Post by YeniAy_Ottoman on Nov 11, 2022 14:46:41 GMT
Stannis'in Hikaye Başlangıcı yazısının devamı... İlgili videomun metin halidir.
Herkese selamlar, The Wolf Pack kanalına hoş geldiniz!
Stannis Baratheon’un hikaye ve karakter incelemesine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu video ağırlıkta Stannis’in hikaye sonunun nasıl biteceğine odaklanacağı için bir önceki videodan biraz farklı olarak tahminler ve ön görüler üzerinden gidecek. Buna geçmeden önce Stannis’in beşinci kitapta ve 6. kitapta yayımlanan POV’unda yaşadıklarına dair kısa bir özet ve karakteriyle ilgili son bir çözümleme yaparak, tahmin kısmına geçeceğiz.
Stannis, Karasu Savaşında kaybettiği gücün ardından hatırlayacağınız üzere içinde bulunduğu umutsuzluktan dolayı istemeye istemeye de olsa Edric Storm’u yakmaya niyetliydi ama Davos, çocuğu Lys’e kaçırdığı için bu gerçekleşmemişti. Onun yerine Davos, Stannis’e kuzeyi önerdi. Nöbet, bir zaman önce tüm krallara “yardım çağrısı” göndermişti ve hiçbiri yardıma gitmemişti. Stannis mektuptan haber edilince hem yardım etmek için hem de bana göre iyi bir fırsat gördüğü için kuzeye gitme kararı aldı. Yardım etmek için çünkü daha önceki videoda söylediğim gibi Stannis, omuzlarına yüklenen sorumlulukların hakkını vermek için uğraşan biridir, onlara sırtını dönmez; Davos’un ona vazifesini hatırlattı, ifade etti; haklarına o kadar çok odaklanmıştı ki tahtı kazanmak için önce krallığı kurtarması gerektiğini fark etmediğini, söyledi. Ayrıca unutmamak gerekir ki kuzey, hakiki tehlikenin geleceği yer. Bununla beraber buraya gelmek bir fırsat zira kuzey, kralını yeni kaybetmiş, Starklar görünürde yok olmuş ve Bolton-Frey ittifakının eline geçmişti. Haliyle diğer sadık lordlar Stannis’in yanına geçerek ona güç kaynağı olacaktı ve bu şekilde Stannis, kuzeyin gücünü ardına alarak tekrar güneye inecek ve tahtını almaya çalışacaktı ama önce kuzeyi ikna etmeliydi, bunun için de Boltonlardan kurtulması gerekir ki kuzey lordları, onu desteklesin. Yani Bolton’a karşı bir savaş, kuzeyi Stannis’in çevresinde toplamak için çok iyi bir araç olacaktı ama elbette Stannis, bundan önce başka bir şey yapmalıydı. Anlaşılan evvel ki yanlışlardan ders almış ve tahmin ediyorum ki Davos veya Melisandre bu konuda tavsiye vermiş olabilir; Jon Snow’u meşrulaştırarak Kışyarı Lordu ilan edip, kuzeyi bir Stark’ın etrafında toplayıp, o Stark’ı da kendine bağlayarak kuzey gücünü elde etmek daha akıllıca göründü ki sonunda bir politik hamle yaptı! Bu iyi bir hamle ama bence geç kalınmış bir hamle. Jon videolarından hatırlayacağınız gibi bunu gerçekten çok istiyor hatta kabul etmeye karar vermişken yeminlerini seçerek vazgeçiyor.
Stannis, benzer bir taktiği Yabanılları da kendi gücüne katmak için Mance’i ikna etmek üzerine kuruyor ama görünüşte Yabanıl Kral bunu kabul etmiyor ama biz biliyoruz ki Stannis’e hizmet etmeyi garip bir yol seçerek kabul etti. Bunu neden açıkça yapmadığını düşündüğümde aklıma gelen şey muhtemelen Yabanıl kültüründen kaynaklı olduğu yönünde; bildiğiniz gibi Yabanıllarda kral seçimi ve onu takip etmek sur gerisinde olduğu gibi değildir, her an sizi kral görmekten vazgeçebilirler ve siz yine sıradan biri olursunuz. Bir güneyliye diz çökmek ve ilahlarını yakmak ve din değiştirmek gibi seçenekler %100 Yabanılların Mance’i terk etmesine sebep olacak şeylerdi, o da bunu bildiği için direnmiş ve başka bir şekilde hizmet etme konusunda anlaşmış olmalı. Kısacası Stannis’in diplomatik girişimi Jon’un yeminlerine sadakati ve Yabanıl kültürünün farklılığı yüzünden çöp oluyor ama yine de Stannis ve Melisandre Jon konusunda tamamen vazgeçmiş değiller. Melisandre’nin ısrarına bakılırsa Stannis’i Jon konusunda zorlayanın kırmızı kadın olduğunu düşünüyorum zira ilk savaşında yanında olmadığı gibi ki kaybetmişlerdi, ikinci savaşında da Stannis’i takip etmek yerine Sur’da kalıyor ve Jon’u ikna etmek için oyunlara girişiyor.
Stannis kuzey lordlarına çağrı yapsa da kimse yanaşmıyor ve Mormontlardan sert bir tepki alıyor; “sadece starkları kral kabul edip, onları takip edeceklerini” söylüyorlar. Kuzey Komplosu videolarımı hatırlıyorsanız ilk aşama başta Lord Manderly olmak üzere komplocu lordların, Stannis’i pek kaile almadan en başta yaptıkları planları takip ettiklerini ama bir süre sonra Stannis’i o bilmese bile kendi planlarına bir şekilde dahil ettiklerini, bu sebeple Dişi Ayı’nın onun yanına gönderildiğini ve (muhtemelen) Dağ Kabilelerinin ona katıldığını söylemiştim. Aynı kabilenin lordlarının, Stannis ile beraber yaşlı oldukları gerekçesi ile gitmediklerini ama düğün ve süt anne bahanesi ile koşa koşa Jon’un yanına gittiğini hatırlayın. Bu sebeple komplonun bir parçası olduklarına inanıyorum. Komplo ayrıntıları için video serisini izleyebilirsiniz, burada gerektiği takdirde sadece yüzeysel üstünden geçeceğim. Diğer yandan Stannis’in geldiğini haber alan Roose Bolton da Dehşet Kalesine saldıracağını düşünerek, içeriğini bilmediğimiz ölümcül bir tuzak hazırlıyor ama Jon sayesinde Stannis, tuzağa düşmekten kurtuluyor; yönünü değiştiriyor, Gloverların kalesini kurtararak Asha ve adamlarını ele geçiriyor, dağ kabilelerinden yanına adam katıyor, Mors Umber de ona katılıyor ve doğruca Kışyarına doğru ilerlemeye başlıyor. Lakin bastıran kar fırtınası ve kışın yaklaşması şartları zorluyor ve ilerlemeyi yavaşlattığı gibi yiyecek sorununun da ortaya çıkmasına sebep oluyor. En sonunda Stannis ve ordusu, Kışyarına üç gün uzaklıktaki bir köyde karargahını kuruyor ve Boltonların üstüne geleceği gerekçesiyle savunma hattı oluştururken okuyoruz. Bu arada da kalenin muhafızı olan amca Karstark’ın gizli hançer olarak Stannis’in yanına Bolton tarafından yerleştirildiğini gördük ama Jon’un olayı Alys Karstark’tan öğrenmesi sonucu onu bulmak için yola çıkan Braavos elçisi ile haberi ulaştırıyor; Stannis, adamları yakalatıyor ve böylece tuzaktan kurtuluyor. Bu sırada da Demir Banka ile bir anlaşma yaparak adam toplamasına yardım edecek altını elde eder. Umberlardan bir kol Kışyarı önüne ulaşmıştı ve Theon, sahte Arya olarak Ramsay ile evlendirilen kahyanın kızıyla kaçarken Stannis’in eline düşer. Theon Ramsay’in savaş için geleceğini söylese de şimdilik gelen Frey ve Manderly birlikleridir. Şövalyesine Arya’yı, Braavos Elçisini ve Dişi Ayı’yı alıp, Sur’a götürmesini ve sonra Braavos’a gidip en az 20 bin adama dönmesini emreder. Bu zaman zarfında öldüğünü duyabileceğini ve bunun belki de gerçek olabileceğini ama o adamları alıp geleceğini ve kızını tahta oturtmak için savaşmasını emreder.
Daha sonra Jon ünlü pembe mektubu alır ve Stannis’in yenildiği, öldürüldüğü; Mance’in esir edildiği ve Arya’nın kaçtığını öğrenir. Elbette biz Pembe Mektup videosunda içeriği ve mektubun sahibini tartıştığımız için burada olayı açmayacağız ama Stannis’in ölmediğini ve mektubun genel olarak yalan olduğunu söylemekle yetineceğiz.
Stannis’in karakteri ile ilgili son bir kişilik çözümlemesini de yaparak doğruca asıl kısma geçeceğim. Birazdan söyleyeceklerim eski forumda jonsnow (stark) ismiyle katılım sağlayan psikoloji mezunu bir arkadaşımızın tespitleridir, eğer hatırlar iseniz daha önce Kışyarı Hayaleti Kim videosunda kendisine danışmıştım.
Sözleri burada bitiyor, sizi bilmem ama bence çok yerinde, iyi tespitlerde bulunmuş ve Stannis’e cuk oturuyor. Sanırım bir psikoloğun gözüyle bakınca Stannis’i daha iyi tanımış olduk. Şimdi asıl konuya geçelim ve Stannis’in hikayesinin nasıl ilerleyip, sonlanacağını tahmin etmeye çalışalım. Stannis’in yüzleşmesi gereken bir savaş var.
Buz Savaşı
Hayranlar ona kısaca “Buz Savaşı” diyor. Çoğu kişi Stannis’in bu savaşı kazanacağına inanıyor ve bu savaşı kazanması halinde sanki kuzey, Kışyarı doğruca düşecekmiş gibi bir algının da hakim olduğunu söylemem gerekir. Lakin durum elbette böyle değil çünkü bu, savaşın sadece ilk kısmı, Stannis öncü birliklere karşı savaşacak. Bu savaşın nasıl gerçekleşeceği üstünde durmayacağız, bunlar bu videonun konusu değil. Doğruca sonuca atlayıp kazanıp kazanmayacağı üstünde duralım. Ben genelde kazanacağını düşünmekteyim ama içimden bir ses “o kadar emin olmamalısın, tersi de olabilir.” diyor.
Yine de ben kazanacağını düşünüyorum çünkü Manderly birlikleri işin özünde Roose’a karşı komplo kuran hanelerin en başında yer alıyor, elbette Genç Manderly( DÜZELTME: Video hazırlanırken, Varis Manderly'in de kışyarında olduğuna yahut sonradan geldiğine dair yanlış bir hafızaya bürünmüşüm. Varis burada yok, onun yerine birliklere Lord Manderliy'nin bir adamı komuta ediyor), babasının kalede olduğunu bildiği için, Stannis ile ciddi şekilde savaşmayı tercih edebilir ama kuzey komplosu videosunda bahsettiğim gibi Kışyarı’na giden lordlar, ağırlıkta ihtiyar kişiler, yani ölmekle ilgili bir sıkıntısı olmayan; kışın gelmesi ile bu görecekleri son kış olacağının, baharı göremeyeceklerini farkında olan kişiler. Bu sebeple kendi ayaklarıyla ölüme gittiklerini düşünüyorum. Ayrıca kuzeyi bağımsız hale getirmek, hainlerden kurtulmak gibi ulvi bir davaları da var, bu sebeple Genç Manderly’in babasından aldığı talimatla plana sadık kalması daha olasıdır. Ayrıca unutmamak gerekir ki Manderly ve Frey arasında kan davası var. Yani gelen birlikler arasında Stannis için tek düşman Freyler, yok edilmesi gereken tek taraf. Bu bile zaten savaşın yönünün Stannis’in yanında olacağını gösteriyor kanımca.
Theon’a göre Ramsay, gelinini geri istiyor, bu sebeple Manderly ve Frey birliklerini yakından takip edecek. Bu, doğrudan Stannis ile savaşmak için mi yoksa olay, tamamen Arya’yı yakalamak ve birliklerin işini yaptığından emin olmak için mi kesin söylemek güç. Tahminime göre Ramsay, uzaktan olan biteni gözlemlemek için gelecektir çünkü Roose Bolton, Yeşil Çatal Savaşı gibi mücadelelerde gördüğümüz gibi, kendi ana birliklerini doğrudan savaşa göndermek yerine hep “diğerlerini” gönderir, böylece ana gücünü daima korur. Bu sebeple Buz Savaşının kaybedilmesi, Roose için çok mühim bir durum değil. Dahası Ramsay’in önceliklerinden birinin Arya’yı yakalamak olmalı ki zaten Theon “gelinini geri istiyor” diyor. Arya’nın sahte olduğunu ve kimliğinin açığa çıkması halinde kuzey lordlarının gözünde Boltonların düşeceği durum düşünülürse Sahte Arya’yı yakalamak çok önemli hale geliyor. Özellikle de bu kızın Sur’a, Jon’un yanına ulaşmasını engellemek gerekiyor çünkü onun kimliğinin sahte olduğuna “onay” verecek en güvenilir kişi Jon Snow’un kendisi. Bu sebeple Ramsay, doğrudan Jeyne Poole ve Theon’un peşine düşmüş olmalı. Elbette ki ilk gidecekleri yer olarak Stannis’in yanı olduğunu düşünmesi çok doğal bir çıkarım olabilir, kısa mesafede sığınılabilecek en güvenli yer onun yanı. Bu sebeple Ramsay’in de Stannis’in olduğu yere gitmesi ve olan bitenlere şahitlik etmesi beklenebilir ama doğrudan savaşma meselesinden şüpheliyim.
Theon’a göre Roose Bolton’un Frey ve Manderly birliklerini gönderme sebebi, onlardan kurtulma çabası çünkü Frey ve Manderly ailesi birbirine girmiş durumda ve Roose için bir baş ağrısı, ayrıca Roose hiçbir şekilde Manderly’e güvenmiyor. Fazla boğazlardan da kurtulduğunu unutmamak gerekir. Bu sebeple yüksekle ihtimal “öleceklerini” umarak, hepsini Stannis’in üstüne gönderdi. Kazanırlarsa da Roose için gene bir artı, özetle iki şekilde de Roose için bir kazanç var gibi. Bolton zaten bunu hep yapıyor. Burada bir duralım. Bilen bilir ama bilmeyenler için... yıllar evvel, Martin’in bilgisayar başında çekilmiş bir fotoğrafı hayranlar arasında olay oldu; ekranda görünen bir metin, 6. kitaba aitti. Haliyle yarım yamalak görünen bu görüntüsü çözmek için uğraştılar ve hepsi olmasa bile büyük kısmı çözülmüş görünüyor. O fotoğraf çekildiğinde Martin, Asha POV’u üzerinde çalışıyor görünüyor, yani Buz Savaşı.
Freylerin, Mors Umber’in tuzak ve saldırılarına düşüp, Aenys Frey’in öldüğünü biliyoruz, yine de birlikler büyük oranda tuzakları atlatıp Stannis’e doğru yola çıkmayı elbette başardı. POV, Freylerin gelişiyle başlıyor, Manderly’den bahsetmiyor, daha varmadıklarını farz edebiliriz. Freyler Mors Umber’in başını mızrağa geçirip, teşhir ediyorlar, belli ki Kışyarı önündeki Umberlerden geriye pek bir şey kalmamış. Westeros forumdan The Fattest Leach isimli kullanıcı 5. kitaptaki Jon POV’unda Umber’in ölümüne dair foreshadowing yakalamış; tam da mızraktaki bir kafa olmasından bahsediyor. Böyle şeyler kolay gözden kaçıyor.
Devam edelim. Buz Savaşı, yüksekle ihtimal Stannis için bir zafer olacak, aksini beklemiyorum. Pembe Mektup kısmına değinmeyeceğim, onun için ilgili videoyu izlemenizi tavsiye ederim. Zafer kazanmış bir Stannis’in bir sonraki hedefinin Kışyarı olacağını tahmin ediyoruz, neticede nihai hedef Boltonların başını almak ama gelenler sadece öncü birliklerdi.
Kışyarı Kuşatması/Saldırısı
Fırtına Kalesi’ni ele geçirmek istediğinde Stannis’in üç seçeneği vardı; bodoslama saldırı, kuşatma ve şampiyon dövüşü. Aynı seçenekler Kışyarı için de geçerli ama bunlar ne kadar makul seçenekler?
Stannis’in ortalama 5 bin civarı askeri var; bir kısmı kuzeyli, diğeri güneyli. Boltonların asker sayısı çok daha fazla. Freylerin ortalama 2000; Manderly’lerin de 300 civarı askeri var. Manderly askeri elbette hepsi değil, sadece küçük bir kısmını getirmişler belli ki... 300 kişinin Stannis’e katılacağını farz edebiliriz ama doğrudan mı savaşırlar yoksa Lord Manderly yüzünden dolaylı mı olur, noktasında iki farklı görüş beyan edebiliriz. Neticede ulvi bir amaçları olsa da ihtiyarlar ölümü göze alsa da Oğul Mandery, gözünün önünde babasının boğazının kesilmesini de istemez diye düşünüyorum, unutmamak lazım ki kuzeyli komplocuların ana planı Stannis üstüne de kurulu değil ama imkan ölçüsünde ona destek verdiklerini görebiliyoruz. Bu noktalar artık benim için biraz bulanık sınırlar. Kesin şu bu, diyemiyorum.
Buz Savaşından sonra Stannis’in gücünün bir miktar erimesini beklerim ama tahminim o ki çok büyük kayıplar vermeden bu işi atlatabilirler, zira tahmin ettiğimiz gibi giderse Freyler, önden buz göllerine düşüp, Stannis’in askerleri tarafından kılıçtan geçirilirken; Manderly de arkadan Freylere saldırır. Bu da asgari düzeyde bir kayıp vereceklerini gösterir. Gerçi Umberlar gerçekten yok edildi ise, bu da 400 civarında bir adam demek, 5000 kişilik orduda şimdiden dikkat çekici bir kayıp verilmiş, bunun sayısı 1000’i aşarsa, çok hafif kayıp olduğunu iddia edemem. Zafer, şüphesiz mücadele ruhunu da ateşleyecektir ve Kışyarı için motive olacaklardır. Zira en son moraller diplerdeydi. Bunun sebepleri de çok doğal zira kar fırtınası, soğuk ve boyum kadar karın getirdiği koşullar güneylileri zavallıya çevirdi; üşüyorlar, atları karda hareket etmeye uygun değil, zaten açlıktan onları kesip yiyorlar; kuzeylilerin üç günde gittiği mesafeyi bunlar bir haftada gidiyor; açlık ve üşüme/donma gibi etkenler de var. Kısacası Stannis’in yaşayacağı minik zafere rağmen koşullar hala büyük oranda onların aleyhinde. Sayıca hala azlar. Metal yorgunluğu dediğimiz şeyi de ekleyelim.
Bu sebeple bodoslama bir saldırı bir seçenek bile görünmüyor. Kışyarını bu şekilde elde edemez. Mance ve mızrak karılarının Theon’un nasıl içeri girmeye çalıştığını öğrendiğini biliyoruz; yüksekle ihtimal Stannis, Mance’e kaleye girecek kestirme/zayıf bir yol arama emri verdi, o da bunu arıyor, Mance ise en iyi ihtimalle hala içeride ve saklanıyor olmalı hatta belki de Stannis için “anahtar” Mance’in kendisi bile olabilir. Şampiyon dövüşünü Roose kabul etmeyecektir ve Stannis de zaten bunu teklif etmez. Kuşatma, bahsettiğim sebeplerle bir seçenek gene değil, Roose’un yiyeceği var, elbette tükenmez değil ama Stannis’ten çok daha iyi durumda olduğu aşikar; içerideki çatışma sebebi olan ve fazla boğaz olarak gördüğü Frey ve Manderly birliklerinden de kurtulduğu için Roose’un hesabını yaptığını düşünmek için sebeplerimiz var. Bu durumda geriye en iyi ihtimal “hile” kullanmak kalıyor.
Roose ilki Dehşet Kalesi, ikincisi Karstark olmak üzere iki tuzak kurmuştu ama ikisi de başarısız oldu. Bolton başka tuzaklar kurdu mu ve kurdu ise bunlar nelerdir bilgimiz yok ama Roose’un plansız, önlemsiz hareket edeceğini düşünmüyorum, bu sebeple onun olası muhtemelen tuzakları/planları bizim öngöremediğimiz değişkenler olarak hikayede yerini alıyor.
Hile olarak Stannis’in; Roose’un Harrenhall’a uyguladığının aynısını uygulaması bekleniyor. Yani sözüm ona bir mücadele olmuştur, hayatta kalanlar esir edilmiştir ve kalenin içine truva atı olarak sokulurlar. Bunlar da en uygun zamanda harekete geçer, nöbetçileri öldürür ve kapıları açarak birlikleri içeri sokar. Buradaki kilit nokta Roose’un kendi tarafında olduğunu sandığı askerlerin, aslında karşı tarafa çalışıyor olması. Bu da burada Manderly birlikleri oluyor. Jon Connington’ın da benzer şekilde Fırtına Kalesi’ni ele geçireceği düşünülmekte. Gerçi Manderly birlikleri Stannis’in yanına geçer ise asker esir edip, içeri sokmaya ne gerek var? Zaten içerideler. Martin’in üçleme takıntısı düşünülürse aynı taktiği üç kere kullanmak istemesi şaşırtıcı olmaz, benim kişisel fikrim bu tür savaşlarda maymuncuk anahtarı gibi aynı şeyi kullanarak tüm savaşları kazandırmak/kaleleri düşürmek, Tolkien’in sıkışınca kartalları kullanması gibi bir etki yaratıyor bende. Yani olayda bir miktar zayıflama oluyor. Yani bir kere kullandığında güzeldir, iki de belki kabul edilebilir ama üç ve fazlası da artık “yeter, başka taktiğin yok mu? Hep aynı şey!” dedirtiyor. Lakin Martin bu, üçleme takıntısı var işte. Haliyle bunu kullanmak istemesi şaşırtıcı olmaz, zaten mevcut şartlara baktığımızda başka şans da olmayabilir. Bu da bence Martin’in aşılmaz dağlar havasında kaleler kurgulamasından kaynaklı; Eyrie aşılamaz, Fırtına Kalesi aşılamaz, Dehşet Kalesi aşılamaz, Castery Kalesi aşılamaz, Kışyarı aşılamaz... yani böyle bir kale ne kadar mümkün, en azından bu kadar sayıda olması ne kadar mümkün? İnsan bir zayıf nokta bırakır. Bakınız; Castery için en azından lağım sisteminde Tyrion’ın oluşturduğu bir açık kapı var. Meereen de benzer şekilde düşürüldü. Gerçi bu da truva atından çok farklı değil, içeri bir ya da birkaç kişiyi sokup, içeriden açtırıyorsun. Sanırım Martin kalelerin ya kuşatmada açlıkla ya da böyle içeri adam sokmayla düşeceğini sanıyor. Başka taktik bilmiyor. Oysa birden fazla yol var, neyse. Hilenin bu olduğunu söylemek şu aşamada güvenli, başka bir yöntem yok gibi görünüyor Martin’in torbasında.
Haliyle soru şu; Stannis başarılı olacak mı?
Hayranları için bu tartışmamız bir şekilde kocaman bir “evet”; hayranı olmayanlar içinde de bezer görüşe sahip olanların sayısı azımsanmıyor. Sanırım bu biraz “beklenti” şeklinde yaygınlaşmış durumda. Bir şeyi 40 kere söylersen gerçek olur, misali... ne kadar tekrar edersen algı da bu şekilde oluşmaya başlar insanlarda. Reklamların sattırma mantığı da zaten bu “tekrarlar” üzerine kuruludur. Yine de genel algı, haklı olabilir.
Çok dağıtmadan kazandığı bir senaryoyu kabaca öngörmeye çalışalım: Boltonlar ve taraftarları kılıçtan geçirilir ve kuzey, Lannister/Bolton ittifakından kurtulup, özgürleşir. Elbette pembe mektup bu aşamada “gerçek” kabul edilmesi gerekir çünkü zafer kazanan bir Stannis ve tayfası için mektup ile Jon’un kışkırtılması gereksizdir. Yani Jon, mektubu aldığında Stannis, tabiri caiz ise Kışyarında keyif sürmeye başlar. Sonrasında da elbette tüm kuzeye hatta güneye bunun haberini gönderir; Selyse ve kızını yanına çağıracağını farz edebiliriz. Davos, Rickon’u getirmeyi başarır ve Lord Manderly’e teslim eder. Kışyarı doğal olarak Starkların olduğu için Stannis, diz çökmesini ve elbette ki Büvet Ağacını yakması karşılığında Kışyarı’nı Rickon’a verip, onu Lord Stark olarak kabul edeceğini ve taht davasında desteğini isteyeceğini tahmin edebiliriz. Gerçi Stannis azıcık akıllı ise büvet ağacını yakıp, R’hllor inancına geçmesini istemez kuzeylilerin. Kimseyi zorlamıyor aslında, yanında Yedi’ye inanalar var ama Jon için şart buydu ve Yabanıllar için de şart buydu; bu sebeple lordluk makamı alabilmek adına bunu talep ettiğini düşünebiliyoruz.
Bu durum karşısında da iki şey olabilir. İlki Rickon ve lordlar “hadi oradan” derler çünkü kimse Büvet Ağacının yakılması ve din değiştirmeye hoş bakmayacak ve kuzeyliler sırtını dönecek; Stannis’in elinde gene bir sıfır kalıyor ama Stannis boynunu yere eğip, tıpış tıpış mücadele etmeden geri dönecek biri değil, saçma bir beklenti de olur bence, haliyle kılıçlar çekildiğinde artık öleceğini söyleriz ama bu mümkün değil çünkü Stannis, Shrieen’i yakmadan ölemez; bu durumda Stannis bu şarttan vazgeçme duyarlılığını gösterebilir de... o halde bir boyun eğme durumu olabilir. Bu şartlarda Stannis’in kızını yakması için elde tutulur hiçbir sebebi yoktur, zira aradığı gücü arkasına almıştır ama kuzeylilerin amacının Starkları “kral” olarak iktidara taşımak olduğunu düşünürsek her şekilde Stannis’e “bas git” demelerini beklemek daha sağlıklı olabilir. Lakin gene bu adam “tamam” deyip, gitmez; muhtemelen gene kılıçlar çekilir. Daha bu denkleme Jon falan da dahil olacak, onu ve diğer etkenleri unutmamak gerekir, bir sürü tahmin edilebilir ve tahmin edilemez değişken olacak bu kuzey olay örgüsünde. Kılıçlar çekildiğinde Stannis kaçacak değil, savaşacak... bu da gene muhtemelen ölümü olacak ama dediğim gibi daha kızını yakması gerekiyor.
Bu bahsettiğim senaryolar çok üstün körü, kaba bir resim içeriyor. İlk aşama akla mantıklı da geliyor olabilir bazılarınıza ama daha ben yazarken kafamda “ya bu kısım, ya şu etken” diye döndürüp duruyorum soruları. Yani kafama oturmuyor kendi yazdığım olası senaryo. Örneğin; Ramsay’in tazılarının ve ulu kurtların savaşacağını biliyoruz, yani muhtemelen Rickon’a ek olarak bu son savaşa Jon’un da dahil olacağını, yüksekle ihtimal Arya’nın da dahil olacağı anlamına geliyor. Önceden kazanılmış bir zaferde Starkların savaşmasının mantığı nedir? Son savaşta Starklar işin dahilinde ise zaten kuzey komplosu gereği tüm kuzey, Jon’un çevresinde kenetlenmiştir ve kazanan Starkların kendisidir.
Yani üstünde düşündüğümde “hilenin” başarılı olması için yeteri kadar güçlü gerekçe olduğunu düşünmüyorum. İmkansız demiyorum bakın ama benim için yeteri kadar güçlü değil. Açıkta kalan çok kısım var gibi.
Bu da beni kaybettiği senaryoya getiriyor. Hile neden başarısız olur?
Aslında bunu birkaç noktada açıklamak gerekiyor, sadece metin içindeki hikaye matematiği değil ayrıca bir yazarın, yazma tekniği/mantığı açısından da irdelememiz gerekir.
1. Kısım, Yazma Tekniği: Her hikayenin başrolleri vardır, buna ek olarak başka ana karakterler olabilir ve elbette ikincil ve küçük karakterlerimiz vardır. ASOIAF bunların hepsine ve fazlasına bol bol yer veren bir hikaye. Yazım tekniklerini anlatmayı umut ettiğim video serimi yaparsam, zaten orada daha ayrıntılı değineceğim ama başroller, hikayenin ana merkezinde yer alan, hikayeyi şekillendiren ana unsurlar olarak görülür. En büyük sorumluluk onların sırtındadır, büyük kötü ile savaşan ve öldüren onlardır; büyük savaşa onlar liderlik ederler. Bunların hepsi de başrolün kendi değerini kanıtlaması için gerekli olay örgüleridir. Başrol, ana vazifesine gelene kadar bir gelişimden geçmek zorundadır zira; bu gelişimi tamamlayıp, kendini kanıtlayamadan (bu yaşananlar hep onun için bir sınavdır) büyük savaşa liderlik edemez/büyük kötü ile savaşıp, onu yenemez. Geriye kalan karakterler de onlara yardımcı olan, hikayeyi geliştirmede katkı sağlayan veya ana olaya kadar hikayede bizi oyalayan olay örgülerinin kahramanları olarak öne çıkar. ASOIAF’ta Ned Stark’ın ve Robb Stark’ın ölümlerini bu şekilde de yorumlayabilirsiniz... onlar ana karakterlerdi, başrol olmaya adaydılar ama bir gelişimden geçmeden doğrudan büyük savaşa/büyük kötü ile mücadeleye başladılar ve sonuç olarak yenilip, öldüler. Stark-Lannister arasındaki savaş; Beş Kralın Savaşı gibi şeyler de bizi hep asıl olaylara kadar oyalayan hikayelerdi. Asıl olay şimdilik geri planda kalınca, oyalama hikayeleri merkeze alınınca; olayların kahramanlarını hikayenin merkezine oturtmak gibi bir yanlış algıya düşebiliyoruz.
Bizim hikayemizde Martin’in büyük beşlisi olarak anılan 5 başrol karakterimiz var; Jon, Arya, Bran, Dany ve Tyrion. Hikayenin ana merkezi bu beşi, hikaye büyük oranda onların çevresinde şekilleniyor; Martin’in mektubunda söylediklerini hatırlayın. Her biri kendi sınavlarından geçiyor, iyi ya da kötü “ana vazifelerine göre” kendi gelişimlerini sergiliyor. Jon bizim buradaki ana öznemiz. Jon, yüksekle ihtimal büyük savaşta herkese liderlik edip, zafer getirecek kişi olacak; isim önemli değil, ister son kahraman deyin, istersen azor ahai/vaat edilmiş prens deyin, bu önemsiz. Bu süreçte bir gelişim geçirmesi ve bu gelişimi geçirmesi için çeşitli sınavlarla yüzleşmesi gerekiyor. Liderlik edip, zafer kazanması için de bazı başarılar elde edip, kendini evvelden herkese kanıtlayıp, insanları çevresinde toplayıp, kenetlemesi gerekiyor. Hak ettiğini göstermeli... Jon’un Robb tarafından meşrulaştırılıp, varisi ilan edildiğini biliyoruz. Yani vasiyete göre şu an Jon, kuzey kralı olarak tahta geçmek zorunda ve headcanon olarak da herkes bunun olacağı konusunda hemfikir. Hep söylerim; kuzey bir Stark tarafından kaybedildi, o halde ancak bir Stark tarafından geri kazanılabilir. Bir yazar, ancak bu şekilde bir kurgu yazar başrol için. Lakin yabancı birinin eliyle verdiği bir taç, kesinlikle başrolün gelişimine gem vuracaktır ve kendini kanıtlaması gereken en önemli noktada bunu yapamayacaktır. Jon, yaptıkları ile Yabanıl ve Nöbet’in en azından korucu sınıfına kendini kanıtlamış, yanına katmış olabilir ama bu olayın sadece fragman boyutu, ilk kısmı. Asıl kazanması gereken kişiler kuzey lordları ve bir isimden fazlasına ihtiyacı var. Merhum Kuzey Kralı, kuzeyi kaybetti ve şimdi yeni Kuzey Kralı, kuzeyi tekrar özgürleştirdi. Olması gereken hikaye budur. Bu sayede Jon, ulaşması gereken karakter gelişiminde en uç noktaya ulaşabilir; liderliğini herkese gösterebilir ve saygılarını da kazanarak kuzeyi çevresinde kenetleyebilir. Dikkat ederseniz Jon, konum atladıkça karakterinde bir gelişim oluyor ve bir adım daha ilerliyor; bu sebeple ki 5. kitap Jon’un şu ana kadar ki gelişimindeki en yüksek noktadır, zira Lord Kumandan olarak okuduğumuz kitaptır. Bundan sonra da kral olması ve sonrası için tırnakları ile kazıyarak hak etmesi gerekiyor. Zira bizim son savaşta bir lidere ihtiyacımız var; bu lider kendisini takip edilmeye değer olduğunu nasıl kanıtlayacak? Elbette kaybedilmiş bir krallığı geri alarak! Kuzeyi özgürleştiren ve bağımsızlaştıran kral olarak! Bunu başkası yaparsa, Jon’un karakter gelişimi tamamlanamaz.
Daha öncesinde parmak bastığım gibi zaten tazı ve ulurkurt kapışması olacağını bildiğimiz için Jon’un bu savaşta yer alacağını biliyoruz. Bunun için de önce dirilmesi, azıcık toparlanıp, sonra bir sebeple elinde ne var ne yok toplayıp, güneye harekete geçmesi gerekiyor. Bu süreçte elbette komplocu lordlar da onunla iletişime geçecektir, diye düşünüyorum. Kuzey Komplosu videolarımı hatırlayın. Haliyle daha Jon’un yeni öldüğü süreçte Stannis çoktan Buz Savaşını kazanmışken Stannis’in Kışyarı Savaşı için bir sebeple istemeden de olsa oyalanmasını bekleyemeyiz kanımca. O savaşını vermeye devam edecek. Bu da bizi hikaye matematiğine götürüyor.
2. Hile Senaryosunda Olası Zayıf Noktalar
1. Truva Atı için içeri sokulacak sözüm ona esirler ile ilgili; Roose Bolton’un gerek çatışmaya sebep verdiklerinden gerekse de boş boğazlardan kurtularak, yiyecek tasarrufu peşinden koşmasından dolayı Frey ve Manderly birliklerini önden gönderdiğini biliyoruz. Manderly, esirlerle geri döndüğünde Roose Bolton, bu esirleri neden içeri alıp beslemeyi göze alsın? Evet, kıymetli şövalye ve lordlar, şartlara göre esir edildiğinde “rehine değiş tokuşu” ve “fidye ile kazanç sağlamak” için kullanılıyorlar ama Stannis’in yanında getirdiği kişilerin önemli bir kısmı zaten Menzil’den şut yemiş, aileleri esir edilmiş ya da toprakları ellerinden alınmış kişiler. Fırtına Toprakları düştüğü için (bunun haberi ona daha ulaşmadı gerçi ama olsun) fırtına lordları ya da şövalyeleri varsa esirler arasında, çok bir fayda sağlamayacaktır. Dahası Roose’un şu aşama fidye için açgözlülük yapacağından şüpheliyim, örneğin Harrenhall’daki herkes öldürülmüştü; soylu ya da basit asker fark yaratmadı. Arada bu kadar mesafe varken de zaten uğraş verilecek bir şey değil kanımca. Uzun lafın kısası Roose’un o esirleri içeri almak için bir sebebi olduğunu düşünmüyorum, kendisi vaktinde Üç Dişli Mızrak zaferinin sonunda Selmy’i öldürmeye yeltenmiş biridir, tüm o kıymetine rağmen.
2. Truva Atı taktiği ile ilgili kafamı kurcalayan noktalardan biri de “içeride adam lazım” kısmındaki adamların; Stannis açısından en azından, Manderly Hanesinin adamları olması. Yani en az 300 kişilik bir birlikten bahsediyoruz, esir sokmaya gerek var mı?
İçeridekileri öldürmek için diye düşünelim, farz edelim ki 100 tane esir alsınlar Harrenhall’da olduğu gibi. 400 kişiyle hadi cömert olalım 500 kişiyle, 6-7 binlik adamın olduğu kalede, o insanları öldürüp, kapıları açmasını bekleyemez kanımca. 500 kişi o kadar insana karşı nasıl savaşacak? Harrenhall’da 200 falan adam vardı ve bunun 100 tanesi zaten Tywin’e ihanet etmiş olan, Roose ile anlaşan Kanlı Oyunculara aitti. Haliyle dediğim gibi içeride bir savaş olmasını bekleyemeyiz, sadece nöbetçileri sessizce öldürüp, kapıyı gece vakti açacak birkaç kişiye ihtiyaçları var. Bunun için de Manderly adamları yeter, ek bir esir sokma girişimine hiç gerek yok. Bu da bizi başka bir gerçeğe götürüyor.
3. Kuzey Komplosunu devreye sokarsak da zaten “truva atı” için içeride halihazırda bir sürü adamın mevcut olması, gibi bir gerçekle karşılaşıyoruz. Diğer Umber’in ve geri döndüğünü farz edersek Lord Manderly’in adamları, kafadan Roose’a karşı zaten, buna bir de bilmediğimiz yahut emin olmadığımız, diyelim... diğer komplocu lordlar var. İçeride kaç asker Roose’a; kaç tanesi Komplocu Lordlara bağlı, tam olarak bilemiyorum; en az 4000 tanesi ki bu çoğunluk oluyor sanırım, Roose’a ait. 7000 küsurluk ordunun 2000 tanesi de Freylere aitti, onlar da öldü gözüyle bakalım Buz Savaşında. Yani 5000 kişinin 4000’i Roose’un birlikleri. 400 tanesi bir diğer amca Umber’e ait ve kalanı da Dustin ve diğerlerine ait. Manderly demiştim, 300 tane var. Bunlar ortalama rakamlar, Bolton’a ait toplam kaç adam ve %100 diyemiyoruz ama 7400 falan deniyor. Yani Roose, kale içinde ağırlıkta güç sahibi, olası bir savaşta komplocuların birlikleri içeride muhtemelen ölecek. Bu sebeple muhtemelen şu aşamada hiçbiri Roose’a karşı bir hamle yapmıyor ama o zaman ne bekliyorlar? Bir Stark’ın gelmesini elbette! Stannis haklıydı, Stark ismi tüm kuzeyi etrafında toplar, tek bir emirle alayı kılıcını kapıp gelir. Roose’un da söylediği gibi onun yanında olanlar “intikam/nefret” gibi şeyler yüzünden şimdilik yanı başında ve onlar hala Starkları seviyorlar.
Komplocu Lordlar için herhangi bir Stark iş görür mü? Belki ama şüphelerim var, öyle olsaydı Arya için bu işi yaparlardı, o da Stark. “Erkek” Stark istiyorlar, diye düşünürsek, o zaman gene bir belki diyebiliriz. Lakin varis olduğu belli olan yetişkin Stark erkeği dururken çocuk Rickon’ın varlığı yeterli olur mu, şüpheliyim. Geliş zamanı da zaten muhtemelen Jon ile paralel olur. Davos’un Skagos vazifesini aldığı ve Buz Savaşının yapılıp/Jon’un öldüğü bölüm arasında; hayranların kesinlik arz etmeyen çizelgesine göre TAHMİNEN 3 ila 3,5 ay var. Yani gidip gelmesi ve Stannis’in savaşına yetişmesi için bile iyi bir zaman dilimi gibi görünüyor. Elbette Davos gidip, eliyle koymuş gibi alıp, geri dönemez muhtemelen; esir falan bile düşebilir ve bu da dönüş vaktini uzatabilir. Yani olaysız bir kurtarma operasyonu olmayacaktır ve dönüşte doğrudan Jon’un yanına da gidebilir, neticede Stannis’i nerede olduğunu kendisi de bilmiyor ki, onu en son Sur’da bıraktı. Yani Stannis’e yetişeceğini düşünmüyorum çünkü daha evvel dediğim gibi ulukurtlar ve tazılar savaşından bahsediyoruz; Rickon bu savaşta tek başına olmayacak, Jon da olacak ve belki Arya da olacak. Haliyle öyle veya böyle Kuzeyliler, Starkların Kışyarına dönüşünü bekliyor, o zaman Roose’a karşı harekete geçecek. O an gelene kadar ne Manderly ne de diğerleri doğrudan Stannis’i açıkça destekledikleri bir savaşın içine girmek istemeyebilirler. Neticede ikna edemedikleri kuzeylilerin iknası için de Starklar gerekli.
4. Bir diğer kafama takılan kısım Roose’un kendisi. Harrenhall’da uyguladığı taktiğin aynısı ile keklik gibi avlanmasını mı bekliyoruz? Evet, bu ironi olur ve Martin de ironi sever ama şöyle bir nokta var; Roose, Lord Manderly’e gram güvenmiyor. Stannis ile savaşa gidiyorlar ve 2000 kişilik Frey birliği ölüyor ama 300 kişilik Manderly birliği büyük oranda sağ kalıp, geri dönüyor? Hem de ikisi arasındaki kan davasından haberdar iken ki onların Stannis’i yenmeyi becereceklerini düşündüğünü de hiç sanmadığımı söylemiştim. Yeşil Çatal Savaşında da Roose, Tywin’in üstüne kendi adamları yerine diğer kuzeylilerin adamlarını gönderdi. Tyrion ölenlere baktığında tek bir Bolton adamı bile saymamıştı.
Martin, Roose’un Robb’a ihanet zamanıyla ilgili bir soru üzerine; “Lord Bolton’un aklında her türlü şey olabilir. Bu düşüncelerin herhangi biri üzerinde hareket edip etmeyeceği başka bir konudur. Roose, düşüncelerini kendine saklayan bir adamdır.” demiştir. Yani Roose, kafasında 40 tilki koşturan ve birden fazla olasılık üzerinde plan yapıp, şarta göre bunu uygulamaya koyan biridir. Bir insan her şeye kadir değildir, en zeki olanları bile tongaya düşürülür ama Roose’un bu hileye kanacağını hiç sanmıyorum. Fazla çiğ olur. Manderly yerine Leydi Dustin’in adamları olsaydı, o zaman “ihtimal yüksek, onlara güveniyor” derdim. Gerçi Roose gerçek anlamda birine güveniyor mudur? Sanmam. Kısacası Roose’un Manderly geldiğinde “Stannis öldü, bu da kalan adamlarından esir edilenler.” dedi diye, buna inanacağını hiç sanmıyorum. Özellikle dediğim gibi, yüksekle ihtimal kazanmaları ihtimalini düşük gördüğüne inandığım için.
5. Haliyle Manderly’in ikna çabasına odaklanalım. Stannis’in öldüğüne nasıl inandıracak? Kurama göre kılıcını getirecek. Peki bu, Roose için yeterli olur mu? Şahsen benim için yeterli olmazdı, ben Stannis’in cesedini görmek isterim. Bir de unutmayın ki bu kuramı destekleyenler pembe mektubun Ramsay’den geldiğine inanıyor, yani Mance’in öldü denip de ölmediğini gördüler ve kafese tıkıldı; eğer durum böyle ise... daha önce öldü diye duydukları ama cesedini görmedikleri adamın canlı kanlı karşılarında olduğu bir olayı yeni yaşamışken; Stannis öldü, al bu da kılıcı... derlerse inanılır mı? Nerede ceset? Diye sorulmaz mı? Kes kafayı getir en azından. Roose garanticidir, görmek ister. Dahası böyle birini öldürüp de sergilemek istememek pek mümkün değil, şansına cesede ne oldu? Kurt mu yedi? Bu da haliyle baştan aşağı şüpheli bir durum. Bu adam bunu yemez.
6. Ramsay kısmına da değinelim. Bu kesin bir bilgi değil ama bahsettiğim gibi Theon, onun geleceğine inanıyor; Freyleri ve Manderly birliklerini yakından takip edecekmiş çünkü gelinini istiyor. Roose’un bu iki birliği önden göndereceği ve ayrı ayrı geleceği konusundaki tahminlerinin tuttuğunu biliyoruz, bu sebeple Ramsay konusunda da haklı çıkma ihtimal var. Bu durumda Ramsay’in neler olup bittiğini görmemesinin pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Haliyle sırf bu durum bile Stannis’in kullanacağı tahmin edilen hileyi boşa çıkarmak için yeterli çünkü gidip babasına durumu söyleyecektir.
7. Son olarak Martin’in de Roose konusunda söylediğinden yola çıkarsak; Lord Bolton’un bizim ön göremediğimiz başka tertipleri/tuzakları olduğunu düşünmemiz sağlıklı bir çıkarım olabilir. Attığı her adımı hesaplama eğiliminde olan, kimseye kolayca güvenmeyen birinin kendi planlarını yapmadan, öylece oturacağını düşünemeyiz.
Üstünde düşünürsek belki daha fazla açık bulabiliriz bu planda, ben bu saydıklarımın yeterli olduğunu düşündüğüm için burada bırakıyorum; sonuca bağladığımızda da Stannis’in Buz Savaşı sonrasında Kışyarı’nda yapmasını beklediğimiz savaşı/mücadeleyi kaybedeceğini düşünmekteyim, aynı Karasu Savaşında olduğu gibi adamları, Stannis’in hayatını kurtarmak için, onu zorla savaş meydanından kaçıracaklardır.
Bir de bir başka nokta daha var, eklemem faydalı olabilir. Buz Savaşı sırasında Stannis’in taktik gereği köydeki Büvet Ağacını yakacağı düşünülüyor. Eğer bu tahminler doğru olursa, Stannis’in bu hamlesi ordusuna katılmış kuzeylilerin büyük tepkisini çekecektir ve destek vermekten vazgeçeceklerini söylemek için yazar olmaya gerek yoktur. Bu haliyle bile Kışyarı Savaşı başlamadan bitebilir yahut Stannis, sadece kendi adamlarıyla bir girişimde bulunabilir, elbette sonuç gene menfi olacaktır.
Öyle veya böyle artık elinde adam kalmayan, düşmana bir kere daha kaybetmiş Stannis Baratheon’un içine düşeceği ruh halini tahmin edebilirsiniz. Karasu hezimetinden sonra yemeden içmeden kesilmiş; idari işleri tamamen karısına ve onun amcasına bırakmış ve kendini ümitsizlik içinde günlerce hatta haftalarca odasına kapatmıştı. Sadece Melisandre, onu günün sonunda ikna etmiş, ümitlendirmiş ve tekrar mücadele ruhu aşılamıştı. Lakin Stannis’in var olmayan gücünü takviye etmek ve nihai bir zafer kazandırmak için de ejderhaların gücüne bel bağlamış, kral kanı olan Edric Storm’u kurban ederek taş ejderhaları uyandırıp, Stannis’in emrine sunmak istemişti çünkü ona göre Stannis Vaat Edilmiş Prens, yani Azor Ahai’dir. Stannis’i de bunu inandırmayı başardığı için bu son hezimet ile beraber kendisini sorgulayacağını ve “madem onun şampiyonuyum, nasıl kaybettim!” noktasında inancını tamamen yitireceğini söylemek mümkün.
Gururu ve umudu kırılan ve elinde artık bir şey kalmayan Stannis’in Sur’a geri döneceğini tahmin edebiliriz, zira gidebileceği başka bir yer yoktur; Melisandre de Sur’dadır. Bran’ın Sur sahnelerinde, Gece Kalesi ile ilgili uğursuz hikayeler anlatıldığını gördük, gerçekten de en kötü olaylar hep Gece Kalesinde gerçekleşmiştir, gariptir ki Stannis geldiğinde, Jon da ona bu kaleyi tahsis etmeye karar vermiş ve tamiratına başlama emri vermiştir. Selyse geldiğinde de onu oraya göndermek istemişse de kadın, gitmek istemedi. Muhtemelen Jon’un ölümüyle Sur’da yaşanacak karmaşa ve sonra onun dirilmesinin yaratacağı şok/korku ile... Jon’un da belki istemesiyle, Selyse’in pılını pırtını toplayıp oraya gideceğini düşünüyorum, belki de Stannis döndükten sonra oraya giderler. Her şekilde Jon’un bu aileyi oraya postalayacağını öngörmek zor değil. Shireen’in kaderi düşünüldüğünde, bunun için en iyi mekan orası, belli ki bu sebeple en baştan beri Stannis için orası tahsis edilmişti.
Martin kesin olarak açıklayana kadar kızın bir şekilde Yamalı Yüz tarafından veya hortlayan Gri Hastalığı yüzünden öleceğini düşünmüştüm ama belli ki öyle değil. Belki de onlar yemdi. Martin açıkladı ama Shireen’in kaderi için işaretler/göndermeler var mı? Ah, bence kesinlikle var. Bunun için 2. kitabın Cressen POV’una dönelim.
Shireen’in ve Üstadın konuşmasına bakarsak eğer; bizim küçük prenses ejderhanın onu yediği ile ilgili bir rüya görmüş ve eğer doğru çıkarım yapabildim ise benzer rüyaları sürekli görüyor. 2002 yılında da bu durumu biri öngörmeyi başarmış ve bunu Martin’e yöneltmiş.
Melisandre, Shireen’i feda etmeye karar verdiğinde Stannis’in tepkisi ne olacak? Diye sorulunca Martin biraz şaşırmış ve “evet, o kral kanı” diyerek biraz daha peynir kasesi uzatmış.
Önceki videoda da üstünde durduğumuz gibi Melisandre, Stannis’i taştan ejderhaları uyandırması ve bunun için “kral kanı” olan Edric’i feda etmesi gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyordu; Stannis ise ikilem içinde kalmış, zor durumdan çıkabilmek için hem bunu istemişti hem de kendi kanını ve masum birini feda etme fikri karşısında vicdanı sızladığı için istemiyordu ki Melisandre’nin yaptığı sülük hilesi ile kral kanının gücünü ona sözüm ona kanıtlamış olduğundan ve son kral Joffrey de ölünce artık Edric konusunda direnç gösterebilecek bir halden çıkmıştı; çevresindekiler de ağır baskı yapıyordu zaten. Davos olacakları ön gördüğü için oğlanı Lys’e kaçırdı ve böylece Stannis, böyle bir şey bir emir vermekten kurtulmuş oldu. Ayrıca Davos da onun “vicdanını” temsil ediyor, unutmayın.
Geçen videoda Stannis “mantık”, Davos “vicdan” ve Melisandre de “ihtiras” demiştim temsil noktasında. Davos, Stannis’in vicdanıdır ama sorun şu ki 5. kitapta bu vicdan, uzaklara gitti. Şunu demiştim, Davos sadece Rickon kurtarılsın diye mi Stannis’in yanından ayrıldı? Yani yazarın amacı Rickon mıydı? Soruyu şöyle sormak daha doğru, olur zira cevap sorunun içinde kanımca. Yahut Rickon’ın kurtarılma senaryosu Davos’u Stannis’in yanından uzaklaştırmak olabilir mi? Davos, şansı kabul ettiği parmak kemiklerini de kaybetmişti; bu, onun Stannis ve adaletine olan inancıyla da bir temsili bağlantı kuruyordu. Yani resim ortada, Davos kızı kaçırmak için Sur’da olmayacak; Gece Kalesi’inde neler döndüğünü de Jon, son ana kadar görüp-bilemeyecek; Davos olmadan Stannis, mahvolmuş bir psikoloji ve çevresinin de baskısı ile Shireen konusunda direnç gösteremeyecek. Bir de üstüne “sen Azor Ahai’sin, diyarı kurtarman gerekir, halka karşı vazifen var.” lafları ile iyice maniple edeceklerdir. Bazen düşünüyorum da aynı Azor Ahai hikayesine Dany de sahip olacağı için, ikisinin de “son” konusunda benzer ilerlemesi mümkün görünüyor, malum paralel karakter hikayeleri meselesi...
Kral Kanı ile Ejderha Diriltme meselesi bir Çehov silahı, bir türlü patlamayan ama sonunda patlayacak olan. Üçleme döngüsünü hatırlıyor musunuz? Melisandre’nin elinden şu ana kadar iki kere kral kanı kaçırıldı; Edric ve Aemon. Mance’in bebeğini saymak mümkün mü emin değilim ama onu da ekleyebiliriz. İlk girişimi kendi gözlerimizle okuduk, ikinci girişimi görmedik ama Kraliçe’nin Adamları bunu konuşuyordu, yani yakmak için bir köşede seçenek olarak tuttuklarını söylemek mümkün olabilir. Netice olarak yakamayacaklar çünkü ilkini Davos kaçırmıştı, ikinciyi Jon kaçırdı. Lakin Shireen’i kaçırıp kurtaracak kimse yok gibi, belki zarar vermesini beklediğimiz Yamalı dener durumu anlayınca, sürekli kızın yanında ama beceremeyeceği aşikar.
Stannis’in Karasu hezimetinden sonraki ruh hali ve bundan sonraki son umudu olarak gördüğü kuzeydeki savaşını da kaybetmesi, artık onu iyice kıracaktır, dedik bunu. Daha eski videolarda karakterler için tekrar eden foreshadowing içerikli cümlelerden bahsetmiştim. Stannis için söylenen “demir” benzetmesi. Onun demire benzediği vurgusu ve bükülmeden önce kırılacağı vurgusu, Stannis’in sonuna işaret ediyordu.
Donal Noye’un Baratheon kardeşler hakkında söylediği bir şeyi hatırlarken buldu kendini. Robert gerçek çelikti. Stannis saf demire benzer.
Martin, Jon’un ağzıyla da “kırılgan” olduğu vurgusuna son kez değinmiş. Jon demir benzetmesini başka bir karaktere daha yapmıştı; Catleyn’e. Biz biliyoruz ki Cat, çocuklarının ölüm haberlerinden sonra iyice çöküşe geçmiş hatta ilk kitapta Bran komada iken neredeyse delirmiş gibi hareket etmiş; Kızıl Düğünde de artık delirmişti, yani demir gibi duran kadın, bükülmeden kırılmış ve dağılmıştır. Bu Stannis’in başına gelecek şey.
Jon’un sözleri; Aemon’ın daha iyi adamlar daha kötü şeyler yaptılar sözü ve Jon’un Çehov silahının ileride kullanılacağını haber etmesi gibi şeyleri toplarsak, Shireen’in kaderi tamamen mühürlenmiş durumda.
Melisandre, Stannis’i düştüğü durumdan kurtarmak için onu kızını yakarak, ejderhaları dirilteceği konusunda ikna etmeye çalışacak yüksekle ihtimal. Shireen’in kendisini yemeye geldiğini gördüğü ejderhalar muhtemelen tamamen sembolik olarak onun ejderhalar için feda edileceğini gösteriyor ama elbette işe yarayacağını pek sanmıyorum, her şeyden evvel yanında yumurta taşımıyorsa, olmayan bir şeyi canlandıramaz. Bu olayın başka boyutu elbet, biz konuyu dağıtmayalım. Peki kızını yakmak Stannis’e ne kazandıracak? Ona zafer getirecek bir ejderha değil elbette. Bir alıntı ile devam edelim.
Taç sevdası, Stannis’i tüketecek ve onu yakacak. Kral, kendi sonunu görmüş. Davos’un dediği gibi bedel “her şey”... Stannis bu bedeli ödeyemez. Kimse ödeyemez kanımca. Her şeyden evvel ejderhaları diriltme çabası kime ne fayda vermiş? Targaryenlere bile zararı dokundu. Alıntılarla hatırlayalım.
Sonuç olarak Shireen, Gece Kalesi’nde, Melisandre’nin ikna çabasıyla, babası Stannis Baratheon tarafından kurban edilecek ve bu, Stannis için bir mihenk taşı olacak, son büyük hatası... Tiberus’un hikayesini hatırlayın; oğlunun ölmesi veya öldürülmesi sonucunda git gide kötüye gitmişti durum ve sonunda kendisi de ölmüştü. ASOIAF evreninde kendi kanını öldürmek “akraba katili” olarak mimlenmenize ve inançları gereği “lanetlenildiğine” inanılan bir eylemdir. İki kardeşin birbirini öldürmesi yeterince kötüyken bir evladın babasını öldürmek daha kötüdür ve şüphesiz bir babanın kendi kızını öldürmesi de bir o kadar kötüdür. Zaten bu haberi alan insanlar, destekleyeceği varsa bile Stannis’e anında sırtına dönecektir, tamamen düşman olacaktır. Kızını kendi eliyle öldürmesi, Stannis için yapacağı en büyük hatadır, bu olayın ardından Diyar’ın onu destekleyip, kral kabul edeceğini düşünmek mantıklı bir çıkarım olmaz. Özellikle de kuzeyde bunu yapması ek olarak bir soruna da sebep olabilir mi, diye merak etmeme sebep oldu. İnanç için aynı şeyi söyleyemeyiz ama kuzey inancı çok temelsiz değil; bu topraklarda yatan bir güç kesinlikle var hatta öyle ki kendi topraklarında ise, R’hllor’un güçlerini bile engelleyebiliyorlar gibi görünüyor istediklerinde. Thoros’un ateşlerin içinde bir şeyler görmesini engellediklerini biliyoruz. Haliyle böyle bir eylemin sonucu kuzeyde bulunduğu süre zarfında Stannis için daha hızlı bir son doğurabilir.
Peki, kızı öldükten sonra ne olacak? Elbette ki Nöbet veya kuzey bunu hoş karşılamayacak, hele Jon hiç iyi karşılamayacak. Yapılan büyü bir konuda iş görür mü bilmem ama ejderha ve güç verme anlamında bir işe yaramayacağı kesin. Küçük bir kız öldürdün diye de Ötekiler gelmeyi bırakmayacak. Haliyle bu durum Stannis için tekrar bir yıkım olacaktır; “kızımı feda ettim, varisimi... bir hiç uğruna.” noktasında adam, iyice kopacaktır. Haliyle ortalık karışacaktır. Kendini öldürebilir mi? Belki, bu bir seçenek. Bir başkası, yaptığı şey yüzünden onu öldürebilir mi? Bu da bir seçenek, neden olmasın. İki şekilde de Stannis, 6. kitapta ölmüş olacak ve 7. kitabı göremeyecektir.
Eğer kendini öldürmeyi seçmez de biri onu öldürecek ise, bu kim olabilir? Jon Snow’un kendisi olabilir. Dizideki gibi Ramsay elinden falan olmasından ise Jon olması daha iyi. Jon niye onu öldürür? En son verdiğim alıntıda gördüğünüz gibi Jon, ancak bir canavarın masum bir çocuğu öldüreceğine inanıyor ve Stannis, bunu yaptığında, özellikle de öldürdüğü kişinin kendi kızı olması durumu daha kötü hale soktuğundan, onu canavar olarak göreceğine ne şüphe. Sırf ağabeyi yakılırken öylece oturup izlediği için bile Axell’i sevmiyor, onu akraba katili olmasa bile buna en yakın 2. şey olduğunu düşünüyordu. Val, Shireen’in öldürülmesini savunduğunda Jon’un verdiği tepkiyi hatırlıyorsunuz, çok kızmıştı. Zaten Jon ve Stannis ilişkisi çok iyi temellere dayanıyor, diyemeyiz. Dizide Jon, Stannis’e hayrandı ama kitapta durum böyle değil. Robb hakkında söylediği sözler, takındığı tavırlar; Jon’un ona karşı tüm iyi niyetini alıp götürmüştü. Bununla beraber pembe mektubun Stannis tayfası tarafından yazıldığına inandığım için; Jon’un dirilince bunu bir şekilde öğrenip, iyice bilenmesine sebep olacağını düşünüyorum, neticede kandırıldı ve bu kandırmaca ölümüne sebep oldu. Stannis, 6. kitapta borucunu ödemek için Sahte Arya’yı Jon’a gönderdi ama Theon’a göre Stannis “sahte parayla” ödeme yaptı ve doğal olarak Jon, buna öfkelenecek. Düşünün; ailenizin en sevdiği üyesini ölü sanırken “yaşıyor” deniyor ve siz onu kurtarmak için çabalıyorsunuz, en sonunda sizi pembe mektup oyunu ile kandırıp, ölümünüze sebep oluyorlar; diriliyorsunuz ki ölüm de dirilmekte ızdıraplı bir süreç; aileniz diye size birini getiriyorlar ve kız sahte çıkıyor, her şey boşa gitmiş, ölümünüz bile... delirirsiniz öfkeden herhalde. Bence Jon’un gözü kararır. Onun öfkelendiğinde gözünün nasıl karardığını Kurbağa’ya ve Allister Throne’a sorabilirsiniz, doğrudan öldürmek için hamle yapıyor. Bir de dirilince karakterinin daha karanlık ve acımasız olmasını da bekliyoruz. Haliyle Shireen vakasının yaşandığı haberi, Jon için tam bir patlama anı olur ve Gece Kalesine gidip onu öldürür.
Bu gayet olası bir senaryo. Başka bir adayımız var mı? Argüman olarak sunabileceğim pek bir şey yok ama Davos’un kendisi de bir olasılık olabilir. Skagos dönüşü doğrudan Sur’a olursa, muhtemelen bu olaylara yetişebilir. Şans kesesinin kaybının bizdeki sembolik değerini göz önünde tutarsak da... Shireen’i öldürmesi, Stannis’in adaletine ve iyi bir kral olacağına dair duyduğu inancı kökten sarsıp, yok eder. Zira yeğeni Edric konusunda bile nasıl tepki verdiğini gördük, bir de kızı olunca kurban, durum daha vahim hale geliyor. Davos’un bu saatten sonra Stannis’i destekleme şansı, yanında durma imkanı yok. Stannis ikinci kitapta en yakını ve en büyük destekçisi Üstat Cressen’i kaybetti, onu babası gibi seven üstada göre Melisandre onun felaketidir ve Davos da aynı şekilde kırmızı kadının onun için kötü olduğunu düşünüyor. Neticede ikisi de haklıdır ve onu Melisandre’ye kaptırırlar ve Stannis, buna dönüşür. Davos o hayal kırıklığı ve öfkeyle bir ihtimal Stannis’i öldürebilir. En sadık ve en büyük destekçisi tarafından terk edilip, öldürülmesi, kesinlikle Stannis hikayesi içinde bir ironi barındırıyor. Martin bunu isteyebilir.
Siz ne düşünüyorsunuz? Genel fikirlerinizi yoruma bırakmayı unutmayın. Allah’a emanet olun.
Herkese selamlar, The Wolf Pack kanalına hoş geldiniz!
Stannis Baratheon’un hikaye ve karakter incelemesine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu video ağırlıkta Stannis’in hikaye sonunun nasıl biteceğine odaklanacağı için bir önceki videodan biraz farklı olarak tahminler ve ön görüler üzerinden gidecek. Buna geçmeden önce Stannis’in beşinci kitapta ve 6. kitapta yayımlanan POV’unda yaşadıklarına dair kısa bir özet ve karakteriyle ilgili son bir çözümleme yaparak, tahmin kısmına geçeceğiz.
Stannis, Karasu Savaşında kaybettiği gücün ardından hatırlayacağınız üzere içinde bulunduğu umutsuzluktan dolayı istemeye istemeye de olsa Edric Storm’u yakmaya niyetliydi ama Davos, çocuğu Lys’e kaçırdığı için bu gerçekleşmemişti. Onun yerine Davos, Stannis’e kuzeyi önerdi. Nöbet, bir zaman önce tüm krallara “yardım çağrısı” göndermişti ve hiçbiri yardıma gitmemişti. Stannis mektuptan haber edilince hem yardım etmek için hem de bana göre iyi bir fırsat gördüğü için kuzeye gitme kararı aldı. Yardım etmek için çünkü daha önceki videoda söylediğim gibi Stannis, omuzlarına yüklenen sorumlulukların hakkını vermek için uğraşan biridir, onlara sırtını dönmez; Davos’un ona vazifesini hatırlattı, ifade etti; haklarına o kadar çok odaklanmıştı ki tahtı kazanmak için önce krallığı kurtarması gerektiğini fark etmediğini, söyledi. Ayrıca unutmamak gerekir ki kuzey, hakiki tehlikenin geleceği yer. Bununla beraber buraya gelmek bir fırsat zira kuzey, kralını yeni kaybetmiş, Starklar görünürde yok olmuş ve Bolton-Frey ittifakının eline geçmişti. Haliyle diğer sadık lordlar Stannis’in yanına geçerek ona güç kaynağı olacaktı ve bu şekilde Stannis, kuzeyin gücünü ardına alarak tekrar güneye inecek ve tahtını almaya çalışacaktı ama önce kuzeyi ikna etmeliydi, bunun için de Boltonlardan kurtulması gerekir ki kuzey lordları, onu desteklesin. Yani Bolton’a karşı bir savaş, kuzeyi Stannis’in çevresinde toplamak için çok iyi bir araç olacaktı ama elbette Stannis, bundan önce başka bir şey yapmalıydı. Anlaşılan evvel ki yanlışlardan ders almış ve tahmin ediyorum ki Davos veya Melisandre bu konuda tavsiye vermiş olabilir; Jon Snow’u meşrulaştırarak Kışyarı Lordu ilan edip, kuzeyi bir Stark’ın etrafında toplayıp, o Stark’ı da kendine bağlayarak kuzey gücünü elde etmek daha akıllıca göründü ki sonunda bir politik hamle yaptı! Bu iyi bir hamle ama bence geç kalınmış bir hamle. Jon videolarından hatırlayacağınız gibi bunu gerçekten çok istiyor hatta kabul etmeye karar vermişken yeminlerini seçerek vazgeçiyor.
Jon afallamış bir halde, bana bakıyor, diye düşündü. “Kışyarı artık yok. Theon Greyjoy kaleyi ateşe verdi.”
“Granit o kadar kolay yanmaz,” dedi Stannis. “Kale zaman içinde tekrar inşa edilebilir. Bir adamı lord yapan şey taşlar değil, adamın kendisidir. Senin kuzeyli adamların beni tanımıyor, beni sevmek için bir sebepleri yok, fakat gelecek mücadelelerde onların kuvvetine ihtiyacım olacak. Onları benim sancağıma kazanmak için Eddard Stark’ın oğluna ihtiyacım var.”
“Granit o kadar kolay yanmaz,” dedi Stannis. “Kale zaman içinde tekrar inşa edilebilir. Bir adamı lord yapan şey taşlar değil, adamın kendisidir. Senin kuzeyli adamların beni tanımıyor, beni sevmek için bir sebepleri yok, fakat gelecek mücadelelerde onların kuvvetine ihtiyacım olacak. Onları benim sancağıma kazanmak için Eddard Stark’ın oğluna ihtiyacım var.”
Stannis, benzer bir taktiği Yabanılları da kendi gücüne katmak için Mance’i ikna etmek üzerine kuruyor ama görünüşte Yabanıl Kral bunu kabul etmiyor ama biz biliyoruz ki Stannis’e hizmet etmeyi garip bir yol seçerek kabul etti. Bunu neden açıkça yapmadığını düşündüğümde aklıma gelen şey muhtemelen Yabanıl kültüründen kaynaklı olduğu yönünde; bildiğiniz gibi Yabanıllarda kral seçimi ve onu takip etmek sur gerisinde olduğu gibi değildir, her an sizi kral görmekten vazgeçebilirler ve siz yine sıradan biri olursunuz. Bir güneyliye diz çökmek ve ilahlarını yakmak ve din değiştirmek gibi seçenekler %100 Yabanılların Mance’i terk etmesine sebep olacak şeylerdi, o da bunu bildiği için direnmiş ve başka bir şekilde hizmet etme konusunda anlaşmış olmalı. Kısacası Stannis’in diplomatik girişimi Jon’un yeminlerine sadakati ve Yabanıl kültürünün farklılığı yüzünden çöp oluyor ama yine de Stannis ve Melisandre Jon konusunda tamamen vazgeçmiş değiller. Melisandre’nin ısrarına bakılırsa Stannis’i Jon konusunda zorlayanın kırmızı kadın olduğunu düşünüyorum zira ilk savaşında yanında olmadığı gibi ki kaybetmişlerdi, ikinci savaşında da Stannis’i takip etmek yerine Sur’da kalıyor ve Jon’u ikna etmek için oyunlara girişiyor.
Stannis kuzey lordlarına çağrı yapsa da kimse yanaşmıyor ve Mormontlardan sert bir tepki alıyor; “sadece starkları kral kabul edip, onları takip edeceklerini” söylüyorlar. Kuzey Komplosu videolarımı hatırlıyorsanız ilk aşama başta Lord Manderly olmak üzere komplocu lordların, Stannis’i pek kaile almadan en başta yaptıkları planları takip ettiklerini ama bir süre sonra Stannis’i o bilmese bile kendi planlarına bir şekilde dahil ettiklerini, bu sebeple Dişi Ayı’nın onun yanına gönderildiğini ve (muhtemelen) Dağ Kabilelerinin ona katıldığını söylemiştim. Aynı kabilenin lordlarının, Stannis ile beraber yaşlı oldukları gerekçesi ile gitmediklerini ama düğün ve süt anne bahanesi ile koşa koşa Jon’un yanına gittiğini hatırlayın. Bu sebeple komplonun bir parçası olduklarına inanıyorum. Komplo ayrıntıları için video serisini izleyebilirsiniz, burada gerektiği takdirde sadece yüzeysel üstünden geçeceğim. Diğer yandan Stannis’in geldiğini haber alan Roose Bolton da Dehşet Kalesine saldıracağını düşünerek, içeriğini bilmediğimiz ölümcül bir tuzak hazırlıyor ama Jon sayesinde Stannis, tuzağa düşmekten kurtuluyor; yönünü değiştiriyor, Gloverların kalesini kurtararak Asha ve adamlarını ele geçiriyor, dağ kabilelerinden yanına adam katıyor, Mors Umber de ona katılıyor ve doğruca Kışyarına doğru ilerlemeye başlıyor. Lakin bastıran kar fırtınası ve kışın yaklaşması şartları zorluyor ve ilerlemeyi yavaşlattığı gibi yiyecek sorununun da ortaya çıkmasına sebep oluyor. En sonunda Stannis ve ordusu, Kışyarına üç gün uzaklıktaki bir köyde karargahını kuruyor ve Boltonların üstüne geleceği gerekçesiyle savunma hattı oluştururken okuyoruz. Bu arada da kalenin muhafızı olan amca Karstark’ın gizli hançer olarak Stannis’in yanına Bolton tarafından yerleştirildiğini gördük ama Jon’un olayı Alys Karstark’tan öğrenmesi sonucu onu bulmak için yola çıkan Braavos elçisi ile haberi ulaştırıyor; Stannis, adamları yakalatıyor ve böylece tuzaktan kurtuluyor. Bu sırada da Demir Banka ile bir anlaşma yaparak adam toplamasına yardım edecek altını elde eder. Umberlardan bir kol Kışyarı önüne ulaşmıştı ve Theon, sahte Arya olarak Ramsay ile evlendirilen kahyanın kızıyla kaçarken Stannis’in eline düşer. Theon Ramsay’in savaş için geleceğini söylese de şimdilik gelen Frey ve Manderly birlikleridir. Şövalyesine Arya’yı, Braavos Elçisini ve Dişi Ayı’yı alıp, Sur’a götürmesini ve sonra Braavos’a gidip en az 20 bin adama dönmesini emreder. Bu zaman zarfında öldüğünü duyabileceğini ve bunun belki de gerçek olabileceğini ama o adamları alıp geleceğini ve kızını tahta oturtmak için savaşmasını emreder.
Daha sonra Jon ünlü pembe mektubu alır ve Stannis’in yenildiği, öldürüldüğü; Mance’in esir edildiği ve Arya’nın kaçtığını öğrenir. Elbette biz Pembe Mektup videosunda içeriği ve mektubun sahibini tartıştığımız için burada olayı açmayacağız ama Stannis’in ölmediğini ve mektubun genel olarak yalan olduğunu söylemekle yetineceğiz.
Stannis’in karakteri ile ilgili son bir kişilik çözümlemesini de yaparak doğruca asıl kısma geçeceğim. Birazdan söyleyeceklerim eski forumda jonsnow (stark) ismiyle katılım sağlayan psikoloji mezunu bir arkadaşımızın tespitleridir, eğer hatırlar iseniz daha önce Kışyarı Hayaleti Kim videosunda kendisine danışmıştım.
Batılıların kültüründen yola çıkarsak... Psikiatrsit Adler’ın ünlü bir kuramı var; doğum sırası kuramı. Seride ikinci çocuk sendromu olduğundan bahsetmiştik zaman zaman; Jon, Stannis, Tyrion, Arya diye gidiyor... hatta İkinci Oğullar diye ünlü bir kiralık birlik bile var. Görünüşe göre Martin, bu kuramı baz almış ve bunun en net örneği olarak Stannis’i seçmiş. Sözü doğruca arkadaşıma bırakalım.
“Adler'in doğum sırası kuramına göre ikinci çocuk ne birinci çocuğun haklarına ve gücüne ne de son çocuğun ayrıcalıklarına ve sempatisine sahip olduğunu düşünür. Sevilmediğini düşünür. Stannis tam olarak böyle düşünüyor. Asla Robert kadar güçlü olamayacağını asla Renly kadar sevimli bulunmayacağını düşünüyor. Bu düşünce o kadar esir etmiş ki onu bir yerde olay kendi kendini doğrulayan kehanete dönüşüyor. Robert ve Renly neden seviliyor diye düşünmüyor. Kendini sevdirmek için hiçbir şey yapmıyor hatta sevdirmemek için elinden geleni yapıyor.
Bu kurama göre ikinci çocuklar hayatın adaletsiz olduğunu düşünür. Genelde adalet ve eşitlik konularına takıktır. Stannis de böyle düşünüyor ve bu konuya takık, biliyorsun. Genel olarak adaletini sevsem de yer yer fazla keskin oluyor, yer yer de karakterinden beklenmeyecek tavizler verebiliyor ama yine de soylu olmayan Davos'u Kral eli yapması, piçlere karşı Westerosluların tutumlarından biraz daha farklı davranması eşitliğe olan inancından...
Yine bu kurama göre ikinci çocuk diğer kardeşleri kadar yetenekli olmadığına inanır. Bu inanç sebebiyle ilerleyen yaşlarda ya başkaldırıcı ya da yenilgiyi kabul eden, ezik ve karamsar bir insana dönüşür. Stannis evde kardeşleri gibi özellikle de Robert gibi yetenekli olmadığına inanıyor, bunu birçok yerde söylüyor. Bunun sonucu olarak başkaldırıcı mı oluyor yoksa yenilgiyi kabul eden mi oluyor anlamak zor biraz çünkü kendisi hem başkaldırıcı bir figür; Karasu'da neredeyse askerlerinin tamamını kaybetmesine rağmen vazgeçmedi ama bazı konularda özellikle sevilmeyeceği, asla kabul görmeyeceği düşüncelerinde yenilgiyi çabucak kabul ediyor. Karamsar kişiliği zaten malum.
Kuramcılara göre ilk çocuk heyecanıyla en çok ilk çocuğun üzerine düşülür, tabi en fazla sorumluluk ve en fazla disiplin de büyük çocuğa uygulanır. Bir de Westeros'u düşün; ilk çocuklar direkt her şeyin varisi ve geleceğin lordu olarak görülüyor, bu yüzden ikinci çocuğun kendini önemsiz hissetmesi ve ispat çabası diğer çocuklardan kat kat fazladır. Aile içi dinamikler de önemli burada, yani ebeveyn davranışları oldukça önemli. Anne Baba Baratheon hakkında bilgimiz sınırlı, çocuklarına nasıl davrandılar, ayrım yaptılar mı bilmiyoruz. Mesela Bran de ikinci varis ama böyle bir tutum içinde değil, yetersizlik hissi yok çünkü babası onun da önemli olduğunu, doğum sırasından bağımsız olarak değerli olabileceğini göstererek büyüttü onu. Muhtemelen Oberyn de öyle büyüdü ama Catelyn için aynı şeyi tam söyleyemem ,oğulları için bu şekilde davranmadı muhtemelen ama Arya'yı Sansa'dan yetersiz hissettirdi hep. İki kardeş arasındaki çekişmenin sebeplerinden biri bu. İkisinin de değerli olduğunu aile içinde biricik olduğunu hissettireceğine Arya'yı Sansa kalıbına sokmak istedi. Düşünsene bir; Sansa'yı veliaht prensle evlendirmek istiyor, o olmasa da muhtemelen bir azam lordunun oğluna vermek isterdi. Arya'yı Freylerin bilmem kaçıncı önemsiz çocuğuna vermişti.
Robert'ın da çok fazla suçu var burada çünkü ebeveyn kaybıyla yalnız başına yüzleşmedi. Vadide kendine bir baba figürü ve kardeş bulmuştu. Stannis'i ve Renly'i acılarıyla baş başa bıraktı. Onların başında durması gerekiyordu. Orta çağ'da fiziksel görünüm ve dövüş becerisi neredeyse her şey ve Robert'ın bütün bunlarda harika olması herkesin ona hayran olması Stannis'in yetersizlik hissini artırdı muhtemelen. Tabi bir de kuşuyla zayıf kanat diye dalga geçtiğini biliyoruz, kim bilir daha neler yaptı, fiziksel gücüyle nasıl ezdi? Robert kardeşiyle iyi ilişki kursaydı Stanniste ki bu hislerin çoğu olmazdı, buna eminim. Robert çok suçlu çok.
Bir tane kuramcı da diyor ki ikinci kardeş ilk kardeşi tahtta görür ve kendisi ya onunla aynı karaktere ya da zıt karaktere bürünmeye çalışır. Stannis tam olarak zıt karaktere büründü. Robert kadınlara düşkündü, Stannis kadınlarla zoraki ilişki kuruyor. Robert sarhoştu, Stannis'in içtiğini çok hatırlamıyorum. Robert yönetmekten nefret ediyor, Stannis hoşlanıyor. Robert çok gülen neşeli bir adam, Stannis asla gülmez. Zıtlıklar artabilir. Kadınlarla ilişki kurma isteksizliğinin altındaki sebep Robert'a zıt bir kişiliğe bürünmesi mi acaba diye düşünüyorum. Tabi sebebi aseksüellik falan da olabilir ama bu da ihtimallerden biri bence. Yine son çocuğun ilk çocuğu fazlasıyla örnek alacağı da yazıyor ki Renly Robert'ı tamamen kopyalıyordu.”
“Adler'in doğum sırası kuramına göre ikinci çocuk ne birinci çocuğun haklarına ve gücüne ne de son çocuğun ayrıcalıklarına ve sempatisine sahip olduğunu düşünür. Sevilmediğini düşünür. Stannis tam olarak böyle düşünüyor. Asla Robert kadar güçlü olamayacağını asla Renly kadar sevimli bulunmayacağını düşünüyor. Bu düşünce o kadar esir etmiş ki onu bir yerde olay kendi kendini doğrulayan kehanete dönüşüyor. Robert ve Renly neden seviliyor diye düşünmüyor. Kendini sevdirmek için hiçbir şey yapmıyor hatta sevdirmemek için elinden geleni yapıyor.
Bu kurama göre ikinci çocuklar hayatın adaletsiz olduğunu düşünür. Genelde adalet ve eşitlik konularına takıktır. Stannis de böyle düşünüyor ve bu konuya takık, biliyorsun. Genel olarak adaletini sevsem de yer yer fazla keskin oluyor, yer yer de karakterinden beklenmeyecek tavizler verebiliyor ama yine de soylu olmayan Davos'u Kral eli yapması, piçlere karşı Westerosluların tutumlarından biraz daha farklı davranması eşitliğe olan inancından...
Yine bu kurama göre ikinci çocuk diğer kardeşleri kadar yetenekli olmadığına inanır. Bu inanç sebebiyle ilerleyen yaşlarda ya başkaldırıcı ya da yenilgiyi kabul eden, ezik ve karamsar bir insana dönüşür. Stannis evde kardeşleri gibi özellikle de Robert gibi yetenekli olmadığına inanıyor, bunu birçok yerde söylüyor. Bunun sonucu olarak başkaldırıcı mı oluyor yoksa yenilgiyi kabul eden mi oluyor anlamak zor biraz çünkü kendisi hem başkaldırıcı bir figür; Karasu'da neredeyse askerlerinin tamamını kaybetmesine rağmen vazgeçmedi ama bazı konularda özellikle sevilmeyeceği, asla kabul görmeyeceği düşüncelerinde yenilgiyi çabucak kabul ediyor. Karamsar kişiliği zaten malum.
Kuramcılara göre ilk çocuk heyecanıyla en çok ilk çocuğun üzerine düşülür, tabi en fazla sorumluluk ve en fazla disiplin de büyük çocuğa uygulanır. Bir de Westeros'u düşün; ilk çocuklar direkt her şeyin varisi ve geleceğin lordu olarak görülüyor, bu yüzden ikinci çocuğun kendini önemsiz hissetmesi ve ispat çabası diğer çocuklardan kat kat fazladır. Aile içi dinamikler de önemli burada, yani ebeveyn davranışları oldukça önemli. Anne Baba Baratheon hakkında bilgimiz sınırlı, çocuklarına nasıl davrandılar, ayrım yaptılar mı bilmiyoruz. Mesela Bran de ikinci varis ama böyle bir tutum içinde değil, yetersizlik hissi yok çünkü babası onun da önemli olduğunu, doğum sırasından bağımsız olarak değerli olabileceğini göstererek büyüttü onu. Muhtemelen Oberyn de öyle büyüdü ama Catelyn için aynı şeyi tam söyleyemem ,oğulları için bu şekilde davranmadı muhtemelen ama Arya'yı Sansa'dan yetersiz hissettirdi hep. İki kardeş arasındaki çekişmenin sebeplerinden biri bu. İkisinin de değerli olduğunu aile içinde biricik olduğunu hissettireceğine Arya'yı Sansa kalıbına sokmak istedi. Düşünsene bir; Sansa'yı veliaht prensle evlendirmek istiyor, o olmasa da muhtemelen bir azam lordunun oğluna vermek isterdi. Arya'yı Freylerin bilmem kaçıncı önemsiz çocuğuna vermişti.
Robert'ın da çok fazla suçu var burada çünkü ebeveyn kaybıyla yalnız başına yüzleşmedi. Vadide kendine bir baba figürü ve kardeş bulmuştu. Stannis'i ve Renly'i acılarıyla baş başa bıraktı. Onların başında durması gerekiyordu. Orta çağ'da fiziksel görünüm ve dövüş becerisi neredeyse her şey ve Robert'ın bütün bunlarda harika olması herkesin ona hayran olması Stannis'in yetersizlik hissini artırdı muhtemelen. Tabi bir de kuşuyla zayıf kanat diye dalga geçtiğini biliyoruz, kim bilir daha neler yaptı, fiziksel gücüyle nasıl ezdi? Robert kardeşiyle iyi ilişki kursaydı Stanniste ki bu hislerin çoğu olmazdı, buna eminim. Robert çok suçlu çok.
Bir tane kuramcı da diyor ki ikinci kardeş ilk kardeşi tahtta görür ve kendisi ya onunla aynı karaktere ya da zıt karaktere bürünmeye çalışır. Stannis tam olarak zıt karaktere büründü. Robert kadınlara düşkündü, Stannis kadınlarla zoraki ilişki kuruyor. Robert sarhoştu, Stannis'in içtiğini çok hatırlamıyorum. Robert yönetmekten nefret ediyor, Stannis hoşlanıyor. Robert çok gülen neşeli bir adam, Stannis asla gülmez. Zıtlıklar artabilir. Kadınlarla ilişki kurma isteksizliğinin altındaki sebep Robert'a zıt bir kişiliğe bürünmesi mi acaba diye düşünüyorum. Tabi sebebi aseksüellik falan da olabilir ama bu da ihtimallerden biri bence. Yine son çocuğun ilk çocuğu fazlasıyla örnek alacağı da yazıyor ki Renly Robert'ı tamamen kopyalıyordu.”
Sözleri burada bitiyor, sizi bilmem ama bence çok yerinde, iyi tespitlerde bulunmuş ve Stannis’e cuk oturuyor. Sanırım bir psikoloğun gözüyle bakınca Stannis’i daha iyi tanımış olduk. Şimdi asıl konuya geçelim ve Stannis’in hikayesinin nasıl ilerleyip, sonlanacağını tahmin etmeye çalışalım. Stannis’in yüzleşmesi gereken bir savaş var.
Buz Savaşı
Hayranlar ona kısaca “Buz Savaşı” diyor. Çoğu kişi Stannis’in bu savaşı kazanacağına inanıyor ve bu savaşı kazanması halinde sanki kuzey, Kışyarı doğruca düşecekmiş gibi bir algının da hakim olduğunu söylemem gerekir. Lakin durum elbette böyle değil çünkü bu, savaşın sadece ilk kısmı, Stannis öncü birliklere karşı savaşacak. Bu savaşın nasıl gerçekleşeceği üstünde durmayacağız, bunlar bu videonun konusu değil. Doğruca sonuca atlayıp kazanıp kazanmayacağı üstünde duralım. Ben genelde kazanacağını düşünmekteyim ama içimden bir ses “o kadar emin olmamalısın, tersi de olabilir.” diyor.
Yine de ben kazanacağını düşünüyorum çünkü Manderly birlikleri işin özünde Roose’a karşı komplo kuran hanelerin en başında yer alıyor, elbette Genç Manderly
Theon’a göre Ramsay, gelinini geri istiyor, bu sebeple Manderly ve Frey birliklerini yakından takip edecek. Bu, doğrudan Stannis ile savaşmak için mi yoksa olay, tamamen Arya’yı yakalamak ve birliklerin işini yaptığından emin olmak için mi kesin söylemek güç. Tahminime göre Ramsay, uzaktan olan biteni gözlemlemek için gelecektir çünkü Roose Bolton, Yeşil Çatal Savaşı gibi mücadelelerde gördüğümüz gibi, kendi ana birliklerini doğrudan savaşa göndermek yerine hep “diğerlerini” gönderir, böylece ana gücünü daima korur. Bu sebeple Buz Savaşının kaybedilmesi, Roose için çok mühim bir durum değil. Dahası Ramsay’in önceliklerinden birinin Arya’yı yakalamak olmalı ki zaten Theon “gelinini geri istiyor” diyor. Arya’nın sahte olduğunu ve kimliğinin açığa çıkması halinde kuzey lordlarının gözünde Boltonların düşeceği durum düşünülürse Sahte Arya’yı yakalamak çok önemli hale geliyor. Özellikle de bu kızın Sur’a, Jon’un yanına ulaşmasını engellemek gerekiyor çünkü onun kimliğinin sahte olduğuna “onay” verecek en güvenilir kişi Jon Snow’un kendisi. Bu sebeple Ramsay, doğrudan Jeyne Poole ve Theon’un peşine düşmüş olmalı. Elbette ki ilk gidecekleri yer olarak Stannis’in yanı olduğunu düşünmesi çok doğal bir çıkarım olabilir, kısa mesafede sığınılabilecek en güvenli yer onun yanı. Bu sebeple Ramsay’in de Stannis’in olduğu yere gitmesi ve olan bitenlere şahitlik etmesi beklenebilir ama doğrudan savaşma meselesinden şüpheliyim.
Theon’a göre Roose Bolton’un Frey ve Manderly birliklerini gönderme sebebi, onlardan kurtulma çabası çünkü Frey ve Manderly ailesi birbirine girmiş durumda ve Roose için bir baş ağrısı, ayrıca Roose hiçbir şekilde Manderly’e güvenmiyor. Fazla boğazlardan da kurtulduğunu unutmamak gerekir. Bu sebeple yüksekle ihtimal “öleceklerini” umarak, hepsini Stannis’in üstüne gönderdi. Kazanırlarsa da Roose için gene bir artı, özetle iki şekilde de Roose için bir kazanç var gibi. Bolton zaten bunu hep yapıyor. Burada bir duralım. Bilen bilir ama bilmeyenler için... yıllar evvel, Martin’in bilgisayar başında çekilmiş bir fotoğrafı hayranlar arasında olay oldu; ekranda görünen bir metin, 6. kitaba aitti. Haliyle yarım yamalak görünen bu görüntüsü çözmek için uğraştılar ve hepsi olmasa bile büyük kısmı çözülmüş görünüyor. O fotoğraf çekildiğinde Martin, Asha POV’u üzerinde çalışıyor görünüyor, yani Buz Savaşı.
Freylerin, Mors Umber’in tuzak ve saldırılarına düşüp, Aenys Frey’in öldüğünü biliyoruz, yine de birlikler büyük oranda tuzakları atlatıp Stannis’e doğru yola çıkmayı elbette başardı. POV, Freylerin gelişiyle başlıyor, Manderly’den bahsetmiyor, daha varmadıklarını farz edebiliriz. Freyler Mors Umber’in başını mızrağa geçirip, teşhir ediyorlar, belli ki Kışyarı önündeki Umberlerden geriye pek bir şey kalmamış. Westeros forumdan The Fattest Leach isimli kullanıcı 5. kitaptaki Jon POV’unda Umber’in ölümüne dair foreshadowing yakalamış; tam da mızraktaki bir kafa olmasından bahsediyor. Böyle şeyler kolay gözden kaçıyor.
Devam edelim. Buz Savaşı, yüksekle ihtimal Stannis için bir zafer olacak, aksini beklemiyorum. Pembe Mektup kısmına değinmeyeceğim, onun için ilgili videoyu izlemenizi tavsiye ederim. Zafer kazanmış bir Stannis’in bir sonraki hedefinin Kışyarı olacağını tahmin ediyoruz, neticede nihai hedef Boltonların başını almak ama gelenler sadece öncü birliklerdi.
Kışyarı Kuşatması/Saldırısı
Fırtına Kalesi’ni ele geçirmek istediğinde Stannis’in üç seçeneği vardı; bodoslama saldırı, kuşatma ve şampiyon dövüşü. Aynı seçenekler Kışyarı için de geçerli ama bunlar ne kadar makul seçenekler?
Stannis’in ortalama 5 bin civarı askeri var; bir kısmı kuzeyli, diğeri güneyli. Boltonların asker sayısı çok daha fazla. Freylerin ortalama 2000; Manderly’lerin de 300 civarı askeri var. Manderly askeri elbette hepsi değil, sadece küçük bir kısmını getirmişler belli ki... 300 kişinin Stannis’e katılacağını farz edebiliriz ama doğrudan mı savaşırlar yoksa Lord Manderly yüzünden dolaylı mı olur, noktasında iki farklı görüş beyan edebiliriz. Neticede ulvi bir amaçları olsa da ihtiyarlar ölümü göze alsa da Oğul Mandery, gözünün önünde babasının boğazının kesilmesini de istemez diye düşünüyorum, unutmamak lazım ki kuzeyli komplocuların ana planı Stannis üstüne de kurulu değil ama imkan ölçüsünde ona destek verdiklerini görebiliyoruz. Bu noktalar artık benim için biraz bulanık sınırlar. Kesin şu bu, diyemiyorum.
Buz Savaşından sonra Stannis’in gücünün bir miktar erimesini beklerim ama tahminim o ki çok büyük kayıplar vermeden bu işi atlatabilirler, zira tahmin ettiğimiz gibi giderse Freyler, önden buz göllerine düşüp, Stannis’in askerleri tarafından kılıçtan geçirilirken; Manderly de arkadan Freylere saldırır. Bu da asgari düzeyde bir kayıp vereceklerini gösterir. Gerçi Umberlar gerçekten yok edildi ise, bu da 400 civarında bir adam demek, 5000 kişilik orduda şimdiden dikkat çekici bir kayıp verilmiş, bunun sayısı 1000’i aşarsa, çok hafif kayıp olduğunu iddia edemem. Zafer, şüphesiz mücadele ruhunu da ateşleyecektir ve Kışyarı için motive olacaklardır. Zira en son moraller diplerdeydi. Bunun sebepleri de çok doğal zira kar fırtınası, soğuk ve boyum kadar karın getirdiği koşullar güneylileri zavallıya çevirdi; üşüyorlar, atları karda hareket etmeye uygun değil, zaten açlıktan onları kesip yiyorlar; kuzeylilerin üç günde gittiği mesafeyi bunlar bir haftada gidiyor; açlık ve üşüme/donma gibi etkenler de var. Kısacası Stannis’in yaşayacağı minik zafere rağmen koşullar hala büyük oranda onların aleyhinde. Sayıca hala azlar. Metal yorgunluğu dediğimiz şeyi de ekleyelim.
Bu sebeple bodoslama bir saldırı bir seçenek bile görünmüyor. Kışyarını bu şekilde elde edemez. Mance ve mızrak karılarının Theon’un nasıl içeri girmeye çalıştığını öğrendiğini biliyoruz; yüksekle ihtimal Stannis, Mance’e kaleye girecek kestirme/zayıf bir yol arama emri verdi, o da bunu arıyor, Mance ise en iyi ihtimalle hala içeride ve saklanıyor olmalı hatta belki de Stannis için “anahtar” Mance’in kendisi bile olabilir. Şampiyon dövüşünü Roose kabul etmeyecektir ve Stannis de zaten bunu teklif etmez. Kuşatma, bahsettiğim sebeplerle bir seçenek gene değil, Roose’un yiyeceği var, elbette tükenmez değil ama Stannis’ten çok daha iyi durumda olduğu aşikar; içerideki çatışma sebebi olan ve fazla boğaz olarak gördüğü Frey ve Manderly birliklerinden de kurtulduğu için Roose’un hesabını yaptığını düşünmek için sebeplerimiz var. Bu durumda geriye en iyi ihtimal “hile” kullanmak kalıyor.
Roose ilki Dehşet Kalesi, ikincisi Karstark olmak üzere iki tuzak kurmuştu ama ikisi de başarısız oldu. Bolton başka tuzaklar kurdu mu ve kurdu ise bunlar nelerdir bilgimiz yok ama Roose’un plansız, önlemsiz hareket edeceğini düşünmüyorum, bu sebeple onun olası muhtemelen tuzakları/planları bizim öngöremediğimiz değişkenler olarak hikayede yerini alıyor.
Hile olarak Stannis’in; Roose’un Harrenhall’a uyguladığının aynısını uygulaması bekleniyor. Yani sözüm ona bir mücadele olmuştur, hayatta kalanlar esir edilmiştir ve kalenin içine truva atı olarak sokulurlar. Bunlar da en uygun zamanda harekete geçer, nöbetçileri öldürür ve kapıları açarak birlikleri içeri sokar. Buradaki kilit nokta Roose’un kendi tarafında olduğunu sandığı askerlerin, aslında karşı tarafa çalışıyor olması. Bu da burada Manderly birlikleri oluyor. Jon Connington’ın da benzer şekilde Fırtına Kalesi’ni ele geçireceği düşünülmekte. Gerçi Manderly birlikleri Stannis’in yanına geçer ise asker esir edip, içeri sokmaya ne gerek var? Zaten içerideler. Martin’in üçleme takıntısı düşünülürse aynı taktiği üç kere kullanmak istemesi şaşırtıcı olmaz, benim kişisel fikrim bu tür savaşlarda maymuncuk anahtarı gibi aynı şeyi kullanarak tüm savaşları kazandırmak/kaleleri düşürmek, Tolkien’in sıkışınca kartalları kullanması gibi bir etki yaratıyor bende. Yani olayda bir miktar zayıflama oluyor. Yani bir kere kullandığında güzeldir, iki de belki kabul edilebilir ama üç ve fazlası da artık “yeter, başka taktiğin yok mu? Hep aynı şey!” dedirtiyor. Lakin Martin bu, üçleme takıntısı var işte. Haliyle bunu kullanmak istemesi şaşırtıcı olmaz, zaten mevcut şartlara baktığımızda başka şans da olmayabilir. Bu da bence Martin’in aşılmaz dağlar havasında kaleler kurgulamasından kaynaklı; Eyrie aşılamaz, Fırtına Kalesi aşılamaz, Dehşet Kalesi aşılamaz, Castery Kalesi aşılamaz, Kışyarı aşılamaz... yani böyle bir kale ne kadar mümkün, en azından bu kadar sayıda olması ne kadar mümkün? İnsan bir zayıf nokta bırakır. Bakınız; Castery için en azından lağım sisteminde Tyrion’ın oluşturduğu bir açık kapı var. Meereen de benzer şekilde düşürüldü. Gerçi bu da truva atından çok farklı değil, içeri bir ya da birkaç kişiyi sokup, içeriden açtırıyorsun. Sanırım Martin kalelerin ya kuşatmada açlıkla ya da böyle içeri adam sokmayla düşeceğini sanıyor. Başka taktik bilmiyor. Oysa birden fazla yol var, neyse. Hilenin bu olduğunu söylemek şu aşamada güvenli, başka bir yöntem yok gibi görünüyor Martin’in torbasında.
Haliyle soru şu; Stannis başarılı olacak mı?
Hayranları için bu tartışmamız bir şekilde kocaman bir “evet”; hayranı olmayanlar içinde de bezer görüşe sahip olanların sayısı azımsanmıyor. Sanırım bu biraz “beklenti” şeklinde yaygınlaşmış durumda. Bir şeyi 40 kere söylersen gerçek olur, misali... ne kadar tekrar edersen algı da bu şekilde oluşmaya başlar insanlarda. Reklamların sattırma mantığı da zaten bu “tekrarlar” üzerine kuruludur. Yine de genel algı, haklı olabilir.
Çok dağıtmadan kazandığı bir senaryoyu kabaca öngörmeye çalışalım: Boltonlar ve taraftarları kılıçtan geçirilir ve kuzey, Lannister/Bolton ittifakından kurtulup, özgürleşir. Elbette pembe mektup bu aşamada “gerçek” kabul edilmesi gerekir çünkü zafer kazanan bir Stannis ve tayfası için mektup ile Jon’un kışkırtılması gereksizdir. Yani Jon, mektubu aldığında Stannis, tabiri caiz ise Kışyarında keyif sürmeye başlar. Sonrasında da elbette tüm kuzeye hatta güneye bunun haberini gönderir; Selyse ve kızını yanına çağıracağını farz edebiliriz. Davos, Rickon’u getirmeyi başarır ve Lord Manderly’e teslim eder. Kışyarı doğal olarak Starkların olduğu için Stannis, diz çökmesini ve elbette ki Büvet Ağacını yakması karşılığında Kışyarı’nı Rickon’a verip, onu Lord Stark olarak kabul edeceğini ve taht davasında desteğini isteyeceğini tahmin edebiliriz. Gerçi Stannis azıcık akıllı ise büvet ağacını yakıp, R’hllor inancına geçmesini istemez kuzeylilerin. Kimseyi zorlamıyor aslında, yanında Yedi’ye inanalar var ama Jon için şart buydu ve Yabanıllar için de şart buydu; bu sebeple lordluk makamı alabilmek adına bunu talep ettiğini düşünebiliyoruz.
Bu durum karşısında da iki şey olabilir. İlki Rickon ve lordlar “hadi oradan” derler çünkü kimse Büvet Ağacının yakılması ve din değiştirmeye hoş bakmayacak ve kuzeyliler sırtını dönecek; Stannis’in elinde gene bir sıfır kalıyor ama Stannis boynunu yere eğip, tıpış tıpış mücadele etmeden geri dönecek biri değil, saçma bir beklenti de olur bence, haliyle kılıçlar çekildiğinde artık öleceğini söyleriz ama bu mümkün değil çünkü Stannis, Shrieen’i yakmadan ölemez; bu durumda Stannis bu şarttan vazgeçme duyarlılığını gösterebilir de... o halde bir boyun eğme durumu olabilir. Bu şartlarda Stannis’in kızını yakması için elde tutulur hiçbir sebebi yoktur, zira aradığı gücü arkasına almıştır ama kuzeylilerin amacının Starkları “kral” olarak iktidara taşımak olduğunu düşünürsek her şekilde Stannis’e “bas git” demelerini beklemek daha sağlıklı olabilir. Lakin gene bu adam “tamam” deyip, gitmez; muhtemelen gene kılıçlar çekilir. Daha bu denkleme Jon falan da dahil olacak, onu ve diğer etkenleri unutmamak gerekir, bir sürü tahmin edilebilir ve tahmin edilemez değişken olacak bu kuzey olay örgüsünde. Kılıçlar çekildiğinde Stannis kaçacak değil, savaşacak... bu da gene muhtemelen ölümü olacak ama dediğim gibi daha kızını yakması gerekiyor.
Bu bahsettiğim senaryolar çok üstün körü, kaba bir resim içeriyor. İlk aşama akla mantıklı da geliyor olabilir bazılarınıza ama daha ben yazarken kafamda “ya bu kısım, ya şu etken” diye döndürüp duruyorum soruları. Yani kafama oturmuyor kendi yazdığım olası senaryo. Örneğin; Ramsay’in tazılarının ve ulu kurtların savaşacağını biliyoruz, yani muhtemelen Rickon’a ek olarak bu son savaşa Jon’un da dahil olacağını, yüksekle ihtimal Arya’nın da dahil olacağı anlamına geliyor. Önceden kazanılmış bir zaferde Starkların savaşmasının mantığı nedir? Son savaşta Starklar işin dahilinde ise zaten kuzey komplosu gereği tüm kuzey, Jon’un çevresinde kenetlenmiştir ve kazanan Starkların kendisidir.
Yani üstünde düşündüğümde “hilenin” başarılı olması için yeteri kadar güçlü gerekçe olduğunu düşünmüyorum. İmkansız demiyorum bakın ama benim için yeteri kadar güçlü değil. Açıkta kalan çok kısım var gibi.
Bu da beni kaybettiği senaryoya getiriyor. Hile neden başarısız olur?
Aslında bunu birkaç noktada açıklamak gerekiyor, sadece metin içindeki hikaye matematiği değil ayrıca bir yazarın, yazma tekniği/mantığı açısından da irdelememiz gerekir.
1. Kısım, Yazma Tekniği: Her hikayenin başrolleri vardır, buna ek olarak başka ana karakterler olabilir ve elbette ikincil ve küçük karakterlerimiz vardır. ASOIAF bunların hepsine ve fazlasına bol bol yer veren bir hikaye. Yazım tekniklerini anlatmayı umut ettiğim video serimi yaparsam, zaten orada daha ayrıntılı değineceğim ama başroller, hikayenin ana merkezinde yer alan, hikayeyi şekillendiren ana unsurlar olarak görülür. En büyük sorumluluk onların sırtındadır, büyük kötü ile savaşan ve öldüren onlardır; büyük savaşa onlar liderlik ederler. Bunların hepsi de başrolün kendi değerini kanıtlaması için gerekli olay örgüleridir. Başrol, ana vazifesine gelene kadar bir gelişimden geçmek zorundadır zira; bu gelişimi tamamlayıp, kendini kanıtlayamadan (bu yaşananlar hep onun için bir sınavdır) büyük savaşa liderlik edemez/büyük kötü ile savaşıp, onu yenemez. Geriye kalan karakterler de onlara yardımcı olan, hikayeyi geliştirmede katkı sağlayan veya ana olaya kadar hikayede bizi oyalayan olay örgülerinin kahramanları olarak öne çıkar. ASOIAF’ta Ned Stark’ın ve Robb Stark’ın ölümlerini bu şekilde de yorumlayabilirsiniz... onlar ana karakterlerdi, başrol olmaya adaydılar ama bir gelişimden geçmeden doğrudan büyük savaşa/büyük kötü ile mücadeleye başladılar ve sonuç olarak yenilip, öldüler. Stark-Lannister arasındaki savaş; Beş Kralın Savaşı gibi şeyler de bizi hep asıl olaylara kadar oyalayan hikayelerdi. Asıl olay şimdilik geri planda kalınca, oyalama hikayeleri merkeze alınınca; olayların kahramanlarını hikayenin merkezine oturtmak gibi bir yanlış algıya düşebiliyoruz.
Bizim hikayemizde Martin’in büyük beşlisi olarak anılan 5 başrol karakterimiz var; Jon, Arya, Bran, Dany ve Tyrion. Hikayenin ana merkezi bu beşi, hikaye büyük oranda onların çevresinde şekilleniyor; Martin’in mektubunda söylediklerini hatırlayın. Her biri kendi sınavlarından geçiyor, iyi ya da kötü “ana vazifelerine göre” kendi gelişimlerini sergiliyor. Jon bizim buradaki ana öznemiz. Jon, yüksekle ihtimal büyük savaşta herkese liderlik edip, zafer getirecek kişi olacak; isim önemli değil, ister son kahraman deyin, istersen azor ahai/vaat edilmiş prens deyin, bu önemsiz. Bu süreçte bir gelişim geçirmesi ve bu gelişimi geçirmesi için çeşitli sınavlarla yüzleşmesi gerekiyor. Liderlik edip, zafer kazanması için de bazı başarılar elde edip, kendini evvelden herkese kanıtlayıp, insanları çevresinde toplayıp, kenetlemesi gerekiyor. Hak ettiğini göstermeli... Jon’un Robb tarafından meşrulaştırılıp, varisi ilan edildiğini biliyoruz. Yani vasiyete göre şu an Jon, kuzey kralı olarak tahta geçmek zorunda ve headcanon olarak da herkes bunun olacağı konusunda hemfikir. Hep söylerim; kuzey bir Stark tarafından kaybedildi, o halde ancak bir Stark tarafından geri kazanılabilir. Bir yazar, ancak bu şekilde bir kurgu yazar başrol için. Lakin yabancı birinin eliyle verdiği bir taç, kesinlikle başrolün gelişimine gem vuracaktır ve kendini kanıtlaması gereken en önemli noktada bunu yapamayacaktır. Jon, yaptıkları ile Yabanıl ve Nöbet’in en azından korucu sınıfına kendini kanıtlamış, yanına katmış olabilir ama bu olayın sadece fragman boyutu, ilk kısmı. Asıl kazanması gereken kişiler kuzey lordları ve bir isimden fazlasına ihtiyacı var. Merhum Kuzey Kralı, kuzeyi kaybetti ve şimdi yeni Kuzey Kralı, kuzeyi tekrar özgürleştirdi. Olması gereken hikaye budur. Bu sayede Jon, ulaşması gereken karakter gelişiminde en uç noktaya ulaşabilir; liderliğini herkese gösterebilir ve saygılarını da kazanarak kuzeyi çevresinde kenetleyebilir. Dikkat ederseniz Jon, konum atladıkça karakterinde bir gelişim oluyor ve bir adım daha ilerliyor; bu sebeple ki 5. kitap Jon’un şu ana kadar ki gelişimindeki en yüksek noktadır, zira Lord Kumandan olarak okuduğumuz kitaptır. Bundan sonra da kral olması ve sonrası için tırnakları ile kazıyarak hak etmesi gerekiyor. Zira bizim son savaşta bir lidere ihtiyacımız var; bu lider kendisini takip edilmeye değer olduğunu nasıl kanıtlayacak? Elbette kaybedilmiş bir krallığı geri alarak! Kuzeyi özgürleştiren ve bağımsızlaştıran kral olarak! Bunu başkası yaparsa, Jon’un karakter gelişimi tamamlanamaz.
Daha öncesinde parmak bastığım gibi zaten tazı ve ulurkurt kapışması olacağını bildiğimiz için Jon’un bu savaşta yer alacağını biliyoruz. Bunun için de önce dirilmesi, azıcık toparlanıp, sonra bir sebeple elinde ne var ne yok toplayıp, güneye harekete geçmesi gerekiyor. Bu süreçte elbette komplocu lordlar da onunla iletişime geçecektir, diye düşünüyorum. Kuzey Komplosu videolarımı hatırlayın. Haliyle daha Jon’un yeni öldüğü süreçte Stannis çoktan Buz Savaşını kazanmışken Stannis’in Kışyarı Savaşı için bir sebeple istemeden de olsa oyalanmasını bekleyemeyiz kanımca. O savaşını vermeye devam edecek. Bu da bizi hikaye matematiğine götürüyor.
2. Hile Senaryosunda Olası Zayıf Noktalar
1. Truva Atı için içeri sokulacak sözüm ona esirler ile ilgili; Roose Bolton’un gerek çatışmaya sebep verdiklerinden gerekse de boş boğazlardan kurtularak, yiyecek tasarrufu peşinden koşmasından dolayı Frey ve Manderly birliklerini önden gönderdiğini biliyoruz. Manderly, esirlerle geri döndüğünde Roose Bolton, bu esirleri neden içeri alıp beslemeyi göze alsın? Evet, kıymetli şövalye ve lordlar, şartlara göre esir edildiğinde “rehine değiş tokuşu” ve “fidye ile kazanç sağlamak” için kullanılıyorlar ama Stannis’in yanında getirdiği kişilerin önemli bir kısmı zaten Menzil’den şut yemiş, aileleri esir edilmiş ya da toprakları ellerinden alınmış kişiler. Fırtına Toprakları düştüğü için (bunun haberi ona daha ulaşmadı gerçi ama olsun) fırtına lordları ya da şövalyeleri varsa esirler arasında, çok bir fayda sağlamayacaktır. Dahası Roose’un şu aşama fidye için açgözlülük yapacağından şüpheliyim, örneğin Harrenhall’daki herkes öldürülmüştü; soylu ya da basit asker fark yaratmadı. Arada bu kadar mesafe varken de zaten uğraş verilecek bir şey değil kanımca. Uzun lafın kısası Roose’un o esirleri içeri almak için bir sebebi olduğunu düşünmüyorum, kendisi vaktinde Üç Dişli Mızrak zaferinin sonunda Selmy’i öldürmeye yeltenmiş biridir, tüm o kıymetine rağmen.
2. Truva Atı taktiği ile ilgili kafamı kurcalayan noktalardan biri de “içeride adam lazım” kısmındaki adamların; Stannis açısından en azından, Manderly Hanesinin adamları olması. Yani en az 300 kişilik bir birlikten bahsediyoruz, esir sokmaya gerek var mı?
İçeridekileri öldürmek için diye düşünelim, farz edelim ki 100 tane esir alsınlar Harrenhall’da olduğu gibi. 400 kişiyle hadi cömert olalım 500 kişiyle, 6-7 binlik adamın olduğu kalede, o insanları öldürüp, kapıları açmasını bekleyemez kanımca. 500 kişi o kadar insana karşı nasıl savaşacak? Harrenhall’da 200 falan adam vardı ve bunun 100 tanesi zaten Tywin’e ihanet etmiş olan, Roose ile anlaşan Kanlı Oyunculara aitti. Haliyle dediğim gibi içeride bir savaş olmasını bekleyemeyiz, sadece nöbetçileri sessizce öldürüp, kapıyı gece vakti açacak birkaç kişiye ihtiyaçları var. Bunun için de Manderly adamları yeter, ek bir esir sokma girişimine hiç gerek yok. Bu da bizi başka bir gerçeğe götürüyor.
3. Kuzey Komplosunu devreye sokarsak da zaten “truva atı” için içeride halihazırda bir sürü adamın mevcut olması, gibi bir gerçekle karşılaşıyoruz. Diğer Umber’in ve geri döndüğünü farz edersek Lord Manderly’in adamları, kafadan Roose’a karşı zaten, buna bir de bilmediğimiz yahut emin olmadığımız, diyelim... diğer komplocu lordlar var. İçeride kaç asker Roose’a; kaç tanesi Komplocu Lordlara bağlı, tam olarak bilemiyorum; en az 4000 tanesi ki bu çoğunluk oluyor sanırım, Roose’a ait. 7000 küsurluk ordunun 2000 tanesi de Freylere aitti, onlar da öldü gözüyle bakalım Buz Savaşında. Yani 5000 kişinin 4000’i Roose’un birlikleri. 400 tanesi bir diğer amca Umber’e ait ve kalanı da Dustin ve diğerlerine ait. Manderly demiştim, 300 tane var. Bunlar ortalama rakamlar, Bolton’a ait toplam kaç adam ve %100 diyemiyoruz ama 7400 falan deniyor. Yani Roose, kale içinde ağırlıkta güç sahibi, olası bir savaşta komplocuların birlikleri içeride muhtemelen ölecek. Bu sebeple muhtemelen şu aşamada hiçbiri Roose’a karşı bir hamle yapmıyor ama o zaman ne bekliyorlar? Bir Stark’ın gelmesini elbette! Stannis haklıydı, Stark ismi tüm kuzeyi etrafında toplar, tek bir emirle alayı kılıcını kapıp gelir. Roose’un da söylediği gibi onun yanında olanlar “intikam/nefret” gibi şeyler yüzünden şimdilik yanı başında ve onlar hala Starkları seviyorlar.
Komplocu Lordlar için herhangi bir Stark iş görür mü? Belki ama şüphelerim var, öyle olsaydı Arya için bu işi yaparlardı, o da Stark. “Erkek” Stark istiyorlar, diye düşünürsek, o zaman gene bir belki diyebiliriz. Lakin varis olduğu belli olan yetişkin Stark erkeği dururken çocuk Rickon’ın varlığı yeterli olur mu, şüpheliyim. Geliş zamanı da zaten muhtemelen Jon ile paralel olur. Davos’un Skagos vazifesini aldığı ve Buz Savaşının yapılıp/Jon’un öldüğü bölüm arasında; hayranların kesinlik arz etmeyen çizelgesine göre TAHMİNEN 3 ila 3,5 ay var. Yani gidip gelmesi ve Stannis’in savaşına yetişmesi için bile iyi bir zaman dilimi gibi görünüyor. Elbette Davos gidip, eliyle koymuş gibi alıp, geri dönemez muhtemelen; esir falan bile düşebilir ve bu da dönüş vaktini uzatabilir. Yani olaysız bir kurtarma operasyonu olmayacaktır ve dönüşte doğrudan Jon’un yanına da gidebilir, neticede Stannis’i nerede olduğunu kendisi de bilmiyor ki, onu en son Sur’da bıraktı. Yani Stannis’e yetişeceğini düşünmüyorum çünkü daha evvel dediğim gibi ulukurtlar ve tazılar savaşından bahsediyoruz; Rickon bu savaşta tek başına olmayacak, Jon da olacak ve belki Arya da olacak. Haliyle öyle veya böyle Kuzeyliler, Starkların Kışyarına dönüşünü bekliyor, o zaman Roose’a karşı harekete geçecek. O an gelene kadar ne Manderly ne de diğerleri doğrudan Stannis’i açıkça destekledikleri bir savaşın içine girmek istemeyebilirler. Neticede ikna edemedikleri kuzeylilerin iknası için de Starklar gerekli.
4. Bir diğer kafama takılan kısım Roose’un kendisi. Harrenhall’da uyguladığı taktiğin aynısı ile keklik gibi avlanmasını mı bekliyoruz? Evet, bu ironi olur ve Martin de ironi sever ama şöyle bir nokta var; Roose, Lord Manderly’e gram güvenmiyor. Stannis ile savaşa gidiyorlar ve 2000 kişilik Frey birliği ölüyor ama 300 kişilik Manderly birliği büyük oranda sağ kalıp, geri dönüyor? Hem de ikisi arasındaki kan davasından haberdar iken ki onların Stannis’i yenmeyi becereceklerini düşündüğünü de hiç sanmadığımı söylemiştim. Yeşil Çatal Savaşında da Roose, Tywin’in üstüne kendi adamları yerine diğer kuzeylilerin adamlarını gönderdi. Tyrion ölenlere baktığında tek bir Bolton adamı bile saymamıştı.
Martin, Roose’un Robb’a ihanet zamanıyla ilgili bir soru üzerine; “Lord Bolton’un aklında her türlü şey olabilir. Bu düşüncelerin herhangi biri üzerinde hareket edip etmeyeceği başka bir konudur. Roose, düşüncelerini kendine saklayan bir adamdır.” demiştir. Yani Roose, kafasında 40 tilki koşturan ve birden fazla olasılık üzerinde plan yapıp, şarta göre bunu uygulamaya koyan biridir. Bir insan her şeye kadir değildir, en zeki olanları bile tongaya düşürülür ama Roose’un bu hileye kanacağını hiç sanmıyorum. Fazla çiğ olur. Manderly yerine Leydi Dustin’in adamları olsaydı, o zaman “ihtimal yüksek, onlara güveniyor” derdim. Gerçi Roose gerçek anlamda birine güveniyor mudur? Sanmam. Kısacası Roose’un Manderly geldiğinde “Stannis öldü, bu da kalan adamlarından esir edilenler.” dedi diye, buna inanacağını hiç sanmıyorum. Özellikle dediğim gibi, yüksekle ihtimal kazanmaları ihtimalini düşük gördüğüne inandığım için.
5. Haliyle Manderly’in ikna çabasına odaklanalım. Stannis’in öldüğüne nasıl inandıracak? Kurama göre kılıcını getirecek. Peki bu, Roose için yeterli olur mu? Şahsen benim için yeterli olmazdı, ben Stannis’in cesedini görmek isterim. Bir de unutmayın ki bu kuramı destekleyenler pembe mektubun Ramsay’den geldiğine inanıyor, yani Mance’in öldü denip de ölmediğini gördüler ve kafese tıkıldı; eğer durum böyle ise... daha önce öldü diye duydukları ama cesedini görmedikleri adamın canlı kanlı karşılarında olduğu bir olayı yeni yaşamışken; Stannis öldü, al bu da kılıcı... derlerse inanılır mı? Nerede ceset? Diye sorulmaz mı? Kes kafayı getir en azından. Roose garanticidir, görmek ister. Dahası böyle birini öldürüp de sergilemek istememek pek mümkün değil, şansına cesede ne oldu? Kurt mu yedi? Bu da haliyle baştan aşağı şüpheli bir durum. Bu adam bunu yemez.
6. Ramsay kısmına da değinelim. Bu kesin bir bilgi değil ama bahsettiğim gibi Theon, onun geleceğine inanıyor; Freyleri ve Manderly birliklerini yakından takip edecekmiş çünkü gelinini istiyor. Roose’un bu iki birliği önden göndereceği ve ayrı ayrı geleceği konusundaki tahminlerinin tuttuğunu biliyoruz, bu sebeple Ramsay konusunda da haklı çıkma ihtimal var. Bu durumda Ramsay’in neler olup bittiğini görmemesinin pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. Haliyle sırf bu durum bile Stannis’in kullanacağı tahmin edilen hileyi boşa çıkarmak için yeterli çünkü gidip babasına durumu söyleyecektir.
7. Son olarak Martin’in de Roose konusunda söylediğinden yola çıkarsak; Lord Bolton’un bizim ön göremediğimiz başka tertipleri/tuzakları olduğunu düşünmemiz sağlıklı bir çıkarım olabilir. Attığı her adımı hesaplama eğiliminde olan, kimseye kolayca güvenmeyen birinin kendi planlarını yapmadan, öylece oturacağını düşünemeyiz.
Üstünde düşünürsek belki daha fazla açık bulabiliriz bu planda, ben bu saydıklarımın yeterli olduğunu düşündüğüm için burada bırakıyorum; sonuca bağladığımızda da Stannis’in Buz Savaşı sonrasında Kışyarı’nda yapmasını beklediğimiz savaşı/mücadeleyi kaybedeceğini düşünmekteyim, aynı Karasu Savaşında olduğu gibi adamları, Stannis’in hayatını kurtarmak için, onu zorla savaş meydanından kaçıracaklardır.
Bir de bir başka nokta daha var, eklemem faydalı olabilir. Buz Savaşı sırasında Stannis’in taktik gereği köydeki Büvet Ağacını yakacağı düşünülüyor. Eğer bu tahminler doğru olursa, Stannis’in bu hamlesi ordusuna katılmış kuzeylilerin büyük tepkisini çekecektir ve destek vermekten vazgeçeceklerini söylemek için yazar olmaya gerek yoktur. Bu haliyle bile Kışyarı Savaşı başlamadan bitebilir yahut Stannis, sadece kendi adamlarıyla bir girişimde bulunabilir, elbette sonuç gene menfi olacaktır.
Öyle veya böyle artık elinde adam kalmayan, düşmana bir kere daha kaybetmiş Stannis Baratheon’un içine düşeceği ruh halini tahmin edebilirsiniz. Karasu hezimetinden sonra yemeden içmeden kesilmiş; idari işleri tamamen karısına ve onun amcasına bırakmış ve kendini ümitsizlik içinde günlerce hatta haftalarca odasına kapatmıştı. Sadece Melisandre, onu günün sonunda ikna etmiş, ümitlendirmiş ve tekrar mücadele ruhu aşılamıştı. Lakin Stannis’in var olmayan gücünü takviye etmek ve nihai bir zafer kazandırmak için de ejderhaların gücüne bel bağlamış, kral kanı olan Edric Storm’u kurban ederek taş ejderhaları uyandırıp, Stannis’in emrine sunmak istemişti çünkü ona göre Stannis Vaat Edilmiş Prens, yani Azor Ahai’dir. Stannis’i de bunu inandırmayı başardığı için bu son hezimet ile beraber kendisini sorgulayacağını ve “madem onun şampiyonuyum, nasıl kaybettim!” noktasında inancını tamamen yitireceğini söylemek mümkün.
Gururu ve umudu kırılan ve elinde artık bir şey kalmayan Stannis’in Sur’a geri döneceğini tahmin edebiliriz, zira gidebileceği başka bir yer yoktur; Melisandre de Sur’dadır. Bran’ın Sur sahnelerinde, Gece Kalesi ile ilgili uğursuz hikayeler anlatıldığını gördük, gerçekten de en kötü olaylar hep Gece Kalesinde gerçekleşmiştir, gariptir ki Stannis geldiğinde, Jon da ona bu kaleyi tahsis etmeye karar vermiş ve tamiratına başlama emri vermiştir. Selyse geldiğinde de onu oraya göndermek istemişse de kadın, gitmek istemedi. Muhtemelen Jon’un ölümüyle Sur’da yaşanacak karmaşa ve sonra onun dirilmesinin yaratacağı şok/korku ile... Jon’un da belki istemesiyle, Selyse’in pılını pırtını toplayıp oraya gideceğini düşünüyorum, belki de Stannis döndükten sonra oraya giderler. Her şekilde Jon’un bu aileyi oraya postalayacağını öngörmek zor değil. Shireen’in kaderi düşünüldüğünde, bunun için en iyi mekan orası, belli ki bu sebeple en baştan beri Stannis için orası tahsis edilmişti.
Martin kesin olarak açıklayana kadar kızın bir şekilde Yamalı Yüz tarafından veya hortlayan Gri Hastalığı yüzünden öleceğini düşünmüştüm ama belli ki öyle değil. Belki de onlar yemdi. Martin açıkladı ama Shireen’in kaderi için işaretler/göndermeler var mı? Ah, bence kesinlikle var. Bunun için 2. kitabın Cressen POV’una dönelim.
“Kötü rüyalar gördüm,” dedi Shireen. “Ejderhalarla ilgili. Beni yemeye geliyorlardı.”
Üstat Cressen bildi bileli küçük kız kâbuslarla lanetlenmişti. “Bu konuyu daha önce konuşmuştuk,” dedi yumuşak bir sesle. “Ejderhalar canlanamaz. Artık sadece taştan oyulmuşları var çocuğum...”
Shireen ikna olmamıştı. “Ya gökyüzündeki şey? Dalla ve Matrice, kuyunun yanında konuşuyordu. Kırmızı kadın, anneme bunun ejderhanın soluğu olduğunu söylemiş. Dalla duymuş. Eğer ejderhalar soluk alabiliyorsa, bu onların canlandığı anlamına gelmez mi?”
Üstat Cressen bildi bileli küçük kız kâbuslarla lanetlenmişti. “Bu konuyu daha önce konuşmuştuk,” dedi yumuşak bir sesle. “Ejderhalar canlanamaz. Artık sadece taştan oyulmuşları var çocuğum...”
Shireen ikna olmamıştı. “Ya gökyüzündeki şey? Dalla ve Matrice, kuyunun yanında konuşuyordu. Kırmızı kadın, anneme bunun ejderhanın soluğu olduğunu söylemiş. Dalla duymuş. Eğer ejderhalar soluk alabiliyorsa, bu onların canlandığı anlamına gelmez mi?”
Shireen’in ve Üstadın konuşmasına bakarsak eğer; bizim küçük prenses ejderhanın onu yediği ile ilgili bir rüya görmüş ve eğer doğru çıkarım yapabildim ise benzer rüyaları sürekli görüyor. 2002 yılında da bu durumu biri öngörmeyi başarmış ve bunu Martin’e yöneltmiş.
Melisandre, Shireen’i feda etmeye karar verdiğinde Stannis’in tepkisi ne olacak? Diye sorulunca Martin biraz şaşırmış ve “evet, o kral kanı” diyerek biraz daha peynir kasesi uzatmış.
Önceki videoda da üstünde durduğumuz gibi Melisandre, Stannis’i taştan ejderhaları uyandırması ve bunun için “kral kanı” olan Edric’i feda etmesi gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyordu; Stannis ise ikilem içinde kalmış, zor durumdan çıkabilmek için hem bunu istemişti hem de kendi kanını ve masum birini feda etme fikri karşısında vicdanı sızladığı için istemiyordu ki Melisandre’nin yaptığı sülük hilesi ile kral kanının gücünü ona sözüm ona kanıtlamış olduğundan ve son kral Joffrey de ölünce artık Edric konusunda direnç gösterebilecek bir halden çıkmıştı; çevresindekiler de ağır baskı yapıyordu zaten. Davos olacakları ön gördüğü için oğlanı Lys’e kaçırdı ve böylece Stannis, böyle bir şey bir emir vermekten kurtulmuş oldu. Ayrıca Davos da onun “vicdanını” temsil ediyor, unutmayın.
Geçen videoda Stannis “mantık”, Davos “vicdan” ve Melisandre de “ihtiras” demiştim temsil noktasında. Davos, Stannis’in vicdanıdır ama sorun şu ki 5. kitapta bu vicdan, uzaklara gitti. Şunu demiştim, Davos sadece Rickon kurtarılsın diye mi Stannis’in yanından ayrıldı? Yani yazarın amacı Rickon mıydı? Soruyu şöyle sormak daha doğru, olur zira cevap sorunun içinde kanımca. Yahut Rickon’ın kurtarılma senaryosu Davos’u Stannis’in yanından uzaklaştırmak olabilir mi? Davos, şansı kabul ettiği parmak kemiklerini de kaybetmişti; bu, onun Stannis ve adaletine olan inancıyla da bir temsili bağlantı kuruyordu. Yani resim ortada, Davos kızı kaçırmak için Sur’da olmayacak; Gece Kalesi’inde neler döndüğünü de Jon, son ana kadar görüp-bilemeyecek; Davos olmadan Stannis, mahvolmuş bir psikoloji ve çevresinin de baskısı ile Shireen konusunda direnç gösteremeyecek. Bir de üstüne “sen Azor Ahai’sin, diyarı kurtarman gerekir, halka karşı vazifen var.” lafları ile iyice maniple edeceklerdir. Bazen düşünüyorum da aynı Azor Ahai hikayesine Dany de sahip olacağı için, ikisinin de “son” konusunda benzer ilerlemesi mümkün görünüyor, malum paralel karakter hikayeleri meselesi...
Kral Kanı ile Ejderha Diriltme meselesi bir Çehov silahı, bir türlü patlamayan ama sonunda patlayacak olan. Üçleme döngüsünü hatırlıyor musunuz? Melisandre’nin elinden şu ana kadar iki kere kral kanı kaçırıldı; Edric ve Aemon. Mance’in bebeğini saymak mümkün mü emin değilim ama onu da ekleyebiliriz. İlk girişimi kendi gözlerimizle okuduk, ikinci girişimi görmedik ama Kraliçe’nin Adamları bunu konuşuyordu, yani yakmak için bir köşede seçenek olarak tuttuklarını söylemek mümkün olabilir. Netice olarak yakamayacaklar çünkü ilkini Davos kaçırmıştı, ikinciyi Jon kaçırdı. Lakin Shireen’i kaçırıp kurtaracak kimse yok gibi, belki zarar vermesini beklediğimiz Yamalı dener durumu anlayınca, sürekli kızın yanında ama beceremeyeceği aşikar.
Stannis’in Karasu hezimetinden sonraki ruh hali ve bundan sonraki son umudu olarak gördüğü kuzeydeki savaşını da kaybetmesi, artık onu iyice kıracaktır, dedik bunu. Daha eski videolarda karakterler için tekrar eden foreshadowing içerikli cümlelerden bahsetmiştim. Stannis için söylenen “demir” benzetmesi. Onun demire benzediği vurgusu ve bükülmeden önce kırılacağı vurgusu, Stannis’in sonuna işaret ediyordu.
Donal Noye’un Baratheon kardeşler hakkında söylediği bir şeyi hatırlarken buldu kendini. Robert gerçek çelikti. Stannis saf demire benzer.
Kara, sert ve güçlüdür ama bükülmeden önce kırılır. Jon, bu kırılgan kralın ondan ne istediğini merak ederek güçlükle diz çöktü.
Martin, Jon’un ağzıyla da “kırılgan” olduğu vurgusuna son kez değinmiş. Jon demir benzetmesini başka bir karaktere daha yapmıştı; Catleyn’e. Biz biliyoruz ki Cat, çocuklarının ölüm haberlerinden sonra iyice çöküşe geçmiş hatta ilk kitapta Bran komada iken neredeyse delirmiş gibi hareket etmiş; Kızıl Düğünde de artık delirmişti, yani demir gibi duran kadın, bükülmeden kırılmış ve dağılmıştır. Bu Stannis’in başına gelecek şey.
Ölü çocukları yakmak Jon Snow’u artık rahatsız etmiyordu; canlı çocuklar başka bir meseleydi. Ejderhayı uyandırmak için iki kral. Önce baba, sonra oğul, böylece iki kral da ölür. Bu kelimeleri kraliçenin adamlarından biri mırıldanmıştı, Üstat Aemon o sırada Jon’un yaralarını temizliyordu. Jon, duyduğu şeyleri, yüksek ateşin sayıklamaları olarak kabul edip kafasından atmaya çalışmıştı. Aemon itiraz etmişti. “Bir kralın kanında kudret vardır,” diye uyarmıştı yaşlı üstat “ve Stannis’ten daha iyi adamlar, bundan daha kötü şeyler yaptılar.”Kral sert ve bağışlamaz olabilir, evet ama sütten kesilmemiş bir bebek? Sadece bir canavar canlı bir çocuğu alevlerin içine atabilir.
...
“Teklifimi reddedersen çocuğu yakarlar. Yarın ya da bir sonraki gün değil ama yakında... Melisandre ne zaman bir ejderhayı uyandırmaya, rüzgâr çıkarmaya ya da kral kanı gerektiren bir büyü yapmaya ihtiyaç duyarsa. Mance o zamana kadar kül ve kemikten ibaret olacak, Melisandre ateş için Mance’in oğlunu isteyecek ve Stannis onu reddetmeyecek. Eğer çocuğu uzaklara götürmezsen, Melisandre onu yakacak.”
...
“Teklifimi reddedersen çocuğu yakarlar. Yarın ya da bir sonraki gün değil ama yakında... Melisandre ne zaman bir ejderhayı uyandırmaya, rüzgâr çıkarmaya ya da kral kanı gerektiren bir büyü yapmaya ihtiyaç duyarsa. Mance o zamana kadar kül ve kemikten ibaret olacak, Melisandre ateş için Mance’in oğlunu isteyecek ve Stannis onu reddetmeyecek. Eğer çocuğu uzaklara götürmezsen, Melisandre onu yakacak.”
Jon’un sözleri; Aemon’ın daha iyi adamlar daha kötü şeyler yaptılar sözü ve Jon’un Çehov silahının ileride kullanılacağını haber etmesi gibi şeyleri toplarsak, Shireen’in kaderi tamamen mühürlenmiş durumda.
Melisandre, Stannis’i düştüğü durumdan kurtarmak için onu kızını yakarak, ejderhaları dirilteceği konusunda ikna etmeye çalışacak yüksekle ihtimal. Shireen’in kendisini yemeye geldiğini gördüğü ejderhalar muhtemelen tamamen sembolik olarak onun ejderhalar için feda edileceğini gösteriyor ama elbette işe yarayacağını pek sanmıyorum, her şeyden evvel yanında yumurta taşımıyorsa, olmayan bir şeyi canlandıramaz. Bu olayın başka boyutu elbet, biz konuyu dağıtmayalım. Peki kızını yakmak Stannis’e ne kazandıracak? Ona zafer getirecek bir ejderha değil elbette. Bir alıntı ile devam edelim.
“Majesteleri,” dedi Davos, “Bunun bedeli...”
“Bedelinin ne olduğunu biliyoruml Geçen gece şömineye bakarken alevlerin içinde ben de bazı şeyler gördüm. Bir kral gördüm, başında alevden bir taç vardı, yanıyordu... yanıyordu Davos. Onu kendi tacı tüketti ve etlerini küle çevirdi. Bunun ne anlama geldiğini Melisandre’den duymaya ihtiyacım var mı sence? Ya da senden?” Kral hareket etti, gölgesi Kral Toprakları’nın üzerine düştü. “Eğer Joffrey ölürse... bir krallığa karşılık bir piçin hayatı nedir ki?”
“Her şey,” dedi Davos yumuşak bir sesle.
“Bedelinin ne olduğunu biliyoruml Geçen gece şömineye bakarken alevlerin içinde ben de bazı şeyler gördüm. Bir kral gördüm, başında alevden bir taç vardı, yanıyordu... yanıyordu Davos. Onu kendi tacı tüketti ve etlerini küle çevirdi. Bunun ne anlama geldiğini Melisandre’den duymaya ihtiyacım var mı sence? Ya da senden?” Kral hareket etti, gölgesi Kral Toprakları’nın üzerine düştü. “Eğer Joffrey ölürse... bir krallığa karşılık bir piçin hayatı nedir ki?”
“Her şey,” dedi Davos yumuşak bir sesle.
Taç sevdası, Stannis’i tüketecek ve onu yakacak. Kral, kendi sonunu görmüş. Davos’un dediği gibi bedel “her şey”... Stannis bu bedeli ödeyemez. Kimse ödeyemez kanımca. Her şeyden evvel ejderhaları diriltme çabası kime ne fayda vermiş? Targaryenlere bile zararı dokundu. Alıntılarla hatırlayalım.
“Peki şartları Majestelerine sunduğunuzda o ne dedi?”
“O her zaman kırmızı kadınla birlikte ve... korkarım ki aklı başında değil. Şu taş ejderhayla ilgili konuşmalar... çılgınlık, size söylüyorum, düpedüz çılgınlık. Parlakalev Aerion’dan hiç bir şey öğrenmedik mi? Dokuz büyücüden, simyacılardan? Yaz Kalesinden hiçbir şey öğrenmedik mi? Ejderha hayallerinden asla hayır gelmemiştir, Axell’e bu kadarını söyledim.
....
“Lord kocam,” dedi Kraliçe Selyse, “Aegon’ın üç yüz yıl önce sahip olduğundan daha çok adamınız var. Tek eksiğiniz ejderhalar.”
Stannis’in kraliçeye attığı bakış karanlıktı. “Üçüncü Aegon’ın gizli yumurtalarını kırmak için dokuz büyücü denizin karşısına geçti. Kutsanmış Baelor yarım yıl boyunca dua etti. Dördüncü Aegon ahşaptan ve demirden ejderhalar yaptırdı. Parlakalev Aerion kendini ejderhaya dönüştürmek için çılgınateş içti. Büyücüler başarısız oldu, Kral Baelor’un duaları yanıtsız kaldı, ahşap ejderhalar yandı ve Prens Aerion çığlıklar atarak öldü.”
“O her zaman kırmızı kadınla birlikte ve... korkarım ki aklı başında değil. Şu taş ejderhayla ilgili konuşmalar... çılgınlık, size söylüyorum, düpedüz çılgınlık. Parlakalev Aerion’dan hiç bir şey öğrenmedik mi? Dokuz büyücüden, simyacılardan? Yaz Kalesinden hiçbir şey öğrenmedik mi? Ejderha hayallerinden asla hayır gelmemiştir, Axell’e bu kadarını söyledim.
....
“Lord kocam,” dedi Kraliçe Selyse, “Aegon’ın üç yüz yıl önce sahip olduğundan daha çok adamınız var. Tek eksiğiniz ejderhalar.”
Stannis’in kraliçeye attığı bakış karanlıktı. “Üçüncü Aegon’ın gizli yumurtalarını kırmak için dokuz büyücü denizin karşısına geçti. Kutsanmış Baelor yarım yıl boyunca dua etti. Dördüncü Aegon ahşaptan ve demirden ejderhalar yaptırdı. Parlakalev Aerion kendini ejderhaya dönüştürmek için çılgınateş içti. Büyücüler başarısız oldu, Kral Baelor’un duaları yanıtsız kaldı, ahşap ejderhalar yandı ve Prens Aerion çığlıklar atarak öldü.”
Sonuç olarak Shireen, Gece Kalesi’nde, Melisandre’nin ikna çabasıyla, babası Stannis Baratheon tarafından kurban edilecek ve bu, Stannis için bir mihenk taşı olacak, son büyük hatası... Tiberus’un hikayesini hatırlayın; oğlunun ölmesi veya öldürülmesi sonucunda git gide kötüye gitmişti durum ve sonunda kendisi de ölmüştü. ASOIAF evreninde kendi kanını öldürmek “akraba katili” olarak mimlenmenize ve inançları gereği “lanetlenildiğine” inanılan bir eylemdir. İki kardeşin birbirini öldürmesi yeterince kötüyken bir evladın babasını öldürmek daha kötüdür ve şüphesiz bir babanın kendi kızını öldürmesi de bir o kadar kötüdür. Zaten bu haberi alan insanlar, destekleyeceği varsa bile Stannis’e anında sırtına dönecektir, tamamen düşman olacaktır. Kızını kendi eliyle öldürmesi, Stannis için yapacağı en büyük hatadır, bu olayın ardından Diyar’ın onu destekleyip, kral kabul edeceğini düşünmek mantıklı bir çıkarım olmaz. Özellikle de kuzeyde bunu yapması ek olarak bir soruna da sebep olabilir mi, diye merak etmeme sebep oldu. İnanç için aynı şeyi söyleyemeyiz ama kuzey inancı çok temelsiz değil; bu topraklarda yatan bir güç kesinlikle var hatta öyle ki kendi topraklarında ise, R’hllor’un güçlerini bile engelleyebiliyorlar gibi görünüyor istediklerinde. Thoros’un ateşlerin içinde bir şeyler görmesini engellediklerini biliyoruz. Haliyle böyle bir eylemin sonucu kuzeyde bulunduğu süre zarfında Stannis için daha hızlı bir son doğurabilir.
Peki, kızı öldükten sonra ne olacak? Elbette ki Nöbet veya kuzey bunu hoş karşılamayacak, hele Jon hiç iyi karşılamayacak. Yapılan büyü bir konuda iş görür mü bilmem ama ejderha ve güç verme anlamında bir işe yaramayacağı kesin. Küçük bir kız öldürdün diye de Ötekiler gelmeyi bırakmayacak. Haliyle bu durum Stannis için tekrar bir yıkım olacaktır; “kızımı feda ettim, varisimi... bir hiç uğruna.” noktasında adam, iyice kopacaktır. Haliyle ortalık karışacaktır. Kendini öldürebilir mi? Belki, bu bir seçenek. Bir başkası, yaptığı şey yüzünden onu öldürebilir mi? Bu da bir seçenek, neden olmasın. İki şekilde de Stannis, 6. kitapta ölmüş olacak ve 7. kitabı göremeyecektir.
Eğer kendini öldürmeyi seçmez de biri onu öldürecek ise, bu kim olabilir? Jon Snow’un kendisi olabilir. Dizideki gibi Ramsay elinden falan olmasından ise Jon olması daha iyi. Jon niye onu öldürür? En son verdiğim alıntıda gördüğünüz gibi Jon, ancak bir canavarın masum bir çocuğu öldüreceğine inanıyor ve Stannis, bunu yaptığında, özellikle de öldürdüğü kişinin kendi kızı olması durumu daha kötü hale soktuğundan, onu canavar olarak göreceğine ne şüphe. Sırf ağabeyi yakılırken öylece oturup izlediği için bile Axell’i sevmiyor, onu akraba katili olmasa bile buna en yakın 2. şey olduğunu düşünüyordu. Val, Shireen’in öldürülmesini savunduğunda Jon’un verdiği tepkiyi hatırlıyorsunuz, çok kızmıştı. Zaten Jon ve Stannis ilişkisi çok iyi temellere dayanıyor, diyemeyiz. Dizide Jon, Stannis’e hayrandı ama kitapta durum böyle değil. Robb hakkında söylediği sözler, takındığı tavırlar; Jon’un ona karşı tüm iyi niyetini alıp götürmüştü. Bununla beraber pembe mektubun Stannis tayfası tarafından yazıldığına inandığım için; Jon’un dirilince bunu bir şekilde öğrenip, iyice bilenmesine sebep olacağını düşünüyorum, neticede kandırıldı ve bu kandırmaca ölümüne sebep oldu. Stannis, 6. kitapta borucunu ödemek için Sahte Arya’yı Jon’a gönderdi ama Theon’a göre Stannis “sahte parayla” ödeme yaptı ve doğal olarak Jon, buna öfkelenecek. Düşünün; ailenizin en sevdiği üyesini ölü sanırken “yaşıyor” deniyor ve siz onu kurtarmak için çabalıyorsunuz, en sonunda sizi pembe mektup oyunu ile kandırıp, ölümünüze sebep oluyorlar; diriliyorsunuz ki ölüm de dirilmekte ızdıraplı bir süreç; aileniz diye size birini getiriyorlar ve kız sahte çıkıyor, her şey boşa gitmiş, ölümünüz bile... delirirsiniz öfkeden herhalde. Bence Jon’un gözü kararır. Onun öfkelendiğinde gözünün nasıl karardığını Kurbağa’ya ve Allister Throne’a sorabilirsiniz, doğrudan öldürmek için hamle yapıyor. Bir de dirilince karakterinin daha karanlık ve acımasız olmasını da bekliyoruz. Haliyle Shireen vakasının yaşandığı haberi, Jon için tam bir patlama anı olur ve Gece Kalesine gidip onu öldürür.
Bu gayet olası bir senaryo. Başka bir adayımız var mı? Argüman olarak sunabileceğim pek bir şey yok ama Davos’un kendisi de bir olasılık olabilir. Skagos dönüşü doğrudan Sur’a olursa, muhtemelen bu olaylara yetişebilir. Şans kesesinin kaybının bizdeki sembolik değerini göz önünde tutarsak da... Shireen’i öldürmesi, Stannis’in adaletine ve iyi bir kral olacağına dair duyduğu inancı kökten sarsıp, yok eder. Zira yeğeni Edric konusunda bile nasıl tepki verdiğini gördük, bir de kızı olunca kurban, durum daha vahim hale geliyor. Davos’un bu saatten sonra Stannis’i destekleme şansı, yanında durma imkanı yok. Stannis ikinci kitapta en yakını ve en büyük destekçisi Üstat Cressen’i kaybetti, onu babası gibi seven üstada göre Melisandre onun felaketidir ve Davos da aynı şekilde kırmızı kadının onun için kötü olduğunu düşünüyor. Neticede ikisi de haklıdır ve onu Melisandre’ye kaptırırlar ve Stannis, buna dönüşür. Davos o hayal kırıklığı ve öfkeyle bir ihtimal Stannis’i öldürebilir. En sadık ve en büyük destekçisi tarafından terk edilip, öldürülmesi, kesinlikle Stannis hikayesi içinde bir ironi barındırıyor. Martin bunu isteyebilir.
Siz ne düşünüyorsunuz? Genel fikirlerinizi yoruma bırakmayı unutmayın. Allah’a emanet olun.