e yardım edeceklerine, karşılığında Westeros’taki Uzun Gece’yi ve saldırıları durdurmalarını talep etmiş olabilirler mi?
Eğer hatırlarsanız Targaryenlerin yahut onlar gibi ejderha sürücülerinin daha evvelden Westeros’a gelmiş olabileceğinden bahsetmiştim, Kral Viserys’in torunlarına anlattığı atalarının sur ötesine ejderhalarla gittiği savaş hikayesi buna bir işaret olabilir. Dahası Targ öncesi ejderhaların varlığı ve sonra bu ejderhaların ortadan kaybolması; Yüksek Kule’nin temeli gibi ejderha aleviyle şekillenen siyah taşlarla inşa edilmiş kökeni bilinmeyen yapılar... bunlar hep ejderha lordlarının Westeros’taki varlığına işaret.
Neticede Uzun Gecede Essos’tan, düşmanı kendi topraklarında yok etmek için gelen adamlar olsa gerekir? Belki ilk insanlar bile onların varlığından rahatsız olmuştur. Ulukurtların, ejderhaların dönüşüne işaret eden kuyruklu yıldıza nasıl tepki verdiğini hatırlıyorsunuz, pek hoş karşılamamışlardı. Sağı solu yakarak ilerleyen kişileri kuzeyin eski güçleri bile sevmez kanımca, özellikle de gene bu işte ağaçlar yanıyorsa... Zaten yapılar inşa etmeye başlamışlarsa kalıcı olmaya gelmişler demektir ve kuzeye kadar da gider bu iş.
Haliyle belki de olay, Öteki ve İlk İnsanlar birlikteliğine dönerek ejderha lordlarına karşı bir savaşa dönüşmüş ve Westeros’taki ejderhalar da bu sebeple yok olmuştur?
Sur, işin özünde bu sebeple yükselmiş olabilir mi? İddia edilenin aksine insanlar tarafından değil de Ötekiler tarafından yahut Stark-Öteki ittifakı ile yükselmiş olabilir mi? Bize anlatılan Sur, Ötekileri durdursun diye var. Pekala... ölülerin halihazırda warglanmışken suru geçtiğini ve ayaklandığını okuduk; yani sur, bu şekilde ölüleri durdurmuyor, ordular geçebilir haliyle kapıdan. Zaten warglanmış kartalın da surun üstünde uçabildiğini gördük. Yani warglama yeteneğini köreltmiyor, en azından tamamen. Buna rağmen buz wightı olan Soğukel, suru geçemiyor ama ateş ejderhaları da geçemiyor. Sur’u inşa edenler neden sadece Ötekileri değil, ateş tarafını da durduracak bir şekilde bu işi yapmış?
Diğer yandan Ötekilerin, Sur’u geçemediği bilgisi tamamen doğru da olamayabilir. Gece’nin Kralı hikayesine bakarsak Gece’nin Kraliçesi bir dişi Öteki ve kral ile ilk karşılaştığında Sur’un tepesindeydi ve 13 sene boyunca eşiyle beraber Gece Kalesinde hüküm sürdü. Eğer Sur’u geçemiyorlarsa bu kadın, nasıl burada varlığını sürdürdü? Hikayede anlatılan her şey birebir doğru olmasa bile kadının, Sur’daki varlığına güvenebiliriz. Tabi bu kadın, bir ihtimal insan-öteki melezi olabilir mi? Belki. Eğer durum böyle ise insan tarafı, sur için sorun teşkil etmeyebilir. Elbet bunun böyle olduğundan emin olmak için de bir sebebimiz yok fakat yine de bir ihtimal olarak köşede dursun.
Genel olarak buz ve ateşin suru geçememesinden yola çıkarsak buradaki asıl mesele buz ve ateş tarafının birbirine saldırmasının önüne geçmek olabilir mi? Barış, belki de zoraki şekilde sağlandı? Eğer durum buna benzer bir manzara ise bu savaşın barış ile bile olsa bitirilmesi kolay olmamıştır ve oldukça çetrefilli olaylar dönmüş olsa gerek. Bilinmeyen şeyler hakkında konuşurken net ifadeler kullanmak gerçekten zor ve gördüğünüz gibi aynı anda birçok senaryo yazılabiliyor.
Toparlarsak savaş, kılıçla bitmiş olabileceği gibi barış ve diplomasi ile sona ermiş olabilir, en azından uzun gece bu şekilde sonlandırılmış olabilir çünkü buz ve ateş arasındaki savaş bitmedi, o zamandan bu zamana kadar sürekli bir mücadele var hatta ateşkes olarak görmek daha mümkün olabilir bunu çünkü barış, iki taraf asla birbirine bir daha saldırmayacak taahhüttü iken ateşkes, sadece geçici barışı ifade ediyor ve Kış Geliyor, sözü de biraz bu anlamda yorumlanırsa... Starkların, neden Ötekilerin döneceğini bildiklerini gösteriyor olabilir çünkü geçmişte olan mutlak bir zaferden ziyade zorunlu bir ateşkesti ve ileride tekrar döneceklerini net şekilde ifade etmişlerdir. Belki de basitçe barış yaptılar... yahut evet, belki de hikayede anlatıldığı gibi Ötekilerin sonunda yenilgisi ile de olay sonuçlanmış olabilir... Yine de Starkların bu işin devamının geleceğini nasıl bildiklerini açıklamak bir parça zor. Stark Tehdidi videoma bakacak olursanız zaten Ötekilerle işbirliği içinde Starkların ataları ve bu söz bir uyarı değil, tehdit. Kurt saatinin yaklaştığını haber eden bir tehdit... bir övünme. Tekrar hatırlatmam gerekir ki saatleri ifade ederlerken şafaktan önce en uzun gecenin olduğu saat dilimine Kurt Saati diyorlar. Yani mantıken Öteki Saati falan demeleri beklerdim, uzun geceyi bunlar getirmiş ya... Starklar ne alaka ki kurt saati denmiş? Değil mi? Bir de sürekli kış ve buz ile olan ilişkileri-isimlendirmeleri falan... adamlar dibine kadar “ben buzu temsil eden bir haneyim, onun tarafında savaşıyorum,” mesajı vermiş. Targların aynı şeyi ateş için demesi gibi...
Gelelim bir diğer önemli konuya: Ötekileri Tekrar Harekete Geçiren Nedir?
İlk Uzun Gece, ister barış anlaşması ile olsun isterse kılıçla bitmiş olsun... Ötekiler, 5 bin sene sessiz kaldıktan sonra geri döndüler. Neden?
Savaşta yenildiler, senaryosundan yola çıkarsak Ötekilerin tekrar saldırma sebebi çok yaygın olan bir motive ile olsa gerek “intikam!” Geçmişte yenildiler ve şimdi rövanş için döndüler. Zaten buzun intikamı temsil ettiğini bilmemiz, ayrıca onların insanlardan nefret ettiği gerçeği ile doğrudan örtüşen bir şey.
O halde bu Ötekiler, tekrar saldırmak için, niye bu kadar zaman beklemek istemiş olabilirler ki diye de sorabiliriz. Neticede insanlar bile yeniden savaşmak için bir ömür boyu bekleme ihtiyacı duymaz, birkaç seneye veya birkaç on seneye toparlanıp saldırır. Ötekiler ise ya ölümsüz ya da yaşlanmaları yavaş ilerleyen çok uzun ömürlü canlılar ve buz büyüsü gibi bir üstünlükleri var, yani toparlanmaları zor olmasa gerek. Orduları ölülerden oluşuyor neticede, kendilerinden ziyade onları savaştırıyor. Cevap sandığımız kadar karmaşık olmayabilir, yani belki de beklemediler, onların topraklarında geçen birkaç sene, insan topraklarında binlerce yıla tekabül ediyor olabilir, aynı Sidhe hikayelerinde olduğu gibi. Ölümsüz Topraklardaki birkaç sene, insan dünyasında 300 seneye denk gelmişti hatırlıyorsanız. Elbette onların dünyasında her sene 200 - 300 seneye denk gelmediği sürece 5 bin sene sonra saldırmaları aklıma çok yatmaz, zira gene çok uzun bir süre beklemiş olurlar.
Bu durumda belki bekledikleri bazı özel şartlar vardı? İlk seferinde kaybetmişlerdi, bunun tekrar olmasını istemedikleri için en doğru zamanı beklemek istemiş olabilirler mi? R’hllor tarafında kurtarıcı kehanetleri varsa aynısı veya benzeri Ötekiler tarafı için de geçerli olmaz mıydı? Özel olarak Jon’u arıyorlardı ise yahut Jon olmasa bile aradıkları özel biri vardı da bu sebeple Nöbet’e saldırıp, onu arıyorlardı ise... o halde bu kişinin kim olduğunu ve ne zaman doğacağını hatta nerede bulabileceklerine dair bazı kehanetlere sahip olmaları gerekir. Bu kişi düşman da olsa yanlarına katmak isteyecekleri biri de olsa bir şeyler var gibi görünüyor. Haliyle “zamanlama” tamamen bundan ibaret olabilir. Lakin başka bir durum da olabilir ama buna birazdan gireceğim.
Barış ile savaş sona erdi, önermesinde ise yeniden saldırmaları için en mantıklı çıkarım insan tarafının anlaşmayı artık ihlal etmeye başlaması olabilir. Tabi “intikam” noktası hala bu senaryo için de geçerliliğini koruyor. Anlaşmanın içeriğini bilemediğimiz için ihlalin ne olduğunu belirlemek zor zira teknik olarak iki tarafı birbirine düşüren ana sebebi de bilmiyoruz, elimizde sadece fikirler var lakin en makul çıkarımın “sınır ihlali,” olduğunu kabul etmek gerekir. Ötekilerin yaşamlarını/topraklarını tehdit eden eylemlerde bulunmak, en başta onları saldırmaya iten sebepti, düşüncesinden yola çıkarsak anlaşma da buna uygun şekilde şartlara sahip olmalı.
Doğanın iki gücü savaşmaya başladığında ama “barış” yahut “ateşkes” ile savaşa son verdiklerinde... ileride birbirlerine üstün gelmek adına yapılacak olası bir eylemin sonucu anlaşmayı ihlal kabul edilebilir zira bariz ki insanlar, gidip de Bitmeyen Kış Topraklarını işgal etmeye çalışmadı.
Sonuca Bağlayalım...
Lakin bana kalırsa hepsini bir kenara atın. 5 bin sene önce olan ne idi ise... Sur’u oraya diken güç kimdi ise... muhtemelen buz ve ateşin birbirine girmesine engel olmayı temel amaç edindi. İki taraf da birbiri için çizilen sınırı geçemedi, böylece buz ve ateş doğrudan bir savaş veremedi. Yani sur, sadece insanları ötekilerden korumak için değil, Ötekileri de insanlardan korumak için yapılmışa benziyor, özellikle de ateş ejderhaları ve onları süren sürücülerinden. Bunu yapmaya yanaşacak ve bu güce sahip olabilecek kişiler ise büyüleri ile geçmişte kendilerini gösteren Ormanın Çocuklarıdır. Eğer hatırlar iseniz geçmişte iki kere çok güçlü büyüler yapmışlardı. İlk seferinde, Essos ve Westeros’u birbirine bağlayan Dorne kolunu parçalayarak İlk İnsanların buraya geçişinin önüne geçmek içindi diğeri ise sebebi bilinmeyen bir sebeple suları yükseltip Moat Cailin’in olduğu Boğaz’ı parçalamaları için suyun gücünü kullanmaları... zamanla burası bataklığa dönüşmüştür ve kuzey ile güney arasındaki sınır çizgisi olmuştur. Bunun sebepleri ayrı tartışma konusu, belki ikisi de ilk insanlarla olan savaşla ilgili veya belki ikincisi buz ve ateş savaşı ile ilgili... bilemiyoruz ama burada önemli olan bu Çocuklar, böyle büyük şeyler yapabilecek büyü gücüne sahipler. Yani ya kolu yıkmış, geçemesinler diye... ya da yine aynı sebeple bu sefer bataklığı oluşturmuşlar. Yani sürekli bir sınır çekme eylemi var gibi görünüyor. Sur da bu eylemin farklı bir yöntemi olabilir.
Bunlar Şarkıcı, şarkı söylerler... şarkı söyleyerek büyü yapıyorlar muhtemelen çünkü şarkı, ahenktir/doğanın bir parçasıdır. Aslında Martin, şarkı meselesini muhtemelen Orta Dünya’dan esinlenmiştir, orada da şarkının belli bir büyüsel gücü vardı, bir araç olarak kullanılıp dünyaları vs. inşa edebiliyorsunuz. Şarkıda ahenk olduğu zaman yaratılan şeyler de güzeldi ama Morgoth gibi biri ahengi bozduğunda işler sarpa sarıyordu. Bu sebeple Uzun Gece’yi şarkı söyleyenler sonlandırdı hikayesi, artık o kadar saçma ve pasif bir eylem gibi gelmiyordur kulağa diye düşünüyorum? O kişiler muhtemelen büyü yapmışlardı, aynı Çocuklar gibi. Tabi onların şarkısı her şeyi sonlandırdı, diğerlerin eylemi hiçbir işe yaramadı, demeye getirmiyorum ama belli mi olur, Şarkıcılarla beraber hareket etmiş olamazlar mı? Daha önce bahsettiğim “zorunlu barış/ateşkes” bu şekilde doğmuş olamaz mı? Son Kahraman’ın yardım isteği Çocukları, böyle bir şey yapmaya itemez mi? Bence gayet mümkün.
Yine büyülerini kullanarak toprak ve taşı harekete geçirip, suları yükselttikleri gibi bunları da yükseltip, sur inşası tamamlanabilir. Zaten hava soğuk, kış, kar vs. derken zamanla da bu kaya/toprak seti, buz tutmuştur. Zaten muhtemelen bu bölgenin seçiminde dağlık/yüksek tepelerin var olması etkili oldu; Gri Gözcü kulesi tarafında yükseklik çok daha uzun, bu da buradaki dağ/tepe temeli yüzünden. Yani dağların nasıl oluştuğunu zaten biliyorsunuz, bunları harekete geçirip yükselten bir şey yapmışa benziyorlar. Mimar Brandon’ın sadece devleri kullanarak, bu Sur’u bu kadar yükseklikte inşa edeceğine inanmak çok makul gelmiyor. Çin setti bile şimdiki haline yüzyıllar içerisinde geldi, resmi bitiş tarihi 17. yy... bir nesilden daha fazla süren bir inşa sürecinden bahsediyoruz ki en yüksek noktası 4 metreye yakın ama Sur, en az 200 küsur metre ve Gri Gözcü bölgesi bahsettiğim sebepten 270’lere dayanıyor. Şimdi buranın inşası sizce de birkaç senede devlerin buz kütlesi taşımasıyla mı olmuştur? Kulağa saçma geliyor, dimi?
Sur’un inşasında Çocukların yardımı alındığı zaten bilinen bir şey ama taş ve buz taşımaktan ibaret, yıllara yayılan bir inşa olmayacağı aşikar... yaptıkları büyü, bu suru yükseltti. Çocukların mağarasındaki koruma büyüsü, Sur’daki koruma büyüsüne çok benziyor zaten hatta hemen hemen aynı olduğunu düşünebiliriz. Bu Brandon, belki de hikayede çocuklardan yardım isteyen Son Kahraman’dı. Çocukların yardımı tam olarak böyle olmuştur ve savaş da bu şekilde bitmiş, Starklar da Nöbet’i kurup, sur’a dikerek beklemelerini emretmiştir ÇÜNKÜ Ötekilerin sonsuza kadar sessiz kalmayacağını, eninde sonunda bir yolunu bulup geleceklerini biliyordu, belki de doğru zamanda dönmelerini amaçlıyordu. Bu artık Starkları, Ötekilerin neresinde koyacağınıza göre değişir. Nöbet’in kendi işine bakan, krallıkların hiçbir işine burunlarını sokmayan bir oluşum olduğunu unutmayın. Yani ne güneyde olan bitene ne de surun ötesindeki kuzeyde olan bitene karışma yetkileri yok, sadece surda bekleyecekler... ötekileri ve belki de güneyden de gelebilecek ejderha lordlarını...
Bu da bize olası bir gerçekliğe götürüyor; savaş hiç bitmedi! Barış hiçbir zaman sağlanmadı! Ötekilerin ortalıkta olmaması, onlar açısından zorunlu bir inzivadan kaynaklı olabilir, malum sur dikildi ve geçemediler... neticede ölüleri, oradan uçurarak geçiremezlerdi. Yine de bu sessizce bekledikleri anlamına gelmiyor arkadaşlar. G’nin Kralı hikayesine bakarsak bazı girişimler olmuş. Dişi Öteki, neden lord kumandanı seçti? Neden herhangi bir kuzeyli krala gitmedi? Sur’a girmesi zaten ayrı bir gizem ama bu kısmı görmezden gelirsek... neden o? Nöbet’i içeriden ele geçirmek mi istediler? Sur’u yıkma, etkisiz hale getirme girişimlerinden biri miydi bu? Bu gecenin çifti, ötekilere kurban da vermiş, ne vermişler bilmiyoruz... ama bu kurban girişimine çok kızmış kuzeyliler, nasıl rezil bir şey kabul etmişler ki adını bile silmişler adamın. Oysa gariptir ama kuzeyliler, zaten insan kurban eden bir topluluk. Bebek kurbanı verdiler de bunu mu kabul edilemez buldular? Bilmiyoruz.
Diğer yandan Yüzsüz Adamların, Ötekilerle olası ilişkisine dair kuramları doğru kabul eder isek Valyria’yı ve ejderhaları yok etmeleri... onların savaştan hiç vazgeçmediğini, farklı şekillerde sürdürdüğüne dair bir işaret olabilir. İlk Yüzsüz, bir şekilde Büyük Öteki tarafından yönlendirilir ve ona büyüler öğretilir... zamanla tarikat büyür, genişler ve güçlenir... sonra yeteri kadar güçlü olduklarında da Çocukların, daha önce iki üç kere yaptığına benzer bir büyü ile volkanik dağları harekete geçirirler ve bummm... valyria ve ejderhalar ölür. Tabi burada Targaryenları hesap edemediler, onları kurtaran da muhtemelen R’hllor oldu çünkü hayatta kalması elzem görülen tek aile bunlar gibi. Özel bir aileye benziyorlar çünkü binlerce yıl boyunca boruyla hükmedilen ejderhalara, nedeni bilinmeyen bir sebeple, borusuz hükmetmeye başladılar. Düşünün diğer ejderha hanelerinin yapamadıkları bir şeyi başarmışlar.
Hisar’ın ve bazı hanelerin, güneyli ihtirası komplosunun başını çektiği kuramlarını da doğru kabul edersek... FM’ler kalan Targaryenlerin sonunu getirme adına... yahut ejderhaların sonunu getirmek adına... işe müdahil olmuş olabilir mi gizlice? Summerhall Yangınından onların sorumlu olabileceğini söylemiştim ve o gün orada olan 7 ejderha yumurtasına ne olduğunu da sormuştum, kim aldı? Olaya sebep olan yumurtaları da alıp götürdü diye tahminde bulunmuştum. Dans, Targaryenların saçmalıkları yüzünden vuku buldu ve bu da ejderhaların ölmesine sebep oldu. Bu şüphesiz ki buz tarafının ekmeğine yağ süren bir ahmaklıktı ama ne oldu ise büyü güçlerinde zayıflama var görünüyor, ejderhalar doğmamaya başladı, doğan son birkaç da hastalıklı doğdu ve kısa sürede öldü. Hane artık ejderhasız olduğu için tehdit değildi ama 5. Aegon’un girmişleri buz tarafında tekrar tehlike çanlarına sebep oldu ve Summerhall ile olayın önüne geçildi. Yine de hane tehlikeli olabileceğini gösterdi, ejderhaları getirmek için her han bir şey yapabilirlerdi... özellikle de şu Fatih’in kehanetini düşünürsek, bunu bilenler her şeyi yapacaktı muhtemelen. Bu sebeple güneyli ihtirası da siyasi bir entrika olarak hanenin sonunu getirdi ve tehlike ortadan kalkarak, savaşı kendilerince kazanmış yahut üstün gelmiş olduklarını düşünmüş olmalılar... tabi Dany’yi de hesap edemezlerdi. Neticede ateş tarafı da boş duracak değil.
Yani özetle buz tarafı, bunca yıl boyunca farklı mücadele yöntemleri ile ateş ile olan savaşına hep devam etti, asla savaşmaktan vazgeçmedi, barış olmadı. Haliyle aslında geri gelmediler... Tormund’un da söylediği gibi sen görmesen bile hep oradaydılar. Ateşi zayıflatıp, kendilerini güçlendirerek baskın gelmek istediler. Ateş ejderhaların yok olması, onlara bunu bir süre sağladı da zaten... Sonra da surun yıkılması ile önüne geleni yok ederek işi kökten bitirmeyi düşünmüş görünüyorlar. Biz 5 bin sene boyunca barış var zannederken aslında soğuk savaş dönüyormuş yani. Unutmayın ki yeryüzünde her yerde ejderhalar vardı, sadece Valyria’da değil ama hepsi zamanla yok oldu. Nasıl ve neden? Bilgi yok. Kalan Valyria ejderhaları da kıyamette öldü ve sona kalan Targ ejderhaları da kendi salaklıkları ve gizemli bir büyüsel etkinin azalması yüzünden yok oldu. Mis gibi ateşin canına okumuş buz tarafı.
Bir ek parantez açmak istiyorum. Aslında insanlardan nefret ettikleri ve onları öldürmek istedikleri temelde doğru olsa da neden bunca yıldır Yabanılları yok etmediler, onu merak ediyorum. Arzu etmeleri halinde ilk aşama onları öldürebilirlerdi ama yapmamayı seçtikleri gibi Craster gibilerle de anlaşma yoluna gitmişler. Belki de Ötekiler, sandığımız gibi tüm insan yaşamını yok etmeye gelmiyordur. Yahut daha göremediğimiz büyük bir zayıflıkları var.
Peki hikaye nasıl bitecek? Ötekilerin kinle saldırıp insanlığı yok etme arzusu... buz ve ateş arasındaki bu savaş... bunlar nasıl bitecek?
Muhtemelen ilk uzun gecenin anlaşma ile bitmediğini ve bunca yıl savaşın hep devam ettiğini kabul edersek “tekrar barış olacak/ tekrar anlaşma yapılacak,” demek mümkün değil çünkü ilk seferi hiç olmadı. Yine de bu asla olmayacak demek değil. Tabi kesin emin olmak da mümkün değil.
Fatih, kuzeyden gelen bu tehdidi gördü ve mevcut Westeros’un bu parçalanmış haliyle, onlara karşı durmasının mümkün olmadığını fark ederek krallıkları birleştirdi. Muhtemelen hepimiz gibi onun da kafasındaki kılıç ve ateş ile mücadele verip, onları tamamen yok etmek. Buz ve Ateşin Şarkısı adını verdiği bu kehanet rüyasının yorumuna göre tahtta bir TARGARYEN oturmak zorunda ve bu Şarkı da yani kurtarıcı, onun soyundan gelecek. Dikkat ederseniz yorum diyorum çünkü kehanetin ne olduğunu hiç görmedik, belki yeni kitaplarda öğrenmek mümkün olabilir. Bir Targ’ın oturması doğrudan Şarkının kendisine gönderme mi yoksa herhangi bir güçlü kral/kraliçenin oturması gerektiğine mi... onu da bilmiyoruz lakin bana soracak olursanız muhtemelen zamanı geldiğinde şarkının liderliğinde toplanmasını kastetmiş olmalı. Onun ejderha kanı taşıdığını, kendi soyundan olduğunu fark edince de böyle bir yorum yapıp, krallığı birleştirdi.
Tabi kaderin cilvesi... Targaryenler artık tahtta değil ve savaş, Diyar’ı bir kere daha kanatıp bölme aşamasına geldi ki parçalanacaklarına inandığımı biliyorsunuz, yani her şey yine Fatih öncesine dönecek gözüküyor. Martin tüm emekleri boşa çıkarmak için uğraşıyor anlayacağınız. Diğer yandan elimizde Fatih’in soyundan gelen iki kurtarıcı adayı var; Jon Snow ve Daenerys Targaryen. Dany’nin aksine Jon, sadece bir Targ değil ayrıca bir Stark. Söz konusu buz ve ateş arasında olan bir savaş ise 5 bin sene önce onlarla mücadele edip, Sur’un inşasında katkı sağlayan hatta bir ihtimal Gece’nin Kralı’nın aslen bir Stark olduğu gibi noktaları göz önüne alırsak... Starklar olmadan bu savaş olmaz ama Fatih’in yorumunda onlara dair görünürde hiçbir şey yok, şarkının isminin buz ve ateş olması dışında elbet. Nasıl ki ateş, Targ hanesini simgeliyor buz da Starkları simgeliyor. Yani basit bir düz mantıkla harekete geçtiğimizde bu şarkının, Jon olduğu yorumunu yapıyoruz. Zira şarkıdan kastın ahenk olduğunu unutmazsak buz ve ateşin ahenginden bahsediyor Fatih. İki taraf arasında uyum sağlayabilecek kişi kim olabilir? Bu iki aday arasında en iyi buna oturan? Elbette Jon. Olaya sadece anne babası olarak da bakmayın. Kendisi şu an öldü ve sonraki kitapta dirilecek. Buzun ölüm, ateşin yaşam olduğunu düşünürsek de Jon, ayrıca ölüm ve yaşamı tatmış/ikisi arasında duran bir kişi olarak da öne çıkıyor. Onun Westeros’un en sıcak bölgesi olan Dorne’da doğup, en soğuk bölgesi kuzeyde büyümesi de işin ayrı ironisi ve hoş bir gönderme diye düşünüyorum. Son kitapta gördüğü rüyasında buzdan bir zırh giyip, elinde de alevli bir kılıç tutması, onun buz ve ateşin çocuğu/şarkısı olduğuna gönderme olamaz mı? Üstat Aemon ne diyordu? Buz muhafaza eder, ateş ise tüketir. Muhafaza etmek korumak, demektir ki buzdan bir zırh bu yönden daha anlamlı. Tüketen ateş ise hem kullananı hem de çevresindekileri yok eden bir silahtır, ejderhalar tam da bu yönden harika mecaz... hem insanları yok etti hem de kendisini süren insanların sonu oldu. Jon’un elinde “düşmanı” yok edecek bir güç olacak ama o güç, kendisini de başkalarını da tüketebilir, dikkat etmesi gerekecek.
Şu ana kadar Jon’un savaşçı olduğunu gördük, iyi bir tane şüphesiz ama en iyilerinden biri mi? Öyle olmasını istesem de şimdilik bu yorumu yapamam ama hakkını verelim, kendini geliştirmek için sürekli talim yapıyor. Diğer yandan savaş taktikleri ve savaşa liderlik etme konusunda da iyi olduğunu gördük, yani bir komutanlık becerisi de göze çarpıyor. Genel liderlik vasfını ve insanları çevresinde birleştirmeyi becerdiğini de gözlemleyebiliyoruz fakat bana soracak olursanız Jon, ilk povdan itibaren başka bir konuda ayrıca öne çıkartılıyor; maniple ve ikna... Stannis bile onun pazarlık becerisini överek iyi olduğunu ifade etmiştir. Hiçbir geliri olmayan Sur’a Braavos’tan borç para alabilecek kadar ağzı iyi laf yapıyor, elçiyi nasıl ikna etmeyi becerdi çok merak ediyorum. Aklı başında kimse Nöbet’e para vermez; hayır yani tahtta oturan bir kral da yok ki bunlarda kullandıkları para tahsil etme yöntemleri Nöbet’de işe yarasın... Yabanıllar ile pazarlık yapıp, Sur savunmasında yanında savaşmaya ikna etmesi? Diz çökmem diyen bu inatçı, başına buyruk halkı ikna etmek az bir şey değil, hele ki binlerce yıl boyunca savaştıkları Nöbet ile beraber sur’da gayri resmi Gece Nöbetçiliği yapmaya ikna etmek ayrı bir olay. Bir de bunu yaparken bu halkı resmen donuna kadar soydu, hazinelerinizi verin öyle geçin... ben bunu hep komik buluyorum. Tormund’a göre bu “kan parasıydı,” yani geçmişte yapılmış savaşlarda öldürülen Kargalar adına kesilmiş bir bedel. Üstüne çocuklarını Jon’a esir verdiler. İyi ki diz çökmemişler hani... Yani Yabanılların gözünden bakarsak bu bir barış anlaşması; Yabanıllar, Jon’un önlerine koyduğu her şartı – kaybeden taraf olarak- kabul etti ve anlaşmanın kendine düşen kısmını yerine getirme sözü verdiler, Jon da kendi verdiği sözü tutacak. Görüyorsunuz ki binlerce yıl süren Nöbet ve Yabanıl savaşı, Jon'un araya girmesi ile “barışla” sonlandı ve artık müttefik oldular.
Daha önceki videolarda Kahramanın Sonsuz Yolculuğu için ne demiştim? Kahraman, asıl sınavıyla yüzleşmeden önce gelişmesi ve hazır olması için küçük sınavlarla yüzleşmek zorunda. Jon’un surda tecrübe ettiği her şey sadece bir fragmandı, filmin aslı kuzey kralı olduktan sonra daha büyük ölçeklerde yaşanarak karşısına çıkacak. Fragman, Jon’un Nöbet’in kadim düşmanı olan Yabanılarla savaşması ve sonra onlarla anlaşıp barış yapmasıyla son buldu. Aynısını Ötekiler için de görebiliriz. Yani ilk aşama bir çatışma, savaş olsa gerek... muhtemelen beklediğimiz şekilde olmayabilir ama dizideki gibi bir günde de olup bitecek kadar değil tabi.
Peki Ötekiler anlaşmaya meyilli bir topluluk mu? Aslında bence öyle. Craster örneği bize bunu anlatıyor olabilir. Ne demişti?
Dindar bir adamın böyle bir şeyden korkması için hiçbir neden yoktur. Bir keresinde etrafı koklamaya geldiğinde Mance Rayder'a da aynı şeyi söyledim. Kılıçlarınız ve kanlı ateşlerinizle öttüğünüz gibi, asla dinlemedi. Beyaz soğuk geldiğinde bunun sana hiçbir faydası olmayacak. O zaman sana sadece tanrılar yardım edecek. En iyisi tanrılarla aranı düzeltmek.
Craster, kendisine dokunulmaması karşılığında erkek bebeklerini ve onlar olmadığında da hayvanlarını veriyordu. Neticede kendi çıkarları için – artık onları ne için kullanıyor ise – anlaşmaya yanaştılar. Belki önce Craster bunu önerdi, belki onlar önerdi, bilmiyoruz ama ortada bir anlaşma/pazarlık var. Nöbet, saldırıdan kaçıp Craster’a sığındıklarında onun topraklarına girmediler, başka bir saldırı yapmadılar. Yani bu yaratıklarla konuşup anlaşmak temelde mümkün, yeter ki ikna etmesini bil. Craster’ın sözleri de ilginç aslında... beyaz soğuk geldiğinde diyor yani kış geldiğinde... kendilerini korumak için aldıkları önlemler işe yaramayacak. Sadece Ötekiler onlara yardım eder ve bunun için onlarla anlaşman/aranı düzeltmen gerekiyor.
Daha önce dediğim gibi belki de onların niyeti tüm insanları öldürmek değildir. Yine de savaş olacak ve binlerce hatta milyonlarca kişi günün sonunda ölebilir. İşte Jon’un bir noktadan sonra Yabanıllarda olduğu gibi savaşın sonunun iki taraf için de iyi bitmeyeceğini anlamasını ve Ötekiler ile İnsanlar arasındaki barışı sağlamak için adımlar atmasını bekleyebiliriz, Şarkıcılar da bu konuda yardımcı olabilir çünkü muhtemelen temel amaçları bu; ahengi oluşturmak için savaş bitmeli. Bu sefer gerçekten bitmeli. Artık Jon’a buz tarafından bir gelin mi verirler yoksa Jon’u mu kral diye alıp götürürler falan bilemiyorum... basitçe anlaşmanın garantörü olarak olduğu yerde bırakıp, insanların buna uymasını sağlamasını talep etmeleri daha makul olabilir. Çocuklarla anlaşmada yeşil adamlar, anlaşmayı korumak için kalmıştı. Sur’u da bir çeşit anlaşma kabul edersek Nöbet, bu anlaşmanın hatırası olarak görülebilir. Birileri bu unutkan insanlara anlaşmayı hatırlatmalı.
Ötekiler, anlaşmaya varmak için ne talep edebilir? Benim aklıma ilk gelen şey ateş tarafını dizginlemesini isterler. Dany’nin kurtarıcı psikolojisi ile sağa sola saldıran bir figüre dönüşmesi halinde onun durdurulması onların öne süreceği şartlardan biri olabilir. Dany’nin nasıl öleceği ile ilgili işaret ve kehanetler üstüne yaptığımız konuşmaları hatırlarsanız zaten Jon’un ölümünde pay sahibi olacağını öngördüğümü biliyorsunuz, diziden sonra zaten neredeyse herkes aynı şeyi bekler oldu. Haliyle bu olası senaryo ile paralel bir durum diye düşünüyorum. Bir bakıyorsunuz Ötekiler, Dany ve R’hllor tehdidinden kurtulmak için Jon ve Starklarla işbirliği yapıyor... aslında Jon’un Melisandre’den ve dininden hoşlanmadığını ve bunun temel sebebinin de insanları ateşle yakmak olduğunu biliyorsunuz. Ateşin oğlu olsa da şu ana kadar ateşten pek hoşnut olmadı, ben olsam ben de hoşnut olmazdım. Sonuç olarak bu düşünce de dans 2 ve şafak savaşının paralel zamanlamarda olacağı fikriyle uyumlu... tabi neticede şu ana kadar söylediğimiz her şey birer fikir, senaryo ve olasılıklardan ibaret... bazılarını temellendirmek mümkün ama çoğunu mümkün değil.
Yine de güzel bir beyin fırtınası olduğunu düşünüyorum, ben bu konuyu konuşmaktan zevk alıyorum ama kabul etmem gerekir ki sorunsal videolarımın temel sıkıntılarından biri çeşitli olasılıkları konuştuğum için anlatımın biraz kafa karıştırıcı olması mümkündür. Eh olayın doğası bu, yapacak bir şey yok. Kafanızın karıştığı bir nokta varsa sormaktan çekinmeyin.
(Video halini dinlemek isteyenler için)