Post by YeniAy_Ottoman on Nov 11, 2022 14:36:56 GMT
İlgili videomun metin halidir.
Selamlar,
The Wolf Pack’e hoş geldiniz!
Hem kitaplarda hem de dizide çok sevilen ve saygı duyulan karakterlerden biri olan Stannis Baratheon’un hikaye gelişimi ve sonunu inceleyeceğimiz bir seriye başlıyoruz. Aslında ben hikaye sonu ile ilgili bir video yapmaya niyet etmiştim ama fark ettim ki bunun için bile en az bir kere daha onun olduğu tüm sahneleri okumam gerekiyor, o halde iki bölümlük bir seri yaparak Stannis karakterini ve hikayesini incelemek daha doğru geldi, bir iş yapıyoruz tam ve düzgün yapalım, değil mi?
İlk aşama Stannis karakteri için genel olarak ne düşünüp hissettiğimi ifade etmek istiyorum; özel olarak ona bir hayranlığım hiç olmadı, aslında ben genelde Baratheon Hanesini çok da hoş bulmam, sanırım Robert yüzünden çünkü kendisinin “olumsuz” noktaları, benim kırmızı çizgilerimin ötesinde. Bu aileye mensup olup da olumlu hisler beslediğim yegane kişiler Stannis, Gendry, Shrieen, Edric ve Mya. Gençler için söylenecek bir şey zaten yok, onlar masum ve oldukça da tatlılar. Stannis ise kesinlikle saygı duyduğum, keşke üç kardeş arasında en başta kral “bu” olsaydı, dediğim kişi. Yani Robert’tan daha kötü yönetemezdi, ayrıca elinden geldiğince adil olmaya da çalışırdı, Robert’ın öyle bir derdi bile yoktu. Ayrıca Stannis’in bazı yaklaşımlarını ve düşüncelerini hatta dobralığını seviyorum. Aslında dizideki oyuncunun onu çok iyi canlandırması da karakterden hoşlanma sebeplerimden biri. Elbette hiç sevmediğim, beni sinir eden hatta iki yüzlüce bulduğum noktaları da var ama onlara vakti geldiğinde değiniriz. Uzun lafın kısası Stannis, kitaplarda saygıdeğer bulduğum karakterlerden biridir ve bence onun hikayesi kendi içinde güzel.
Martin’in Stannis ve Renly arasındaki savaşı nereden esinlendiğin, hatırlıyorsunuz, değil mi? Dragonbone Serisindeki kralın ve kardeşin arasındaki savaştan ama elbette karakterlerde biraz benzerlik olsa bile Martin, Stannis karakterini Büyük Roma İmparatorlarından olan Tiberius’dan esinlenmiştir. Elbette Martin bir popüler tarih seven insan olarak doğrudan tarihsel bir kaynaktan ziyade George Morris Baker’ın bir televizyon dizisi olarak tasvir ettiği Tiberius’tan esinlenmiş. Bu kişi ayrıca Martin’in en sevdiklerinden biri olan I, Claduis dizisini de yapan kişi ki Martin’in bu tarihsel figür için Cersei’nin daha akıllı hali, dediğini biliyoruz, gene diziden gelen bir şey vardı. Elbette birebir aynı karakter kopyalanmadı, sadece bazı karakteristik özelliklerden esinlenildi.
Bilmeyenler için Tiberius’un genel karakterinden ve kaba kısa hikayesinden bahsedelim.
Tiberius, Roma tahtına çıkan 2. İmparatordur ki Stannis de Baratheon Hanedanlığında tahtın hakiki sahibi olan kişi olarak 2. kral olma özelliğini gösteriyor, her ne kadar tahta oturamasa da. Tiberius da Stannis gibi imparatorluğun en büyük generallerinden biri olarak kabul edilirmiş. Wiki’den aldığım bilgi doğru ise eğer; İmparator olmayı hiçbir zaman gerçekten istememiş karanlık, münzevi ve kasvetli bir yönetici olarak hatırlanmış; Yaşlı Pliny tarafından tristissimus hominum yani "insanoğlunun en kasvetlisi" olarak adlandırılmıştır. Oğlunun ölmesi yahut öldürülmesinden sonra saltanatı git gide zayıflamış ve terörle son bulmuştur. Kendini gönüllü olarak sürgün etmiştir ve sonra ölmüştür. Genel olarak pek sevilmeyen bir figürdür. Saltanatının ilk yılları “iyi” kabul edilebilse bile sonradan kötüleştiği şeklinde bir yazım aktarılır hatta kendisinin iki yüzlü olduğunu da söylenir. Bununla beraber hazineyi doldurduğu ve diplomasiye önem verdiği; imparatorluğu güçlendirme yönünde eylemlere imza attığı ve günün sonunda daha güçlü ve birleşmiş bir imparatorluk doğduğunu yazıyor, wikide. Nero döneminde doğan tarihçilerinden Tacitus'un Tiberius hakkında yazdığı kitapta şöyle yazıyor.
Karakterinin de farklı dönemleri vardır. Augustus zamanında özel bir vatandaş yahut yüksek görevliyken, hayatının parlak ve itibarlı zamanlarıydı; Germanicus ve (oğlu) Drusus hayatta olduğu sürece kurnazca erdem sahibi birisi tavırları takındığı zamanlardı. Yine annesi hayattayken iyi ve kötünün bir bileşimiydi; Sejanus'u severken ya da ondan korkarken ise zalimliğiyle adı kötüye çıkmış olmasına karşın ahlaksızlıklarını saklamıştı. Nihayet, korku ve utanma duygusundan sıyrılınca kendi heves ve düşkünlüklerine meyletmiş, her türlü ahlâksızlığa ve rezalete bulaşmıştır.
Genel olarak Tiberius için gri bir karakter demek doğru olacak sanırım, iyi ve kötü tarafları olmuş. Bazı yönlerden Stannis ile olan benzerliği de gördüğünüzü farz ediyorum. Şimdi Stannis’in hikayesine başlayalım.
Stannis, üç erkek kardeş arasında ikinci oğuldur. Benim “meşru piç” dediğim karakterlerden çünkü çevresi ona, nispeten, piçlere baktığı gibi hoşnutsuz bakar. Misal bir diğer meşru piç karakter de Tyrion’dur. Çocuk yaşta ailesinin ölümünü izledikten sonra inancını kaybeder. Her zaman kasvetli, sert kişiliği ve dobra sözleri yüzünden genelde çevresi tarafından çok sevilmeyen biri haline gelmiştir. Üç erkek kardeş özde birbiri ile çok anlaşamaz ve birbirinden fazla haz etmezler; dahası birbirlerinin de tamamen zıttıdırlar ama Stannis, her daim ağabeyine sadakatle hizmet etmiş, becerikli, gururlu, çok inatçı ve güçlü bir komutan ve konsey üyesiydi. Stannis’in tam bir görev ve kanun adamı olduğunu söylemek mümkündür; yasalar, uyulmak içindir, çiğnenmek değil, dahası adalet herkes içindir; baştan ayağa kadar... Genelevlerin kapatılması, gibi söylemleri çoğu kişi tarafından alay konusu olmasına neden olur. Stannis’in ahlaki yönünün, Westerostakilerin çoğundan daha güçlü olduğunu söylemek mümkündür. Bir de kendisi neden bilinmez kadınlara karşı uzaylı gibi yaklaşır. Bunu kadın düşmanlığı gibi görenler olsa da ben bu yoruma kesinlikle katılmıyorum, öyle olsaydı bu adam kendi kızını tahta layık görmezdi. Stannis daha çok kadınların yanında kendini rahat hissetmeyen, tedirgin olan bir yapıya sahip, demek daha doğrudur. Erkek kardeşlerinin aksine cinsellik ile arasında ciddi bir mesafe vardır, bana göre aseksüel bir yapısı var diyebilirim sanırım hatta Melisandre ile olan ilişkisine bakarsak bunun bir alt dalı olan demiseksüel sınıfına girdiğini de söylemek mümkündür. Yani sadece uygun istikrarlı ya da büyük duygusal bağlantı oluştuğunda karşı cinse karşı romantik veya cinsel çekim hisseden biri. Oraya da geleceğiz elbet, bu sebeple fazla açmıyorum bu kısmı.
Şimdi 2. kitabın Üstat Cressen POV’u ile başlayalım. Sonra Davos’a geçeceğiz. Üstat Cressen, mazlum gördüğü Stannis’e hayatı boyunca en düşkün olan tek kişi desek, doğru olur. Bu sebeple hanenin üstadı olan Cressen, sonrasında da Stannis’i takip etmeye ve yanında olmaya devam etmiştir. Üstat Cressen, Melisandre’yi Stannis için bir felaket olarak görür ve benim kişisel fikrim tamamen haklıdır. Bu sebeple onu korumak için çabalasa da başarılı olamayacaktır ne yazık ki. Alıntılara başlayalım.
Bu aslında Stannis’in laneti gibi bir şey; sevilmemek. Stannis, ağabeyinin kadehe işse bile insanların bunu şikayetsiz içtiğini, kendisi temiz berrak su verdiğinde garip koktuğundan şikayet ettiklerini söyleyerek, hayıflanır. Aslında haksız değil, insanlar gerçekten de böyle. Garip bir şekilde Ned Stark bile Robert tarafından büyülenmiş gibi onun tüm kusurlarını hasır altı ediyordu, buna ben bile gıcık oluyorum. Haliyle hayranlarının bile bu durumu haklı olarak eleştirdiğini görebiliyoruz. Lakin üstadın “bunlar yeterli değil, hiçbir zaman olmadı” sözü de önemli. Evet, bizce de bir hükümdar adil, kifayetli, zeki ve güçlü olmalı ama insanların sizi takip etmesi için bundan fazlasına ihtiyacınız var.
Kimse Robert için adil ve kifayetli diyemez misal; o sadece savaş konusunda kifayetli ve elbette kesinlikle güçlü biri. Bununla beraber oldukça neşeli ve bu neşeyi çevresine de saçmayı beceriyor. Cömert de. İnsanlarla dostluk kurma becerisine sahip, yeri geldiğinde düşmanını bile affetmesini bilen biri. İsyan’da kendisine karşı duran üç sancak beyini nasıl kendi tarafına çektiğini biliyorsunuz. Çevrenizde vasat bir hayat tarzı olan ama o garip sıcak kişiliği ile sizi kendisine çeken insanlar olmuş olabilir veya ileride karşılaşabilirsiniz, bu kişiler hep var zira. Kısaca Robert, insani ilişkileri güçlü ve bu yönden oldukça çekici bir karizmaya sahip ve Stannis bunun hiçbir noktasına sahip değil. Bu sebeple kitleleri değil arkasından götürmeyi, onları kendi tarafına dahi çekemiyor. Yani ihtiyacı olan karizmatik liderlikten yoksun biri. Buna sahip olmayan birinin de hükümdar olarak kabul görmesi pek kolay değil. Dahası Dany için yaptığım bir eleştiri vardı; Meereen’i yönetmek istiyor ve kabul görmek istiyor ama onlarla empati kurmadığı gibi onları sevmiyor da... karşı taraf da bunu doğal olarak fark ediyor ve aynı karşılığı veriyor. Şahsen Stannis de bu yönden Dany’e benziyor, tebaası olarak gördüğü halka karşı özel bir sevgi ve ilgi hissedemediğim gibi empati de kurmuyor, tek yönlü bir ilişki talep ederek herkesin ne olursa olsun ona itaat etmesi gerektiğini çünkü bunun yasa gereği onun hakkı olduğunu söylüyor. Çevresinin sevgisini kazanamadığı için bu şekilde bir ilişki kurmaya çalışmasını anlıyorum aslında ama insanlar yasa yüzünden değil istediği için itaat eder ve itaat ancak saygıyı kazanıp, otorite kurmayı becerdiğinde sana verilen bir şeydir.
Örnek verelim; Kral Jae döneminde yaşamış Lord Alaric, temelde Stannis’e benzeyen bir kişilik sergiliyor ve kuzeylilerin saygısını kazanmayı başarsa da sevgisini kazanmayı hiç başaramadı. Pek sevilmese de Alaric, muhtemelen otoritesini göstermeyi bildiği ve Stark ismine bianen saygıyı kazandı ve insanlar itaat etti. Ayrıca elde başka seçenek de vardı, diyemeyiz. Eğer Alaric mi ağabeyi Walton mu diye seçenek sunulsa herkes Walton’u lord olarak görmek isterdi ama kendisi lord olduktan bir süre sonra devler tarafından öldürüldü ve kardeşi lordluğu aldı. Stannis de ancak Renly öldükten sonra Fırtına Topraklarında kısmen kabul gördü. Eğer olağan dışı şartlar olmasaydı, vesayet normal ilerleseydi Stannis de Alaric gibi tamamen kabul görürdü, diye düşünüyorum. Onun şanssızlığı yanlış yere lord atanması oldu. Bir diğer örnek ise Robb Stark. Lordlar, Robb’u sınayarak takip edilmeye değer olup olmadığına baktılar, otoritesini test ettiler ve peşine takıldılar ama bir noktadan sonra Karstark, Robb’un yanlış seçimleri ve tavrı yüzünden ona olan tüm saygısını ve sevgisi yitirdi; Genç Kurt, Karstark üstündeki tüm otoritesini kaybetti. Sonuç malumdur.
Gördüğünüz gibi insan ilişkileri biraz çetrefilli; onu inşa etmek de korumak da bir denge politikası gerektiriyor, özellikle kral iseniz.
Stannis de nasıl olsa sevmiyorlar, sevmeleri de mümkün değil diye düşününce yasa ve hakların ardına sığınarak talepkar birine dönüşüyor ama halkın sevgisini kazanmak adına ne yaptı geçmişte? Diye sorsak, muhtemelen kendisi de cevap veremez çünkü bir şey yapmadı. Sevgi alınmaz arkadaşlar, kazanılır, onun için eylem gerekir. Yani evet adalet vs. bunlar önemlidir ama insan neticede duygusal bir canlıdır, kuracağı her türlü ilişki çeşidinde başka şeyler de arar ve talep eder. Bir başka örnek olarak Kral 1. Viserys Targaryen’ı öne sürebiliriz; çok güçlü iradeli biri değildi veya güçlü bir savaşçı da değildi ama insanlar ile olan ilişkisi iyiydi ve tabiri caiz ise tonton sevimli amca rolündeydi; cömert ve eli açıktı, bu sebeple hem lordlar hem de halk tarafından sevildi. Renly öldüğünde onun tarafına geçen lordlara karşı aşağılayıcı tavrına lordların bakışları Davos’un dikkatini çekmişti ve gururlu adamlar olduğu için bu muameleden hoşlanmadıklarını söylemeye gerek yok. Stannis’in dobralığını ben seviyorum, o bahsettiğim lordların kaypaklığından iğrendiği için böyle davrandı ama nezaket gerekli bir erdemdir, neticede onun da söylediği gibi onlara ihtiyacı var, böyle davranırsa insanları elinden kaçırır; aynı tavrı ona gösterseler deliye döner neticede. Yani insanların Stannis’e olan olumsuz tavrını tek yönlü ve tamamen haksız bir yaklaşım gibi görmek doğru değil; hayranları, bu durumu Stannis’in bakış açısıyla yorumladığı için tamamen haksızlığa uğramış gibi davranıyorlar ama olayı çift yönlü görerek Stannis’in de sevgiyi hak edecek bir şey yapmadığını kabul etmek gerekir. Bu da pek elinde değil gibi görünüyor çünkü mizacı böyle, aşamıyor gibi bu yönünü, onu gayet iyi anlıyorum. Başka bir şeyle devam edelim.
Stannis, yıllardır Fırtına Burnu’nun onun hakkı olduğuna inandı. Üstadın da söylediği gibi kardeşleri ve hak ettiğini düşündüğün şeylerin ona verilmemesi gibi noktalar Stannis’in içinde biriken bir kin ve en zayıf noktası. Kin gibi duygular mantığı köreltir ve doğru görüp, harekete geçmenize engel olur. Bu sahneden önce Davos, onun mevcut zayıf güç ile saldırmak istemesi karşısında “bu adam mantıklı düşünmeyi başardığı zaman benim parmaklarım tekrar çıkacak” diyerek bu yönünü eleştirmiştir. Stannis’in kendisine yapılan haksızlık noktasında çok öfkeli olduğunu hem üstat hem Davos povlarında rahat görebiliyoruz ki aslında bana göre Stannis’in yaptığı her şeyi yapmasını sağlayan motive de gene bu içinde barındırdığı “hayatım boyunca haksızlığa uğradım” kini... Lakin bence onu aşağı çekip, mahvolmasına sebep olacak şey de gene bu. Cersei, Stannis’e Ejderha Kayasının verilmesini, Stannis’in de anladığı gibi Robert’ın hakaret etme amacı güttüğünü düşünüyordu. Aslında Martin’in açıklamalarını okuyana kadar ben de bu yönden adama büyük haksızlık edildiğini düşünmüştüm ama artık öyle düşünmüyorum. Artık Stannis’in gereğinden fazla mızmız ve haddinden fazla alıngan biri olduğunu düşünüyorum çünkü Robert’ın hamlesini o kadar ters algılamış ki! Bu lordluk meselesinin iki yönü var arkadaşlar.
1. yönü şu; şimdi çocukların piç olduğu daha yeni malum oldu Stannis’e... buna rağmen bundan öncesinde de yasalara göre, ağabeyi kral olunca, ailesinin kalesinin ona ait olması gerektiğini, onun hakkı olduğunu düşünüyordu. Aslında hem haklı hem haksız bu konuda. Şöyle; Robert’ın sözüm ona çocukları doğana kadar o kaleler şüphesiz birileri tarafından himaye edilmeliydi ama oğulları hatta kızı doğduğunda o kalelerin ikisi de Robert’ın çocuklarına ait yasalara göre; Robert Fırtına Burnunu ve Ejderha Kayasını kendi çocuklarına vermeliydi, oraların prensleri/prensesleri olmalıydı, neticede babalarının varisleriydi onlar. Çocuklar varken amcalar topraklarda hak iddia edemez. Bu sebeple aslında oralar ne Renly’e ne de Stannis’ ait olmaması gerekirdi ama buna rağmen Robert, kardeşlerine bu kaleleri verdi. Sebep? Asgari seviyede de olsa, kardeşlerini seviyordu, evet onlara pek katlanamıyordu ama neticede onun kanı onlar, Robert cömertlik konusunda sınır tanımıyor ki Martin’e göre bu “dikkatsiz bir cömertliktir.” Gerçekten öyle çünkü eğer Robert, kaleleri çocuklarına verseydi ne Renly ne de Stannis ayaklanacak bir ordu toplayamazdı ve Beş Kralın Savaşından ziyade üç kralın savaşını okurduk hatta bir ihtimal Renly ve Stannis’in Lannisterlara duyduğu nefret, onları Starklar ile ittifaka itebilir, Renly’nin Tyreller ile olan yakın ilişkisi ile ittifaka onları da dahil ederek Catleyn’in umduğu Robb/Margaery evliliği gerçeklebilirdi. Bu şekilde Lannisterler yok edilir, Demir Taht da Robert’ın hakiki varisi Stannis’e geçer, Renly de fırtına topraklarını alırdı. Yani olası senaryolardan biri bu kanımca. 1. Viserys gibi Robert da savaşın tohumunu kendi barış zamanında ekmişe benziyor.
2. yönü ise Martin’in ifade ettiğine göre Stannis öyle anlasa bile Kaya’yı ona vermek hakaret amaçlı değildi, Ejderha Kayası yüzyıllardır Demir Tahtın varisleri tarafından himaye edilen bir nişan makamıdır. Stannis sürekli olarak Robert’ın varisi olduğunu ifade ediyor hatta çocuklar doğana kadar onun varisiydi de... bu sebeple Robert, küçük kardeşine, varislerin makamı olan Ejderha Kayasını verdi. Yani Stannis’in kardeşlerine karşı olan hoşnutsuz ve önyargılı tavrı; aşırı alıngan ve bazı yönlerden özgüvensizliği ağabeyinin ona karşı olan cömertliğini ve sevgisini hakaret gibi algılamasına sebep oldu. Sanırım “kimse beni sevmiyor, kardeşlerim de sevmiyor...” düşüncesi ile Robert’ın ona karşı tavrını ters algılayıp, yorumlamadı. Bir de Ned’e olan düşkünlüğünü de kıskandığını söylemek mümkün ki bence haksız değil, yani kardeşin ben isem o düşkünlüğü bana sergilemelisin. Ben olsaydım çok üzülür ve alınırdım. Stannis de haklı olarak alınmış ve bu içinde öfke ve kin birikmesine sebep olmuş. Lakin görüyoruz ki Robert, kardeşini seviyor ve ona karşı cömert davranmış, varislik nişanesi olan bir makamı vermiş, bu bile Robert’ın ona karşı bakışını gösteriyor kanımca. Elbette tahtına onu oturtacaktı demek istemiyorum ama seçme şansı olsaydı, bence Joffrey yerine Stannis’i seçerdi çünkü oğlu bildiği çocuğun ne kadar kifayetsiz olduğunu ve annesinin kuklası olacağını biliyordu. Zaten çocuklarını pek sevmeyen bir kişidir kendisi. Bu sebeple çocukları yerine kardeşlerine cömertlik sergilemesi doğal. Hatırlarsanız Jon da Lord Kumandanın kahyası olarak atanınca buna öfkelenmiş, haksızlık kabul etmişti hatta kendisine hakaret gibi algılamıştı çünkü kahya olmayacak kadar iyi gördü kendini ama sonra gördük ki Yaşlı Ayı’nın niyeti, onu varisi seçip, yetiştirmekti çünkü Lord Kumandanların varislik nişanesi mevcut kumandanın kahyalığını yapmaktır. Bowen ve ahalisi de bu sebeple Satin’in kahyalığına itiraz etmişti, o bu makam için uygun bir geçmişe sahip değildi onlara göre. Martin’in karakterler arasında paralel sahneler ve özellikler yazması bence çok hoş.
Bu meseleyi toparlamak için doğrudan Martin’in sözlerini açıklayalım, sonra başka alıntılara geçelim.
Sevginin birçok çeşidi var. Robert, kardeşlerini şüphesiz bir şekilde seviyordu ve onlara karşı dürüsttü ama onlardan tamamen hoşlanmıyordu. Stannis ile ilişkileri her zaman dikenliydi. Renly ise ailenin bebeği idi ve saraya gelene kadar Robert ile çok az zaman geçirdi. Robert’ın ona düşkün olabileceğinden şüpheleniyorum ama yakın değillerdi. Stannis, Fırtına Burnu dururken Ejderha Kayasının verilmesinden hiç hoşlanmadı ve bunu hakaret algıladı… ama Robert’ın bu amaçla yaptığı doğru değil. Targlar varislerini her daim Ejderha Kayası prensi olarak atamıştır. Joffrey doğana kadar da Robert, Stannis’i varisi olarak seçmişti. Robert iki kaleyi de kardeşlerine vermek yerine oğullarına verebilirdi ama bunun yerine kardeşlerine verdi ve ellerinde tutmalarına izin verdi, dikkatsiz cömertliğinin bir başka göstergesi.
Stannis’in diplomasi ve politika konusunda da sıkıntılı olduğunu söylemek mümkün; oysa bence bir hükümdar bunu da çok iyi bilmeli. Stannis bilmiyor.
Stannis’in Renly ile güçlerini birleştirmeme konusundaki inadı, aslında Lannisterlara karşı yenilginin sebeplerinden biri. Gerçi Stannis haklı, Renly kendini kral ilan edince, Stannis da doğal olarak hakkı olanı bırakmak istemiyor ve iki tarafın inadı ve “benim benim” takıntısı, onları düşman haline getiriyor. Yani Renly bence çok da iyi bir kral olmazdı, bu da var. Yani Stannis yerine kendimi koyuyorum da... ben olsaydım ne yapardım? Kardeşlerimle böyle bir ilişkim olsa... karşımdakinden kral falan olmaz... sanırım inat ve gururum ve hayatım boyunca yendiğini düşündüğüm hakkımın daha fazla yenmesine katlanamayacağım için ve diyarın geleceğini de düşündüğümden, benzer bir tavır sergilerdim. Bazen şartlar, siz aksini arzu etseniz bile, istemeyeceğiniz durumlarda kendinizi bulmanızı sağlıyor. Yani belki bazı okuyucular Stannis’in Renly konusundaki bu tavrına kızıyor olabilir ama şartlar zorlayıcı, yapabilecek çok bir şey yok gibi. Evet, neticede ortada gurur ve hırs ve de kin gibi duygular hakim ve bunların peşine düşünce ortaya çıkan resim bu oluyor ama herhangi bir insanın bunlardan tamamen arınmış şekilde hareket edebilme ihtimali çok zayıf. Bir ihtimal şöyle bir şey yapılabilirdi belki... Renly ile geçici bir ittifak yapar, Lannisterları yok eder ve sonra birbirleri ile savaşabilirlerdi. Renly buna yanaşır mıydı emin değilim ve sonrasında olabilecekleri de pek bilemiyorum ama neticede yürümeye başlamadan o yolda neyle karşılaşacağımızı her daim ön göremeyebiliriz. Yine de bu öneri imkansız olmasa bile zayıf bir senaryo gibi duruyor. Haliyle iki kardeşin en başından beri savaşması, kaçınılmaz gibi.
Tamam, Melisandre’nin Renly’i öldürmesi fırtına askerlerinin önemli bir kısmını onun tarafına katmış olabilir, yani istediğini nispeten elde etmiş olabilir ama Menzil’in gücü de kaybedilmiş ve Lannisterlara kaptırılmış oldu, Melisandre ve Stannis bunu çok iyi öngöremedi herhalde. Tyreller ne tepki verirdi yine kesin bilemeyiz ama Lord Tyrell’in kızını kraliçe yapma takıntısı iyi kötü malum iken Stannis tarafı bu kısmı kulanabilirlerdi diye düşünüyorum. Evet, Stannis zaten evli ama Arya yaşlarında bir kızı var. Lord Tyrell’in varisi de bekar, kraliçe olan bir kız evlattan ziyade, kral olacak bir oğul o dönem şartlarında bence daha makbuldur. Zaten Stannis’in kızından başka bir çocuğu olmayacağı belli olan bir şey, olsa çoktan olurdu, herkes karısı ile olan soğuk ilişkisini biliyor. Ayrıca Shrieen’in, anne tarafından akrabaları Tyrellerin sancaktarı ve onlara tepeden bakıyorlar. Bu tür bir evlilik onları da hizada tutmaya fayda verirdi. Daha önce güneyli ihtirası videosunda azam lordlarının genelde sancaktarları ile evlilikler yaptığından ve bunun sebeplerinden bahsetmiştik.
Tamam, Renly ve Tyreller bu şu sebeplerle olmaya uygun değildi diyelim... Ya Starklar? Renly ile öne sürdüğüm öneri, onlar için de geçerli. İlk önce güçlerini birleştir, ortak düşmanını yok et ve sonra dön krallığının yarısına çöken haneye saldır. Çok mu zor bunu düşünmek? Çok mu zor bunu uygulamak? Onun yerine ergen çocuk gibi “krallığımın yarısını çalan bir yeşil oğlanla ittifak yapmam” demek çok mu bir hükümdara uygun bir davranış? Stannis’in kardeşlerinden daha iyi bir kral olacağını söyledim ama çok iyi ve başarılı bir kral olacağını iddia edemem. Zira en basit politik hamleleri bile kuramıyor. Tarih okuyanlar bilir ki hükümdarlar bu şekilde hareket eder; her krallık birbiri ile zaten doğal bir rakiptir ve öyle ya da böyle savaşacağın bir gün gelir ama daha öncelikli olan düşmanlara karşı ittifak yapar, ona saldırırsın. Örneğin 2. Haçlı döneminde Manuel, avrupalıları büyük tehdit kabul ettiği için daha düne kadar savaştığı Selçuklularla barış imzaladı hatta Haçlılar, Romalıların Türklere yardım ettiğini düşünmüştür ki bazı yönlerden bu doğru olabilir. Lakin tehdit ortadan kalkınca iki güç tekrar birbirine karşı savaştı. Bunlar en temel hareketlerdir ülkeler arası. Bugün bile uygulandığını görebilirsiniz. Bu sebeple Stannis’in yapması gereken buydu; kuzey ve nehir toprakları ile güçlerini birleştir ve sonra Karasu Savaşı için harekete geç. Tyrell-Lannister ittifakı öyle kolayca kazanamazdı. Yüksekle ihtimal savaşı kazanır, şehre girer ve Stannis tahtını alırdı, Starklar da Lannisterlardan intikamını alırdı. Sonra? Basit. Artık arkanda Menzil ve Vadi de var. Dorne sessiz kalırdı muhtemelen, bu sebeple onları katmıyorum şimdilik. Topla güçlerini, hazırlan ve vakti gelince bu sefer de kuzeylilere saldır. Bitti. Bu da mı olmadı? Peki ya Vadi?
Üstadın teklifi oldukça yerinde ve zaten Stannis de içindeki bilgeliği görür gibi oluyor ve meylediyor ama karısı araya girip anında müdahale edip, bir çuval inciri berbat ediyor. Zamanında Taht Oyuncuları ve Piyonlar diye bir video yapmıştım ve Stannis’i piyonlardan olduğunu söylemiştim çünkü kolayca maniple ediliyor. Jon etti, Melisandre zaten ediyor ve Selyse bile bazen bunu yapabiliyor, yeter ki Stannis’in gururuna dokunacak bir kelam etsin. Elbette bazılarınız Lysa reddederdi diye düşünebilir, belki ama bunu kesin olarak bilmek mümkün değil. Lysa, LF’nin piyonu ve ona aşık ama Lysa, oğlunu Baelish’den bile daha çok seviyor ve her anne gibi oğlunun ileride Demir Taht’ın ortağı olması ihtimaline fırsat gözüyle bakacaktır, lordlar bile bunu ihtimali sevecek ve Lysa’ya bastıracaktır. Bu sebeple Lysa’nın ikna olma ihtimali yüksekti diye düşünüyorum.
Oysa burada Selyse de Stannis de gene “benim hakkım, herkes bana itaat etmek zorunda” kafasıyla yasaların ardına saklanarak insanlara bir şeyler yaptırma derdindeler. Bu iş böyle olmuyor. Mevcut feodal düzende işler biraz denge kurma işi, Stannis bu dengeyi kuramıyor. Şu ana kadar Renly, Tyrell, Stark ve Arryn ile ittifak kurma ihtimali vardı; Renly’i malum sebeplerle anlıyoruz ve onu bir kenara atıyoruz hadi ama diğerleri için makul bir bahanesi yoktu, özellikle Stark ve Arryn Hanesi için. Melisandre de Selyse’in tavrını destekliyor muhtemelen. Bu kadın kendisi ateşlerde görmediği sürece bir şey yapmıyor gibi, büyüsüne ve gördüklerine aşırı bir güveni var; kuzeyde pek bir işe yaramıyor, demiştim Melisandre için eski videolarda, hatırlarsınız, Moqorro daha isabetli ve becerikliydi. Bu kadının aldığı kararlar ve yönlendirmeleri maalesef kötü, evet bazı güç gösterileri ve hileler yapıyor; bazı konularda haklı olabiliyor ama o kadar, şu ana kadar Stannis’in kazanç sağladığı tek şey fırtına askerlerinin bir kısmını kendi cephesine katması. Buna rağmen çaresizlikten medet ummaya devam ediyor kadına. Uzun lafın kısası Stannis, diplomasi konusunda ta en başta çuvallıyor. Bu yönden yaklaşınca Serçeparmak’ın Stannis kral olursa, ona isyan edenler olur iddiası tamamen boş gelmiyor kulağa çünkü Stannis genel olarak yumuşak güç kullanmayı bilmeyen, sert bir kişi. Bu da insanların ayaklanmasına sebep olabilir gerçekten de.
Gelelim Stannis’e karşı yapılmış hatalara. Evet, lordluk meselesinde Stannis hatalı düşünüyor olabilir ama bu demek değildir ki bu adama hiçbir haksızlık edilmedi. Stannis’in ağzından dinleyelim.
Stannis’in burada hayıflandığı şeyler çok haklı konular. Robert’ın kardeşlerini sevebildiği kadar sevip, cömert davrandığı doğru ama onlarla anlaşamadığı ve fazla haz etmediği, çok yakın olmadığı da bir başka gerçek. Özellikle Robert ve Stannis arasındaki ilişki “dikenli” olarak tabir ediliyor, yazar tarafından. Yine de böyle olması bence bu kadar soğuk ve minnet bilmez tavır sergilemesine bahane değil. Neticede Stannis’in duyguları da benzer ama ağabeyine sadakatle hizmet edip, itaat ediyor. Kanun ve yeminlere sadık bir insan olarak vaktinde kralına karşı ağabeyini seçti, tersi de olabilirdi. Kimse Ned’e niye teşekkür ediyorsun demiyor ama Stannis, başarılı bir şekilde azimle kaleyi savunmasaydı çoktan kale düşmüştü; o zaman iki kardeş esir olurdu, topraklar kaybedilirdi; Robert’ın eli kolu da bağlanırdı. Bir teşekkür etsen çok mu olur? Ejderha Kayasını olmak kolay iş değildir ama Stannis bunu da başardı ama cidden Viserys kaçtı diye azarlamak da... tamam, bir kral olarak verilen vazifenin yerine getirilmesini beklemek hakkıdır, bu sebeple başarısızlık karşısında tepki vermesi de doğaldır ama kardeşine çok yüklenmesi gerekli miydi? Kaya için teşekkür et, sonra çocukların arkasından gönderip, işin kalan kısmını da tamamlamasını iste misal. Sanki şu ana kadar hiçbir iş başaramamış gibi burun kıvırmış gibi bir tavır sergilemiş havası sezinledim, bu sebeple bence biraz daha anlayışlı olabilirdi kardeşine karşı. Zaten fırtına çıkmış, Targaryen filosunu bile yok etmiş o fırtına; bu da kaleyi ele geçirmesini kolaylaştırdı Stannis için ama sanırım o şartlarda gizlice sıvışan kişileri görmek, tespit etmek biraz zor olurdu. Ned yapsaydı, Robert bu tepkiyi vermezdi ona. Kral El’i meselesinde ise kesinlikle çok haklı. Robert bir kral olarak, kimin hangi işe yarayacağını bilmeli; Ned’i tanıyorsa bu yılan yuvasında yapamayacağını bilmesi gerekirdi. Stannis zaten 10 yıldan uzun süredir konseyde, kral eline yardım eden kifayetli biri. Gayet yardımcı olmaya devam edebilirdi Robert’a ama işte ağabeyinin duygusal tavrı, yanlış kararlar almasına sebep oldu. O daha iyi anlaşabileceği birini istedi belli ki, lakin görev için Stannis daha uygun olurdu çünkü ağabeyine sonuna kadar sadık kalan, güvenilir biri, sırtını yaslayabilirdi rahatça. Bugün muhtemelen başka bir şey okuyor olurdu böyle olsaydı.
Stannis kral eli olsaydı, ne olurdu? Sorusunu sorduğumda çok net bir senaryo çizemiyorum ama... Değişkenleri öngöremiyorum zira. İkizlerin olayını bildiği için sonra hamlesi ne olurdu? Ned gibi bodoslama mı hareket ederdi? Etseydi çoktan ederdi sanırım çünkü sessizliğini korudu hatta Ejderha Kayasına döndü ve bir sene dönmedi. Jon Arryn öldürüldüğü için kendisinin de zehir veya benzer bir şeyle öldürülebileceğini düşünüp, sessiz kalmayı seçebilirdi sanırım ama bu unutacağı manasına gelmez kanımca. Kanıt toplamak isteyecektir ki ileride olayı ortaya çıkarabilsin. Elbette neden doğruca Robert’a söylemedi, niye gitti dönmedi, ağabeyi tehlikede değil miydi? Gibi sorular soranlar var. Martin’e de bu soruyu sormuşlardı. Alıntısını verelim.
Bu aslında kardeşlerin ilişkisinin tek değil, çift yönlü olduğuna başka güzel bir örnek. Demiştim ya, Stannis’in sevilmemesi meselesi tek yönlü değil, çift yönlü olduğunu kabul etmek gerekir; kardeş ilişkilerinde de benzer bir şey belli bir seviyede mevcut görünüyor. Stannis, yeteri kadar yakın olmadığı için tabiri caiz ise Robert’ın hayatının tehlikede olacağını düşünme zahmetine girmemiş, aklında muhtemelen daha öncelikli konular vardı. Bununla beraber Stannis ve Arryn’in elinde sağlam kanıtları olmadığı için Robert’ı ikna etme şansları pek yok görünüyordu, Ned bile kendisini dinleyeceğinden emin değildi, gel gitleri vardı. Bu sebeple konudan bahsedilmemesi doğaldır, Stannis, Robert’ın ona inanmayacağından çok emindi, Robert’ın yapısı düşünüldüğünde haklı olduğunu düşünüyorum; Joffrey’in yalan söylediğini bilmesine rağmen sırf sorun büyümesin, huzuru kaçmasın diye Leydi’nin öldürülmesine ses etmedi. Diğer yandan canıma minnet, diyerek bu iddiayı Cersei’den kurtulmak için fırsat olarak da görebilirdi. Bilhassa tam da Renly’nin Margaery’i onunla evlendirme çabasına girdiği bir dönemde, Henry Tudorvari bir hikaye görebilirdik. Her şey zamanlama ile ilgiliydi yani. Bu “eğer olsaydı...” sorularına cevap aramak bir yerde eğlenceli bir beyin fırtınası olabilir ama biz konuyu uzatmamak için burada durup, diğer konulara geçelim.
Bakın bu olay, benim Stannis’i en çok eleştirdiğim noktalardan biridir. Yani Üstat Cressen’e burada yaptığı şey en basit ve hafif tabirle nankörlüktür. Ağabeyinin minnet bilmemesinden hayıflanan birinin minnetsiz bir tavırla kendisini oğlu gibi seven üstadı aşağılaması, dalga geçmesi... bu ona yakışmadı, aslında genel olarak bildiğimiz Stannis imajı ile çok ters düşen bir olay, değil mi? Üstat bile “sen böyle değildin ki! Sen dalga geçmez, zulmetmezdin, her zaman adil olandın” diyor. Yani burada Stannis’in kişiliğinde bazı değişimler meydana geldiği sinyalini ilk elden görüyoruz. Aklıma hemen Tiberius hakkında söylenen sözler geldi. Onu bu şekilde değiştiren şeyin daha evvel bahsettiğimiz kini ve Melisandre olduğunu düşünüyorum. Kadının onun üstündeki etkisini görebiliyorsunuz, o istediği için aslında o miğferi taktırdı. Bu “değişim” ve “etki” olayları, hikaye sonu meselesinde önemli işaretler barındırıyor kanımca.
Cressen POV’undan sonra Davos’a geçiyoruz ve ilk povda şu yanan kılıç sahnesi var. Buralar önemli değil, Melisandre’nin ateşlerinde gördüğü için Stannis’i Azor Ahai sanıp, kendi isteği ile, kimse tarafından vazifelendirilmeden, yıllar önce Ejderha Kayasına gittiğini ve ilk önce Selys’in aklını çelip, sonra Stannis’e yanaştığını ve güvenini kazanmak için uğraştığını biliyoruz. Davos’un ilk povunda Stannis’in artık Melisandre’nin inancını benimsediğini, R’hllor’u kabul ettiğini okuyoruz.
Bu “dilencilik” meselesi bana gene Dany’i anımsatıyor; Qarth’da ağabeyinin başına gelen dilenme olayının tadına bakmış ve nefret etmişti; bir daha bu duruma düşmek istemiyordu. Stannis de benzer tepkiye sahip ve olaya dilenme olarak baktığı için aşırı gurur yaparak kimseyle politik ittifak kurmaya yanaşmıyor. Dolduruşa geldiği de aşikar zaten. Diğer kralların imkanları, ondan daha iyi ama o herkesin korktuğu Melisandre’ye sahip, onun da güçleri var. Kırmızı Kadın’ın güçleri, Stannis’i elde etmek istediklerini almak için bir fırsat. En azından onun gördüğü bu. Zaten daha sonra şu Gururlu Kanat ismindeki uçamayan şahin hikayesini anlatıyor ve kırmızı bir şahin kullanma vakti geldiğini söylüyor. Özetle Stannis artık büyüden medet umuyor ama Martin’in de söylediği gibi büyü, çözümün bir parçası olamaz, en fazla sorunun bir parçası olabilir. Davos’un öncesinde dikkat çektiği önemli bir nokta var, onun üstünde de durmak istiyorum.
Davos temelde burada çok haklı. Evet, Stannis imkanları yüzünden Melisandre’nin güçlerine muhtaç ve kullanmak istiyor ve bedel olarak R’hllor inancına geçiyor. Tahminen kendisinin de sık sık söylediği gibi – lordlar/halk onu sevmediği için, muhtemelen karlı bir ticaret gibi görünmüş olabilir gözüne, buna rağmen Martin’in de söylediği gibi Melisandre’nin varlığı ve yaptıkları, Westeros’taki dini hoş görü ortamına balta vurdu; dini bir uyanış da gerçekleşiyor... Jorah, Dany’e Westeros’a gitmeden evvel lordları kazanmak için bir şeyler yapması gerektiğini tembihliyordu ama elbette hiçbir şey yapmadı; Stannis de hiçbir şey yapmadığı gibi şimdi binlerce yıllık dinlerine düşmanlık eden bir dine geçip, halkın da aynı şeyi yapması beklentisine giriyor. Kimse kendi dinine inanmayan birini başında istemez; kimse dinin – onlara sormadan – elinden alıp, başka yabancı bir din veren insanı da sevmez. Stratejik olarak Stannis burada aslında çok büyük bir hata yapıyor. Fatih Aegon, binlerce yıllık Valyria ilahlarını terk edip, Westeros’ta yaygın olan İnanç’a geçti. Yüksekle ihtimal özde asla inanmadı ama politik bir hamle olarak Westeros’ta kabul görmesi için bu gerekliydi. İşe yaradı da ama Stannis ise tam tersine, yaygın inancın zıttına bir din seçiyor, haliyle insanlar onu kabul edecek hale gelecekti ise bile reddeden bir noktaya gidiyor. Üstüne bir de dinin hoş görüsüzlük patlak verince malum kişi yüzünden, iş çığrından çıkma noktasına gidiyor gibi. Özetle Davos haklı, Stannis insanların inancına çubuk sokmayacaktı ve kendi inansa bile bunu açık seçik ilan etmemeliydi, nasıl olsa özde hiçbirine inandığı yok. Demir Taht yoluna giderken yaptığı başka bir kritik hata olarak tarihte yerini aldı din meselesi de.
Bakın burada Stannis’in bakış açısında “onun olan hakkı alan herkes” hoşnutsuzluğunu ve düşmanlığını kazanıyor. Gerçekçi olalım Kral El’i olmak Stannis veya bir başkasının hakkı değildi, teknik olarak “hak sahibi” olunan bir makam değil, ancak Kral’ın uygun gördüğü kişiye verilen atanan bir vazifedir ama Stannis, “lordluk benim, kral elliği benim, demir taht sadece benim hakkım” şeklinde her şeyin sanki onun hakkı olduğuna dair bana göre oldukça çarpık ve hırslı bir yaklaşımı var. Oysa bu saydıklarından sadece demir taht onun gerçekten hakkıdır, diğerleri değil.
Diğer yandan Cressen’e Ned benim için bir şey ifade etmiyor, niye intikamını alayım derken Cat’i görünce “adalet sağlayacağım onun için merak etme” diyor. Benzer şeyi başka bir yerde ve sonra kuzeyde de söyleyecek. Yani bu Stannis’in yaptığı 2. nankörlük ve ayrıca iki yüzlüce davranıyor. Ned Stark, Stannis’in taht hakkı için çabaladı; onun hakkını alması için tüm desteğini verip, gücünü onun için kullanmak istedi ve günün sonunda bu uğurda öldü ama Stannis’in umurunda bile değil. Varsa yoksa kıskançlığının getirdiği kine odaklanıp, Ned’i kötü belliyor. Bu tavırları Tiberius için söylenenleri aklıma getiriyor, şu ana kadar uyumlu ilerliyor gibi bazı yönlerden. Martin, Stannis’i yer yer çelişkili, iki yüzlü ve nankör işlemiş ama diğer yandan adalet ve ahlaki duygusu yüksek; demir iradeli ve dürüst. Bu dürüstlük meselesi çelişki gibi görülmesin; her insan bazen yalan söyler ama bu, yalancı kişilikleri olduğu anlamına gelmez. Stannis dürüst biridir, yalandan haz etmez ama arada yalan söylememesi için bir sebep yok. Jon da söylüyor, Ned de söylüyor. Hiçbiri yalancı insanlar değil. Devamlılık arz ederse kişiliğin parçası olur bir eylem.
Stannis ve Renly görüşmesi pek iyi gitmiyor, bildiğiniz gibi. Aslında bana göre Stannis gayet hoş bir teklif de sunuyor; konseyde bir yer bile teklif ediyor hatta oğlu olana kadar varisi ilan edeceğini söylüyor ki bu durumda Renly’nin kral olma şansı hala çok yüksekti. Doğrusu bana göre Renly, kral olması için gaza getirildiği için, eğer böyle olmasaydı Stannis’in teklifini bu kralcılık oynamaya girişmeden kabul ederdi. Lakin daha güçlü olduğu için kabul etmeye gerek duymadı; Renly cidden üç kardeş arasındaki en güvenilmezi ve kaypak olan. Stannis onun için boşa gaspçı, hain demiyor. Renly ağabeyini hiç sevmiyordu, anlıyorum ama Stannis’in ağabeyine duyduğu gibi o da Stannis’e sadakat duygusu ile bağlı olmalıydı, neticede doğru olan budur. Stannis gene onu öldürmek falan istemiyor, kan dökmek istemiyor ki bu teklifi ona sunuyor. Bazıları “yenileceğini düşündüğü için” gibi bir öneri sunabilir ama ben öyle düşünmüyorum; evet, 3. kitapta söylediği gibi Melisandre son bir şans vermesi için konuşması için ikna etse de sonradan söyleyeceği gibi şu an ki hali olmasa da çocuk Renly’i sevmişti... öyle ki mezarına girerken ona uzattığı şeftaliyi düşünecekmiş. Burada hemen bir parantez açayım; tatlı şeftali, ölüm alametlerinden biridir; Renly, Stannis, Asha ve Daenarys için şu ana kadar kullanıldığını gördük. Yani Stannis’in ölümüne bir başka foreshadowing olduğu gibi onun ölümünü okurken son nefesinde Renly diye bir sahne görebiliriz de. Duygusal olur bence. Konuya dönersek...
Stannis’in Renly’den beklentisi haklıdır ama kalleş kardeş doğasına göre hareket etmişe benziyor. Günün sonunda ikisinin ordusu savaşmadan Renly, Melisandre’nin gölge büyüsü ile öldürülüyor ve Stannis, arzu ettiği fırtına askerlerini elde ediyor. Hepsini değil elbet çünkü bir kısmı acıköprüde idi ve Loras, onları komutası altına almış görünüyor.
Stannis’in ceset gibi görünmesi iki şekilde yorumlanabilir; ilki onun ileride öleceğine dair bir foreshadowing; ikincisi ise Melisandre’nin gölge büyüsünü yapmak için Stannis’in içinden aldığı ateş ki bunu cinsel birleşme ile yapıyor. Şu ana kadar Stannis’ten 2 gölge bebeği yaptı. Melisandre POV’una geldiğimizde göreceğiz ki büyü için olmasa bile Stannis ile birlikte olmaya devam ediyor. Bu da video başında bahsettiğim demiseksüel noktasına vurgu; Melisandre artık Stannis ile her türlü duygusal bağı kurmayı başarmış görünüyor, baştan çıkarmayı becermiş. Normalde Stannis böyle şeylere asla yanaşmayan biri, hayat kadınlarının bile ejderha kayası adasına adım atmasına izin vermeyen birinden bahsediyoruz. Davos haklı endişelere sahip; Melisandre etkisini iyice arttırmış durumda.
Renly’nin ölümü ile ilgili hayranların tartıştığı iki mesele var; Stannis biliyordu veya bilmiyordu. Benim kişisel fikrime göre Stannis ilk aşama içten içe gayet iyi biliyordu ama kabul etmek istemedi çünkü dolaylı yoldan da olsa kardeşini öldüren kendisi olacaktı ve akraba katili olarak anılmak istemediği gibi kendisinin de öyle olduğunu düşünmek istemedi, neticede bu durum onun prensipleriyle ilgili birçok şey noktasında çelişiyor. Son cümle kendini ikna etme cümlesi aslında, içini rahatlatıyor. Lakin bir noktadan sonra kendi dahilini kabullendiğini düşünüyorum çünkü Melisandre’nin gölge bebek büyüsü meselesi reddedilemeyecek şekilde ona aşikar oldu. Fırtına kalesinin muhafızını gene bu şekilde öldürdü ve bunun için Davos’u kadını kalenin dehlizlerinden içeri sokması ile vazifelendirdi. Aynı povda konuşulduğu için tüm bunlar, bence Davos’a bu sözleri yalan olduğunu bilerek söyledi. Anlaşılan Melisandre’nin Davos’a itirafını bilmediği için 3. kitapta da Melisandre’yi savunup, onun bu işte parmağı olmadığı yalanını söyledi. Muhtemelen Davos’un gözünde kötü bir durumda olmak istemedi çünkü Davos’u sevdiğini ve çok değer verdiğini düşünüyorum.
Gelelim kalenin alınma şekline. Teke tek dövüş, kuşatma ve bodoslama saldırı. Her birinin kendi içinde riskleri var, şüphesiz.... Bodoslama saldırı gücü büyük ölçüde eritir, tavsiye edilmesi bile anlamsız. Kuşatma uzun sürer ve haddinden fazla oyalanmış olurlar. Teke tek dövüş bence gayet iyi, elinin altında bir sürü iyi şövalye var ama risk barındırdığı da gerçek. Davos bile riski kabul ediyor. Büyü faktörü olmasaydı bence Stannis de bunu kabul ederdi, zira en mantıklı yok bu gibi ama Davos büyü meselesini sezdiğinde hemen teke tek dövüş konusunda ısrar ediyor ve bunu “daha temiz” olarak görüyor. Sonuç olarak elbette kale muhafızı gölge bebek ile ölüyor, kale ve çocuk Stannis’in eline geçiyor. Stannis şu ana kadar büyü ile iki hedeften kurtuluyor ve kazanç elde ediyor ama bana göre bu kadar, bundan sonra hep kaybetmeye başlayacak.
Benim ikisinin konuşmasında dikkatimi çeken başka bir şey var; Melisandre iki farklı gelecek ön görmüş. Kaleye gelirse Renly gelecek ve Stannis onun güçlerinin bir kısmını kendine katacak; başkente giderse Renly ile şehrin surlarının dibinde buluşacak. Davos bunu iyi olarak yorumladı çünkü güçlerini birleştirip savaşabilirler diye düşündü ama Stannis bunu kendi ölümü olarak yorumladı. İkisi de haklı olabilir, o senaryoyu yaşamadan ne olacağını kesin kestirmek zor ama Lannister ordusu karşısında iken bu ikisi salak gibi sur dibinde savaşır mıydı gerçekten? O halde ikisi de ölmeyi hak edermiş.
Stannis, topladığı orduyu Kral Topraklarına götürüyor ve verdiği savaşı maalesef kaybediyor. Davos’un oğulları ölüyor ve kendisi de deniz ortasında bir kaya üstünde bir süredir yaşam savaşı veriyor. Sonunda Stannis destekçilerine denk gelip, doğruca Ejderha Kayasına götürülüyor, korsan arkadaşı ile görüşüyor; ona Stannis’i değişmiş bulacağını söylüyor, kırmızı kadın hariç kimseyle görüşmediğini, giden yiyecekleri bile yemediğini ve meclisi bir süre kraliçesi ve kral eli olan amcasının yönettiğini anlatıyor. Davos, Üstat Cressen’in yapmaya niyet ettiği gibi, her şeyin sorumlusu gördüğü, Melisandre’yi öldürmek için harekete geçiyor ama Melisandre, ateşleri içinde bunu gördüğü için adam daha kadına yaklaşamadan tutuklanıp zindana atılıyor. Konumuz Davos olmadığı için bu sahnelere değinmeyeceğiz. Sadece Melisandre’nin Stannis’e sadakati ve vereceğine inandığı hizmet yüzünden, Davos’u hayatta kalmasını istediğini, buz ve ateşin savaşı hakkında ki üstü kapalı konuşması gibi şeyleri hatırlatarak kabaca özetlemiş olalım. Kendisi serbest kalınca tekrar onun gözünden Stannis tarafını görmeyi başarıyoruz. Yine de bir şey dikkatimi çekti, paylaşmak istiyorum. Kaçakçı Şövalyemiz seri boyunca toplamda iki kere zindana düşüyor ve iki kere öldüğü sanılıyor. Martin’in Targaryen ailesi dışında da üç sayısını döngü olarak kullandığını görebilirsiniz; bu sebeple acaba 3.de Davos artık gerçekten ölür mü? Diye merak ettim. Bu konuda fikrinizi muhakkak söyleyin. Devam edelim.
Davos, Stannis’in adaletini hatırlamak için parmak kemiklerini taşıyordu ve onları şansı olarak da görüyordu, yani özde Stannis ile olan bağlantısına işaret eden bir şeydi o kese ama karasu sonrası onu kaybetti. Döndüğünde “kralı değişmiş bulacaksın” dendi. Acaba bu durum ikisinin duygusal olarak da fiziksel olarak da birbirinden uzaklaşacağına ve Stannis’in git gide yolundan sapacağına bir işaret mi? 5. kitapta gerçekten de fiziksel olarak ayrılıyorlar, Martin bunu sadece Rickon’u getirmek için mi yaptı yani? Şüpheliyim. Yeni kitaplar çıkmadan bu sorulara cevap bulamayacağız maalesef.
Davos, kralı gördüğünde her zamankinden daha zayıf, daha yaşlı ve neredeyse bir deri bir kemik görüyor. Sarsıcı, olarak tanımıyor Davos bu görüntüyü. Burada, bu kayıptan yola çıkarak Stannis’in kendi içinde de büyük sarsıntı geçirdiğini, psikolojik olarak çöktüğünü görüyoruz. Ümitsizliğe kapılmış. Martin’in Shrieen açıklamasından sonra yazarın yeteri kadar foreshadowing verdiğini ama sanki psikolojik/karakter altyapısını biraz zayıf bırakmış olduğunu düşünmüştüm ama tekrar okuyunca sandığım kadar zayıf bırakmadığını görüyorum. Stannis açısından durum şu şimdi, özetleyelim; hayat boyu haksızlığa uğradığına inanıyor; ona ait olanı alan herkesten nefret ediyor; sevilmemiş olmanın verdiği bir hayıflanma olduğu kadar genel tabiatı gereği de zaten hayata karşı hep kasvetli-karamsar biri. Yani böyle birinin psikolojik çöküntüyü uğrama olasılığı normal birinden daha yüksektir. Baratheonların demircisinin onun için söylediği “demirden yapılmıştır, bükülmeden önce kırılır” sözü de aslında onun psikolojik olarak hassasiyetine bir vurgu ki demir olduğunu Davos da söylüyor; dahası bunun olacağına dair de bir foreshadowing. Cat’e bakın, Jon da onu demire benzetti ve gerçekten de ölürken kadın tamamen kırılmıştı, Bran’ın hasta sahnelerine bakarsak bunun psikolojik altyapısını da vermişti yazar.
Şimdi Stannis kazanacağını umut ederken; onun açısından kazanması gerekirken, Karasu Savaşını kaybetti, donanması yandı, adamlarının büyük kısmı öldü ve bir kısmı Joffrey’e diz çöktü. Yani neresinden bakarsanız bakın Stannis temelde neredeyse her şeyi kaybetmiş durumda. Bu da onu çökerttiği için kimseyle görüşmedi, hiçbir şey yemedi. Ümidi yok olmuş, depresyona girmiş ki meclisi yönetme vb. Tüm işleri karısı ve karısının amcası yapıyor. Melisandre de günlerce onun moralini düzeltmeye, cesaret vermeye, kısacası ona tekrar mücadele ruhu aşılamaya çalışıyordu muhtemelen; yaklaşan büyük savaştan bahsettiğini ve alevler içinde bunu gösterdiğini biliyoruz ve bu kaybın ardından onun gücüne güç katacağına inandığı ejderhaları diriltmek için yeğeni Edric Storm’u yakma konusunda iknaya çabaladığını tahmin etmek güç değil, nitekim evvelden konuştuklarına dair bir sohbet geçiyor aralarında zaten. Bu olanların hepsi en sonda başına gelecekler için altyapı ve işaret. Lakin ona 2. videoda değineceğiz.
Hainliğin cezası ölümdür ama Stannis neden bunu Davos’un ağzından duyup, rahatlama ihtiyacı hissediyor, anlamadım. Yani yapmaya çalıştığı şey buymuş gibi iknaya çalışıyor sanki. Evet, Stannis katı bir adamdır ama zalimlik genel kişiliği asla değildir ve hain ise biri cezası da ölümdür, kimse bunu inkar edemez. Bu yüzden bu konuşmayı biraz garip buldum. Burada asıl ilginç olan kısım yakında dizisini de göreceğimiz Ejderhaların Dansı savaşında Stannis’in yeşilleri tutması. Rhaenyra’nın babası tarafından seçilen varis olduğu düşünülürse insanlar için garip kaçıyor. Stannis “büyük evlat” olarak mirasın onun hakkı olduğunu dillendirdiği için de garip gelebilir ilk aşama çünkü prenses yaşça en büyükleriydi. Bunu kadın düşmanlığı gibi görmemeli. Muhtemelen Stannis’in bu bakış açısı genel geçer yasalar ve teamüllere göre mirasın ilk olarak erkek evlatlara geçmesinden kaynaklı. Yani gene olay “yasalara uyulma takıntısına” dayanıyor. Şimdi diyarda Dorne yasaları geçerli olsa bu lafı etmezdi diye düşünüyorum çünkü video başlarında da söylediğim gibi bu adam daha sonra kendi kızını varisi olarak tahta oturtulmasını istiyor, erkek evladı olsa onu varis yapar ve hepsi tamamen yasaya duyduğu aşkı yüzünden. Elbette sisteme körü körüne bağlılık vs. eleştirilebilir ama kadın düşmanlığı şeklinde bakılmaması gerektiğine inanıyorum ama elbette bu demek değil ki bir ataerkil kafaya sahip değil ama temelde seride hemen hemen herkes bu kafaya zaten sahip, ona özel değil.
Sör Axell, savaşın yenilgisinden sonra küçük de olsa bir zafer ve minik bir zenginlik elde ederek insanlara savaş ruhu aşılayacağını öne sürerek Celtigarların makamı olan Pençe Adasına saldırılmasını öneriyor. Karasu Savaşına kadar Stannis’e bağlı kalsa da kayıp sonra karşı tarafa geçtiği için cezalandırılması gerektiğini ve bunun düşmanlara da iyi bir mesaj vereceğini düşünüyor. Stannis belli ki daha önce önerildiğinde de bu fikirden çok hoşlanmamış ama yine de küçük de olsa cazip bir bal kovanı olduğu aşikar, özellikle de aç olduklarını düşünürsek. Bu sebeple Stannis’in gel gitler yaşadığını ve son kararını vermek için doğrudan Davos’un fikrine danışma ihtiyacı duyduğunu düşünüyorum. Davos, Stannis’in vicdanını temsil eden bir karakter, bu sebeple emin olmadığı zamanlar ona sorarak “doğru” olana karar vermeye çalışıyor. Bu sebeple Davos’un sürekli olarak Stannis’in yanında kalması onun için çok büyük bir elzem ama biliyoruz ki ileride onu kaybedecek ki bu hiç iyi değil. Jon’un çeşitli sebeplerle en yakınlarını kendisinden uzaklaştırması gibi Stannis de aynı şeyi yaptı. Jon’un sonu belli...
Netice olarak Davos bu önerinin saçmalık ve korkaklık olduğunu söyleyerek savaş fikrine karşı olmasa da düşman diye seçilen kişinin en başından ona sadık biri olduğunu ve adasına saldırıp kılıçtan geçirecekleri insanların, lordlarının hatası yüzünden cezalandırılacak ve ihanetle hiçbir alakası olmayan masum insanlar olacağını vurguladı. Tartışmanın sonunda elbette Stannis, Davos’un sözlerine hak verdi ve zaten rahatsız olduğu fikirden tamamen uzaklaştı.
Bu mesele üstünde tartışmalar sürerken Sör Axell ve Stannis’in ifade ettiği bir şey karşısında Davos’un söylediği şey dikkat çekici bir başka sahnedir ve aslında Davos’un her zaman dürüstçe konuştuğunu gösteren hoş bir ayrıntıdır, neticede vicdan her zaman doğruyu söyler, Stannis’in dediği gibi acı da olsa Davos her zaman gerçekleri anlatır. Alıntıyı verelim.
Davos, burada Stannis’in yaptığı bir iki yüzlülüğü aşikar ediyor. Bence bu “saldırma” meselesinde Davos’un kazanmasını sağlayan kısım bu oldu çünkü bu ana kadar Stannis, Axell’e meylediyor gibiydi. Stannis, Davos’un da ifade ettiği gibi, ne insanların zayıflığını anlar ne de bağışladığından yani genelde empatiden yoksun olduğundan bu seçimi ona hatırlatarak empati kurmasını sağlıyor, diye düşündüm. Temelde de haklı, neticede Stannis geçmişte kralına sadık kalmadı, ölümle yüz yüze geldiğinde, onun lordları neden sadık kalsın? Yahut bunu nasıl talep edebilir? Stannis de bu seçimin kolay olmadığını söylüyor, neticede yasalara sadakatle bağlı biri için gerçekten çok zor bir seçim olmuş olmalı, bilhassa ağabeyini pek sevmediği düşünülürse. Jaime’nin sözleri geliyor aklıma, o kadar çok yemin ettiriyorlar ki sonunda bir yemini bozmak zorunda kalıyorsun... çünkü hem kralına hem ailene sadakat yemini edip de ikisine birden sadık kalamazsın, illa birini bozmak durumundasın. Stannis’in durumu da bence bu, ayrıca İsyan haklı olduğu için Stannis gayet de doğru bir seçim yapmıştır. Yine de onun için zor bir seçim olmuş, benim için zor bir seçim olmazdı, o şartlarda ben de ailemi seçerim. Deli bir kral, milleti yakıyor, üstüne durduk yere abimin kellesini istemiş... gözünün yaşına bile bakmam, gider kendim öldürürüm.
Stannis hakkında sorulabilecek sorulardan biri de şudur; diğerleri gibi taht aşkıyla mı tacı istiyor da istemiyormuş gibi yaparak kanunların ardına sığınıyor gene? Yoksa gerçek, tam da söylediği gibi mi? Benim kişisel görüşüme göre Stannis’in içinde büyük bir hırs var, bu hırs uğruna o tahtı kendi için istiyor ama tahtın kendisini istemiyor. Kafa karıştırıcı mı oldu? Şöyle açıklayayım. Stannis’in hayat boyu hak ettiğine inandığı şeylerin ondan esirgendiğine inandığını ve bunun içinde bir kine dönüştüğünü biliyoruz. Üstat Cressen açıkça ifade ediyor zaten. Meşru da olsa her piç gibi Stannis de hırslanıyor ve insanlara kendisini kanıtlamak, ona ait olana sahip olarak çevresine tabiri caizse gününü göstermek istiyor. Misal Tyrion’un Kaya’yı miras alma arzusunun da temelde hak ettiğine inanmasından geldiğini düşünüyorum, tamam Tyrion makam sever ve bundan zevk alır ama şu olayım bu olayım; güç peşinde gideyim derdine düşen biri değil bana göre. Onun da tüm derdi kendini kanıtlama, ondan esirgenenleri elde ederek bir nevi kendisini dışlayanlardan intikam almak. Stannis de Tyrion gibi bir motive ile hareket ediyor diye düşünüyorum.
Bu sebeple aslında arzu ettiği tahtın kendisi değil, zaten ifade ettiği gibi çok da arzu edilecek bir şey değil ama taht onun hakkıdır ve ondan esirgenen her şeye karşı hakkı olan bu tahtı almak zorundadır, bu onun için onu öteleyen herkese karşı bir zafer olacaktır. Taht bunun simgesi. Bu kendi içinde de eksikleri kısmen tamamlayacak, bazı yaraları – tamamen kapanmasa da – iyileştirecek ve kendini nispeten bütünleyecek. Ayrıca unutmamak lazım ki Stannis sorumluluk sahibi biridir, yasayla üstüne yüklenen sorumlukları da yerine getirme arzusu var. Tiberus için ne denmişti? Tahtı gerçekte asla istememişti ama sorumluluğu gereği o tahta geçti, benzer bir durum var. Sizin adınıza bir şey diyemem ama ben hükümdar olsam, Stannis gibi sadık ve sorumluluk sahibi birini yanımdan ayırmak istemezdim, Robert cidden bir şeyden anlamıyor. Ne var yani huysuzluğuna katlansan? Senin keyfin mi önemli, Diyarın iyiliği mi? Fıstık gibi işini yapardı adam. Bu sebeple bile Robert bir kere daha ölmeli.
Robert’ı lanetlemeyi bırakıp tekrar kardeşine dönelim. Bir Çehov silahı; bir altyapı sahnesine geldik. Stannis’in hikayesi için önemli bir işaret olduğunu düşünüyorum; Edric Storm.
Stannis burada kendi içinde yine bir ikilem, ayrım, savaş veriyor. Edric’i Cersei’nin ensest günahını diyara kanıtlamak için kullanmaya niyet ederek ele geçirmek istiyordu ama kale muhafız komutanı nedense Stannis’in oğlana zarar vereceğini düşünüp, teslim etmedi. Bu o adamın şartlarında bence de çok saçmaydı çünkü teknik olarak bir piçin Stannis için tehdit oluşturma şansı yok, Stannis de bunun farkında; bir piçi tehdit gören tek kişi Catleyn’di. Edric neticede meşrulaştırılmış biri değil, Stannis “piç” diye Cersei gibi milleti asıp kesmiyor da... yani çok boş ve anlamsız bir inat uğruna öldü. Haklı olarak Stannis bu duruma kızıyor ama çocuğun adını kullanmadığını, Davos’un bunu fark edince huzursuzlandığını ve Stannis’in olayı “kral kanına” bağladığını okuyunca Penrose’un iç güdüleri sağlammış yorumu yapma durumunda kalıyoruz. Zira Melisandre, o depresyon döneminde Stannis’in aklına girip, Edric’i feda ederek ejderhaları uyandırmayı ve gücüne güç katmayı, zaferi vaat ediyor. Stannis’in gayri meşru her türlü işe uyuz olduğu için aslında piç çocuklara da hoş hisler beslemiyor, bilhassa çocuğun onun düğün gecesinde düğün yatağında yapıldığı düşünülürse özel bir nahoş hissi de var Edric’e... kardeşlerine özel bir sevgisi olmadığı için Edric de temelde onun için bir şey ifade etmiyor. Ağır bir kayıp aldı ve zaten zayıf olan gücü daha da zayıfladı. İçine düştüğü çukur onu tüketmeden evvel çıkması lazım ve Edric’in ölümüyle doğacak ejderhalar onu ikinci bir Fatih yapabilir. Stannis zeki bir adam, tüm artıları eksileri tartabiliyor ama neticede Edric piç de olsa onun kanın ve ayrıca masum bir çocuktan bahsediyoruz. Haliyle vicdanı sızlıyor, kabul edilemez bulduğu için ilk aşama tamamen reddediyor, bir ihtimal büyünün işe yaramasından ve Melisandre’nin haklılığından da şüphe ediyor sanırım çünkü Kırmızı Kadın, kendisine koşulsuz güvenip, teslim olması için bir hileye başvuruyor; Edric’in kanını sülükledikten sonra üç tanesini üç kralın ismini söyleyerek maltızda yakıyor ve bu büyü ile kralları kendisinin öldürdüğü yalanını atıyor. Aslında sadece alevlerin içinde öleceklerini gördüğü için fırsatı değerlendiriyor, Martin bunu resmi olarak açıkladı. Bu şekilde Stannis kadına tamamen teslim oluyor, zira üç kral da öldü.
Stannis özde hem istiyor hem istemiyor; Davos, onun vicdanı olarak devreye giriyor. Stannis “mantık” ise Davos “vicdandır”... Bu ikisinin ahlakı meselelerdeki konuşması bir insanın kendi içindeki mantık ve vicdanın çarpışmasının simgesel temsilidir... bu yüzden Stannis ve Davos konuşmaları bence ayrı bir güzel bu açıdan bakarsak. Melisandre ise “ihtirası” temsil eden kişi olarak bizi sürekli cezbetmeye çalışan nefsimiz/şeytanımız rolünde. Stannis’in hikayesine kendi için boşa güzel demedim, sadece eğlence açısından yaklaşmamak gerek.
Davos, masum bir hayatın “her şey” olduğunu söyleyerek Stannis’in niyetlendiği şeyin korkunç bir şey olduğunu, yanlış olduğunu anlatmaya çabalıyor ama biliyoruz ki bu tartışmayı kaybetti. Bedelden de bahsetti ve karşılığında Stannis’in gördüğü alev kehaneti onun sonunu da gösteren bir işaret olarak bize sunuluyor; alevli tacı tarafından tüketilip, yok olan bir kral, yani Stannis. Kendisi gerçekten yanarak mı ölecek yoksa olay kızı mı? Shrieen’in yakılarak öleceğini biliyoruz, bu sebeple onun ölümünün Stannis’in sonunu getireceğini söylemek doğru bir çıkarım olacak. Lakin bu kısmı da 2. videoya bırakacağız.
Davos, Edric’in feda edileceğini anladığında çünkü Joffrey haberi ona ulaşmıştı; onlara da ulaşmadan evvel Edric’i kuzeni Sör Andrew ile beraber Dar Denizin ötesine kaçırmayı başararak hayatını kurtarıyor. Kendisi en son hala Lys’deydi. Neden orası derseniz Davos’un korsan arkadaşı Salladhor Saan da oralı. Sonra elbette Joffrey haberini bizzat kendisi veriyor, Melisandre gene oğlanı istiyor ve Davos itirafını yapıyor. Kadın kızıyor ama Stannis tersine kızgın değil, biraz azarlar gibi konuşsa da Davos sesinin daha çok “yorgun” çıktığını fark ediyor. Kendisi kızgın değil çünkü dediğim gibi içten içe yapmak istemiyor, Davos çocuğu kaçırınca artık onu öldürmek zorunda kalmayacağı için rahatlamış hissettiğini düşünüyorum. Zira avantajlarına ek olarak çevresindeki herkes feda etmesi konusunda ısrar ediyordu, yani büyük bir baskı da vardı. Davos güzel bir konuşmayla işi Gece Nöbet’inden gelen mektuba bağlıyor ve onu okuyarak Stannis’in kuzeye yardım etmesi için ikna ediyor. Sonrasında da zaten biliyoruz ki ikna da oluyor ve son Yabanıl saldırısında ortaya çıkarak onları yeniyor ve Stannis’in kuzey macerası başlarken aslında hikaye sonuna da gelmiş oluyor. Burası da sonraki videoda ele alınacak.
2. Kısım: Stannis Baratheon "Hikaye Sonu"
Selamlar,
The Wolf Pack’e hoş geldiniz!
Hem kitaplarda hem de dizide çok sevilen ve saygı duyulan karakterlerden biri olan Stannis Baratheon’un hikaye gelişimi ve sonunu inceleyeceğimiz bir seriye başlıyoruz. Aslında ben hikaye sonu ile ilgili bir video yapmaya niyet etmiştim ama fark ettim ki bunun için bile en az bir kere daha onun olduğu tüm sahneleri okumam gerekiyor, o halde iki bölümlük bir seri yaparak Stannis karakterini ve hikayesini incelemek daha doğru geldi, bir iş yapıyoruz tam ve düzgün yapalım, değil mi?
İlk aşama Stannis karakteri için genel olarak ne düşünüp hissettiğimi ifade etmek istiyorum; özel olarak ona bir hayranlığım hiç olmadı, aslında ben genelde Baratheon Hanesini çok da hoş bulmam, sanırım Robert yüzünden çünkü kendisinin “olumsuz” noktaları, benim kırmızı çizgilerimin ötesinde. Bu aileye mensup olup da olumlu hisler beslediğim yegane kişiler Stannis, Gendry, Shrieen, Edric ve Mya. Gençler için söylenecek bir şey zaten yok, onlar masum ve oldukça da tatlılar. Stannis ise kesinlikle saygı duyduğum, keşke üç kardeş arasında en başta kral “bu” olsaydı, dediğim kişi. Yani Robert’tan daha kötü yönetemezdi, ayrıca elinden geldiğince adil olmaya da çalışırdı, Robert’ın öyle bir derdi bile yoktu. Ayrıca Stannis’in bazı yaklaşımlarını ve düşüncelerini hatta dobralığını seviyorum. Aslında dizideki oyuncunun onu çok iyi canlandırması da karakterden hoşlanma sebeplerimden biri. Elbette hiç sevmediğim, beni sinir eden hatta iki yüzlüce bulduğum noktaları da var ama onlara vakti geldiğinde değiniriz. Uzun lafın kısası Stannis, kitaplarda saygıdeğer bulduğum karakterlerden biridir ve bence onun hikayesi kendi içinde güzel.
Martin’in Stannis ve Renly arasındaki savaşı nereden esinlendiğin, hatırlıyorsunuz, değil mi? Dragonbone Serisindeki kralın ve kardeşin arasındaki savaştan ama elbette karakterlerde biraz benzerlik olsa bile Martin, Stannis karakterini Büyük Roma İmparatorlarından olan Tiberius’dan esinlenmiştir. Elbette Martin bir popüler tarih seven insan olarak doğrudan tarihsel bir kaynaktan ziyade George Morris Baker’ın bir televizyon dizisi olarak tasvir ettiği Tiberius’tan esinlenmiş. Bu kişi ayrıca Martin’in en sevdiklerinden biri olan I, Claduis dizisini de yapan kişi ki Martin’in bu tarihsel figür için Cersei’nin daha akıllı hali, dediğini biliyoruz, gene diziden gelen bir şey vardı. Elbette birebir aynı karakter kopyalanmadı, sadece bazı karakteristik özelliklerden esinlenildi.
Bilmeyenler için Tiberius’un genel karakterinden ve kaba kısa hikayesinden bahsedelim.
Tiberius, Roma tahtına çıkan 2. İmparatordur ki Stannis de Baratheon Hanedanlığında tahtın hakiki sahibi olan kişi olarak 2. kral olma özelliğini gösteriyor, her ne kadar tahta oturamasa da. Tiberius da Stannis gibi imparatorluğun en büyük generallerinden biri olarak kabul edilirmiş. Wiki’den aldığım bilgi doğru ise eğer; İmparator olmayı hiçbir zaman gerçekten istememiş karanlık, münzevi ve kasvetli bir yönetici olarak hatırlanmış; Yaşlı Pliny tarafından tristissimus hominum yani "insanoğlunun en kasvetlisi" olarak adlandırılmıştır. Oğlunun ölmesi yahut öldürülmesinden sonra saltanatı git gide zayıflamış ve terörle son bulmuştur. Kendini gönüllü olarak sürgün etmiştir ve sonra ölmüştür. Genel olarak pek sevilmeyen bir figürdür. Saltanatının ilk yılları “iyi” kabul edilebilse bile sonradan kötüleştiği şeklinde bir yazım aktarılır hatta kendisinin iki yüzlü olduğunu da söylenir. Bununla beraber hazineyi doldurduğu ve diplomasiye önem verdiği; imparatorluğu güçlendirme yönünde eylemlere imza attığı ve günün sonunda daha güçlü ve birleşmiş bir imparatorluk doğduğunu yazıyor, wikide. Nero döneminde doğan tarihçilerinden Tacitus'un Tiberius hakkında yazdığı kitapta şöyle yazıyor.
Karakterinin de farklı dönemleri vardır. Augustus zamanında özel bir vatandaş yahut yüksek görevliyken, hayatının parlak ve itibarlı zamanlarıydı; Germanicus ve (oğlu) Drusus hayatta olduğu sürece kurnazca erdem sahibi birisi tavırları takındığı zamanlardı. Yine annesi hayattayken iyi ve kötünün bir bileşimiydi; Sejanus'u severken ya da ondan korkarken ise zalimliğiyle adı kötüye çıkmış olmasına karşın ahlaksızlıklarını saklamıştı. Nihayet, korku ve utanma duygusundan sıyrılınca kendi heves ve düşkünlüklerine meyletmiş, her türlü ahlâksızlığa ve rezalete bulaşmıştır.
Genel olarak Tiberius için gri bir karakter demek doğru olacak sanırım, iyi ve kötü tarafları olmuş. Bazı yönlerden Stannis ile olan benzerliği de gördüğünüzü farz ediyorum. Şimdi Stannis’in hikayesine başlayalım.
Stannis, üç erkek kardeş arasında ikinci oğuldur. Benim “meşru piç” dediğim karakterlerden çünkü çevresi ona, nispeten, piçlere baktığı gibi hoşnutsuz bakar. Misal bir diğer meşru piç karakter de Tyrion’dur. Çocuk yaşta ailesinin ölümünü izledikten sonra inancını kaybeder. Her zaman kasvetli, sert kişiliği ve dobra sözleri yüzünden genelde çevresi tarafından çok sevilmeyen biri haline gelmiştir. Üç erkek kardeş özde birbiri ile çok anlaşamaz ve birbirinden fazla haz etmezler; dahası birbirlerinin de tamamen zıttıdırlar ama Stannis, her daim ağabeyine sadakatle hizmet etmiş, becerikli, gururlu, çok inatçı ve güçlü bir komutan ve konsey üyesiydi. Stannis’in tam bir görev ve kanun adamı olduğunu söylemek mümkündür; yasalar, uyulmak içindir, çiğnenmek değil, dahası adalet herkes içindir; baştan ayağa kadar... Genelevlerin kapatılması, gibi söylemleri çoğu kişi tarafından alay konusu olmasına neden olur. Stannis’in ahlaki yönünün, Westerostakilerin çoğundan daha güçlü olduğunu söylemek mümkündür. Bir de kendisi neden bilinmez kadınlara karşı uzaylı gibi yaklaşır. Bunu kadın düşmanlığı gibi görenler olsa da ben bu yoruma kesinlikle katılmıyorum, öyle olsaydı bu adam kendi kızını tahta layık görmezdi. Stannis daha çok kadınların yanında kendini rahat hissetmeyen, tedirgin olan bir yapıya sahip, demek daha doğrudur. Erkek kardeşlerinin aksine cinsellik ile arasında ciddi bir mesafe vardır, bana göre aseksüel bir yapısı var diyebilirim sanırım hatta Melisandre ile olan ilişkisine bakarsak bunun bir alt dalı olan demiseksüel sınıfına girdiğini de söylemek mümkündür. Yani sadece uygun istikrarlı ya da büyük duygusal bağlantı oluştuğunda karşı cinse karşı romantik veya cinsel çekim hisseden biri. Oraya da geleceğiz elbet, bu sebeple fazla açmıyorum bu kısmı.
Şimdi 2. kitabın Üstat Cressen POV’u ile başlayalım. Sonra Davos’a geçeceğiz. Üstat Cressen, mazlum gördüğü Stannis’e hayatı boyunca en düşkün olan tek kişi desek, doğru olur. Bu sebeple hanenin üstadı olan Cressen, sonrasında da Stannis’i takip etmeye ve yanında olmaya devam etmiştir. Üstat Cressen, Melisandre’yi Stannis için bir felaket olarak görür ve benim kişisel fikrim tamamen haklıdır. Bu sebeple onu korumak için çabalasa da başarılı olamayacaktır ne yazık ki. Alıntılara başlayalım.
Adam başını iki yana salladı. “Aynen sizin uyardığınız gibi. Onun için ayaklanmayacaklar üstat. Onu sevmiyorlar.”
Hayır, diye düşündü Cressen. Sevmiyorlar ve asla sevmeyecekler. Güçlü, kifayetli, adil... evet, ziyadesiyle akıllı... ama bunlar yeterli değil, hiçbir zaman olmadı.
Hayır, diye düşündü Cressen. Sevmiyorlar ve asla sevmeyecekler. Güçlü, kifayetli, adil... evet, ziyadesiyle akıllı... ama bunlar yeterli değil, hiçbir zaman olmadı.
Bu aslında Stannis’in laneti gibi bir şey; sevilmemek. Stannis, ağabeyinin kadehe işse bile insanların bunu şikayetsiz içtiğini, kendisi temiz berrak su verdiğinde garip koktuğundan şikayet ettiklerini söyleyerek, hayıflanır. Aslında haksız değil, insanlar gerçekten de böyle. Garip bir şekilde Ned Stark bile Robert tarafından büyülenmiş gibi onun tüm kusurlarını hasır altı ediyordu, buna ben bile gıcık oluyorum. Haliyle hayranlarının bile bu durumu haklı olarak eleştirdiğini görebiliyoruz. Lakin üstadın “bunlar yeterli değil, hiçbir zaman olmadı” sözü de önemli. Evet, bizce de bir hükümdar adil, kifayetli, zeki ve güçlü olmalı ama insanların sizi takip etmesi için bundan fazlasına ihtiyacınız var.
Kimse Robert için adil ve kifayetli diyemez misal; o sadece savaş konusunda kifayetli ve elbette kesinlikle güçlü biri. Bununla beraber oldukça neşeli ve bu neşeyi çevresine de saçmayı beceriyor. Cömert de. İnsanlarla dostluk kurma becerisine sahip, yeri geldiğinde düşmanını bile affetmesini bilen biri. İsyan’da kendisine karşı duran üç sancak beyini nasıl kendi tarafına çektiğini biliyorsunuz. Çevrenizde vasat bir hayat tarzı olan ama o garip sıcak kişiliği ile sizi kendisine çeken insanlar olmuş olabilir veya ileride karşılaşabilirsiniz, bu kişiler hep var zira. Kısaca Robert, insani ilişkileri güçlü ve bu yönden oldukça çekici bir karizmaya sahip ve Stannis bunun hiçbir noktasına sahip değil. Bu sebeple kitleleri değil arkasından götürmeyi, onları kendi tarafına dahi çekemiyor. Yani ihtiyacı olan karizmatik liderlikten yoksun biri. Buna sahip olmayan birinin de hükümdar olarak kabul görmesi pek kolay değil. Dahası Dany için yaptığım bir eleştiri vardı; Meereen’i yönetmek istiyor ve kabul görmek istiyor ama onlarla empati kurmadığı gibi onları sevmiyor da... karşı taraf da bunu doğal olarak fark ediyor ve aynı karşılığı veriyor. Şahsen Stannis de bu yönden Dany’e benziyor, tebaası olarak gördüğü halka karşı özel bir sevgi ve ilgi hissedemediğim gibi empati de kurmuyor, tek yönlü bir ilişki talep ederek herkesin ne olursa olsun ona itaat etmesi gerektiğini çünkü bunun yasa gereği onun hakkı olduğunu söylüyor. Çevresinin sevgisini kazanamadığı için bu şekilde bir ilişki kurmaya çalışmasını anlıyorum aslında ama insanlar yasa yüzünden değil istediği için itaat eder ve itaat ancak saygıyı kazanıp, otorite kurmayı becerdiğinde sana verilen bir şeydir.
Örnek verelim; Kral Jae döneminde yaşamış Lord Alaric, temelde Stannis’e benzeyen bir kişilik sergiliyor ve kuzeylilerin saygısını kazanmayı başarsa da sevgisini kazanmayı hiç başaramadı. Pek sevilmese de Alaric, muhtemelen otoritesini göstermeyi bildiği ve Stark ismine bianen saygıyı kazandı ve insanlar itaat etti. Ayrıca elde başka seçenek de vardı, diyemeyiz. Eğer Alaric mi ağabeyi Walton mu diye seçenek sunulsa herkes Walton’u lord olarak görmek isterdi ama kendisi lord olduktan bir süre sonra devler tarafından öldürüldü ve kardeşi lordluğu aldı. Stannis de ancak Renly öldükten sonra Fırtına Topraklarında kısmen kabul gördü. Eğer olağan dışı şartlar olmasaydı, vesayet normal ilerleseydi Stannis de Alaric gibi tamamen kabul görürdü, diye düşünüyorum. Onun şanssızlığı yanlış yere lord atanması oldu. Bir diğer örnek ise Robb Stark. Lordlar, Robb’u sınayarak takip edilmeye değer olup olmadığına baktılar, otoritesini test ettiler ve peşine takıldılar ama bir noktadan sonra Karstark, Robb’un yanlış seçimleri ve tavrı yüzünden ona olan tüm saygısını ve sevgisi yitirdi; Genç Kurt, Karstark üstündeki tüm otoritesini kaybetti. Sonuç malumdur.
Gördüğünüz gibi insan ilişkileri biraz çetrefilli; onu inşa etmek de korumak da bir denge politikası gerektiriyor, özellikle kral iseniz.
Stannis de nasıl olsa sevmiyorlar, sevmeleri de mümkün değil diye düşününce yasa ve hakların ardına sığınarak talepkar birine dönüşüyor ama halkın sevgisini kazanmak adına ne yaptı geçmişte? Diye sorsak, muhtemelen kendisi de cevap veremez çünkü bir şey yapmadı. Sevgi alınmaz arkadaşlar, kazanılır, onun için eylem gerekir. Yani evet adalet vs. bunlar önemlidir ama insan neticede duygusal bir canlıdır, kuracağı her türlü ilişki çeşidinde başka şeyler de arar ve talep eder. Bir başka örnek olarak Kral 1. Viserys Targaryen’ı öne sürebiliriz; çok güçlü iradeli biri değildi veya güçlü bir savaşçı da değildi ama insanlar ile olan ilişkisi iyiydi ve tabiri caiz ise tonton sevimli amca rolündeydi; cömert ve eli açıktı, bu sebeple hem lordlar hem de halk tarafından sevildi. Renly öldüğünde onun tarafına geçen lordlara karşı aşağılayıcı tavrına lordların bakışları Davos’un dikkatini çekmişti ve gururlu adamlar olduğu için bu muameleden hoşlanmadıklarını söylemeye gerek yok. Stannis’in dobralığını ben seviyorum, o bahsettiğim lordların kaypaklığından iğrendiği için böyle davrandı ama nezaket gerekli bir erdemdir, neticede onun da söylediği gibi onlara ihtiyacı var, böyle davranırsa insanları elinden kaçırır; aynı tavrı ona gösterseler deliye döner neticede. Yani insanların Stannis’e olan olumsuz tavrını tek yönlü ve tamamen haksız bir yaklaşım gibi görmek doğru değil; hayranları, bu durumu Stannis’in bakış açısıyla yorumladığı için tamamen haksızlığa uğramış gibi davranıyorlar ama olayı çift yönlü görerek Stannis’in de sevgiyi hak edecek bir şey yapmadığını kabul etmek gerekir. Bu da pek elinde değil gibi görünüyor çünkü mizacı böyle, aşamıyor gibi bu yönünü, onu gayet iyi anlıyorum. Başka bir şeyle devam edelim.
“Kardeşiniz son on üç yıldır Fırtına Burnu Lordu. Bu adamlar onun sancak beyleri...”
“Onun,” diyerek araya girdi Stannis. “Kanunlara göre benim olmalıydı. Ben Ejderha Kayası’nı istemedim. Bu kaleyi aldım çünkü Robert bana buradaki düşmanlarının kökünü kazımamı emretmişti... Peki, Robert bana nasıl teşekkür etti? Beni Ejderha Kayası Lordu ilan ederek. Ama Fırtına Burnu’nu ve bütün gelirini Renly’ye verdi. Fırtına Burnu, üç yüzyıldır Baratheon Hanedanı’na ait, yasalar gereği, ağabeyim Demir Taht’a oturduğunda, bana geçmeliydi.”
Bu, çok derinden hissedilen eski bir kindi ve hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Stannis’in en zayıf noktasıydı...
“Robert size karşı bir haksızlık yaptı,” dedi Cressen. Kelimelerini dikkatle seçmeye çalışıyordu. “Fakat bazı mantıklı sebepleri de vardı. Ejderha Kayası asırlarca Targaryen Hanedanı’na aitti. Bu kaleyi ancak güçlü bir adam yönetebilirdi ve Renly o zamanlar çocuktu.”
“Onun,” diyerek araya girdi Stannis. “Kanunlara göre benim olmalıydı. Ben Ejderha Kayası’nı istemedim. Bu kaleyi aldım çünkü Robert bana buradaki düşmanlarının kökünü kazımamı emretmişti... Peki, Robert bana nasıl teşekkür etti? Beni Ejderha Kayası Lordu ilan ederek. Ama Fırtına Burnu’nu ve bütün gelirini Renly’ye verdi. Fırtına Burnu, üç yüzyıldır Baratheon Hanedanı’na ait, yasalar gereği, ağabeyim Demir Taht’a oturduğunda, bana geçmeliydi.”
Bu, çok derinden hissedilen eski bir kindi ve hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Stannis’in en zayıf noktasıydı...
“Robert size karşı bir haksızlık yaptı,” dedi Cressen. Kelimelerini dikkatle seçmeye çalışıyordu. “Fakat bazı mantıklı sebepleri de vardı. Ejderha Kayası asırlarca Targaryen Hanedanı’na aitti. Bu kaleyi ancak güçlü bir adam yönetebilirdi ve Renly o zamanlar çocuktu.”
Stannis, yıllardır Fırtına Burnu’nun onun hakkı olduğuna inandı. Üstadın da söylediği gibi kardeşleri ve hak ettiğini düşündüğün şeylerin ona verilmemesi gibi noktalar Stannis’in içinde biriken bir kin ve en zayıf noktası. Kin gibi duygular mantığı köreltir ve doğru görüp, harekete geçmenize engel olur. Bu sahneden önce Davos, onun mevcut zayıf güç ile saldırmak istemesi karşısında “bu adam mantıklı düşünmeyi başardığı zaman benim parmaklarım tekrar çıkacak” diyerek bu yönünü eleştirmiştir. Stannis’in kendisine yapılan haksızlık noktasında çok öfkeli olduğunu hem üstat hem Davos povlarında rahat görebiliyoruz ki aslında bana göre Stannis’in yaptığı her şeyi yapmasını sağlayan motive de gene bu içinde barındırdığı “hayatım boyunca haksızlığa uğradım” kini... Lakin bence onu aşağı çekip, mahvolmasına sebep olacak şey de gene bu. Cersei, Stannis’e Ejderha Kayasının verilmesini, Stannis’in de anladığı gibi Robert’ın hakaret etme amacı güttüğünü düşünüyordu. Aslında Martin’in açıklamalarını okuyana kadar ben de bu yönden adama büyük haksızlık edildiğini düşünmüştüm ama artık öyle düşünmüyorum. Artık Stannis’in gereğinden fazla mızmız ve haddinden fazla alıngan biri olduğunu düşünüyorum çünkü Robert’ın hamlesini o kadar ters algılamış ki! Bu lordluk meselesinin iki yönü var arkadaşlar.
1. yönü şu; şimdi çocukların piç olduğu daha yeni malum oldu Stannis’e... buna rağmen bundan öncesinde de yasalara göre, ağabeyi kral olunca, ailesinin kalesinin ona ait olması gerektiğini, onun hakkı olduğunu düşünüyordu. Aslında hem haklı hem haksız bu konuda. Şöyle; Robert’ın sözüm ona çocukları doğana kadar o kaleler şüphesiz birileri tarafından himaye edilmeliydi ama oğulları hatta kızı doğduğunda o kalelerin ikisi de Robert’ın çocuklarına ait yasalara göre; Robert Fırtına Burnunu ve Ejderha Kayasını kendi çocuklarına vermeliydi, oraların prensleri/prensesleri olmalıydı, neticede babalarının varisleriydi onlar. Çocuklar varken amcalar topraklarda hak iddia edemez. Bu sebeple aslında oralar ne Renly’e ne de Stannis’ ait olmaması gerekirdi ama buna rağmen Robert, kardeşlerine bu kaleleri verdi. Sebep? Asgari seviyede de olsa, kardeşlerini seviyordu, evet onlara pek katlanamıyordu ama neticede onun kanı onlar, Robert cömertlik konusunda sınır tanımıyor ki Martin’e göre bu “dikkatsiz bir cömertliktir.” Gerçekten öyle çünkü eğer Robert, kaleleri çocuklarına verseydi ne Renly ne de Stannis ayaklanacak bir ordu toplayamazdı ve Beş Kralın Savaşından ziyade üç kralın savaşını okurduk hatta bir ihtimal Renly ve Stannis’in Lannisterlara duyduğu nefret, onları Starklar ile ittifaka itebilir, Renly’nin Tyreller ile olan yakın ilişkisi ile ittifaka onları da dahil ederek Catleyn’in umduğu Robb/Margaery evliliği gerçeklebilirdi. Bu şekilde Lannisterler yok edilir, Demir Taht da Robert’ın hakiki varisi Stannis’e geçer, Renly de fırtına topraklarını alırdı. Yani olası senaryolardan biri bu kanımca. 1. Viserys gibi Robert da savaşın tohumunu kendi barış zamanında ekmişe benziyor.
2. yönü ise Martin’in ifade ettiğine göre Stannis öyle anlasa bile Kaya’yı ona vermek hakaret amaçlı değildi, Ejderha Kayası yüzyıllardır Demir Tahtın varisleri tarafından himaye edilen bir nişan makamıdır. Stannis sürekli olarak Robert’ın varisi olduğunu ifade ediyor hatta çocuklar doğana kadar onun varisiydi de... bu sebeple Robert, küçük kardeşine, varislerin makamı olan Ejderha Kayasını verdi. Yani Stannis’in kardeşlerine karşı olan hoşnutsuz ve önyargılı tavrı; aşırı alıngan ve bazı yönlerden özgüvensizliği ağabeyinin ona karşı olan cömertliğini ve sevgisini hakaret gibi algılamasına sebep oldu. Sanırım “kimse beni sevmiyor, kardeşlerim de sevmiyor...” düşüncesi ile Robert’ın ona karşı tavrını ters algılayıp, yorumlamadı. Bir de Ned’e olan düşkünlüğünü de kıskandığını söylemek mümkün ki bence haksız değil, yani kardeşin ben isem o düşkünlüğü bana sergilemelisin. Ben olsaydım çok üzülür ve alınırdım. Stannis de haklı olarak alınmış ve bu içinde öfke ve kin birikmesine sebep olmuş. Lakin görüyoruz ki Robert, kardeşini seviyor ve ona karşı cömert davranmış, varislik nişanesi olan bir makamı vermiş, bu bile Robert’ın ona karşı bakışını gösteriyor kanımca. Elbette tahtına onu oturtacaktı demek istemiyorum ama seçme şansı olsaydı, bence Joffrey yerine Stannis’i seçerdi çünkü oğlu bildiği çocuğun ne kadar kifayetsiz olduğunu ve annesinin kuklası olacağını biliyordu. Zaten çocuklarını pek sevmeyen bir kişidir kendisi. Bu sebeple çocukları yerine kardeşlerine cömertlik sergilemesi doğal. Hatırlarsanız Jon da Lord Kumandanın kahyası olarak atanınca buna öfkelenmiş, haksızlık kabul etmişti hatta kendisine hakaret gibi algılamıştı çünkü kahya olmayacak kadar iyi gördü kendini ama sonra gördük ki Yaşlı Ayı’nın niyeti, onu varisi seçip, yetiştirmekti çünkü Lord Kumandanların varislik nişanesi mevcut kumandanın kahyalığını yapmaktır. Bowen ve ahalisi de bu sebeple Satin’in kahyalığına itiraz etmişti, o bu makam için uygun bir geçmişe sahip değildi onlara göre. Martin’in karakterler arasında paralel sahneler ve özellikler yazması bence çok hoş.
Bu meseleyi toparlamak için doğrudan Martin’in sözlerini açıklayalım, sonra başka alıntılara geçelim.
Sevginin birçok çeşidi var. Robert, kardeşlerini şüphesiz bir şekilde seviyordu ve onlara karşı dürüsttü ama onlardan tamamen hoşlanmıyordu. Stannis ile ilişkileri her zaman dikenliydi. Renly ise ailenin bebeği idi ve saraya gelene kadar Robert ile çok az zaman geçirdi. Robert’ın ona düşkün olabileceğinden şüpheleniyorum ama yakın değillerdi. Stannis, Fırtına Burnu dururken Ejderha Kayasının verilmesinden hiç hoşlanmadı ve bunu hakaret algıladı… ama Robert’ın bu amaçla yaptığı doğru değil. Targlar varislerini her daim Ejderha Kayası prensi olarak atamıştır. Joffrey doğana kadar da Robert, Stannis’i varisi olarak seçmişti. Robert iki kaleyi de kardeşlerine vermek yerine oğullarına verebilirdi ama bunun yerine kardeşlerine verdi ve ellerinde tutmalarına izin verdi, dikkatsiz cömertliğinin bir başka göstergesi.
Stannis’in diplomasi ve politika konusunda da sıkıntılı olduğunu söylemek mümkün; oysa bence bir hükümdar bunu da çok iyi bilmeli. Stannis bilmiyor.
“Lordum, sizin gerçek düşmanınız Lannisterlar,” diye yanıtladı Üstat Cressen. “Eğer kardeşiniz ve siz onlara karşı bir olursanız...”
“Renly’yle birlikte hareket etmeyeceğim.” Stannis’in sesindeki kararlılık itiraz kabul etmeyeceğini anlatıyordu. “Kendi kendini kral ilan etmişken bunu yapmayacağım.”
“Renly’yle birlikte değil o halde,” diyerek teslim oldu üstat. Lord inatçı ve gururluydu. Onu verdiği karardan döndürmenin bir yolu yoktu. “Diğerleri de işinize yarayabilir. Eddard Stark’ın oğlu Kuzey Kralı ilan edildi. Arkasında bütün Kuzey’in, Kışyarı’nın ve Nehirova’nın gücü var.”
“Yeşil bir oğlan,” dedi Stannis. “Kendini kral sanan biri daha. Parçalanmış bir diyarı kabul mü etmeliyim?”
“Yarım bir krallık, hiç olmayan bir krallıktan iyidir,” dedi Cressen. “Babasının intikamını almak için uğraşan delikanlıya yardım ederseniz...”
“Eddard Stark’ın intikamını neden alayım? Adam benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Ah, Robert onu severdi. Bir kardeş gibi severdi hem de, bunu kim bilir kaç kez duydum? Onun kardeşi Eddard Stark değildi, bendim ama bana olan tavırlarından hiç anlaşılmazdı kardeş olduğumuz.
“Renly’yle birlikte hareket etmeyeceğim.” Stannis’in sesindeki kararlılık itiraz kabul etmeyeceğini anlatıyordu. “Kendi kendini kral ilan etmişken bunu yapmayacağım.”
“Renly’yle birlikte değil o halde,” diyerek teslim oldu üstat. Lord inatçı ve gururluydu. Onu verdiği karardan döndürmenin bir yolu yoktu. “Diğerleri de işinize yarayabilir. Eddard Stark’ın oğlu Kuzey Kralı ilan edildi. Arkasında bütün Kuzey’in, Kışyarı’nın ve Nehirova’nın gücü var.”
“Yeşil bir oğlan,” dedi Stannis. “Kendini kral sanan biri daha. Parçalanmış bir diyarı kabul mü etmeliyim?”
“Yarım bir krallık, hiç olmayan bir krallıktan iyidir,” dedi Cressen. “Babasının intikamını almak için uğraşan delikanlıya yardım ederseniz...”
“Eddard Stark’ın intikamını neden alayım? Adam benim için hiçbir şey ifade etmiyordu. Ah, Robert onu severdi. Bir kardeş gibi severdi hem de, bunu kim bilir kaç kez duydum? Onun kardeşi Eddard Stark değildi, bendim ama bana olan tavırlarından hiç anlaşılmazdı kardeş olduğumuz.
Stannis’in Renly ile güçlerini birleştirmeme konusundaki inadı, aslında Lannisterlara karşı yenilginin sebeplerinden biri. Gerçi Stannis haklı, Renly kendini kral ilan edince, Stannis da doğal olarak hakkı olanı bırakmak istemiyor ve iki tarafın inadı ve “benim benim” takıntısı, onları düşman haline getiriyor. Yani Renly bence çok da iyi bir kral olmazdı, bu da var. Yani Stannis yerine kendimi koyuyorum da... ben olsaydım ne yapardım? Kardeşlerimle böyle bir ilişkim olsa... karşımdakinden kral falan olmaz... sanırım inat ve gururum ve hayatım boyunca yendiğini düşündüğüm hakkımın daha fazla yenmesine katlanamayacağım için ve diyarın geleceğini de düşündüğümden, benzer bir tavır sergilerdim. Bazen şartlar, siz aksini arzu etseniz bile, istemeyeceğiniz durumlarda kendinizi bulmanızı sağlıyor. Yani belki bazı okuyucular Stannis’in Renly konusundaki bu tavrına kızıyor olabilir ama şartlar zorlayıcı, yapabilecek çok bir şey yok gibi. Evet, neticede ortada gurur ve hırs ve de kin gibi duygular hakim ve bunların peşine düşünce ortaya çıkan resim bu oluyor ama herhangi bir insanın bunlardan tamamen arınmış şekilde hareket edebilme ihtimali çok zayıf. Bir ihtimal şöyle bir şey yapılabilirdi belki... Renly ile geçici bir ittifak yapar, Lannisterları yok eder ve sonra birbirleri ile savaşabilirlerdi. Renly buna yanaşır mıydı emin değilim ve sonrasında olabilecekleri de pek bilemiyorum ama neticede yürümeye başlamadan o yolda neyle karşılaşacağımızı her daim ön göremeyebiliriz. Yine de bu öneri imkansız olmasa bile zayıf bir senaryo gibi duruyor. Haliyle iki kardeşin en başından beri savaşması, kaçınılmaz gibi.
Tamam, Melisandre’nin Renly’i öldürmesi fırtına askerlerinin önemli bir kısmını onun tarafına katmış olabilir, yani istediğini nispeten elde etmiş olabilir ama Menzil’in gücü de kaybedilmiş ve Lannisterlara kaptırılmış oldu, Melisandre ve Stannis bunu çok iyi öngöremedi herhalde. Tyreller ne tepki verirdi yine kesin bilemeyiz ama Lord Tyrell’in kızını kraliçe yapma takıntısı iyi kötü malum iken Stannis tarafı bu kısmı kulanabilirlerdi diye düşünüyorum. Evet, Stannis zaten evli ama Arya yaşlarında bir kızı var. Lord Tyrell’in varisi de bekar, kraliçe olan bir kız evlattan ziyade, kral olacak bir oğul o dönem şartlarında bence daha makbuldur. Zaten Stannis’in kızından başka bir çocuğu olmayacağı belli olan bir şey, olsa çoktan olurdu, herkes karısı ile olan soğuk ilişkisini biliyor. Ayrıca Shrieen’in, anne tarafından akrabaları Tyrellerin sancaktarı ve onlara tepeden bakıyorlar. Bu tür bir evlilik onları da hizada tutmaya fayda verirdi. Daha önce güneyli ihtirası videosunda azam lordlarının genelde sancaktarları ile evlilikler yaptığından ve bunun sebeplerinden bahsetmiştik.
Tamam, Renly ve Tyreller bu şu sebeplerle olmaya uygun değildi diyelim... Ya Starklar? Renly ile öne sürdüğüm öneri, onlar için de geçerli. İlk önce güçlerini birleştir, ortak düşmanını yok et ve sonra dön krallığının yarısına çöken haneye saldır. Çok mu zor bunu düşünmek? Çok mu zor bunu uygulamak? Onun yerine ergen çocuk gibi “krallığımın yarısını çalan bir yeşil oğlanla ittifak yapmam” demek çok mu bir hükümdara uygun bir davranış? Stannis’in kardeşlerinden daha iyi bir kral olacağını söyledim ama çok iyi ve başarılı bir kral olacağını iddia edemem. Zira en basit politik hamleleri bile kuramıyor. Tarih okuyanlar bilir ki hükümdarlar bu şekilde hareket eder; her krallık birbiri ile zaten doğal bir rakiptir ve öyle ya da böyle savaşacağın bir gün gelir ama daha öncelikli olan düşmanlara karşı ittifak yapar, ona saldırırsın. Örneğin 2. Haçlı döneminde Manuel, avrupalıları büyük tehdit kabul ettiği için daha düne kadar savaştığı Selçuklularla barış imzaladı hatta Haçlılar, Romalıların Türklere yardım ettiğini düşünmüştür ki bazı yönlerden bu doğru olabilir. Lakin tehdit ortadan kalkınca iki güç tekrar birbirine karşı savaştı. Bunlar en temel hareketlerdir ülkeler arası. Bugün bile uygulandığını görebilirsiniz. Bu sebeple Stannis’in yapması gereken buydu; kuzey ve nehir toprakları ile güçlerini birleştir ve sonra Karasu Savaşı için harekete geç. Tyrell-Lannister ittifakı öyle kolayca kazanamazdı. Yüksekle ihtimal savaşı kazanır, şehre girer ve Stannis tahtını alırdı, Starklar da Lannisterlardan intikamını alırdı. Sonra? Basit. Artık arkanda Menzil ve Vadi de var. Dorne sessiz kalırdı muhtemelen, bu sebeple onları katmıyorum şimdilik. Topla güçlerini, hazırlan ve vakti gelince bu sefer de kuzeylilere saldır. Bitti. Bu da mı olmadı? Peki ya Vadi?
“... Birlikte hareket edebileceğiniz başkaları da var. Leydi Arryn mesela. Kocasını kraliçe öldürdüyse intikam almak isteyecektir. Bir oğlu var, Jon’un vârisi. Kızınızı onunla nişanlarsanız...”
“Çocuk güçsüz ve hasta,” diyerek itiraz etti Stannis. “Babası bile oğlunun zavallılığını görebiliyordu. Çocuğunu himayeme alarak Ejderha Kayası’na getirmemi teklif etmişti. Burada hizmet etmek, çocuğa iyi gelebilirdi ama lanet olası Lannister kadını, biz daha gerekli ayarlamaları yapamadan Lord Arryn’ı zehirletti. Leydi Arryn, çocuğu Kartal Yuvası’nda saklıyor şimdi. Oğlundan asla ayrılmaz, emin olabilirsiniz.”
“Öyleyse Shireen’i Kartal Yuvası’na göndermelisiniz,” diye ısrar etti üstat. “Ejderha Kayası bir çocuk için son derece kasvetli bir yer. Soytarısı da onunla birlikte gider. Böylece etrafında tanıdık bir yüz de olur.”
“Tanıdık ve iğrenç.” Stannis düşünceli bir halde kaşlarını çattı. “Belki... denemeye değer...”
“Yedi Krallık’ın gerçek kralı, işgalcilerden ve dul kadınlardan yardım mı dilenecek?” diye sordu bıçak gibi keskin bir kadın sesi.
Lord Stannis sert bir tonla, “Ben dilenmem. Bunu unutmasan iyi olur kadın,” dedi.
“Bunu duyduğuma sevindim lordum.” dedi Leydi Selyse. ““Leydi Arryn sana sadakat göstermeye mecbur. Starklar, Renly ve diğerleri de. Sen onların gerçek kralısın. Yasaların ve tanrının zaten sana verdiği hak için onlardan yardım istemek, onlarla pazarlık etmek hiç uygun olmaz.”
“Çocuk güçsüz ve hasta,” diyerek itiraz etti Stannis. “Babası bile oğlunun zavallılığını görebiliyordu. Çocuğunu himayeme alarak Ejderha Kayası’na getirmemi teklif etmişti. Burada hizmet etmek, çocuğa iyi gelebilirdi ama lanet olası Lannister kadını, biz daha gerekli ayarlamaları yapamadan Lord Arryn’ı zehirletti. Leydi Arryn, çocuğu Kartal Yuvası’nda saklıyor şimdi. Oğlundan asla ayrılmaz, emin olabilirsiniz.”
“Öyleyse Shireen’i Kartal Yuvası’na göndermelisiniz,” diye ısrar etti üstat. “Ejderha Kayası bir çocuk için son derece kasvetli bir yer. Soytarısı da onunla birlikte gider. Böylece etrafında tanıdık bir yüz de olur.”
“Tanıdık ve iğrenç.” Stannis düşünceli bir halde kaşlarını çattı. “Belki... denemeye değer...”
“Yedi Krallık’ın gerçek kralı, işgalcilerden ve dul kadınlardan yardım mı dilenecek?” diye sordu bıçak gibi keskin bir kadın sesi.
Lord Stannis sert bir tonla, “Ben dilenmem. Bunu unutmasan iyi olur kadın,” dedi.
“Bunu duyduğuma sevindim lordum.” dedi Leydi Selyse. ““Leydi Arryn sana sadakat göstermeye mecbur. Starklar, Renly ve diğerleri de. Sen onların gerçek kralısın. Yasaların ve tanrının zaten sana verdiği hak için onlardan yardım istemek, onlarla pazarlık etmek hiç uygun olmaz.”
Üstadın teklifi oldukça yerinde ve zaten Stannis de içindeki bilgeliği görür gibi oluyor ve meylediyor ama karısı araya girip anında müdahale edip, bir çuval inciri berbat ediyor. Zamanında Taht Oyuncuları ve Piyonlar diye bir video yapmıştım ve Stannis’i piyonlardan olduğunu söylemiştim çünkü kolayca maniple ediliyor. Jon etti, Melisandre zaten ediyor ve Selyse bile bazen bunu yapabiliyor, yeter ki Stannis’in gururuna dokunacak bir kelam etsin. Elbette bazılarınız Lysa reddederdi diye düşünebilir, belki ama bunu kesin olarak bilmek mümkün değil. Lysa, LF’nin piyonu ve ona aşık ama Lysa, oğlunu Baelish’den bile daha çok seviyor ve her anne gibi oğlunun ileride Demir Taht’ın ortağı olması ihtimaline fırsat gözüyle bakacaktır, lordlar bile bunu ihtimali sevecek ve Lysa’ya bastıracaktır. Bu sebeple Lysa’nın ikna olma ihtimali yüksekti diye düşünüyorum.
Oysa burada Selyse de Stannis de gene “benim hakkım, herkes bana itaat etmek zorunda” kafasıyla yasaların ardına saklanarak insanlara bir şeyler yaptırma derdindeler. Bu iş böyle olmuyor. Mevcut feodal düzende işler biraz denge kurma işi, Stannis bu dengeyi kuramıyor. Şu ana kadar Renly, Tyrell, Stark ve Arryn ile ittifak kurma ihtimali vardı; Renly’i malum sebeplerle anlıyoruz ve onu bir kenara atıyoruz hadi ama diğerleri için makul bir bahanesi yoktu, özellikle Stark ve Arryn Hanesi için. Melisandre de Selyse’in tavrını destekliyor muhtemelen. Bu kadın kendisi ateşlerde görmediği sürece bir şey yapmıyor gibi, büyüsüne ve gördüklerine aşırı bir güveni var; kuzeyde pek bir işe yaramıyor, demiştim Melisandre için eski videolarda, hatırlarsınız, Moqorro daha isabetli ve becerikliydi. Bu kadının aldığı kararlar ve yönlendirmeleri maalesef kötü, evet bazı güç gösterileri ve hileler yapıyor; bazı konularda haklı olabiliyor ama o kadar, şu ana kadar Stannis’in kazanç sağladığı tek şey fırtına askerlerinin bir kısmını kendi cephesine katması. Buna rağmen çaresizlikten medet ummaya devam ediyor kadına. Uzun lafın kısası Stannis, diplomasi konusunda ta en başta çuvallıyor. Bu yönden yaklaşınca Serçeparmak’ın Stannis kral olursa, ona isyan edenler olur iddiası tamamen boş gelmiyor kulağa çünkü Stannis genel olarak yumuşak güç kullanmayı bilmeyen, sert bir kişi. Bu da insanların ayaklanmasına sebep olabilir gerçekten de.
Gelelim Stannis’e karşı yapılmış hatalara. Evet, lordluk meselesinde Stannis hatalı düşünüyor olabilir ama bu demek değildir ki bu adama hiçbir haksızlık edilmedi. Stannis’in ağzından dinleyelim.
“...Fırtına Burnu’nu onun için savundum. Mace Tyrell ve Paxter Redwyne duvarlarımızın dibinde ziyafet sofraları kurarken adamlarım açlıktan öldü. Peki, Robert bana teşekkür etti mi? Hayır. Kuşatmayı kırdığı için Stark’a teşekkür etti. Biz ot ve fare yiyorduk. Robert’ın tek emriyle koca bir donanma kurdum. Ejderha Kayası’nı onun adına aldım. Elimi sıkıp, ‘İyi iş çıkardın kardeşim, ben sensiz ne yapardım,’ dedi mi? Hayır. Willem Darry’nin, bebeği ve Viserys’i alıp kaçmasına izin vermekle suçladı beni, sanki durdurabilirmişim gibi. On beş yıl boyunca onun konseyinde oturup Jon Arryn’ın diyarı yönetmesine yardım ettim, ağabeyim sarhoş olmakla, fahişelerle yatmakla meşguldü. Jon öldüğünde sevgili ağabeyim beni El ilan etti mi? Hayır. Dörtnala at koşturup arkadaşı Ned Stark’a gitti ve bu makamı ona teklif etti. Bu karar ikisi için de iyi olmadı. Gördük.”
Stannis’in burada hayıflandığı şeyler çok haklı konular. Robert’ın kardeşlerini sevebildiği kadar sevip, cömert davrandığı doğru ama onlarla anlaşamadığı ve fazla haz etmediği, çok yakın olmadığı da bir başka gerçek. Özellikle Robert ve Stannis arasındaki ilişki “dikenli” olarak tabir ediliyor, yazar tarafından. Yine de böyle olması bence bu kadar soğuk ve minnet bilmez tavır sergilemesine bahane değil. Neticede Stannis’in duyguları da benzer ama ağabeyine sadakatle hizmet edip, itaat ediyor. Kanun ve yeminlere sadık bir insan olarak vaktinde kralına karşı ağabeyini seçti, tersi de olabilirdi. Kimse Ned’e niye teşekkür ediyorsun demiyor ama Stannis, başarılı bir şekilde azimle kaleyi savunmasaydı çoktan kale düşmüştü; o zaman iki kardeş esir olurdu, topraklar kaybedilirdi; Robert’ın eli kolu da bağlanırdı. Bir teşekkür etsen çok mu olur? Ejderha Kayasını olmak kolay iş değildir ama Stannis bunu da başardı ama cidden Viserys kaçtı diye azarlamak da... tamam, bir kral olarak verilen vazifenin yerine getirilmesini beklemek hakkıdır, bu sebeple başarısızlık karşısında tepki vermesi de doğaldır ama kardeşine çok yüklenmesi gerekli miydi? Kaya için teşekkür et, sonra çocukların arkasından gönderip, işin kalan kısmını da tamamlamasını iste misal. Sanki şu ana kadar hiçbir iş başaramamış gibi burun kıvırmış gibi bir tavır sergilemiş havası sezinledim, bu sebeple bence biraz daha anlayışlı olabilirdi kardeşine karşı. Zaten fırtına çıkmış, Targaryen filosunu bile yok etmiş o fırtına; bu da kaleyi ele geçirmesini kolaylaştırdı Stannis için ama sanırım o şartlarda gizlice sıvışan kişileri görmek, tespit etmek biraz zor olurdu. Ned yapsaydı, Robert bu tepkiyi vermezdi ona. Kral El’i meselesinde ise kesinlikle çok haklı. Robert bir kral olarak, kimin hangi işe yarayacağını bilmeli; Ned’i tanıyorsa bu yılan yuvasında yapamayacağını bilmesi gerekirdi. Stannis zaten 10 yıldan uzun süredir konseyde, kral eline yardım eden kifayetli biri. Gayet yardımcı olmaya devam edebilirdi Robert’a ama işte ağabeyinin duygusal tavrı, yanlış kararlar almasına sebep oldu. O daha iyi anlaşabileceği birini istedi belli ki, lakin görev için Stannis daha uygun olurdu çünkü ağabeyine sonuna kadar sadık kalan, güvenilir biri, sırtını yaslayabilirdi rahatça. Bugün muhtemelen başka bir şey okuyor olurdu böyle olsaydı.
Stannis kral eli olsaydı, ne olurdu? Sorusunu sorduğumda çok net bir senaryo çizemiyorum ama... Değişkenleri öngöremiyorum zira. İkizlerin olayını bildiği için sonra hamlesi ne olurdu? Ned gibi bodoslama mı hareket ederdi? Etseydi çoktan ederdi sanırım çünkü sessizliğini korudu hatta Ejderha Kayasına döndü ve bir sene dönmedi. Jon Arryn öldürüldüğü için kendisinin de zehir veya benzer bir şeyle öldürülebileceğini düşünüp, sessiz kalmayı seçebilirdi sanırım ama bu unutacağı manasına gelmez kanımca. Kanıt toplamak isteyecektir ki ileride olayı ortaya çıkarabilsin. Elbette neden doğruca Robert’a söylemedi, niye gitti dönmedi, ağabeyi tehlikede değil miydi? Gibi sorular soranlar var. Martin’e de bu soruyu sormuşlardı. Alıntısını verelim.
* Stannis, Jon Arryn öldürüldükten sonra Robert'ın tehlikede olabileceğine inanmak için sebebi olmasına rağmen neden Dragonstone'da aylarca sessizce oturdu?
- Stannis’in yeterince güçlü bir temeli yoktu ama daha da önemlisi Stannis ve Robert yeterince yakın değildi. Bu yüzden onunla yakın olması halinde düşüneceği kadar Robert’a olan tehdidi göz önünde bulundurmamış olabilir.
- Stannis’in yeterince güçlü bir temeli yoktu ama daha da önemlisi Stannis ve Robert yeterince yakın değildi. Bu yüzden onunla yakın olması halinde düşüneceği kadar Robert’a olan tehdidi göz önünde bulundurmamış olabilir.
Bu aslında kardeşlerin ilişkisinin tek değil, çift yönlü olduğuna başka güzel bir örnek. Demiştim ya, Stannis’in sevilmemesi meselesi tek yönlü değil, çift yönlü olduğunu kabul etmek gerekir; kardeş ilişkilerinde de benzer bir şey belli bir seviyede mevcut görünüyor. Stannis, yeteri kadar yakın olmadığı için tabiri caiz ise Robert’ın hayatının tehlikede olacağını düşünme zahmetine girmemiş, aklında muhtemelen daha öncelikli konular vardı. Bununla beraber Stannis ve Arryn’in elinde sağlam kanıtları olmadığı için Robert’ı ikna etme şansları pek yok görünüyordu, Ned bile kendisini dinleyeceğinden emin değildi, gel gitleri vardı. Bu sebeple konudan bahsedilmemesi doğaldır, Stannis, Robert’ın ona inanmayacağından çok emindi, Robert’ın yapısı düşünüldüğünde haklı olduğunu düşünüyorum; Joffrey’in yalan söylediğini bilmesine rağmen sırf sorun büyümesin, huzuru kaçmasın diye Leydi’nin öldürülmesine ses etmedi. Diğer yandan canıma minnet, diyerek bu iddiayı Cersei’den kurtulmak için fırsat olarak da görebilirdi. Bilhassa tam da Renly’nin Margaery’i onunla evlendirme çabasına girdiği bir dönemde, Henry Tudorvari bir hikaye görebilirdik. Her şey zamanlama ile ilgiliydi yani. Bu “eğer olsaydı...” sorularına cevap aramak bir yerde eğlenceli bir beyin fırtınası olabilir ama biz konuyu uzatmamak için burada durup, diğer konulara geçelim.
“...Bu kadar aptalca konuşacaksanız tacınızı tekrar takmanız gerekir üstat.”
“Evet,” diyerek onayladı Leydi Selyse. “Yamalı’nın miğferi sana çok yakışıyor yaşlı adam. Onu kafana tak. Emrediyorum.”
...
Lord Stannis’in gözleri ağır kaşlarıyla gölgelenmişti, çok öfkeli olduğu zamanlarda yaptığı gibi dişlerini sıkıyordu. “Soytarı,” diye seslendi. “Leydi emretti, Cressen’e miğferini ver.”
Hayır, diye düşündü yaşlı üstat, bu sen değilsin. Bu senin yapacağın iş değil. Sen her zaman adildin. Her zaman serttin ama asla zulmetmedin, asla. Sen alay nedir bilmezdin, kahkahaları ne kadar bildiysen.
“Evet,” diyerek onayladı Leydi Selyse. “Yamalı’nın miğferi sana çok yakışıyor yaşlı adam. Onu kafana tak. Emrediyorum.”
...
Lord Stannis’in gözleri ağır kaşlarıyla gölgelenmişti, çok öfkeli olduğu zamanlarda yaptığı gibi dişlerini sıkıyordu. “Soytarı,” diye seslendi. “Leydi emretti, Cressen’e miğferini ver.”
Hayır, diye düşündü yaşlı üstat, bu sen değilsin. Bu senin yapacağın iş değil. Sen her zaman adildin. Her zaman serttin ama asla zulmetmedin, asla. Sen alay nedir bilmezdin, kahkahaları ne kadar bildiysen.
Bakın bu olay, benim Stannis’i en çok eleştirdiğim noktalardan biridir. Yani Üstat Cressen’e burada yaptığı şey en basit ve hafif tabirle nankörlüktür. Ağabeyinin minnet bilmemesinden hayıflanan birinin minnetsiz bir tavırla kendisini oğlu gibi seven üstadı aşağılaması, dalga geçmesi... bu ona yakışmadı, aslında genel olarak bildiğimiz Stannis imajı ile çok ters düşen bir olay, değil mi? Üstat bile “sen böyle değildin ki! Sen dalga geçmez, zulmetmezdin, her zaman adil olandın” diyor. Yani burada Stannis’in kişiliğinde bazı değişimler meydana geldiği sinyalini ilk elden görüyoruz. Aklıma hemen Tiberius hakkında söylenen sözler geldi. Onu bu şekilde değiştiren şeyin daha evvel bahsettiğimiz kini ve Melisandre olduğunu düşünüyorum. Kadının onun üstündeki etkisini görebiliyorsunuz, o istediği için aslında o miğferi taktırdı. Bu “değişim” ve “etki” olayları, hikaye sonu meselesinde önemli işaretler barındırıyor kanımca.
Cressen POV’undan sonra Davos’a geçiyoruz ve ilk povda şu yanan kılıç sahnesi var. Buralar önemli değil, Melisandre’nin ateşlerinde gördüğü için Stannis’i Azor Ahai sanıp, kendi isteği ile, kimse tarafından vazifelendirilmeden, yıllar önce Ejderha Kayasına gittiğini ve ilk önce Selys’in aklını çelip, sonra Stannis’e yanaştığını ve güvenini kazanmak için uğraştığını biliyoruz. Davos’un ilk povunda Stannis’in artık Melisandre’nin inancını benimsediğini, R’hllor’u kabul ettiğini okuyoruz.
“Eğer tanrılara inanmıyorsanız...”
“...bu yeni tanrıyla ne işim var?” diyerek Davos’un sözünü kesti. “Bunu ben de kendime sordum. Tanrılar hakkında çok az şey bilirim ve bildiğimden azını umursarım ama kırmızı rahiplerin güçleri var.”
Evet ama ne çeşit güçler? “Cressen’in irfanı vardı.”
“Yıllarca onun irfanını, senin kurnazlığını dinledim. Peki bana ne faydanız oldu kaçakçı? Fırtına lordları seni paketleyip geri yolladı. Bir dilenci gibi ayaklarına gidip gülünecek duruma düştüm. Artık dilencilik de yok, kahkahalar da. Demir Taht’ın sahibi benim. Ama onu nasıl ele geçireceğim? Diyarda dört kral var. Diğer üçü benden çok adama ve altına sahip. Benim gemilerim var... ve kırmızı kadına sahibim. Şövalyelerimin yarısı onun adını söylemekten bile korkuyor, bunu biliyor muydun? Başka hiçbir şey yapmasa da, kudretli adamları böylesine dehşete düşürebilen bir büyücü yabana atılamaz. Korkan adam mağlup adamdır. Ve belki de, kırmızı kadının yapabildiği başka şeyler de vardır. Öğreneceğim.
“...bu yeni tanrıyla ne işim var?” diyerek Davos’un sözünü kesti. “Bunu ben de kendime sordum. Tanrılar hakkında çok az şey bilirim ve bildiğimden azını umursarım ama kırmızı rahiplerin güçleri var.”
Evet ama ne çeşit güçler? “Cressen’in irfanı vardı.”
“Yıllarca onun irfanını, senin kurnazlığını dinledim. Peki bana ne faydanız oldu kaçakçı? Fırtına lordları seni paketleyip geri yolladı. Bir dilenci gibi ayaklarına gidip gülünecek duruma düştüm. Artık dilencilik de yok, kahkahalar da. Demir Taht’ın sahibi benim. Ama onu nasıl ele geçireceğim? Diyarda dört kral var. Diğer üçü benden çok adama ve altına sahip. Benim gemilerim var... ve kırmızı kadına sahibim. Şövalyelerimin yarısı onun adını söylemekten bile korkuyor, bunu biliyor muydun? Başka hiçbir şey yapmasa da, kudretli adamları böylesine dehşete düşürebilen bir büyücü yabana atılamaz. Korkan adam mağlup adamdır. Ve belki de, kırmızı kadının yapabildiği başka şeyler de vardır. Öğreneceğim.
Bu “dilencilik” meselesi bana gene Dany’i anımsatıyor; Qarth’da ağabeyinin başına gelen dilenme olayının tadına bakmış ve nefret etmişti; bir daha bu duruma düşmek istemiyordu. Stannis de benzer tepkiye sahip ve olaya dilenme olarak baktığı için aşırı gurur yaparak kimseyle politik ittifak kurmaya yanaşmıyor. Dolduruşa geldiği de aşikar zaten. Diğer kralların imkanları, ondan daha iyi ama o herkesin korktuğu Melisandre’ye sahip, onun da güçleri var. Kırmızı Kadın’ın güçleri, Stannis’i elde etmek istediklerini almak için bir fırsat. En azından onun gördüğü bu. Zaten daha sonra şu Gururlu Kanat ismindeki uçamayan şahin hikayesini anlatıyor ve kırmızı bir şahin kullanma vakti geldiğini söylüyor. Özetle Stannis artık büyüden medet umuyor ama Martin’in de söylediği gibi büyü, çözümün bir parçası olamaz, en fazla sorunun bir parçası olabilir. Davos’un öncesinde dikkat çektiği önemli bir nokta var, onun üstünde de durmak istiyorum.
“Bana masanızda itibarlı bir yer verdiniz. Ben de bunun karşılığında size gerçekleri veriyorum. İnsanlarınızın elinden nesillerdir taptıkları tanrıları alıp adını bile telaffuz edemedikleri yeni bir tanrı verirseniz sizi sevmezler.”
Davos temelde burada çok haklı. Evet, Stannis imkanları yüzünden Melisandre’nin güçlerine muhtaç ve kullanmak istiyor ve bedel olarak R’hllor inancına geçiyor. Tahminen kendisinin de sık sık söylediği gibi – lordlar/halk onu sevmediği için, muhtemelen karlı bir ticaret gibi görünmüş olabilir gözüne, buna rağmen Martin’in de söylediği gibi Melisandre’nin varlığı ve yaptıkları, Westeros’taki dini hoş görü ortamına balta vurdu; dini bir uyanış da gerçekleşiyor... Jorah, Dany’e Westeros’a gitmeden evvel lordları kazanmak için bir şeyler yapması gerektiğini tembihliyordu ama elbette hiçbir şey yapmadı; Stannis de hiçbir şey yapmadığı gibi şimdi binlerce yıllık dinlerine düşmanlık eden bir dine geçip, halkın da aynı şeyi yapması beklentisine giriyor. Kimse kendi dinine inanmayan birini başında istemez; kimse dinin – onlara sormadan – elinden alıp, başka yabancı bir din veren insanı da sevmez. Stratejik olarak Stannis burada aslında çok büyük bir hata yapıyor. Fatih Aegon, binlerce yıllık Valyria ilahlarını terk edip, Westeros’ta yaygın olan İnanç’a geçti. Yüksekle ihtimal özde asla inanmadı ama politik bir hamle olarak Westeros’ta kabul görmesi için bu gerekliydi. İşe yaradı da ama Stannis ise tam tersine, yaygın inancın zıttına bir din seçiyor, haliyle insanlar onu kabul edecek hale gelecekti ise bile reddeden bir noktaya gidiyor. Üstüne bir de dinin hoş görüsüzlük patlak verince malum kişi yüzünden, iş çığrından çıkma noktasına gidiyor gibi. Özetle Davos haklı, Stannis insanların inancına çubuk sokmayacaktı ve kendi inansa bile bunu açık seçik ilan etmemeliydi, nasıl olsa özde hiçbirine inandığı yok. Demir Taht yoluna giderken yaptığı başka bir kritik hata olarak tarihte yerini aldı din meselesi de.
“Sizi Fırtına Burnu’nda bulacağımı düşünmemiştim.”
Lordun çukurlu gözleri rahatsız bir şekilde Catelyn’e baktı. Bu adam kolay nezaketler için yaratılmamıştı. “Lord eşinizin ölümü için üzgünüm,” dedi, “ama Lord Eddard dostum değildi.”
“Düşmanınız da değildi lordum. Lord Tyrell ve Lord Redwyne sizi kalenizin içinde esir ettiğinde yardıma gelip kuşatmayı kıran Eddard Stark’tı.”
“Ağabeyimin emriyle yaptı bunu, bana olan sevgisinden değil,” diye karşılık verdi Stannis. “Lord Eddard görevini yerine getirdi, bunu inkâr edecek değilim. Ben daha azını mı yaptım? Robert’ın El’i ben olmalıydım.”
“Bu ağabeyinizin arzusuydu, Ned asla istememişti.”
“Ama yine de kabul etti. Benim hakkımı aldı. Her şeye rağmen size söz veriyorum; ölümüyle ilgili adalet sağlayacağım.”
Lordun çukurlu gözleri rahatsız bir şekilde Catelyn’e baktı. Bu adam kolay nezaketler için yaratılmamıştı. “Lord eşinizin ölümü için üzgünüm,” dedi, “ama Lord Eddard dostum değildi.”
“Düşmanınız da değildi lordum. Lord Tyrell ve Lord Redwyne sizi kalenizin içinde esir ettiğinde yardıma gelip kuşatmayı kıran Eddard Stark’tı.”
“Ağabeyimin emriyle yaptı bunu, bana olan sevgisinden değil,” diye karşılık verdi Stannis. “Lord Eddard görevini yerine getirdi, bunu inkâr edecek değilim. Ben daha azını mı yaptım? Robert’ın El’i ben olmalıydım.”
“Bu ağabeyinizin arzusuydu, Ned asla istememişti.”
“Ama yine de kabul etti. Benim hakkımı aldı. Her şeye rağmen size söz veriyorum; ölümüyle ilgili adalet sağlayacağım.”
Bakın burada Stannis’in bakış açısında “onun olan hakkı alan herkes” hoşnutsuzluğunu ve düşmanlığını kazanıyor. Gerçekçi olalım Kral El’i olmak Stannis veya bir başkasının hakkı değildi, teknik olarak “hak sahibi” olunan bir makam değil, ancak Kral’ın uygun gördüğü kişiye verilen atanan bir vazifedir ama Stannis, “lordluk benim, kral elliği benim, demir taht sadece benim hakkım” şeklinde her şeyin sanki onun hakkı olduğuna dair bana göre oldukça çarpık ve hırslı bir yaklaşımı var. Oysa bu saydıklarından sadece demir taht onun gerçekten hakkıdır, diğerleri değil.
Diğer yandan Cressen’e Ned benim için bir şey ifade etmiyor, niye intikamını alayım derken Cat’i görünce “adalet sağlayacağım onun için merak etme” diyor. Benzer şeyi başka bir yerde ve sonra kuzeyde de söyleyecek. Yani bu Stannis’in yaptığı 2. nankörlük ve ayrıca iki yüzlüce davranıyor. Ned Stark, Stannis’in taht hakkı için çabaladı; onun hakkını alması için tüm desteğini verip, gücünü onun için kullanmak istedi ve günün sonunda bu uğurda öldü ama Stannis’in umurunda bile değil. Varsa yoksa kıskançlığının getirdiği kine odaklanıp, Ned’i kötü belliyor. Bu tavırları Tiberius için söylenenleri aklıma getiriyor, şu ana kadar uyumlu ilerliyor gibi bazı yönlerden. Martin, Stannis’i yer yer çelişkili, iki yüzlü ve nankör işlemiş ama diğer yandan adalet ve ahlaki duygusu yüksek; demir iradeli ve dürüst. Bu dürüstlük meselesi çelişki gibi görülmesin; her insan bazen yalan söyler ama bu, yalancı kişilikleri olduğu anlamına gelmez. Stannis dürüst biridir, yalandan haz etmez ama arada yalan söylememesi için bir sebep yok. Jon da söylüyor, Ned de söylüyor. Hiçbiri yalancı insanlar değil. Devamlılık arz ederse kişiliğin parçası olur bir eylem.
Stannis ve Renly görüşmesi pek iyi gitmiyor, bildiğiniz gibi. Aslında bana göre Stannis gayet hoş bir teklif de sunuyor; konseyde bir yer bile teklif ediyor hatta oğlu olana kadar varisi ilan edeceğini söylüyor ki bu durumda Renly’nin kral olma şansı hala çok yüksekti. Doğrusu bana göre Renly, kral olması için gaza getirildiği için, eğer böyle olmasaydı Stannis’in teklifini bu kralcılık oynamaya girişmeden kabul ederdi. Lakin daha güçlü olduğu için kabul etmeye gerek duymadı; Renly cidden üç kardeş arasındaki en güvenilmezi ve kaypak olan. Stannis onun için boşa gaspçı, hain demiyor. Renly ağabeyini hiç sevmiyordu, anlıyorum ama Stannis’in ağabeyine duyduğu gibi o da Stannis’e sadakat duygusu ile bağlı olmalıydı, neticede doğru olan budur. Stannis gene onu öldürmek falan istemiyor, kan dökmek istemiyor ki bu teklifi ona sunuyor. Bazıları “yenileceğini düşündüğü için” gibi bir öneri sunabilir ama ben öyle düşünmüyorum; evet, 3. kitapta söylediği gibi Melisandre son bir şans vermesi için konuşması için ikna etse de sonradan söyleyeceği gibi şu an ki hali olmasa da çocuk Renly’i sevmişti... öyle ki mezarına girerken ona uzattığı şeftaliyi düşünecekmiş. Burada hemen bir parantez açayım; tatlı şeftali, ölüm alametlerinden biridir; Renly, Stannis, Asha ve Daenarys için şu ana kadar kullanıldığını gördük. Yani Stannis’in ölümüne bir başka foreshadowing olduğu gibi onun ölümünü okurken son nefesinde Renly diye bir sahne görebiliriz de. Duygusal olur bence. Konuya dönersek...
Stannis’in Renly’den beklentisi haklıdır ama kalleş kardeş doğasına göre hareket etmişe benziyor. Günün sonunda ikisinin ordusu savaşmadan Renly, Melisandre’nin gölge büyüsü ile öldürülüyor ve Stannis, arzu ettiği fırtına askerlerini elde ediyor. Hepsini değil elbet çünkü bir kısmı acıköprüde idi ve Loras, onları komutası altına almış görünüyor.
Stannis Baratheon artık kuvvetli bir adamdı. Lordlar cesetlerin etrafında uçuşan sinekler gibi kralın etrafını sarmıştı. Stannis de ceset gibi görünüyor, Ejderha Kayası’ndan ayrıldığımdan beri yaşlanmış sanki.Devan, kralın son zamanlarda neredeyse hiç uyumadığını da söylemişti. “Lord Renly’nin ölümünden sonra korkunç kâbuslar görmeye başladı,” demişti delikanlı. “Üstatların iksirleri işe yaramıyor. Kralı sadece Leydi Melisandre sakinleştirip uyutabiliyor.”
Bu yüzden mi kralın çadırında kalıyor artık? diye merak etti Davos. Kralla birlikte dua etmek için mi? Yoksa kralı uyutmak için başka yöntemleri mi var?
Bu yüzden mi kralın çadırında kalıyor artık? diye merak etti Davos. Kralla birlikte dua etmek için mi? Yoksa kralı uyutmak için başka yöntemleri mi var?
Stannis’in ceset gibi görünmesi iki şekilde yorumlanabilir; ilki onun ileride öleceğine dair bir foreshadowing; ikincisi ise Melisandre’nin gölge büyüsünü yapmak için Stannis’in içinden aldığı ateş ki bunu cinsel birleşme ile yapıyor. Şu ana kadar Stannis’ten 2 gölge bebeği yaptı. Melisandre POV’una geldiğimizde göreceğiz ki büyü için olmasa bile Stannis ile birlikte olmaya devam ediyor. Bu da video başında bahsettiğim demiseksüel noktasına vurgu; Melisandre artık Stannis ile her türlü duygusal bağı kurmayı başarmış görünüyor, baştan çıkarmayı becermiş. Normalde Stannis böyle şeylere asla yanaşmayan biri, hayat kadınlarının bile ejderha kayası adasına adım atmasına izin vermeyen birinden bahsediyoruz. Davos haklı endişelere sahip; Melisandre etkisini iyice arttırmış durumda.
“Ya Renly için?” Kelimeler Davos’un ağzından düşünmeden çıkmıştı.
Kral uzunca bir vakit konuşmadı. Sonra çok yumuşak bir sesle, “Bazen rüyamda görüyorum. Renly’nin ölümünü. Yeşil bir çadır, mumlar, çığlık atan bir kadın ve kan,” dedi. Stannis başını eğip ellerine baktı. “O öldüğünde ben hâlâ uyuyordum. Devan sana anlatır. Beni uyandırmaya çalışmış. Şafak vakti gelmiş, lordlarım endişeyle beni bekliyormuş. Zırhımı giymiş, atıma binmiş olmalıydım halbuki, Renly’nin şafakta saldıracağını biliyordum. Devan çırpınıp bağırdığımı söylüyor ama ne önemi var? Sadece bir rüyaydı. Renly ölürken ben çadırımdaydım ve uyandığımda ellerim temizdi.”
Kral uzunca bir vakit konuşmadı. Sonra çok yumuşak bir sesle, “Bazen rüyamda görüyorum. Renly’nin ölümünü. Yeşil bir çadır, mumlar, çığlık atan bir kadın ve kan,” dedi. Stannis başını eğip ellerine baktı. “O öldüğünde ben hâlâ uyuyordum. Devan sana anlatır. Beni uyandırmaya çalışmış. Şafak vakti gelmiş, lordlarım endişeyle beni bekliyormuş. Zırhımı giymiş, atıma binmiş olmalıydım halbuki, Renly’nin şafakta saldıracağını biliyordum. Devan çırpınıp bağırdığımı söylüyor ama ne önemi var? Sadece bir rüyaydı. Renly ölürken ben çadırımdaydım ve uyandığımda ellerim temizdi.”
Renly’nin ölümü ile ilgili hayranların tartıştığı iki mesele var; Stannis biliyordu veya bilmiyordu. Benim kişisel fikrime göre Stannis ilk aşama içten içe gayet iyi biliyordu ama kabul etmek istemedi çünkü dolaylı yoldan da olsa kardeşini öldüren kendisi olacaktı ve akraba katili olarak anılmak istemediği gibi kendisinin de öyle olduğunu düşünmek istemedi, neticede bu durum onun prensipleriyle ilgili birçok şey noktasında çelişiyor. Son cümle kendini ikna etme cümlesi aslında, içini rahatlatıyor. Lakin bir noktadan sonra kendi dahilini kabullendiğini düşünüyorum çünkü Melisandre’nin gölge bebek büyüsü meselesi reddedilemeyecek şekilde ona aşikar oldu. Fırtına kalesinin muhafızını gene bu şekilde öldürdü ve bunun için Davos’u kadını kalenin dehlizlerinden içeri sokması ile vazifelendirdi. Aynı povda konuşulduğu için tüm bunlar, bence Davos’a bu sözleri yalan olduğunu bilerek söyledi. Anlaşılan Melisandre’nin Davos’a itirafını bilmediği için 3. kitapta da Melisandre’yi savunup, onun bu işte parmağı olmadığı yalanını söyledi. Muhtemelen Davos’un gözünde kötü bir durumda olmak istemedi çünkü Davos’u sevdiğini ve çok değer verdiğini düşünüyorum.
Gelelim kalenin alınma şekline. Teke tek dövüş, kuşatma ve bodoslama saldırı. Her birinin kendi içinde riskleri var, şüphesiz.... Bodoslama saldırı gücü büyük ölçüde eritir, tavsiye edilmesi bile anlamsız. Kuşatma uzun sürer ve haddinden fazla oyalanmış olurlar. Teke tek dövüş bence gayet iyi, elinin altında bir sürü iyi şövalye var ama risk barındırdığı da gerçek. Davos bile riski kabul ediyor. Büyü faktörü olmasaydı bence Stannis de bunu kabul ederdi, zira en mantıklı yok bu gibi ama Davos büyü meselesini sezdiğinde hemen teke tek dövüş konusunda ısrar ediyor ve bunu “daha temiz” olarak görüyor. Sonuç olarak elbette kale muhafızı gölge bebek ile ölüyor, kale ve çocuk Stannis’in eline geçiyor. Stannis şu ana kadar büyü ile iki hedeften kurtuluyor ve kazanç elde ediyor ama bana göre bu kadar, bundan sonra hep kaybetmeye başlayacak.
Benim ikisinin konuşmasında dikkatimi çeken başka bir şey var; Melisandre iki farklı gelecek ön görmüş. Kaleye gelirse Renly gelecek ve Stannis onun güçlerinin bir kısmını kendine katacak; başkente giderse Renly ile şehrin surlarının dibinde buluşacak. Davos bunu iyi olarak yorumladı çünkü güçlerini birleştirip savaşabilirler diye düşündü ama Stannis bunu kendi ölümü olarak yorumladı. İkisi de haklı olabilir, o senaryoyu yaşamadan ne olacağını kesin kestirmek zor ama Lannister ordusu karşısında iken bu ikisi salak gibi sur dibinde savaşır mıydı gerçekten? O halde ikisi de ölmeyi hak edermiş.
Stannis, topladığı orduyu Kral Topraklarına götürüyor ve verdiği savaşı maalesef kaybediyor. Davos’un oğulları ölüyor ve kendisi de deniz ortasında bir kaya üstünde bir süredir yaşam savaşı veriyor. Sonunda Stannis destekçilerine denk gelip, doğruca Ejderha Kayasına götürülüyor, korsan arkadaşı ile görüşüyor; ona Stannis’i değişmiş bulacağını söylüyor, kırmızı kadın hariç kimseyle görüşmediğini, giden yiyecekleri bile yemediğini ve meclisi bir süre kraliçesi ve kral eli olan amcasının yönettiğini anlatıyor. Davos, Üstat Cressen’in yapmaya niyet ettiği gibi, her şeyin sorumlusu gördüğü, Melisandre’yi öldürmek için harekete geçiyor ama Melisandre, ateşleri içinde bunu gördüğü için adam daha kadına yaklaşamadan tutuklanıp zindana atılıyor. Konumuz Davos olmadığı için bu sahnelere değinmeyeceğiz. Sadece Melisandre’nin Stannis’e sadakati ve vereceğine inandığı hizmet yüzünden, Davos’u hayatta kalmasını istediğini, buz ve ateşin savaşı hakkında ki üstü kapalı konuşması gibi şeyleri hatırlatarak kabaca özetlemiş olalım. Kendisi serbest kalınca tekrar onun gözünden Stannis tarafını görmeyi başarıyoruz. Yine de bir şey dikkatimi çekti, paylaşmak istiyorum. Kaçakçı Şövalyemiz seri boyunca toplamda iki kere zindana düşüyor ve iki kere öldüğü sanılıyor. Martin’in Targaryen ailesi dışında da üç sayısını döngü olarak kullandığını görebilirsiniz; bu sebeple acaba 3.de Davos artık gerçekten ölür mü? Diye merak ettim. Bu konuda fikrinizi muhakkak söyleyin. Devam edelim.
Davos, Stannis’in adaletini hatırlamak için parmak kemiklerini taşıyordu ve onları şansı olarak da görüyordu, yani özde Stannis ile olan bağlantısına işaret eden bir şeydi o kese ama karasu sonrası onu kaybetti. Döndüğünde “kralı değişmiş bulacaksın” dendi. Acaba bu durum ikisinin duygusal olarak da fiziksel olarak da birbirinden uzaklaşacağına ve Stannis’in git gide yolundan sapacağına bir işaret mi? 5. kitapta gerçekten de fiziksel olarak ayrılıyorlar, Martin bunu sadece Rickon’u getirmek için mi yaptı yani? Şüpheliyim. Yeni kitaplar çıkmadan bu sorulara cevap bulamayacağız maalesef.
Davos, kralı gördüğünde her zamankinden daha zayıf, daha yaşlı ve neredeyse bir deri bir kemik görüyor. Sarsıcı, olarak tanımıyor Davos bu görüntüyü. Burada, bu kayıptan yola çıkarak Stannis’in kendi içinde de büyük sarsıntı geçirdiğini, psikolojik olarak çöktüğünü görüyoruz. Ümitsizliğe kapılmış. Martin’in Shrieen açıklamasından sonra yazarın yeteri kadar foreshadowing verdiğini ama sanki psikolojik/karakter altyapısını biraz zayıf bırakmış olduğunu düşünmüştüm ama tekrar okuyunca sandığım kadar zayıf bırakmadığını görüyorum. Stannis açısından durum şu şimdi, özetleyelim; hayat boyu haksızlığa uğradığına inanıyor; ona ait olanı alan herkesten nefret ediyor; sevilmemiş olmanın verdiği bir hayıflanma olduğu kadar genel tabiatı gereği de zaten hayata karşı hep kasvetli-karamsar biri. Yani böyle birinin psikolojik çöküntüyü uğrama olasılığı normal birinden daha yüksektir. Baratheonların demircisinin onun için söylediği “demirden yapılmıştır, bükülmeden önce kırılır” sözü de aslında onun psikolojik olarak hassasiyetine bir vurgu ki demir olduğunu Davos da söylüyor; dahası bunun olacağına dair de bir foreshadowing. Cat’e bakın, Jon da onu demire benzetti ve gerçekten de ölürken kadın tamamen kırılmıştı, Bran’ın hasta sahnelerine bakarsak bunun psikolojik altyapısını da vermişti yazar.
Şimdi Stannis kazanacağını umut ederken; onun açısından kazanması gerekirken, Karasu Savaşını kaybetti, donanması yandı, adamlarının büyük kısmı öldü ve bir kısmı Joffrey’e diz çöktü. Yani neresinden bakarsanız bakın Stannis temelde neredeyse her şeyi kaybetmiş durumda. Bu da onu çökerttiği için kimseyle görüşmedi, hiçbir şey yemedi. Ümidi yok olmuş, depresyona girmiş ki meclisi yönetme vb. Tüm işleri karısı ve karısının amcası yapıyor. Melisandre de günlerce onun moralini düzeltmeye, cesaret vermeye, kısacası ona tekrar mücadele ruhu aşılamaya çalışıyordu muhtemelen; yaklaşan büyük savaştan bahsettiğini ve alevler içinde bunu gösterdiğini biliyoruz ve bu kaybın ardından onun gücüne güç katacağına inandığı ejderhaları diriltmek için yeğeni Edric Storm’u yakma konusunda iknaya çabaladığını tahmin etmek güç değil, nitekim evvelden konuştuklarına dair bir sohbet geçiyor aralarında zaten. Bu olanların hepsi en sonda başına gelecekler için altyapı ve işaret. Lakin ona 2. videoda değineceğiz.
“Kanunlara göre hainliğin cezası nedir?”
Davos’un cevap vermekten başka seçeneği yoktu. “Ölüm,” dedi. “Ceza ölümdür Majesteleri.”
“Daima böyleydi. Ben... ben zalim bir adam değilim Sör Davos. Beni tanıyorsun. Beni uzun zamandır tanıyorsun. Bu benim fermanım değil. Daima böyleydi, Aegonin zamanından ve daha öncesinden beri. Şeytan Karaateş, Toyne kardeşler, Akbaba Kral, Yüce Üstat Hareth... hainler suçlarının bedelini her daim canlarıyla ödedi... Rhaenyra Targaryen bile. Bir kralın kızı ve iki kralın annesiydi, buna rağmen, erkek kardeşinin tacını gasbetmeye çalıştığı için bir hainin ölümüyle öldü. Kanun böyle. Kanun, Davos. Zalimlik değil.”
“Evet Majesteleri.”
Davos’un cevap vermekten başka seçeneği yoktu. “Ölüm,” dedi. “Ceza ölümdür Majesteleri.”
“Daima böyleydi. Ben... ben zalim bir adam değilim Sör Davos. Beni tanıyorsun. Beni uzun zamandır tanıyorsun. Bu benim fermanım değil. Daima böyleydi, Aegonin zamanından ve daha öncesinden beri. Şeytan Karaateş, Toyne kardeşler, Akbaba Kral, Yüce Üstat Hareth... hainler suçlarının bedelini her daim canlarıyla ödedi... Rhaenyra Targaryen bile. Bir kralın kızı ve iki kralın annesiydi, buna rağmen, erkek kardeşinin tacını gasbetmeye çalıştığı için bir hainin ölümüyle öldü. Kanun böyle. Kanun, Davos. Zalimlik değil.”
“Evet Majesteleri.”
Hainliğin cezası ölümdür ama Stannis neden bunu Davos’un ağzından duyup, rahatlama ihtiyacı hissediyor, anlamadım. Yani yapmaya çalıştığı şey buymuş gibi iknaya çalışıyor sanki. Evet, Stannis katı bir adamdır ama zalimlik genel kişiliği asla değildir ve hain ise biri cezası da ölümdür, kimse bunu inkar edemez. Bu yüzden bu konuşmayı biraz garip buldum. Burada asıl ilginç olan kısım yakında dizisini de göreceğimiz Ejderhaların Dansı savaşında Stannis’in yeşilleri tutması. Rhaenyra’nın babası tarafından seçilen varis olduğu düşünülürse insanlar için garip kaçıyor. Stannis “büyük evlat” olarak mirasın onun hakkı olduğunu dillendirdiği için de garip gelebilir ilk aşama çünkü prenses yaşça en büyükleriydi. Bunu kadın düşmanlığı gibi görmemeli. Muhtemelen Stannis’in bu bakış açısı genel geçer yasalar ve teamüllere göre mirasın ilk olarak erkek evlatlara geçmesinden kaynaklı. Yani gene olay “yasalara uyulma takıntısına” dayanıyor. Şimdi diyarda Dorne yasaları geçerli olsa bu lafı etmezdi diye düşünüyorum çünkü video başlarında da söylediğim gibi bu adam daha sonra kendi kızını varisi olarak tahta oturtulmasını istiyor, erkek evladı olsa onu varis yapar ve hepsi tamamen yasaya duyduğu aşkı yüzünden. Elbette sisteme körü körüne bağlılık vs. eleştirilebilir ama kadın düşmanlığı şeklinde bakılmaması gerektiğine inanıyorum ama elbette bu demek değil ki bir ataerkil kafaya sahip değil ama temelde seride hemen hemen herkes bu kafaya zaten sahip, ona özel değil.
Sör Axell, savaşın yenilgisinden sonra küçük de olsa bir zafer ve minik bir zenginlik elde ederek insanlara savaş ruhu aşılayacağını öne sürerek Celtigarların makamı olan Pençe Adasına saldırılmasını öneriyor. Karasu Savaşına kadar Stannis’e bağlı kalsa da kayıp sonra karşı tarafa geçtiği için cezalandırılması gerektiğini ve bunun düşmanlara da iyi bir mesaj vereceğini düşünüyor. Stannis belli ki daha önce önerildiğinde de bu fikirden çok hoşlanmamış ama yine de küçük de olsa cazip bir bal kovanı olduğu aşikar, özellikle de aç olduklarını düşünürsek. Bu sebeple Stannis’in gel gitler yaşadığını ve son kararını vermek için doğrudan Davos’un fikrine danışma ihtiyacı duyduğunu düşünüyorum. Davos, Stannis’in vicdanını temsil eden bir karakter, bu sebeple emin olmadığı zamanlar ona sorarak “doğru” olana karar vermeye çalışıyor. Bu sebeple Davos’un sürekli olarak Stannis’in yanında kalması onun için çok büyük bir elzem ama biliyoruz ki ileride onu kaybedecek ki bu hiç iyi değil. Jon’un çeşitli sebeplerle en yakınlarını kendisinden uzaklaştırması gibi Stannis de aynı şeyi yaptı. Jon’un sonu belli...
Netice olarak Davos bu önerinin saçmalık ve korkaklık olduğunu söyleyerek savaş fikrine karşı olmasa da düşman diye seçilen kişinin en başından ona sadık biri olduğunu ve adasına saldırıp kılıçtan geçirecekleri insanların, lordlarının hatası yüzünden cezalandırılacak ve ihanetle hiçbir alakası olmayan masum insanlar olacağını vurguladı. Tartışmanın sonunda elbette Stannis, Davos’un sözlerine hak verdi ve zaten rahatsız olduğu fikirden tamamen uzaklaştı.
Bu mesele üstünde tartışmalar sürerken Sör Axell ve Stannis’in ifade ettiği bir şey karşısında Davos’un söylediği şey dikkat çekici bir başka sahnedir ve aslında Davos’un her zaman dürüstçe konuştuğunu gösteren hoş bir ayrıntıdır, neticede vicdan her zaman doğruyu söyler, Stannis’in dediği gibi acı da olsa Davos her zaman gerçekleri anlatır. Alıntıyı verelim.
“Her adamın seçenekleri vardır. Diz çökmeyi reddedebilirlerdi. Bazıları bunu yaptı ve bunun için öldü. Ama gerçek ve sadık adamlar olarak öldüler.”
“Bazı adamlar diğerlerinden daha güçlüdür.” Davos bunun zayıf bir cevap olduğunu biliyordu. Stannis demirden yapılmış bir adamdı, diğer insanlardaki zayıflığı ne anlar ne de bağışlardı. Kaybediyorum, diye düşündü ümitsizce.
“Meşru kralına sadık kalmak her adamın görevidir, hizmet ettiği lord hıyanet içinde olsa bile,” dedi Stannis tartışma kabul etmez bir tonla.
Umutsuz bir delilik, çılgınlığa yakın bir pervasızlık Davos’u ele geçirdi. “Kardeşleriniz sancaklarını kaldırdığında, sizin Kral Aerys’e sadık kaldığınız gibi mi?” dedi hiç düşünmeden.
Salona şaşkın bir sessizlik çöktü, sonunda Sör Axell bağırdı, “Hainlikl” Ve hançerini kınından çıkardı. “Majesteleri, bu adam şenaatini yüzünüze haykırıyor!”
Davos, Stannis’in dişlerini gıcırdattığını duyabiliyordu. Kralın alnında mavi ve kabarık bir damar belirdi. Gözleri Davos’un gözleriyle buluştu.
...
“Dilini de parmaklarını kısalttığım kadar kolay kısaltabilirim kaçakçı.”
“Ben sizin adamınızım Majesteleri. Yani bu dil sizin, ne isterseniz yapabilirsiniz.”
“Evet, benim,” dedi Stannis daha sakin bir sesle. “Ve o dilin gerçekleri söylemesini istiyorum. Gerçekler bazen acı olsa da. Aerys? Keşke bilseydin... zor bir seçimdi. Kanım ya da metbum. Ağabeyim ya da kralım.”
“Bazı adamlar diğerlerinden daha güçlüdür.” Davos bunun zayıf bir cevap olduğunu biliyordu. Stannis demirden yapılmış bir adamdı, diğer insanlardaki zayıflığı ne anlar ne de bağışlardı. Kaybediyorum, diye düşündü ümitsizce.
“Meşru kralına sadık kalmak her adamın görevidir, hizmet ettiği lord hıyanet içinde olsa bile,” dedi Stannis tartışma kabul etmez bir tonla.
Umutsuz bir delilik, çılgınlığa yakın bir pervasızlık Davos’u ele geçirdi. “Kardeşleriniz sancaklarını kaldırdığında, sizin Kral Aerys’e sadık kaldığınız gibi mi?” dedi hiç düşünmeden.
Salona şaşkın bir sessizlik çöktü, sonunda Sör Axell bağırdı, “Hainlikl” Ve hançerini kınından çıkardı. “Majesteleri, bu adam şenaatini yüzünüze haykırıyor!”
Davos, Stannis’in dişlerini gıcırdattığını duyabiliyordu. Kralın alnında mavi ve kabarık bir damar belirdi. Gözleri Davos’un gözleriyle buluştu.
...
“Dilini de parmaklarını kısalttığım kadar kolay kısaltabilirim kaçakçı.”
“Ben sizin adamınızım Majesteleri. Yani bu dil sizin, ne isterseniz yapabilirsiniz.”
“Evet, benim,” dedi Stannis daha sakin bir sesle. “Ve o dilin gerçekleri söylemesini istiyorum. Gerçekler bazen acı olsa da. Aerys? Keşke bilseydin... zor bir seçimdi. Kanım ya da metbum. Ağabeyim ya da kralım.”
Davos, burada Stannis’in yaptığı bir iki yüzlülüğü aşikar ediyor. Bence bu “saldırma” meselesinde Davos’un kazanmasını sağlayan kısım bu oldu çünkü bu ana kadar Stannis, Axell’e meylediyor gibiydi. Stannis, Davos’un da ifade ettiği gibi, ne insanların zayıflığını anlar ne de bağışladığından yani genelde empatiden yoksun olduğundan bu seçimi ona hatırlatarak empati kurmasını sağlıyor, diye düşündüm. Temelde de haklı, neticede Stannis geçmişte kralına sadık kalmadı, ölümle yüz yüze geldiğinde, onun lordları neden sadık kalsın? Yahut bunu nasıl talep edebilir? Stannis de bu seçimin kolay olmadığını söylüyor, neticede yasalara sadakatle bağlı biri için gerçekten çok zor bir seçim olmuş olmalı, bilhassa ağabeyini pek sevmediği düşünülürse. Jaime’nin sözleri geliyor aklıma, o kadar çok yemin ettiriyorlar ki sonunda bir yemini bozmak zorunda kalıyorsun... çünkü hem kralına hem ailene sadakat yemini edip de ikisine birden sadık kalamazsın, illa birini bozmak durumundasın. Stannis’in durumu da bence bu, ayrıca İsyan haklı olduğu için Stannis gayet de doğru bir seçim yapmıştır. Yine de onun için zor bir seçim olmuş, benim için zor bir seçim olmazdı, o şartlarda ben de ailemi seçerim. Deli bir kral, milleti yakıyor, üstüne durduk yere abimin kellesini istemiş... gözünün yaşına bile bakmam, gider kendim öldürürüm.
“Demir Tahtı gördün mü hiç? Sırtındaki dikenleri, kıvrılmış çelikten şeritleri, bir arada eritilmiş kılıçların ve bıçakların sivri uçlarını? Rahat bir koltuk değildir sör. Aerys kendini öyle sık keserdi ki adamlar ona Yara-kabuğu Kralı demeye başlamıştı. Zalim Maegor o tahtta öldürüldü. O taht tarafından, der bazıları. Bir adamın rahatça dinlenebileceği bir koltuk değildir. Çoğu zaman, kardeşlerimin onu neden bu kadar umutsuzca istediğini merak ederim.”
“O halde siz onu neden istiyorsunuz?” diye sordu Davos. “Mesele istemek değil,” dedi Stannis. “Taht, Robert’ın veliahtı olarak benim. Kanun böyle. Benden sonra da kızıma geçmeli, Selyse nihayetinde bana bir oğul vermezse.” Parmağını, rengi zamanla kararmış masanın sert ve pürüzsüz vernikli yüzeyinde hafifçe gezdirdi. “Ben kralım. Bu meseleye istekler giremez. Kızıma karşı bir vazifem var. Diyara karşı. Hatta Robert’a. Beni çok sevmezdi, bunu biliyorum ama her şeye rağmen ağabeyimdi.”
“O halde siz onu neden istiyorsunuz?” diye sordu Davos. “Mesele istemek değil,” dedi Stannis. “Taht, Robert’ın veliahtı olarak benim. Kanun böyle. Benden sonra da kızıma geçmeli, Selyse nihayetinde bana bir oğul vermezse.” Parmağını, rengi zamanla kararmış masanın sert ve pürüzsüz vernikli yüzeyinde hafifçe gezdirdi. “Ben kralım. Bu meseleye istekler giremez. Kızıma karşı bir vazifem var. Diyara karşı. Hatta Robert’a. Beni çok sevmezdi, bunu biliyorum ama her şeye rağmen ağabeyimdi.”
Stannis hakkında sorulabilecek sorulardan biri de şudur; diğerleri gibi taht aşkıyla mı tacı istiyor da istemiyormuş gibi yaparak kanunların ardına sığınıyor gene? Yoksa gerçek, tam da söylediği gibi mi? Benim kişisel görüşüme göre Stannis’in içinde büyük bir hırs var, bu hırs uğruna o tahtı kendi için istiyor ama tahtın kendisini istemiyor. Kafa karıştırıcı mı oldu? Şöyle açıklayayım. Stannis’in hayat boyu hak ettiğine inandığı şeylerin ondan esirgendiğine inandığını ve bunun içinde bir kine dönüştüğünü biliyoruz. Üstat Cressen açıkça ifade ediyor zaten. Meşru da olsa her piç gibi Stannis de hırslanıyor ve insanlara kendisini kanıtlamak, ona ait olana sahip olarak çevresine tabiri caizse gününü göstermek istiyor. Misal Tyrion’un Kaya’yı miras alma arzusunun da temelde hak ettiğine inanmasından geldiğini düşünüyorum, tamam Tyrion makam sever ve bundan zevk alır ama şu olayım bu olayım; güç peşinde gideyim derdine düşen biri değil bana göre. Onun da tüm derdi kendini kanıtlama, ondan esirgenenleri elde ederek bir nevi kendisini dışlayanlardan intikam almak. Stannis de Tyrion gibi bir motive ile hareket ediyor diye düşünüyorum.
Bu sebeple aslında arzu ettiği tahtın kendisi değil, zaten ifade ettiği gibi çok da arzu edilecek bir şey değil ama taht onun hakkıdır ve ondan esirgenen her şeye karşı hakkı olan bu tahtı almak zorundadır, bu onun için onu öteleyen herkese karşı bir zafer olacaktır. Taht bunun simgesi. Bu kendi içinde de eksikleri kısmen tamamlayacak, bazı yaraları – tamamen kapanmasa da – iyileştirecek ve kendini nispeten bütünleyecek. Ayrıca unutmamak lazım ki Stannis sorumluluk sahibi biridir, yasayla üstüne yüklenen sorumlukları da yerine getirme arzusu var. Tiberus için ne denmişti? Tahtı gerçekte asla istememişti ama sorumluluğu gereği o tahta geçti, benzer bir durum var. Sizin adınıza bir şey diyemem ama ben hükümdar olsam, Stannis gibi sadık ve sorumluluk sahibi birini yanımdan ayırmak istemezdim, Robert cidden bir şeyden anlamıyor. Ne var yani huysuzluğuna katlansan? Senin keyfin mi önemli, Diyarın iyiliği mi? Fıstık gibi işini yapardı adam. Bu sebeple bile Robert bir kere daha ölmeli.
Robert’ı lanetlemeyi bırakıp tekrar kardeşine dönelim. Bir Çehov silahı; bir altyapı sahnesine geldik. Stannis’in hikayesi için önemli bir işaret olduğunu düşünüyorum; Edric Storm.
“...Penrose ondan vazgeçmektense ölmeyi tercih etti.” Kral, dişlerini gıcırdattı. “Bu beni hâlâ öfkelendiriyor. Çocuğa zarar vereceğimi nasıl düşünebildi? O zor gün geldiğinde Robert’ı seçtim, öyle değil mi? Kanımı onuruma tercih ettim.”
Çocuğun adını kullanmıyor. Bu durum Davos’u fazlasıyla rahatsız etmişti. “Genç Edric’in bir an önce sağlığına kavuşmasını umarım.”
Stannis, Davos’un endişesini giderircesine elini salladı. “Soğuk algınlığı, hepsi bu. Öksürüyor, titriyor, ateşi var. Üstat Pylos onu yakın zamanda iyileştirir. Çocuğun tek başına hiçbir değeri yok ama damarlarında ağabeyimin kanı akıyor. Kadın, bir kralın kanında güç olduğunu söylüyor.”
Çocuğun adını kullanmıyor. Bu durum Davos’u fazlasıyla rahatsız etmişti. “Genç Edric’in bir an önce sağlığına kavuşmasını umarım.”
Stannis, Davos’un endişesini giderircesine elini salladı. “Soğuk algınlığı, hepsi bu. Öksürüyor, titriyor, ateşi var. Üstat Pylos onu yakın zamanda iyileştirir. Çocuğun tek başına hiçbir değeri yok ama damarlarında ağabeyimin kanı akıyor. Kadın, bir kralın kanında güç olduğunu söylüyor.”
Stannis burada kendi içinde yine bir ikilem, ayrım, savaş veriyor. Edric’i Cersei’nin ensest günahını diyara kanıtlamak için kullanmaya niyet ederek ele geçirmek istiyordu ama kale muhafız komutanı nedense Stannis’in oğlana zarar vereceğini düşünüp, teslim etmedi. Bu o adamın şartlarında bence de çok saçmaydı çünkü teknik olarak bir piçin Stannis için tehdit oluşturma şansı yok, Stannis de bunun farkında; bir piçi tehdit gören tek kişi Catleyn’di. Edric neticede meşrulaştırılmış biri değil, Stannis “piç” diye Cersei gibi milleti asıp kesmiyor da... yani çok boş ve anlamsız bir inat uğruna öldü. Haklı olarak Stannis bu duruma kızıyor ama çocuğun adını kullanmadığını, Davos’un bunu fark edince huzursuzlandığını ve Stannis’in olayı “kral kanına” bağladığını okuyunca Penrose’un iç güdüleri sağlammış yorumu yapma durumunda kalıyoruz. Zira Melisandre, o depresyon döneminde Stannis’in aklına girip, Edric’i feda ederek ejderhaları uyandırmayı ve gücüne güç katmayı, zaferi vaat ediyor. Stannis’in gayri meşru her türlü işe uyuz olduğu için aslında piç çocuklara da hoş hisler beslemiyor, bilhassa çocuğun onun düğün gecesinde düğün yatağında yapıldığı düşünülürse özel bir nahoş hissi de var Edric’e... kardeşlerine özel bir sevgisi olmadığı için Edric de temelde onun için bir şey ifade etmiyor. Ağır bir kayıp aldı ve zaten zayıf olan gücü daha da zayıfladı. İçine düştüğü çukur onu tüketmeden evvel çıkması lazım ve Edric’in ölümüyle doğacak ejderhalar onu ikinci bir Fatih yapabilir. Stannis zeki bir adam, tüm artıları eksileri tartabiliyor ama neticede Edric piç de olsa onun kanın ve ayrıca masum bir çocuktan bahsediyoruz. Haliyle vicdanı sızlıyor, kabul edilemez bulduğu için ilk aşama tamamen reddediyor, bir ihtimal büyünün işe yaramasından ve Melisandre’nin haklılığından da şüphe ediyor sanırım çünkü Kırmızı Kadın, kendisine koşulsuz güvenip, teslim olması için bir hileye başvuruyor; Edric’in kanını sülükledikten sonra üç tanesini üç kralın ismini söyleyerek maltızda yakıyor ve bu büyü ile kralları kendisinin öldürdüğü yalanını atıyor. Aslında sadece alevlerin içinde öleceklerini gördüğü için fırsatı değerlendiriyor, Martin bunu resmi olarak açıkladı. Bu şekilde Stannis kadına tamamen teslim oluyor, zira üç kral da öldü.
"Hayatın bedelini yalnızca ölüm ödeyebilir.”
“Çocuk?” dedi kral, tükürür gibi.
“Çocuk,” diye onayladı kraliçe.
“Çocuk,” diye tekrar etti Sör Axell.
“O sefil çocuk, beni doğumundan önce bile ölümüne hasta ediyordu,” diye sızlandı kral. “Onun adı kulaklarımın içinde bir uğultu, ruhumun üzerinde kara bir bulut.”
...
“Taşın hayat bulduğunu görmek fevkalade bir şey olur,” diye kabul etti Stannis. “Ve bir ejderhaya binmek...”
...
“Onun adı Edric Fırtına, efendimiz.”
“Onun adını biliyorum. Bundan daha uygun bir isim var mıdır? Çocuğun piçliğini, soylu kanını ve yarattığı karmaşayı beyan ediyor. Edric Fırtına. İşte söyledim. Tatmin oldun mu lord Erim?”
“Edric...” diye başladı Davos.
“...yalnızca bir çocuk!” dedi Stannis. “Bugüne kadar yaşayan çocukların en iyisi olabilir ve bu hiçbir şeyi değiştirmez. Benim vazifem diyara karşı.” Elleri Boyalı Masa’da gezindi. “Batıdiyarda kaç erkek çocuk yaşıyor? Kaç kız çocuk? Kaç erkek, kaç kadın? Karanlık hepsini yiyip yutacak, Melisandre böyle söylüyor. Asla bitmeyen gece. Kehanetlerden bahsediyor... denizde yeniden doğan bir kahraman, ölü taştan can bulan ejderhalar... işaretlerden bahsediyor ve onların beni gösterdiğine dair yemin ediyor. Bunu ben istemedim, kral olmayı istediğimden fazla değil. Ama kadını sarfınazar etmeye cüret edebilir miyim?” Dişlerini gıcırdattı. “Kaderimizi kendimiz seçmiyoruz. Ama vazifemizi yerine getirmeliyiz değil mi? Büyük ya da küçük, vazifemizi yerine getirmeliyiz.Melisandre beni alevlerin içinde gördüğüne dair yemin ediyor, Işık Getiren’i havaya kaldırmış bir halde karanlıkla yüzleşirken. Işık Getireni” Stannis alaycı bir şekilde güldü. “Çok güzel ışıldıyor, hakkını teslim edeyim. Lâkin bu sihirli kılıç, Karasu’da bana sıradan bir çelikten daha iyi hizmet etmedi. Bir ejderha o mücadelenin kaderini değiştirebilirdi. Bir zamanlar Aegon burada duruyor ve bu masaya bakıyordu, benim şimdi yaptığım gibi. Eğer ejderhaları olmasaydı, onu bugün Fatih Aegon adıyla anar mıydık sence?”
“Majesteleri,” dedi Davos, “Bunun bedeli...”
“Bedelinin ne olduğunu biliyoruml Geçen gece şömineye bakarken alevlerin içinde ben de bazı şeyler gördüm. Bir kral gördüm, başında alevden bir taç vardı, yanıyordu... yanıyordu Davos. Onu kendi tacı tüketti ve etlerini küle çevirdi. Bunun ne anlama geldiğini Melisandre’den duymaya ihtiyacım var mı sence? Ya da senden?” Kral hareket etti, gölgesi Kral Toprakları’nın üzerine düştü. “Eğer Joffrey ölürse... bir krallığa karşılık bir piçin hayatı nedir ki?”
“Her şey,” dedi Davos yumuşak bir sesle.
“Çocuk?” dedi kral, tükürür gibi.
“Çocuk,” diye onayladı kraliçe.
“Çocuk,” diye tekrar etti Sör Axell.
“O sefil çocuk, beni doğumundan önce bile ölümüne hasta ediyordu,” diye sızlandı kral. “Onun adı kulaklarımın içinde bir uğultu, ruhumun üzerinde kara bir bulut.”
...
“Taşın hayat bulduğunu görmek fevkalade bir şey olur,” diye kabul etti Stannis. “Ve bir ejderhaya binmek...”
...
“Onun adı Edric Fırtına, efendimiz.”
“Onun adını biliyorum. Bundan daha uygun bir isim var mıdır? Çocuğun piçliğini, soylu kanını ve yarattığı karmaşayı beyan ediyor. Edric Fırtına. İşte söyledim. Tatmin oldun mu lord Erim?”
“Edric...” diye başladı Davos.
“...yalnızca bir çocuk!” dedi Stannis. “Bugüne kadar yaşayan çocukların en iyisi olabilir ve bu hiçbir şeyi değiştirmez. Benim vazifem diyara karşı.” Elleri Boyalı Masa’da gezindi. “Batıdiyarda kaç erkek çocuk yaşıyor? Kaç kız çocuk? Kaç erkek, kaç kadın? Karanlık hepsini yiyip yutacak, Melisandre böyle söylüyor. Asla bitmeyen gece. Kehanetlerden bahsediyor... denizde yeniden doğan bir kahraman, ölü taştan can bulan ejderhalar... işaretlerden bahsediyor ve onların beni gösterdiğine dair yemin ediyor. Bunu ben istemedim, kral olmayı istediğimden fazla değil. Ama kadını sarfınazar etmeye cüret edebilir miyim?” Dişlerini gıcırdattı. “Kaderimizi kendimiz seçmiyoruz. Ama vazifemizi yerine getirmeliyiz değil mi? Büyük ya da küçük, vazifemizi yerine getirmeliyiz.Melisandre beni alevlerin içinde gördüğüne dair yemin ediyor, Işık Getiren’i havaya kaldırmış bir halde karanlıkla yüzleşirken. Işık Getireni” Stannis alaycı bir şekilde güldü. “Çok güzel ışıldıyor, hakkını teslim edeyim. Lâkin bu sihirli kılıç, Karasu’da bana sıradan bir çelikten daha iyi hizmet etmedi. Bir ejderha o mücadelenin kaderini değiştirebilirdi. Bir zamanlar Aegon burada duruyor ve bu masaya bakıyordu, benim şimdi yaptığım gibi. Eğer ejderhaları olmasaydı, onu bugün Fatih Aegon adıyla anar mıydık sence?”
“Majesteleri,” dedi Davos, “Bunun bedeli...”
“Bedelinin ne olduğunu biliyoruml Geçen gece şömineye bakarken alevlerin içinde ben de bazı şeyler gördüm. Bir kral gördüm, başında alevden bir taç vardı, yanıyordu... yanıyordu Davos. Onu kendi tacı tüketti ve etlerini küle çevirdi. Bunun ne anlama geldiğini Melisandre’den duymaya ihtiyacım var mı sence? Ya da senden?” Kral hareket etti, gölgesi Kral Toprakları’nın üzerine düştü. “Eğer Joffrey ölürse... bir krallığa karşılık bir piçin hayatı nedir ki?”
“Her şey,” dedi Davos yumuşak bir sesle.
Stannis özde hem istiyor hem istemiyor; Davos, onun vicdanı olarak devreye giriyor. Stannis “mantık” ise Davos “vicdandır”... Bu ikisinin ahlakı meselelerdeki konuşması bir insanın kendi içindeki mantık ve vicdanın çarpışmasının simgesel temsilidir... bu yüzden Stannis ve Davos konuşmaları bence ayrı bir güzel bu açıdan bakarsak. Melisandre ise “ihtirası” temsil eden kişi olarak bizi sürekli cezbetmeye çalışan nefsimiz/şeytanımız rolünde. Stannis’in hikayesine kendi için boşa güzel demedim, sadece eğlence açısından yaklaşmamak gerek.
Davos, masum bir hayatın “her şey” olduğunu söyleyerek Stannis’in niyetlendiği şeyin korkunç bir şey olduğunu, yanlış olduğunu anlatmaya çabalıyor ama biliyoruz ki bu tartışmayı kaybetti. Bedelden de bahsetti ve karşılığında Stannis’in gördüğü alev kehaneti onun sonunu da gösteren bir işaret olarak bize sunuluyor; alevli tacı tarafından tüketilip, yok olan bir kral, yani Stannis. Kendisi gerçekten yanarak mı ölecek yoksa olay kızı mı? Shrieen’in yakılarak öleceğini biliyoruz, bu sebeple onun ölümünün Stannis’in sonunu getireceğini söylemek doğru bir çıkarım olacak. Lakin bu kısmı da 2. videoya bırakacağız.
Davos, Edric’in feda edileceğini anladığında çünkü Joffrey haberi ona ulaşmıştı; onlara da ulaşmadan evvel Edric’i kuzeni Sör Andrew ile beraber Dar Denizin ötesine kaçırmayı başararak hayatını kurtarıyor. Kendisi en son hala Lys’deydi. Neden orası derseniz Davos’un korsan arkadaşı Salladhor Saan da oralı. Sonra elbette Joffrey haberini bizzat kendisi veriyor, Melisandre gene oğlanı istiyor ve Davos itirafını yapıyor. Kadın kızıyor ama Stannis tersine kızgın değil, biraz azarlar gibi konuşsa da Davos sesinin daha çok “yorgun” çıktığını fark ediyor. Kendisi kızgın değil çünkü dediğim gibi içten içe yapmak istemiyor, Davos çocuğu kaçırınca artık onu öldürmek zorunda kalmayacağı için rahatlamış hissettiğini düşünüyorum. Zira avantajlarına ek olarak çevresindeki herkes feda etmesi konusunda ısrar ediyordu, yani büyük bir baskı da vardı. Davos güzel bir konuşmayla işi Gece Nöbet’inden gelen mektuba bağlıyor ve onu okuyarak Stannis’in kuzeye yardım etmesi için ikna ediyor. Sonrasında da zaten biliyoruz ki ikna da oluyor ve son Yabanıl saldırısında ortaya çıkarak onları yeniyor ve Stannis’in kuzey macerası başlarken aslında hikaye sonuna da gelmiş oluyor. Burası da sonraki videoda ele alınacak.
2. Kısım: Stannis Baratheon "Hikaye Sonu"